A. Sınıf Tiyatrosu Kısa Oyunlar: 30
Gözlerime Toz Kaçtı
Yazan Fevzi Günenç
KİŞİLER:
BÜYÜK PALYAÇO:
KÜÇÜK PALYAÇO:
SEVGİ:
ZENGİNLİK:
KURUMLULUK:
ÜZÜNTÜ:
MUTLULUK:
ZAMAN:
BİLGİ:
BÜYÜK PALYAÇO, ARDINDAN DA KÜÇÜK PALYAÇO İZLEYENLERİ ALKIŞLAYARAK SAHNEYE GİRER.
BÜYÜK PALYAÇO: (İzleyenleri alkışlayarak girer, sahnenin önüne gelip durur.) Selam çocuklar!
KÜÇÜK PALYAÇO: (Alkışlayarak girer, büyük palyaçonun yanında durur.) Selam çocuklar!
BÜYÜK PALYAÇO: Ben sizi alkışlıyorum diye siz de beni alkışlıyorsunuz. Korkarım buna pişman olacaksınız. Niçin mi? Şunun için: Sizler, palyaçoları sizi güldüren komikler olarak görürsünüz.
KÜÇÜK PALYAÇO: Öyle değil miyiz?
BÜYÜK PALYAÇO: Sen sus! Su küçüğün, sofra büyüğün.
KÜÇÜK PALYAÇO: İyi ama ortada ne su var ne sofra…
BÜYÜK PALYAÇO: Yani söz gümüş ise susmak altındır.
KÜÇÜK PALYAÇO: Ben küçüğüm, altın büyüklerin olsun. İzninle gümüş konuşacak.
BÜYÜK PALYAÇO: Biraz sus da çocuklara söyleyeceğim sözümü bitireyim.
KÜÇÜK PALYAÇO: (Somurtur.) Tamam…
BÜYÜK PALYAÇO: Ne diyordum? Sizler, palyaçoları sizi güldüren komikler olarak görürsünüz. Aslında yanlış da değil…Ben de öyle yaparım genellikle.
KÜÇÜK PALYAÇO: Ben de, ben de…
BÜYÜK PALYAÇO: Söz gümüüüş…
KÜÇÜK PALYAÇO: Aman aman anladık. Ortada altın olsa bana kaptırırsın sanki.
BÜYÜK PALYAÇO: Ne diyordum?
KÜÇÜK PALYAÇO: Çocukları güldürürmüşüz.
BÜYÜK PALYAÇO: (İzleyenlere) Ama bugün sizi güldürmeyeceğim.
KÜÇÜK PALYAÇO: (İzleyenlere) Ona bakmayın siz. Ben güldürürüm sizi…
BÜYÜK PALYAÇO: Güldürmek yerine düşündüreceğim sizi.
KÜÇÜK PALYAÇO: (Fısıltıyla izleyenlere) Siz bana bakın, ona değil… (Büyük Palyaço anlatırken o, arkada nanik gibi, parmaklarını kulak gibi sallayarak. Takla atmaya çalışarak komiklikler yapar.)
BÜYÜK PALYAÇO: Dünya ince uzun bir yoldur çocuklar. Hepimiz bu yolda ilerlemeye çalışırız. Amacımız başarılı bir şekilde “son”a varmaktır.
KÜÇÜK PALYAÇO: Sona varınca da bütün tanıdıklarımızı üzmektir.
BÜYÜK PALYAÇO: Bir zamanlar bu yolda ilerleyerek sona varmaya çalışan yedi arkadaş vardı.
KÜÇÜK PALYAÇO: Yaşasın, masal anlatıyor. Eee?
BÜYÜK PALYAÇO: Sana değil, gençlere anlatıyorum.
KÜÇÜK PALYAÇO: Ben genç değil miyim?
BÜYÜK PALYAÇO: Senin genç olabilmen için daha 40 fırın ekmek yemen gerek.
KÜÇÜK PALYAÇO: Otuz dokuz olsa olmaz mı?
BÜYÜK PALYAÇO: Olmaz! Lafımı kesme.
KÜÇÜK PALYAÇO: (Cebinden küçük bir çakı çıkartıp uzatır.) Al…
BÜYÜK PALYAÇO: Bu ne?
KÜÇÜK PALYAÇO: Çakı…
BÜYÜK PALYAÇO: Ne yapayım ben çakıyı?
KÜÇÜK PALYAÇO: Lafımı kesme dedin ya. Elimde değil, hep kesiyorum. Bıçak sende olursa kesmem belki.
BÜYÜK PALYAÇO: Bununla karınca bile kesilmez.
KÜÇÜK PALYAÇO: Karıncaya kıyan kim?
BÜYÜK PALYAÇO: Peki ne diye çakı taşıyorsun?
KÜÇÜK PALYAÇO: Ben onu taşımıyorum. O beni taşıyor.
BÜYÜK PALYAÇO: Nasıl?
KÜÇÜK PALYAÇO: Yolda gelirken buldum.
BÜYÜK PALYAÇO: At gitsin çöpe… Adam olan adam kesici şey taşımaz.
KÜÇÜK PALYAÇO: Bıçak sende…
BÜYÜK PALYAÇO: (Elinden atar. Zoraki gülümser) Çok hoşsun. Şimdi izin versen de anlatıyı sürdürsem…
KÜÇÜK PALYAÇO: Sürdür sürdür.
BÜYÜK PALYAÇO: (İzleyenlere) Ne diyordum? Dünya denen ince uzun yolda yürüyen sekiz varmış. Adları Sevgi, Zenginlik, Kurumluluk, Zaman, Mutluluk, Üzüntü, Bilgi imiş.
KÜÇÜK PALYAÇO: Amma çoklarmış ha…
BÜYÜK PALYAÇO: (Ona ters ters bakar)
KÜÇÜK PALYAÇO: Azlarmış…
BÜYÜK PALYAÇO: Bu yolcuların her biri kendine göre bir “araç”a sahipmiş. Zengin’in uçağı varmış. Kurumluluk, burnu Kafdağı’nda kendi otomobilinin üzerinde yol alıyormuş. Mutluluk, eski püskü de olsa bir bisiklete sahipmiş.
KÜÇÜK PALYAÇO: Benim de var bisikletim. İyi de sürerim ha! İnanmıyor musunuz? Durun, getirip süreyim de görün. (Aceleyle çıkar.)
BÜYÜK PALYAÇO: (Küçük Palyaçoya ardı sıra bakarak gülümser, başını sallar sonra sözünü sürdürür.) Üzüntü motosikletiyle, yol almaktaymış. Zaman’ın kanatları varmış. Bilginin ise bir araca ihtiyacı yokmuş. O, gereksinim duyanların yanına ışınlarmış kendini.
KÜÇÜK PALYAÇO: (Bisikletiyle girer.) Bakın nasıl iyi sürüyorum. (Düşer) Bazen olur böyle şeyler. (Yeniden biner) Aslında ben hiç düşmem bisikletten. Çok iyi sürücüyümdür. (Yine düşer.) Ne oluyor bugün bu bisiklete? Beni rezil etmek için elinden geleni yapıyor.
BÜYÜK PALYAÇO: (Sıkıntıyla ona bakar. Sonra izleyicilere dönerek sözünü sürdürür.) Yedi arkadaşın çoğu halinden memnunmuş…
KÜÇÜK PALYAÇO: (Acemice binişlerini düşe kalka sürdürür.)
BÜYÜK PALYAÇO: Halinden memnun olmayan bir tek Sevgi varmış. Çünkü onun kendisini taşıyacak bir bir aracı yokmuş. O, yaya olarak yol almaktaymış. Dedim ya yol uzun. Aracın olsa neyse ama yayaysan elbette ki yorulursun.
KÜÇÜK PALYAÇO: Benim aracım var ama ben de yoruldum. Bana bisiklete binmeyi öğretecek birini bulsam iyi olacak. Ustasız sanat öğrenilmiyor. (Çıkar.)
BÜYÜK PALYAÇO: Sevgi de yorulmuş. Bu uzun yolun yürüyerek biteceği yokmuş. Yoldan geçen birinin aracına binmeye karar vermiş. Şimdi, sizi onlarla baş başa bırakıyorum. Ben de gidip şu küçük palyaçoya bisiklete binmeyi öğretsem iyi olacak. (Çıkar.)
SEVGİ: (Bitkin. Sallanarak girer. Sahnede yol alırken duyduğu sesle umutlanır.) Bir motor sesi! Gelen var. (Havaya bakar.) Motor sesi yerden değil, havadan geliyor. Ooo! Bir uçak! (Heyecanlanır.) Bakın bakın, yola konuyor. Aaa! Uçağı kullananı tanıyorum. Zenginlik bu. Beni aracına alır mı acaba?
ZENGİNLİK: (Uçağını yola kondurarak sorar) Hey ahbap! Ne arıyorsun burada?
SEVGİ: Yolun sonuna doğru yürüyordum Sayın Zenginlik.
ZENGİNLİK: Deli misin sen? Yürümeyle biter mi bu yol?
SEVGİ: Biter bitmesine ama yorgunluk olmasa.
ZENGİNLİK: Yorulacaksın tabii. Kendine bir araç bulmalısın.
SEVGİ: Nereden bulayım şimdi aracı? Acaba siz, gideceğim yere kadar götüremez misiniz beni?
ZENGİNLİK: Üzgünüm ama götüremem ahbap. Uçağımda hiç boş yer yok.
SEVGİ: Ben senden başka kimseyi göremiyorum.
ZENGİNLİK: Tabii göremezsin. Onlar canlı değil ki. Onlar benim canımın içleri. Altınlar, gümüşler, mücevherler falan filan. (Uçağını havalandırarak sahnenin öbür tarafından çıkar.) Haydi bakalım. Hoşça kal. (Kahkahayla güler.) Yürümeye devam. Belki ulaşabilirsin yolun sonuna.
SEVGİ: (Kendi kendine) Zenginlik beni uçağına almadı… Onun için altınları, mücevherleri her şeyden önemli… Sevgiyi kimsenin önemsediği yok. Beni önemseyen biri çıkar elbet. (Duyduğu sese kulak verir.) İyiler sözünün üstüne gelir. Bu gelen Kurumluluk değil mi? Evet o. Otomobiliyle geliyor. İşte geldi bile.
KURUMLULUK: (Otomobiliyle korna çalarak girer.)
SEVGİ: (Durması için el hareketleri yapar. Otomobilin önüne durur.)
KURUMLULUK: Bir saatten beri korna çalıyorum. Duymuyor musun?
SEVGİ: Duyuyorum.
KURUMLULUK: Öyleyse neden yana çekilmiyorsun?
SEVGİ: Durmadan gidersin diye korktum. Sayın Kurumluluk, beni otomobiline alır mısın?
KURUMLULUK: (Burnu havalarda.) Alamam.
SEVGİ: Neden?
KURUMLULUK: Sana hesap mı vereceğim?
SEVGİ: Elbette ki hayır… Lütfen al beni otomobiline Sayın Kurumluluk. Çok yoruldum.
KURUMLULUK: Bana ne senin yorgunluğundan.
SEVGİ: Ne olur yani beni de alsan…
KURUMLULUK: Binerken arabamın bir yerini çizebilirsin.
SEVGİ: Dikkatli olurum. Çizmem.
KURUMLULUK: Çekilir misin yolumdan! (Arabayı üstüne sürer.) Bak, yoksa çiğner geçerim seni.
SEVGİ: (Yana çekilir.) Ne kadar insafsızsın.
KURUMLULUK: (Gaza basar.) Vın vın vııın… (Neşeyle şarkı söyleyerek hızla çıkar.) Kurumluyum kurnum kurnum… Kaf dağında benim burnum…
SEVGİ: (Kendi kendine sızlanır.) Zenginlik anlamadı halimden. Kurumluluk anlar mı hiç? Ben bu yollarda yok olup gidecek miyim? (Ses duyar.) Bir ses… (Umutlanır.) Bir motosiklet sesi. Buraya doğru geliyor. İyice yaklaştı. Yaşasın! Üzüntü bu. O anlar beni. Beni alır motosikletine.
ÜZÜNTÜ: (Motoskletiyle girer, durmaksızın sahnebin çıkışına yönelir.)
SEVGİ: (Ardı sıra bağırır.) Hey dur! Dursana Sevgili Üzüntü. Niçin durmuyorsun. Sesimi duymadın mı? Ben dostun Sevgiyim.
ÜZÜNTÜ: (Durur) Haaa… Sen misin Sevgi… Kusura bakma görmedim. (Motora U yaptırarak döner, sahnenin ortasında durur.)
SEVGİ: Neyse sonda gördün ya önemli değil. Ne zamandan beri yürüyorum. Yoruldum, yolda kaldım. Lütfen beni de al motosikletine.
ÜZÜNTÜ: (Başını iki yana sallar.)
SEVGİ: Neden?
ÜZÜNTÜ: Çok üzüntülüyüm.
SEVGİ: Üzüntünün bununla ne ilgisi var. Beni arkana alıp yoluna devam edeceksin. Hepsi bu.
ÜZÜNTÜ: Yapamam.
SEVGİ: Konuşurduk. Seni teselli ederdim.
ÜZÜNTÜ: İstemem. Bırak beni. Üzüntülerimle baş başa kalmak istiyorum. Yalnız kalmaya ihtiyacım var. Anlamıyor musun? (Gaza basar sahneden hızla çıkar.)
SEVGİ: Güvendiğim dağlara kar yağdı. Üzüntü de almadı beni. Ben ne yapacağım şimdi. Bir adım daha atacak halim da kalmadı. Başka gelen yok mu? (Sevinir) Var! İşte sonunda beni anlayabilecek biri çıktı. Mutluluk bu. Mutluluk beni yolda bırakmaz. Gerçi bir uçağı, otomobili, motosikleti yok. Sadece bisikleti var. Olsun. Onunla da yol alınabilir. Pedal çevirmekten yorulursa, dümene ben geçerim.
MUTLULUK: (Girer) Kolay gelsin Sevgi. Ne yapıyorsun burada?
SEVGİ: Beni aracına alacak birini bekliyordum sevgili Mutluluk.
MUTLULUK: Eee? ... Öyle biri çıkmadı mı? Çıktı. Önce Zenginlik geldi uçağıyla. SEVGİ: Zenginlik, uçağında yer olmadığını söyledi. Uçağının içi altınlarıyla, mücevherleriyle doluymuş. Sonra Kurumluluk geldi otomobiliyle.
MUTLULUK: İyi bari, onunla gitseydin.
SEVGİ: O da almadı beni.
MUTLULUK: Neden?
SEVGİ: Otomobilinin bir yerini çizerim diye korktu.
MUTLULUK: Bahane…
SEVGİ: Öyle… Derken motosikletiyle Üzüntü çıkageldi.
MUTLULUK: Sakın o da üzüntüsünden kimseyle görüşmek istemediğini söylemesin.
SEVGİ: Aynen öyle söyledi.
MUTLULUK: Ne yapacaksın şimdi peki?
SEVGİ: Sen geldin ya…
MUTLULUK: Bana güvenme arkadaş.
SEVGİ: Neden?
MUTLULUK: O kadar mutluyum ki… Biriyle konuşursam mutluluğumun bozulacağından korkarım. İşte bozulmaya başladı bile. Senin dergin gerdi beni. Keşke hiç durmasaydım. Hoşça kal Sevgi…
SEVGİ: Gitti… Mutluluk da gitti. O da almadı beni. Ayaklarım, güzel ayaklarım, ne varsa yine sizlerden olur bana. Çok yoruldunuz, biliyorum. Bir adım daha atacak haliniz kalmadı ama ne yapayım. Bu yolu almam gerek.
ZAMAN: Hey, Küçükhanım! Bu kadar üzüntü niye? Sen sevgi değil misin?
SEVGİ: Evet efendim Oyum.
ZAMAN: Çok yorgun görünüyorsun.
SEVGİ: Adın atacak gücüm kalmadı.
ZAMAN: Seni taşıyacak birini mi arıyorsun?
SEVGİ: Öyle… Ama hiç kimse yardım etmek istemiyor.
ZAMAN: Ben isterim.
SEVGİ: İster misin? Sahi mi?
ZAMAN: Sahi ya... Gel kanatlarımın arasına sığın. İstediğin kadar taşırım seni.
SEVGİ: Var olun efendim. Size nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyorum.
ZAMAN: Teşekkürü boş ver. Haydi koyulalım yola. (Kanatlarını açar.)
SEVGİ: (Kendini o kanatların arasına bırakır.)
SAHNENİN IŞIKLARI KARARIR.
SEVGİ: (Karanlıkta) Size yeterince zahmet verdim efendim. Sanırım yolun uzun bölümünü aldık. Oldukça da dinlendim bu arada. Bundan sonrasında yürüyerek gidebilirim.
ZAMAN: (Karanlıkta) Sen bilirsin çocuk.
SEVGİ: (Karanlıkta) Çok teşekkür ederim efendim.
ZAMAN: (Karanlıkta) Önemli değil…
SAHNENİN IŞIKLARI YANAR. SEVGİ SAHNENİN ORTASINDADIR. ORDA İLK KEZ GÖRDÜĞÜ BİLGİYE BAKAKALIR.
SEVGİ: Siz… Siz kimsiniz edendim?
BİLGİ: Bana Bilgi derler çocuğum.
SEVGİ: Ben de Sevgiyim efendim.
BİLGİ: Biliyorum. Yine de tanıştığımıza memnun oldum.
SEVGİ: Siz de mi yaya olarak yol alıyorsunuz Sayın Bilgi?
BİLGİ: Hayır çocuğum. Ben, bana ihtiyacı olanlara kendimi ışınlayarak giderim.
SEVGİ: Sahi mi! Ne kadar güzel! İyi ki buradasınız. Sanırım size ihtiyacım olduğunu anladığınız için buraya ışınlandınız.
BİLGİ: Öyle oldu.
SEVGİ: O zaman neye ihtiyacım olduğunu da biliyorsunuz Sevgili Bilgi.
BİLGİ: Biliyorum ya… Yine de ne istediğini kendin söyle.
SEVGİ: Tamam, anlatıyorum. Dünya denen bu uzun yolda bitkin düşünceye kadar yürüdüm.
BİLGİ: Evet…
SEVGİ: Bir adım daha atacak halim kalmayınca bana yardım edebilecek birini aradım.
BİLGİ: Karşına Zenginlik çıktı, sana yardım etmedi.
SEVGİ: Öyle oldu. Sonra Kurumlulukla karşılaştım. O da otomobiline almadı.
BİLGİ: Ya Üzüntüye ne demezsin? Motosikletiyle taşımadı seni.
SEVGİ: Mutluluk da bisikletine bindirmedi.
KÜÇÜK PALYAÇO: (Bisikletinin üstünde bazen dümeni bırakarak sahnenin bir tarafından girip öbür tarafından çıkar.) Gel gel, ben seni bisikletime bindiririm Sevgi teyze!
BÜYÜK PALYAÇO: (Küçük Palyaçonun ardı sıra koşarak sahnenin bir tarafından girip öbür tarafından çıkar.) Dur yaramaz çocuk! Sıçan olmadan çuval delme. Bisikletin dümenini bırakma!
BİLGİ: Peki, buraya kadar nasıl geldin?
SEVGİ: Bir peri, bir melek getirdi sanki beni buraya kadar. Beni kanatlarının arasına alıp taşıdı. Ona nasıl gönül borcu duyuyorum bilemezsiniz.
BİLGİ: Peki, benden istediğin ne?
SEVGİ: Bana bu güzelliği yapanın kim olduğunu bile bilmiyorum. Sizden öğrenmek istediğim onun kim olduğu.
BİLGİ: Öğren öyleyse. Onun adı Zamandır.
SEVGİ: Zaman mı?
BİLGİ: Zaman…
SEVGİ: Peki, bana neden yardım etti ki?
BİLGİ: Çünkü sadece Zaman sevginin değerini bilir.
SEVGİ: Ah zaman! Zaman seni çok seviyorum!
BİLGİ: Deli çocuk… (Gülümseyerek, başını sallayarak çıkar.)
SEVGİ: (Coşkuyla bağırır.) Seni çok çok çok seviyorum Zaman!
ZAMAN: (Sesi) Ben de seni seviyorum Sevgi…
SEVGİ: (İzleyenlere) Beni sevdiğini söyledi! Zaman beni sevdiğini, söyledi… Değerimi biliyor o! Lütfen siz de sevin beni çocuklar. Siz de bilin değerini sevginin. Biliyor musunuz yoksa?
İZLEYENLER: Eveeet…
SEVGİ: Gerçek mi? Öyleyse alkışlayın beni!
İZLEYENLER: (Alkışlar.)
(Parmaklarıyla gözlerini kurular) Hayır hayır, ağlamıyorum. Sevincimden de olsa ağlamıyorum çocuklar. Gözlerime toz kaçtı…
BİTTİ
YAZARIN NOTU:
Oyunun değerlendirilmek istenmesi halinde bilgilendirilmeyi rica ediyorum.
Telefon: 0505 553 47 44 – 90342 231 16 18
İleti: fev27mynet.com
FEVZİ GÜNENÇ
Kayıt Tarihi : 24.7.2010 02:59:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!