Sınıf Tiyatrosu: 25
KAHRAMAN FARE
(4 Ekim Hayvanları Koruma Günü)
Yazan Fevzi Günenç
KİŞİLER:
FARE:
İYİ CADI:
MIRMIR HANIM:
KARABAŞ:
KAPLAN:
İYİ KIZ:
İYİ ANNE:
(Öğretmen sınıfı sekizer kişilik guruplara ayırır. Bunlardan yedisi oyuncu, biri de suflör olur. Suflör, elindeki “tekst” e (yazılı metine) bakarak unutanlara fısıltıyla rollerimi hatırlatır. Böylece bir yarışmaya dönüşen bu uygulamada her gurup oyunu öbür guruplardan daha iyi oynamak için çaba gösterir.)
DEKOR: Mutfak… Geride bir masa, masanın üstünde bir tabak peynir; önlere doğru sağda ve solda birer sandalye vardır. Duvarlarda mutfak gereçleri asılıdır.
FARE: (Sahneye girer, dolaşır.) Acıktım, çok acıktım… Burnuma bir peynir kokusu geliyor. Hem de çok yakınlardan geliyor koku. (Koklayarak sahnede dolaşır.) Şurada mı acaba? Yoksa burada mı? .. Ben şimdi bulurum onu. İşimi çabuk görmeliyim. Yoksa her an bir kedi çıkabilir karşıma! (Korkuyla) Bırrr… İşte o zaman yandığım gündür.
İYİ CADI: (Süpürgesiyle uçarak girer, sahnede dolaşır.)
Aaaahhh hah hah hahhh…
Aaaahhh hah hah hahhh…
Uçmak ne kadar güzel!
Yıldızlara, bulutlara dokunmak ne kadar güzel!
İyi Cadı olmak herkese yardım etmek ne kadar güzel!
FARE: Aaa! İyi Cadı!
İYİ CADI: Selâm fare kardeş! Ne yapıyorsun bakalım buralarda?
FARE: Bir doyumluk peynir arıyorum İyi Cadı…
İYİ CADI: Bulamadın mı?
FARE: Kokusunu aldım. Ona iyice yaklaştım ama…
İYİ CADI: Aması ne?
FARE: Kedi….
İYİ CADI: Ne olmuş kediye?
FARE: Ya şimdi ansızın bir kedi çıkarsa karşıma? Ne yaparım ben o zaman?
İYİ CADI: Kaçar deliğine saklanırsın. Deliğine de girecek değil ya kocaman kedi.
FARE: Ya girerse…
İYİ CADI: Haydi canım sen de… Bir kedinin fare deliğine girdiği nerede görülmüş.
FARE: Ya ilk kez şimdi görülürse…
İYİ CADI: Korkma…. Giremeeez… O kocamandır, senin deliğin ise minicik. O deliğe ancak sen sığabilirsin. Kaçar kurtulursun.
FARE: Ya kaçamazsam? Ya bana yetişirse? Ye bir pençede işimi bitirirse? ..
İYİ CADI: Çok korkaksın farecik.
FARE: Evet, korkağım ama bu benim suçum değil. (Ağlar)
İYİ CADI: Ağlama…
FARE: (Ağlar) Nasıl ağlamam? Bir tanecik canım var zaten. Azıcık peynir için onu da kedi alırsa cansız ne yaparım ben?
İYİ CADI: Ağlama… Ağlamak sorunları çözmez.
FARE: Gülmek mi çözer ya? Gülmek çözse sabahtan akşama kadar gülerdim.
İYİ CADI: Çok komiksin.
FARE: Aman iyi cadı, canım iyi cadı, n’olur bana yardım et.
İYİ CADI: Nasıl bir yardım istiyorsun benden küçük fare?
FARE: Kediden korkuyorum… Kedi korkusundan kurtar beni. Ben bu korku ile yaşayamam. N’olur yardım et…
İYİ CADI: Tamam tamam, bundan sonra korkmana gerek yok. Seni korkularından kurtaracağım.
FARE: Ah, ah ah… Sana na kadar teşekkür etsem azdır sevgili cadı. Demek beni korkularımdan kurtaracaksın. Peki yasıl yapacaksın bunu?
İYİ CADI: Seni korktuğun o yaratığa dönüştüreceğim.
FARE: (Şaşkın) Bir kediye mi?
İYİ CADI: Evet!
FARE: Yaşasın! Aman ne güzel! Bunu hemen yap lütfen sevgili cadı.
İYİ CADI: Öyleyse yum gözünü.
FARE: Yumdum…
İYİ CADI: (Sihirli çubuğunu farenin başına dokundurur.)
IŞIKLAR SÖNER, SAHNE KARARIR, FARE İLE CADI SAHNEDEN ÇIKAR. IŞIKLAR YENİDEN YANDIĞINDA ŞARKI SÖYLEYEREK SAHNEYE KEDİ GİRER.
MIRMIR HANIM:
Mıyav mıyav mıyav
Yok mu bana bir av
Önceleri avdım
Şimdi avcı oldum
Yok oldu korkum.
FARE: (Usulca sahneye girer, kediye uzaktan seslenir.) Korkuların yok oldu mu farecik?
MIRMIR HANIM: Kime bu laf? Bana mı?
FARE: Sana…
MIRMIR HANIM: Kimse fare diyemez bana! Bugüne bugün kocaman bir kediyim ben.
FARE: Aman, sevsinler kocaman kediyi.
MIRMIR HANIM: Sevsinler tabii. Bundan sonra hiçbir kedi zarar veremez bana. Ben de bir kediyim artık onlar gibi. Bak, ne güzel mıyavlıyorum: Miyaaav… Gördün mü?
FARE: Gördüm gördüm. İyi ki yabancı dil öğrenmişim zamanında. Bak, şimdi nasıl işime yarıyor Kedice…
MIRMIR HANIM: Daha ne yabancı diller var bende… Köpekçe mi dersin, Kaplanca mı? ...
FARE: İyi iyi… Yine de dikkatli ol. Kendini kedilerden sakın.
MIRMIR HANIM: Neden sakınacakmışım? Kedilerin kedilere zarar verdiği nerede görülmüş.
FARE: Görülmemiş mi?
MIRMIR HANIM: Görülmemiş tabii…
FARE: O zaman kedilere zarar veren başka biri var. Ondan korunmalısın.
MIRMIR HANIM: Kimmiş bakalım o? Hah hah ha! Senin gibi zavallı fareler mi zarar verecek yoksa bana?
FARE: Hayır, fareler değil.
MIRMIR HANIM: Kim ya?
FARE: Köpekler…
MIRMIR HANIM: Köpekler mi?
FARE: Evet, köpekler. Köpekler hiç sevmez kedileri. Durmadan kovalarlar onları. Yakalayınca da muaç muaç… Anlarsın ya…
MIRMIR HANIM: Hayır hayır anlamam!
FARE: Anlamaz değilsin, anlamak istemezsin.
İYİ CADI: (Girer, kapıdan onları dinler.)
MIRMIR HANIM: Bir köpek bir kediyi niçin öpsün ki?
FARE: Zevkine… Bu da onu keyiflendiriyor.
MIRMIR HANIM: Sadece öpüyor, değil mi?
FARE: Artık orasını bilemem.
MIRMIR HANIM: Söyle söyle lütfen, ne yapıyor?
FARE: Belki birazcık da ısırıyordur.
MIRMIR HANIM: Canım fare, gözüm fare, sen ben değil misin?
FARE: Sen’im…
MIRMIR HANIM: Öyleyse ne demeye korkutuyorsun beni?
FARE: Korkutmuyorum, tedbirli olmanı istiyorum.
MIRMIR HANIM: Beni rahat bırak! Yoksa bir pençede mahvederim seni!
FARE: Hah hah ha! .. Kendi kendisini mahvedecek…
MIRMIR HANIM: Defoool!
FARE: İyi aman aman, ne halin varsa gör… (Koşarak çıkar.)
İYİ CADI: (Yaklaşır) Hala korkuyor musun güzel kedi?
MIRMIR HANIM: Korkuyorum İyi Cadı.
İYİ CADI: Bu kez kimden korkuyorsun?
MIRMIR HANIM: Köpekten…
İYİ CADI: Korkma canım. Korkmana gerek yok. Köpek hiçbir şey yapamaz sana.
MIRMIR HANIM: Yapamaz mı?
İYİ CADI: Yapamaz tabii. Yapsın da görsün gününü. Senin de keskin tırnakların var. Bir pençe attın mı mahvedersin onu.
MIRMIR HANIM: Öyle mi yaparım?
İYİ CADI: Öyle yaparsın.
MIRMIR HANIM: Ya tutturamazsam?
İYİ CADI: O zaman pıflarsın. Köpeklerin ödünü kopartan pıflaman var senin bir de.
MIRMIR HANIM: Köpekler kedi pıflamasından korkar mı?
İYİ CADI: Korkar tabii.
MIRMIR HANIM: Ya korkmazsa… Ya beni ısırırsa. Kim bilir ne kadar kocaman, sivri dişleri vardır şimdi onun. Ya o kocaman dişlerini güzel bedenime gömerse… Aaaay… Uyyy…. Uy anacığım uy….
İYİ CADI: Ne oldu fareden yapma kedicik?
MIRMIR HANIM: Köpek dişlerini batırdı bana galiba.
İYİ CADI: Seni korkak seni. Hayali bile ödünü patlattı. Ortalarda köpek falan yok.
MIRMIR HANIM: Yok mu?
İYİ CADI: Yok tabii.
MIRMIR HANIM: Ya ansızın karşıma çıkıverirse… Hayır hayır ben kedi olmak istemiyorum. Ben köpeklerden korkuyorum. Lütfen sevgili cadı, köpek yap beni.
İYİ CADI: Tamam… O zaman yum gözünü.
MIRMIR HANIM: Yumdum…
İYİ CADI: (Sihirli çubuğunu kedinin başına dokundurur.)
IŞIKLAR SÖNER, SAHNE KARARIR, MIRMIR HANIMLA İYİ CADI SAHNEDEN ÇIKAR. IŞIKLAR YENİDEN YANDIĞINDA ŞARKI SÖYLEYEREK SAHNEYE KARABAŞ GİRER.
KARABAŞ:
Bana derler Karabaş
İki kulak bir de baş
Karşına çıkarsa kedi
Karabaş onunla uğraş
Hav hav da hav haaav…
Hav hav da hav haaav…
Bana bakın ya… Sanki kırk yıllık köpeğim… Köpek olmak iyi bir şey galiba. Karşıma bir kedi çıksa da, Köpekliğin tadını çıkarsam…
MIRMIR HANIM: (Kapıdan başını uzatır.) Mıyav!
KARABAŞ: Karabaşı an, sopayı eline al. Ne diyorum ben? Karabaş benim. O zaman Mırımır kediyi an sopayı eline al.
MIRMIR HANIM: (Yaklaşır) Yakışmadı yakışmadı…
KARABAŞ: Yakışsa da aldım, yakışmasa da…
MIRMIR HANIM: (Kaçar) Karabaş beni tutamaz…
KARABAŞ: (Kovalar.) Kaçma!
MIRMIR HANIM: Ay, imdat!
KARABAŞ: Yakalarsam…
MIRMIR HANIMLA KARABAŞ SAHNENİN İÇİNDE DÖRT DÖNER.
MIRMIR HANIM: Delirdin mi sen Karabaş?
KARABAŞ: Evet, her zaman olduğu gibi, seni görünce delirdim.
MIRMIR HANIM: Ben senim ya, a salak!
KARABAŞ: (Duralar) Ben misin?
MIRMIR HANIM: Elbette… Az önce kedi değil miydin?
KARABAŞ: Kediydim.
MIRMIR HANIM: İyi Cadıdan seni köpeğe dönüşmesini istemedin mi?
KARABAŞ: İstedim…
MIRMIR HANIM: O da seni köpeğe dönüştürmedi mi?
KARABAŞ: Sahi ya, öyle olmuştu. Ben senim ya, tabii… Bütün köpekler benim gibi böyle salak mı acaba?
MIRMIR HANIM: Boş ver salağı malağı da söyle bakalım sen. Köpekliğinden memnun musun?
KARABAŞ: Eh, işte… Kedilikten iyidir.
MIRMIR HANIM: Bu kadar iyimser olma.
KARABAŞ: Neden?
MIRMIR HANIM: Köpekleri bekleyen ne gibi tehlikeler var, biliyor musun?
KARABAŞ: Bilmiyorum. Ne gibi? ...
MIRMIR HANIM: Kaplan diye bir şey gördün mü sen?
KARABAŞ: Görmedim.
MIRMIR HANIM: İyi ki görmemişsin. Görseydin kalbin dururdu.
KARABAŞ: O kadar korkunç mu?
MIRMIR HANIM: Korkunç da söz mü? Ondan daha korkuncu yoktur.
KARABAŞ: Benden büyük müdür?
MIRMIR HANIM: Ne diyorsun sen? Belki yüz katındır senin.
KARABAŞ: Peki, köpeklere zarar verir mi?
MIRMIR HANIM: Vermez mi?
KARABAŞ: Ne alıp veremediği var ki köpeklerden?
MIRMIR HANIM: Kıskançlık işte.
KARABAŞ: Benim neyimi kıskanıyor? Zavallı bir köpeğim ben.
MIRMIR HANIM: Öyle deme, keyfin yerinde. Seni besleyen bir sahibin var. Yediğin önünde, yemediğin yanında. Onunsa karnını doyurabilmek için senin gibi bir köpek bulması gerek.
KARABAŞ: Yapma ya…
MIRMIR HANIM: Yaptım gitti.
KARABAŞ: Eyvaaah! Ne olacak şimdi?
MIRMIR HANIM: Onu da sen düşün artık. Hoşçakaaal… (Çıkar)
KARABAŞ: (Kendi kendine) Bu durumda nasıl hoşça kalanırsa artık… Ne belâlı bir işmiş ya köpek olmak. Nereden istedim bunu İyi Cadı’dan.
İYİ CADI: (Girer) Yine ne var eski fare, yeni Karabaş?
KARABAŞ: Korkuyorum İyi Cadı.
İYİ CADI: Neden korkuyorsun?
KARABAŞ: Kaplandan.
İYİ CADI: Neden korkuyorsun ki kaplandan?
KARABAŞ: Ya şimdi karşıma çıkarsa? Ya beni parçalarsa? Ya beni yerse… Lütfen köpek olmaktan kurtar beni İyi Cadı.
İYİ CADI: Peki peki… Öyleyse söyle, ne olmak istersin?
KARABAŞ: Kaplan yapamaz mısın beni? Korkan köpek olmaktansa, köpeği korkutan kaplan olmak daha iyi. Değil mi?
İYİ CADI: Bilemem… Demek kaplan olmak istiyorsun.
KARABAŞ: Evet…
İYİ CADI: Öyleyse yum gözünü.
KARABAŞ: Yumdum…
İYİ CADI: (Sihirli çubuğunu Karabaş’ın başına dokundurur.)
IŞIKLAR SÖNER, SAHNE KARARIR, KARABAŞ İLE CADI SAHNEDEN ÇIKAR. IŞIKLAR YENİDEN YANDIĞINDA KÜKREYEREK SAHNEYE KAPLAN GİRER.
KAPLAN: (Kükreyerek girer) Hırrr… Gırrr… Irrr… Rrr…
KARABAŞ: (Kaplanın girdiği tarafın karşısındaki sahne girişinden başını uzatır, kendi kendine) Gök mü gürlüyor, bana öyle mi geliyor?
KAPLAN: Benim ben, korkak Karabaş. Ya da korkak Mırmır kedi. Ya da korkak Fare. Yani senim ben… Vay be! Amma hoş bir şeymiş ha kaplanlık. Amma görkemli sesim var ha! Bir kükredim mi bütün orman inliyor.
KARABAŞ: (Yaklaşır) Neye yarar ki o sesin ormanı inletmesi?
KAPLAN: Neden?
KARABAŞ: Bir avcı silahı sana doğrultur…
KAPLAN: Eee? ...
KARABAŞ: Nişan alır…
KAPLAN: Eee? ..
KARABAŞ: Tetiği çeker.
KAPLAN: Eee eee sonra?
KARABAŞ: Tetiği çekmesiyle birlikte tüfeğin ağzından çıkan kurşun yeri cansız olarak yere serer.
KAPLAN: (Kendini yere atar) Yandım anam!
KARABAŞ: Dur ya… Ortada daha ne avcı var, ne tüfek… Neden yırtınıyorsun?
KAPLAN: (Doğrulur) Ya olaydı? ... Neden yapıyor ki avcı bunu? Benim ona bir kötülüğüm oldu mu?
KARABAŞ: Senin kötülüğün olması gerekmez. Kürkün var ya…
KAPLAN: Ne olmuş ki kürküme?
KARABAŞ: Çok güzel…
KAPLAN: Teşekkür ederim.
KARABAŞ: Teşekkür etme. Keşke kötü olsaydı kürkün.
KAPLAN: Ne diyorsun sen?
KARABAŞ: Bir kaplanın başına dert açan, kürkünün güzelliğidir. Bütün kadınlar kaplan derisinden kürkleri olsun isterler. O nedenle çok para eder kaplan derisi. O yüzden avcılar kaplanların peşindedir hep.
KAPLAN: Oooy oy… Nerelere gidem ben? Hiçbir hayvana rahat yok mu bu dünyada?
KARABAŞ: Var.
KAPLAN: Hangi hayvana?
KARABAŞ: Fareye…
KAPLAN: Fareye mi? Peki, kedi ne olacak?
KARABAŞ: Aman canım kedi dediğin nedir ki. Evet, onları gördün mü tüylerin diken diken olur ama kaçar kurtulursun. Saklandığın deliğine giremez hiç olmazsa.
KAPLAN: Haklısın. Galiba ben yine fare kalsam iyi olacak.
KARABAŞ: Bence de fare olarak kal.
İYİ CADI: (Girer, Karabaşla Kaplana doğru yürür.)
KAPLAN: İşte İyi Cadı da bu tarafa doğru geliyor.
KARABAŞ: Ben kaçıyorum
KAPLAN: Kaç kaç…
İYİ CADI: İyi günler…
KAPLAN: İyi günler sevgili İyi Cadı.
İYİ CADI: Ne var ne yok? Memnun musun Kaplanlıktan.
KAPLAN: Değilim.
İYİ CADI: Neden?
KAPLAN: Her an karşıma bir avcı çıkacak diye korkudan tir tir titriyorum.
İYİ CADI: Peki, şimdi ne olmak istiyorsun?
KAPLAN: Acaba yeniden kendim olmamı sağlayamaz mısın sevgili İyi Cadı?
İYİ CADI: Kendin mi olmak istiyorsun. Yani bir fare, öyle mi?
KAPLAN: Evet… Zavallı korkak bir fareyim ben. Kaplanlık benim neyime?
İYİ CADI: Böyle düşünme sevgili fare. Hiç de korkak bir fare değilsin sen. Hatta kahraman bir faresin. Kaç hayvan, kaç insan var kendisi olmayı kabullenebilen. Herkesin gözü yükseklerde, daha yükseklerde. Oysa en yüksek yer bulunduğumuz yerdir. Kendisi olmak isteyenlere saygı duyarım ben.
KAPLAN: Teşekkür ederim. Herkesin kendi olmasını istemesi iyi bir şey, değil mi İyi cadı.
İYİ CADI: Elbette iyi. Herkes kendi olabilirse mutlu olabilir ancak. Tamam, seni yeniden fareye dönüştüreceğim. Yum gözünü kahraman fare.
KAPLAN: Yumdum…
İYİ CADI: (Sihirli çubuğunu Kaplanın başına dokundurur.)
IŞIKLAR SÖNER, SAHNE KARARIR, KAPLAN İLE CADI SAHNEDEN ÇIKAR. IŞIKLAR YENİDEN YANDIĞINDA CİKLEYEREK SAHNEYE FARE GİRER.
FARE: Ciyk ciyk… (Sevinçli) Yaşasın! Yeniden fare oldu. Yeniden kendim oldum. Yok mu bu kahraman ama aç fareye, bir doyumluk peynir verecek iyi insanlar? (Masada gördüğü tabağa saldırır, onu alır; kendi kendine) Varmış… Baksanıza, sanki benim yemem için buraya koca bir tabak peynir bırakmışlar. Bu da benim kahramanlığımın ödülü olmalı.
FARE İLE İYİ KIZ BİRBİRLERİNİ GÖRMEZLER.
İYİ KIZ: (Sahneye girer, kendi kendine konuşur.) Ben ne yapacaktım burada?
FARE: Kahraman bir fare olmak ne güzelmiş meğer! Oh oh ne kadar da lezzetli bu peynirler! Teşekkürler size fare sever insanlar… Ooof of! Hayat ne kadar zor… Şimdi ben nasıl bitireceğim bu kadar çok peyniri?
İYİ KIZ: Niçin geldim mutfağa?
İYİ ANNE: (Dışarıdan gelen sesi duyulur.) Peyniri dolaba koymuş muydun kızım?
İYİ KIZ: (Kendi kendine) Tamam hatırladım. Peyniri dolaba koymayı unutmuştum, onun için geldim.
İYİ ANNE: (Dışarıdan gelen sesi duyulur.) Beni duymuyor musun kızım?
İYİ KIZ: (Seslenir) Duyuyorum anne.
İYİ ANNE: (Dışarıdan gelen sesi duyulur.) Eee? Peyniri diyorum. Dolaba koymuş muydun?
İYİ KIZ: (Seslenir) Unutmuşum anneciğim, şimdi koyacağım.
İYİ ANNE: (Dışarıdan gelen sesi duyulur.) Ah senin bu unutkanlıkların, ah! Kapıyı kapatmayı da unutmuşsun. Umarım bir fare girmemiştir içeriye.
İYİ KIZ: (Seslenir) Yok canım, farenin ne işi var evimizde… (Kendi kendine) Aaa, fare! .. (Fareyi görünce çığlığı basar, sandalyenin üstüne çıkar.) İmaaat anne! Anneciğim! ..
İYİ ANNE: (Koşarak sahneye girer.) Ne oldu yavrum?
İYİ KIZ: (Parmağıyla yeri gösterir.) Bak, oraya bak!
İYİ ANNE: (Bakar, bir şey göremez.) Ne var orada?
İYİ KIZ: Bir fare…
İYİ ANNE: (Çığlık atar) Ne! Fare mi! İmdaaat, anneciğim…
FARE: (Sevinçle oynar) Benden de korkanlar var, benden de korkanlar var! Yaşasın! .. (Kendi kendisini azarlar) Şımarıklığı bırak kötü fare! İnsanları daha fazla korkutmak gerekmez. Karnını doyurdun mu, doyurdun. Şimdi yuvacığına git, güzel bir uyku çek. Dilerim o hain kedi girmez rüyana. (Çıkar)
İYİ CADI: (Sahneye girer, İyi Anne ile İyi Kıza) Koca insanlarsınız. Küçücük fareden korktunuz ha! (İzleyenlere) Korkmuşlar, küçücük bir fareden korkmuşlar. Korkmanın yararı yok. Onu yenmeyi öğrenmek gerek. Bu da ancak korkunun üstüne gitmekle olur.
İYİ ANNE: Ne diyor bu?
İYİ KIZ: Korkmanın yararı yokmuş anne.
İYİ ANNE: Doğru…
İYİ KIZ: Korkuyu yenmeyi öğrenmek gerekmiş.
İYİ ANNE: Doğru doğru…
İYİ KIZ: Üstüne gidilerek yenilirmiş korku da.
İYİ ANNE: Çok doğru.
İYİ KIZ: Öyleyse neden korkuyoruz ki minicik bir fareden?
İYİ ANNE: Bu da doğru.
İYİ KIZ: Biz ondan korkacağımıza o bizden korksun.
İYİ ANNE: En doğrusu bu.
İYİ KIZ: Bence de öyle.
İYİ ANNE: Parmak kadar şey zaten.
İYİ KIZ: Parmak kadar…
İYİ ANNE: Gitti mi?
İYİ KIZ: Kim?
İYİ ANNE: Fare…
İYİ KIZ: Gitti anne.
İYİ ANNE: Emin misin?
İYİ KIZ: Eminim, gözlerimle gördüm.
İYİ ANNE: Öyleyse insene sandalyeden.
İYİ KIZ: Önce sen in.
İYİ ANNE: Hayır sen in.
İYİ KIZ: Sen…
İYİ ANNE: Sen…
İYİ KIZ: Sen…
BİTTİ
YAZARIN NOTU:
Oyunun değerlendirilmek istenmesi halinde bilgilendirilmeyi rica ediyorum.
Telefon: 0505 553 47 44
FEVZİ GÜNENÇ
Kayıt Tarihi : 23.6.2010 22:47:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!