A. Sınıf Tiyatrosu Kısa Oyunlar: 29
ÇÖMÇE GELİN NE İSTER?
Yazan: Fevzi Günenç
KİŞİLER:
ESER:
CAHİT:
AHMET:
GÜLTEN:
ZİHNİ:
SAADET
FİKRİ
HÜLYA:
MÜMTAZ:
AYŞE TEYZE
FATMA TEYZE
MERYEM TEYZE
ZEYNEP TEYZE
HAYRİYE TEYZE
DEKOR: Eski Antep evi avlusu. Geri planda uyduruk bir karagöz perdesi. Perdenin önünde beş on kadar kısa hasır iskemle.)
ESER: (Bağırarak sahneye girer) Cahit abi, Cahit ağbi! ..
CAHİT: (Arka plandaki karagöz perdesinde gögesi görünür/sesi) Hay-ı hak Hacı Cavcav? ..
ESER: Annem gitti Karagöz abi…
CAHİT: Evde kimse kalmadı mı Hacivat?
ESER: Kalmadı abi.
CAHİT: Öyleyse gösteriye başlayabiliriz. (Perdenin arkasından çıkıp Eser’in yanına gelir. Elinde büyükbaş hayvanların boynuna bağlanan bir çanla bilet şeklinde kesilmiş birkaç kağıt vardır, kağyları Eser’e uzatır.) Ben müşteri çağırıyorum, sen de bilet kesmeye başla.
ESER: Bu biletlerin üzerinde yazı yok ki…
CAHİT: (Parmak kadar bir kalem uzatır.) Al sana kurşun kalem. Biletlerin üzerine yaz.
ESER: Ne yazayım?
CAHİT: Tiyatromuzun adını yaz. Giriş 5 kuruştur yaz.
ESER: Ben yazı yazmayı bilmem ki.
CAHİT: Ben bir tanesini, ben yazarım şimdi. Ona baka baka gerisini sen hallet.
ESER: Tamam.
CAHİT: (Bilet niyetine kestikleri kağıdın üzerin üç çizgi karalar.) İşte oldu.
ESER: Ne yazıyor şimdi burada?
CAHİT: Cahit Ustanın Karagöz gösterisi. Bilet 5 kuruş…
ESER: Burada sadece üç tane çizgi var.
CAHİT: Tamam işte, yazı o.
ESER: Söylediklerinin hepsi böyle üç çizgiyle mi yazılıyor?
CAHİT: Eveeet…
ESER: (Dudak büker) Amma iş ha!
CAHİT: Beğenmedin mi? Sen öğretmenimizden iyi mi biliyorsun? O böyle öğretti.
ESER: Tamam tamam, kolaymış…
CAHİT: Haydi, yazmaya başla… (Çıngırağı sallayarak bağıra bağıra çıkar.) Haydi baylar bayanlar! Merdivenden kayanlar! Cahit ustanın Hacivat Karagöz gösterileri başlıyor! Giriş sadece beş kuruştur. Bir gören pişman bir görmeyen… Karnınız yırtılana kadar güleceksiniz. Koşun koşun gelin! Haydi, yer kalmıyor ha, ona göre…
ESER: (Biletlerin üzerine çizgiler çizmeye başlar.)
AHMET: (Girer) Bilet kaç kuruş bayan?
ESER: Beş kuruş bayım.
AHMET: Para yerine misket versem olur mu?
ESER: Ustaya sormalıyım. (Seslenir) Usta! Bilet yerine misket olur mu?
CAHİT: (Sesi) Olur olur… (Bağırmayı sürdürür.) Haydi baylar bayanlar! Merdivenden kayanlar! Cahit ustanın Hacivat Karagöz gösterileri başlıyor!
ESER: (Misketi alır, bileti uzatır.) Git oraya beğendiğin yere otur.
AHMET: Tamam.
GÜLTEN: (Çiçekli şemsiyesiyle girer) İyi günler bayancığım. Karagöz gösterisi ne zaman başlıyor acaba?
ESER: Şimdi şimdi…
GÜLTEN: Giriş ne kadar?
ESER: Beş kuruş.
GÜLTEN: Ay, aksiliğe bakın. Para çantamı evde unutmuşum. Ücret olarak saç tokası versem olur mu acaba?
ESER: (Seslenir) Ustaaa… Saç tokası diyor!
CAHİT: Tamam tamam.
ESER: Olurmuş bayan.
GÜLTEN: (Saçından çıkarttığı çiçekli bir tokayı uzatır.)
ESER: (Tokayı alır, bileti verir) Öbür izleyicilerin yanına oturun.
GÜLTEN: Ama orada sadece bir izleyici var.
ZİHNİ: (Girer) Bir bilet verir misiniz?
ESER: (Gülten’e) Meşgul etmeyin bayan. Müşterilerle ilgilenmeliyim.
ZİHNİ: (Sinirli) Bir bilet rica etmiştim.
ESER: Tamam, patlamayın. Veriyoruz iste! Görüyorsunuz çok kalabalık.
ZİHNİ: (Şaşkın çevresine bakınır.) Kalabalık mı? Nerde?
ESER: Nerdeyse nerde!
ZİHNİ: Pardon… Beş kuruştu değil mi?
ESER: Beş kuruş.
ZİHNİ: Buyurun.
ESER: Hele şükür, para veren biri çıktı.
ZİHNİ: (Parayı verip bileti alarak sandalyelere doğru yürür, yer beğenir sonra oturur.)
CAHİT: (Sesi) Haydi baylar bayanlar! Merdivenden kayanlar! Cahit ustanın Hacivat Karagöz gösterileri başlıyor! Girişler sadece 5 kuruştur. Acele edelim. Yer kalmıyor! ..
SAADET: (Girer) Cahit ustanın tiyatrosu burası mı?
ESER: Burası. Çevrede başka tiyatro var mı?
SAADET: Yok.
ESER: Beş kuruş rica edebilir miyim?
SAADET: Neden?
ESER: Bilet parası.
SAADET: Ha, evet… Tabii… Tamam. (Parayı uzatır, bileti alarak sandalyelere gider.)
FİKRİ: (Hülya ile birlikte girer) Affedersiniz küçük hanım.
ESER: Buyurun beyefendi.
FİKRİ: Cahit ustanın Karagöz tiyatrosu nerede acaba?
ESER: Burada…
FİKRİ: Yaaa… Doğru yere gelmişiz demek. Bize iki bilet verir misiniz?
ESER: Bururun.
FİKRİ: Teşekkür ederim. (Hülya’ya) Gel tatlım. (Sandalyelere yönelir.)
ESER: Bayım…
HÜLYA: Bilet parası Fiko!
FİKRİ: Bilet parası mı? Parayla mı bu tiyatro?
HÜLYA: (Güler) Yok, bedavaydı.
FİKRİ: (Eser’e) İki bilet ne kadar?
ESER: On kuruş.
FİKRİ: Beş kuruş olmaz mı?
HÜLYA: Fiko!
FİKRİ: Şaka şaka! (Parayı verir. İkisi öbür izleyenlere katılır.)
CAHİT: (Girer) Salon doldu mu?
HÜLYA: Eh, İşte. Şöyle böyle.
CAHİT: Başka gelen olmayacak galiba. Gösteriye başlasak iyi olacak. Gongu vur.
HÜLYA: (Yanındaki kaşığı alıp oradaki tencereye önce bir kez, sonra iki kez, daha sonra üç kez vurur.)
MÜMTAZ: (Soluk soluğa girer.) Yetiştim mi? Yetiştim yetiştim! Değil mi?
ESER: Yetişemediniz.
MÜMTAZ: Neden?
ESER: Gişe kapandı.
MÜMTAZ: Kapanmamış. Bakın, daha buradasınız. Bir bilet, lütfen…
ESER: Bileti veririm ama zamanında gelmeyenler birinci perdeyi izleyemezler.
MÜMTAZ: Oyun daha başlamamış ki… N’olur! Bu oyunu izlemek için ta Karşıyaka’dan beri koşuyorum.
ESER: Peki sadece bu defa için bilet veriyorum ama ustam duymasın.
MÜMTAZ: Tamam tamam duymaz…
ESER: (Bileti uzatır, parayı alır.) Oyun başlıyooor. Gişe kapanmıştııır. Kapıları da kapatııın. (Kapıya doğru yürür.) Tamam kapıları kapatıyorum… (Kapıyı kapatıp izleyenlerin yanına gelir. Bir iskemleye oturur.)
CAHİT, KARAGÖZÜ OYNATIP SESLENDİRİRKEN, İZLEYEN ÇOCUKLAR DA SIK SIK KAHKAHALARLA GÜLER.
CAHİT: (Düdük çalar. Kaşığı tencereye vurarak sesler çıkartır. Kapı sesi taklidi yapar.) Tak tak tak…
KARAGÖZ: (Başı görünür.) Kim o?
HACİVAT: Benim Karagöz.
KARAGÖZ: Kara uyuz sensin köfteci.
HACİVAT: Köfteci değilim Karagözüm. Arkadaşınım...
KARAGÖZ: Anka kuşu musun? Sen ne zaman kuş oldun?
HACİVAT: Yeni oldum yeni…
KARAGÖZ: Anka kuşuyum dersin ama kargaya benziyorsun.
HACİVAT: Bırak kargayı benim adım yok mu?
KARAGÖZ: Var.
HACİVAT: Senin adın yok mu?
KARAGÖZ: Atım da var, eşeğim de…
HACİVAT: Bırak atı eşeği. Aşağıya in de biraz laflaşalım.
KARAGÖZ: Olur. (İner) Hani, nerede kiraz?
HACİVAT: Ne kirazı?
KARAGÖZ: Aşağıya in de kiraz paylaşalım dedin ya.
HACİVAT: Yok, öyle değil. Yanlış anladın. Biraz laflaşalım dedim.
KARAGÖZ: (Bir tane vurur.) Şaaak! Al sana laflaşma.
HACİVAT: Ne vuruyorsun Karagözün ellerin kırıla.
KARAGÖZ: Kırılırsa yapıştırır, yine vururum.
HACİVAT: Sen vurursun da ben durur muyum? Benim elim armut toplamıyor ya…
KARAGÖZ: Elma mı topluyor?
HACİVAT: Hayır, muşmula topluyor.
KARAGÖZ: Ne ne muşmulası?
HACİVAT: (Vurur) İşte böyle muşmula. Şaaak!
KARAGÖZ: Ne vuruyorsun be Hacivat? Oyunda Karagöze vurmak var mı?
HACİVAT: Önceleri yoktu. Yeni uydurdum.
KARAGÖZ: Şimdi ben öyle bir şey uydururum ki aklın durur.
HACİVAT: Dur dur, delilenme yine. Buraya niçin geldim biliyor musun?
KARAGÖZ: Nereden bileyim? Falcı mıyım?
HACİVAT: Bir oyun öğrendim. Oynasak da çocukları güldürsek diyordum.
KARAGÖZ: Nasıl bir oyunmuş bakalım bu?
HACİVAT: Bak şimdi, ben sayım memuruyum. Senin eve sayım için geldim.
KARAGÖZ: Sen sayı saymayı bilir misin?
HACİVAT: Bilmez miyim?
KARAGÖZ: Öyleyse say bakalım beni.
HACİVAT: Tamam… Soruyorum ama ne sorarsam sorayım bir bitki adı söyleyeceksin.
KARAGÖZ: Neden?
HACİVAT: Oyun eğlenceli olsun, çocuklar gülsün diye
KARAGÖZ: Bu iş olmaz ama, madem işin içinde çocuklar var, tamam.
HACİVAT: Öyleyse söyle bakalım; adın ne senin Karagöz?
KARAGÖZ: Karagöööz…
HACİVAT: Olmadı. Hani bir bitki adı söyleyecektin?
KARAGÖZ: Haa tamam. Baştan sor.
HACİVAT: Adın ne Karagözüm?
KARAGÖZ: Kabak.
HACİVAT: Aferin aferin Karagözüm. Devam… Babanın adı ne Karagözüm?
KARAGÖZ: Patlıcan.
HACİVAT: Annenin adı ne?
KARAGÖZ: Armut.
HACİVAT: Amcanın adı ne?
KARAGÖZ: Hıyar.
HACİVAT: Dayının adı ne?
KARAGÖZ: Havuç…
HACİVAT: Teyzenin adı ne karagözüm?
KARAGÖZ: Aaa, yeter be! Bütün sülalemi pazara döktün. Ben şimdi sana bir oyun oynayayım da gör. (Vurur) Çata pata küt!
HACİVAT: Aman Karagözüm ne yapıyorsun?
KARAGÖZ: (Vurur) Pata çata küt yapıyorum.
HACİVAT: Ah kafam, aman gözüm. Yapma…
KARAGÖZ: Yaptım bile. Küte pata çat.
HACİVAT: Ah ah ah öldüm, bittim.
KARAGÖZ: Bu oyun da burada bitti. Paranız yandı çocuklar. Haydi bakalım. Artık paydos. Evli evine, köylü köyüne… Evi olmayan sıçan deliğine. (Perdenin önüne çıkar.)
ESER: Oyun bitti, oyun bitti. Birbirimizi çiğnemeden çıkalım.
AHMET: Aaa! .. Çok kısa oldu.
GÜLTEN: Biraz daha oynat lütfen Karagöz bey.
ZİHNİ: Çok güzeldi. Eline sağlık usta.
SAADET: Bir daha ne zaman var tiyatro Cahit?
CAHİT: Annem evden gidince.
SAADET: İyi o zaman, yarın gelir, annem seni istiyor diye, onu bize çağırırım.
FİKRİ: Hep birlikte başka bir oyun oynayamaz mıyız?
ESER: Oynarız oynarız…
HÜLYA: Ne oynarız?
CAHİT: Çömçe geline ne dersiniz?
HEPSİ: Evet evet, Çömçe Gelin! ..
MÜMTAZ: Nasıl oynarız?
CAHİT: Şimdi anlatırım. (Eser’e) Eser koş bana mutfaktan büyük tahta çömçe kaşığını getir.
ESER: Tamam… (Koşarak uzaklaşır.)
CAHİT: (Eserin ardı sıra seslenir.) Öğretmenimizin sopasını da getir.
ESER: (Uzaktan sesi) Olur.
AHMET: Öğretmenin sopası mı?
CAHİT: Sopa dediysem değnek canım. Kara tahtada harfleri gösterirken kullanıyor öğretmenimiz.
SAADET: Peki, sizin evde ne arıyor?
CAHİT: Öğretmenimiz onunla harf yerine yanlışlıkla arkadaşlarımla benim ellerimizi sevmesin diye bize misafir geldi sopa.
ZİHNİ: Ya kırılırsa?
CAHİT:(Ellerine bakar.) Yok, kırılmaz. Denenmiştir.
MÜMTAZ: O sopa benim ellerimi sevse kırılırdı.
FİKRİ: Herhalde…
ÇOCUKLAR GÜLÜŞÜR.
CAHİT: Şurada benim malzemelerim olacaktı. (Karagöz perdesinin ardından bir yastıklar, kuşak ile bir kutu alıp getirir. Yastıklardan birini sırtına, ikincisini karnına yerleştirir. Kuşağı beline bağlar. Kutuyu açar. İçinden çıkarttığı pamuk parçalarıyla sakal yapıp yüzüne takar.)
HÜLYA: Aaa! Noel Baba oldu!
CAHİT: Hayır hayır Noel baba olmadım. Çömçe gelinin dedesi oldum.
HEPSİ: Yaşa Çömçe Gelin dedesi!
ESER: (Çömçeyle iki sopa getirir, bunları Cahit’e verir.)
CAHİT: Sopalardan biri Çömçe Gelinin eli, öbürü de benim bastonum.
AHMET: Bu bastonluk sopa da okuldan mı geldi?
CAHİT: Öyle…
ZİHNİ: Onun ne işi var evinizde?
CAHİT: Öbür sopanın canı sıkılmasın diye arkadaşlık etmeye geldi.
MÜMTAZ: Ne kadar akıllı sopalarınız varmış.
ESER: (Bez giysiler uzatır.) Bunlar de benim bez bebeklerimin elbisesi.
CAHİT: İyi akıl ettin Eser, aferin. (Sopayı büyük tahta çömçe kaşığa bağlar.) Sopayı çömçeye güzelce bağlıyoruz. Gelinin eli biraz uzun oluyor ama zararı yok. Tutması kolay olur.
ESER: Ne güzel bağladın abi!
CAHİT: Daha bağlamadım. Hah, şimdi oldu. İşte böyle… (Giysileri giydirmeye başlar.) Şimdi de giysilerini giydirelim…
SAADET: Ne güzel yakıştı Cahit bey.
CAHİT: Daha giymedi ki.
SAADET: Giymese de yakıştı.
CAHİT: Çömçe Gelinimiz hazır. Kim tutacak bunun ellerinden?
GÜLTEN: Ben tutardım ama şemsiyem var.
FİKRİ: O zaman ben tutayım.
CAHİT: Tamam sen tut.
HÜLYA: Öbür elini de ben tutabilir miyim?
CAHİT: Tutabilirsin. (Öbürlerine) Çömçe gelin hazır, ellerinizden öper.
MÜMTAZ: Toplayacaklarımızı neye koyacağız?
ESER: Eser gider, şimdi onları da getirir. (Koşarak çıkıp bir kaç uygun kapla döner. Kapları arkadaşlarına dağıtır. Getirdikleri arasında bir de köfte tepsisi vardır. Tepsiyi kimseye vermez.)
SAADET: O tepsi ne olacak Eser?
ESER: Onu önce darbuka gibi kullanacağım.
SAADET: Sonra?
ESER: Sonra içinde köfte yoğuracağız.
CAHİT: Yaşa Eser! Her şeyi düşünmüşsün. (Çocuklara seslenir) Yola çıkıyoruz… Çömçe Gelin alayı düşsün ardıma.
FİKRİ İLE HÜLYA ÇÖMÇE GELİNİN KOLLARINDAN TUTAR, CAHİT DEDENİN ARDINDA YER ALIR, ESER LEĞENLE TEMPO TUTAR, DİĞERLERİ ONLARIN ARDINDA ÇÖMÇE GELİN TEKERLEMESİNİ SÖYLEYEREK YOLA DÜŞER, SAHNEDEN ÇIKARLAR.
Çömçe Gelin ne ister
Naneli sümbül kaşığıyla yağ ister…
Çömçe gelin ne ister
Bir avuç simit ister
Çömçe gelin ne ister
Birazcık salça ister…
Çömçe gelin ne ister
Bir kaç baş soğan ister…
Çömçe gelin ne ister
İki tutam tuz ister…
ÖBÜR TARAFTAN SAHNEYE GİREN TEYZE ROLÜNDEKİ OYUNCULAR EV KAPILARININ DEKORLARINI SAHNEYE DİZİP ARKASINA GEÇERLER.
ÇÖMÇE GELİN ALAYI TEKERLEMEYİ SÖYLEYE SÖYLEYE ARKASINDAN DOLAŞIP ÖBÜR KAPIDAN YENİDEN SAHNEYE GİRERLER.
CAHİT: (Sopasıyla birinci kapıya vurur.)
AYŞE TEYZE: (Kapıyı açıp sorar.) Ne istiyorsunuz çocuklar?
ÇOCUKLARIN HEPSİ:
Çömçe Gelin ne ister?
Naneli sümbül kaşığıyla yağ ister…
AYŞE TEYZE: Durun getireyim. (İki kaşık yağ getirir.) Güle güle yiyin çocuklar.
HEPSİ: Teşekkürler Ayşe Teyze…
AYŞE TEYZE: (Kendi kendine) Ah, ne güzel şey şu çocukluk!
CAHİT: (Sopasıyla ikinci kapıya vurur.)
FATMA TEYZE: (Kapıyı açıp sorar.) Ne istiyorsunuz çocuklar?
ÇOCUKLARIN HEPSİ:
Çömçe gelin ne ister?
Birkaç avuç simit ister.
FİKRİ: Simit mi? Evlerde simit de oluyor mu?
HÜLYA: Bu simit senin bildiğin simitlerden değil. Köftelik ince bulgura simit deriz biz.
FİKRİ: Haaa…
FATMA TEYZE: Durun getireyim. (Bir tas simit getirir.) Güle güle yiyin çocuklar.
ÇOCUKLARIN HEPSİ: Teşekkürler Fatma Teyze…
FATMA TEYZE: Ne hoş oynuyorlar değil mi Ayşe hanım.
AYŞE TEYZE: (Özlemle) Zamanında biz de oynardık… Ne günlerdi o günler.
CAHİT: (Sopasıyla üçüncü kapıya vurur.)
MERYEM TEYZE: (Kapıyı açıp sorar.) Ne istiyorsunuz çocuklar?
ÇOCUKLARIN HEPSİ:
Çömçe gelin ne ister?
Birazcık salça ister…
MERYEM TEYZE: Durun getireyim. (Biraz salça getirir.) Güle güle yiyin çocuklar.
HEPSİ: Teşekkürler Meryem Teyze…
AYŞE TEYZE: Güzel oynuyorlar değil mi Meryem hanım?
MERYEM TEYZE: Hem de nasıl! .. İnsanın çocuk olası geliyor.
CAHİT: (Sopasıyla dördüncü kapıya vurur.)
ZEYNEP TEYZE: (Kapıyı açıp sorar.) Ne istiyorsunuz çocuklar?
ÇOCUKLARIN HEPSİ:
Çömçe gelin ne ister?
Bir iki baş soğan ister.
ZEYNEP TEYZE: Durun getireyim. (Bir baş soğan getirir.) Güle güle yiyin çocuklar.
HEPSİ: Teşekkürler Zeynep Teyze…
MERYEM TEYZE: Ne hoş değil mi Meryem hanım?
ZEYNEP TEYZE: Hoş da söz mü? Çocukların peşine düşesim geldi.
CAHİT: (Sopasıyla beşinci kapıya vurur.)
HAYRİYE TEYZE: (Kapıyı açıp sorar.) Ne istiyorsunuz çocuklar?
HEPSİ:
Çömçe gelin ne ister
İki tutam tuz ister…
HAYRİYE TEYZE: Durun getireyim. (Biraz tuz getirir.) Güle güle yiyin çocuklar.
HEPSİ: Teşekkürler Fatma Teyze…
AHMET: Tuz yenir mi Hayriye teyze?
HAYRİYE TEYZE: Tuzsuz köfte de yenmez ama.
AHMET: Doğru…
CAHİT: Şey… Acaba biraz da su isteyebilir miyiz?
HAYRİYE TEYZE: Tabii… Hemen getireyim. (Bir tas su getirir.) Alın size su.(Suyu çocukların üzerine serper.)
ÇOCUKLARIN HEPSİ: Ayyyy! Kaçın kaçın!
HAYRİYE TEYZE: Durun durun kaçmayın. Şakaydı. Suyunuzu yeniden getireyim. (Bir tas su daha getirir.)
CAHİT: (Suyu alır, Hayriye tezenin üstüne serper.
HAYRİYE TEYZE: Ayyy! Hainler sizi.
CAHİT: Bu da Şakaydı.
BÜTÜN TEYZELER GÜLÜŞÜR.
ÇOCUKLARIN HEPSİ: (Kaçışır.)
HAYRİYE TEYZE: Durun durun. Tasımı bırakın bari!
CAHİT: (Tası bırakıp kaçar.)
HAYRİYE TEYZE: Sizi yaramazlar sizi! Köfteyi susuz nasıl yoğuracaksınız bakalım?
CAHİT: Bize kapı çok Hayriye teyze…
HAYRİYE TEYZE: Haydi öyleyse güle güle… (Tası alıp kapısına döner.)
TEYZELER KAPILARINDAN İÇERİYE GİRER.
AYŞE TEYZE: (Yeniden çıkar) Susuz köfte yorulmaz çocuklar. Alın, size bir şişe su getirdim.
ESER: Suyu üstümüze serpme ama…
AYŞE TEYZE: Olur mu? Şaka bir defa yapılır. Alın, bunlar da plastik bardaklar.
CAHİT: Var ol Ayşe teyze.
ESER:Burası iyi. Köftemizi yoğuralım mı Cahit abi?
CAHİT: Yoğuralım.
ÇOCUKLARIN HEPSİ SAHNENİN ÖNÜNE GELİRLER.
CAHİT: (Belindeki kuşağı çözer, yere sofra olarak serer.)
ESER: (Tepsinin başına geçer.)
ÇOCUKLARIN HEPSİ, AÇIK TARAFI SAHNENİN ÖNÜNE GELMEK ÜZERE, ESER’İN İKİ YANINA YARIM AY ŞEKLİNDE DİZİLİRLER. MALZEMELER KATILIR, ESER KÖFTEYİ YOĞURMAYA BAŞLAR.
CAHİT: Tamam mı? Köfte oldu mu Eser? Çok acıktım.
ESER: Aman abi ne kadar acelecisin. Daha yeni başladık.
CAHİT: Sen yine de bir sıkım ver bana. Tadına bakayım.
ESER: (Gülerek bir sıkım uzatır.) Al bakalım.
CAHİT: (Yer) Ihmmm… Çok güzel olmuş. Ver ver daha ver. Arkadaşlara da ver.
ESER: (Herkese birer sıkım verir. Yoğurmayı sürdürür.)
CAHİT: Canım kardeşiiim… Boncuk boncuk terledi. Biriniz alnındaki teri silsin şunun.
HEPSİ: (Mendil çıkartır, silmek ister.)
ESER: Hayır hayır, terlemedim daha… (Birer sıkım daha köfte dağıtır.)
HERKES KÖFTELERİ İŞTAHLA YER. KÖFTEDEN EN ÇOK AŞIRAN CAHİT OLMUŞTUR.
CAHİT: Oooh! Ne güzel doydum! Biraz da su içeyim… (Şişeden bardağa birkaç kez doldurur dolduru içer.) Oh oh oh! Karnım küp gibi oldu. Biraz oynayayım da yediklerim erisin.
OYNAK BİR MÜZİK DUYULUR. CAHİT MÜZİĞE UYARAK OYNAR.
CAHİT: Aman, ne oluyor bana? Başım dönüyor… Bayılıyor muyum ne? (Komik bir şekilde yere serilir.)
ESER: Abi! Ne oldu sana!
AHMET: Durun durun benim babam doktor. Ben bakarım ona. (Komikçe muayene eder. Eliyle karnına bastırır. Bunu yeterli görmez karnına oturup kalkmaya başlar.)
CAHİT: (Başını kaldırır, Ahmet’e.) Ne yapıyorsun be! Beni öldürecek misin?
HEPSİ: Yaşasın! Ayıldı.
CAHİT: (Kalkar) Haydi, artık evimize gidelim.
KAFİLE, GELDİKLERİ DÜZENLE YOLA KOYLULUR, SAHNEDEN ÇIKARLAR. SESLER DIŞARDAN DA DUYULUR.
Çömçe Gelin ne ister
Naneli sümbül kaşığıyla yağ ister…
Çömçe gelin ne ister
Bir avuç simit ister
Çömçe gelin ne ister
Birazcık salça ister…
Çömçe gelin ne ister
Bir iki baş soğan ister…
Çömçe gelin ne ister
İki tutam tuz ister…
BİTTİ
YAZARIN NOTU:
Oyunun değerlendirilmek istenmesi halinde bilgilendirilmeyi rica ediyorum.
Telefon: 0505 553 47 44 – 90342 231 16 18
İleti: fev27mynet.com
FEVZİ GÜNENÇ
Kayıt Tarihi : 26.7.2010 01:58:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!