A. Sınıf Tiyatrosu Kısa Oyunlar: 24 Dizi ...

Fevzi Günenç
551

ŞİİR


3

TAKİPÇİ

A. Sınıf Tiyatrosu Kısa Oyunlar: 24 Dizin Tutmaz Ola Dago…

Sınıf Tiyatrosu Kısa Oyunlar: 24
Dizin Tutmaz Ola Dago…
(Dünya Sevgi Günü = Her gün…)
Yazan: Fevzi Günenç

KİŞİLER:

DAGO:
KOCA KADIN:
HAMDOŞ:
GAGGOŞ:
KELEŞ:
MEMİŞ:
KARA KEÇİ:
1. HASTABAKICI
2. HASTABAKICI

DEKOR: BİR SOKAK… FONDA EV KAPILARI.

KOCA KADIN: (Başı ağrıyanların yaptığı gibi alnını beyaz keçikle kuşatmıştır, Kapısının önünde oturmakta, başını sağa sola sallayarak inlemektedir.) Aaahhh… Oooy… Uuuy…
DAGO: (Sahneye girer. Sağa sola bakınır, Koca Kadını görünce geri kaçmak ister.)
KOCA KADIN: Dago’yu görür seslenir.) Dago! ..
DAGO: (Duymamış gibi davranır, sahnenin önüne gelir, izleyenlerle dertleşir.)
Bu dünyaya yoksul gelmişiiim, yoksul gideceğim… Ne anam vaaar ne babam... Ne tarlam vaaar ne bahçem. Elimden gelen tek iş ırgatlık, uşaklık. Onu da boğazı tokluğuna yaparım.
KOCA KADIN: Dagooo!
DAGO: Buyur Koca Kadın.
KOCA KADIN: Dizin tutmaz ola, yüzün gülmez ola Dago!
DAGO: (İzleyenlere) Yine başladı ilenmeye. (Koca Kadına seslenir.) Bana niye ileniyorsun Koca kadın?
KOCA KADIN: Kaç defa söyledim sana! Koca kadın deme bana diye…
DAGO: Koca kadın demeyeyim de ne diyeyim ya?
KOCA KADIN: Abla de…
DAGO: (İzleyenlere) Ablaya bakın. Maşallah, yüz yaşında. Abla desem bu defa da benden kendisine “küçük kız kardeşiiim…” diye seslenmemi isteyecek. (Koca Kadına) Ninemden bile yaşlısın Koca kadın. Nasıl abla diyeyim sana?
KOCA KADIN: Dilin tutula da yaşımı söyleyemeyesin, e mi?

GAGGOŞ: (Yoldan geçerken tartışmaya tanık olur, dinler.)
DAGO: Valla dilim tutulursa bu sefer el kol hareketleriyle söylerim Koca Kadın. Yüz yaşındasın işte, yüz yaşındasın. Yüz yaşındasın yüz yüz yüz! ..
GAGGOŞ: (Dago’ya) Sen de köprüyü geçinceye kadar ayıya dayı deyiver be Dago.
DAGO: Yapamam Gaggoş. Bu da benim kuruyası huyum. Yağcılık yapamıyorum, yalan söyleyemiyorum.
GAGGOŞ: Keyfin bilir. (Yoluna gider.)

KOCA KADIN: Dagooo…
DAGO: Efendiiim…
KOCA KADIN: Dago dizin tutmaya… Dago yüzün gülmeye, gözün görmeye, dilin tutula, nereleresin? ..
DAGO: (İzleyenlere göz kırpar.) Buradayım ablacığım.
KOCA KADIN: (Şaşırmış) Ne oldu sana oğlan? Ölecek misin yoksa?
DAGO: (Usulca) Sen duruken ben niye öleyim koca kadın?
KOCA KADIN: Ne dedin?
DAGO: (Sesli) Neden öleyim abla dedim.
KOCA KADIN: (Sevinçli) Bana abla dedin!
DAGO: Sen öyle istiyorsun ya…
KOCA KADIN: (Cilvenelir) Öyle mi istiyorum, diyorsun?
DAGO: İstersen küçük hanım, diyeyim.
KOCA KADIN: (Cilvenelir) Öyle mi desen? ..
DAGO: İstersen ağzına mama süreyim. Bebek hanım diyeyim.
KOCA KADIN: Aaah Aahh! .. (Setleşir) Dago!
DAGO: (Hazıola geçer) Buyur!
KOCA KADIN: Neredesin diyorum sana!
DAGO: Ben de buradayım diyorum sana…
KOCA KADIN: Orası neresi?
DAGO: Cehennemin dibi!
KOCA KADIN: Ne arıyorsun orada?
DAGO: Seni bekliyorum.
KOCA KADIN: Yok ben gelemem.
DAGO: Neden?
KOCA KADIN: Daha işim var bu dünyada.
DAGO: (Usulca) İşlerinin altında kalırsın inşallah!

HAMDOŞ: (Yoldan geçerken durur. Konuşulanlara kulak verir.)
DAGO: (İzleyenlere) İşim dediği de bana eziyet etmek. Ne diyordum? .. İş ararken benim de şansıma bu koca kadına uşaklık yapmak düştü.
HAMDOŞ: (Dago’ya) İş iştir arkadaş. Çalış, ekmeğini hak et.
DAGO: Hak ediyorum zaten. Fazlasını bile yapıyorum. Çalışmaktan kaçınmam ama bu Koca Kadın da insana eziyet etmekten kaçınmaz. Durmadan bir iş buyurur. Yaptığım işi beğenmez. Durmadan azarlar beni. Kalbimi kırar. Durmadan beddua eder. Anlayacağın, kaşıkla verir, sapıyla gözümü çıkartır.
HAMDOŞ: Yaşlı kadındır. İdare et!
DAGO: Kolaysa gel de sen idare et.
HAMDOŞ: Ne diyeyim, ömrü uzun olsun.
DAGO: Senin de eteğine taş dolsun. Dilerim Hamdoş ona uşak olsun.
HAMDOŞ: Aman aman aman, uzak olsun. (Aceleyle çıkar.)
DAGO: Yaaa… Dagoya gelince idare et; sana gelince firar...
KOCA KADIN: Dagooo…
DAGO: Buyuuur…
KOCA KADIN: Çabuk gel buraya!
DAGO: Gelemem…
KOCA KADIN: Neden?
DAGO: Zebaniler bırakmıyor, nasıl geleyim?
DAGO: Bir yalan uydur, atlat onları.
DAGO: Ne yalan uydurayım?
KOCA KADIN: Koca nine sizi uşak alacak de.
DAGO: Duydular duydular… Söylememe gerek kalmadı. Hemen bıraktılar beni. (Yaklaşır… Koklar, kendi kendine) Immmhh! Nefiiis… Mis gibi pişmiş tavuk kokuyor. Ağzının tadını bilir bu koca kadın. Verse de yesem. Nerdeee… Kendisine tavuk, bana kara kuru çavdar ekmeği. (Yanına varır) İşte geldim.
KOCA KADIN: Sen geleceğine kemiklerin gelseydi keşke.
DAGO: O da olur.
KOCA KADIN: Bana teşekkür etmiyor musun?
DAGO: Neden? ..
KOCA KADIN: Cehennemden kurtardım ya seni.
DAGO: Ben de geri giderim.
KOCA KADIN: Niye?
DAGO: Orası buradan iyi.
KOCA KADIN: Yedirdiklerim, içirdiklerim burnundan gelir inşallah!
DAGO: Amin… (İzleyenlere) Yedirdim dediği de katıksız ekmek ha…
KOCA KADIN: Dago, ne olacak bu benim başımın ağrıları?
DAGO: Doktora git koca kadın.
KOCA KADIN: Doktor dünyanın parasını ister şimdi.
DAGO: O zaman çek kurtul.
KOCA KADIN: Neyi çekip kurtulayım?
DAGO: Başını…
KOCA KADIN: O nasıl öneri öyle oğlan, delirdin mi?
DAGO: Garantili öneri nine. Geçen gün benim dişim ağrıyordu, çektim kurtuldum.
KOCA KADIN: Başın çekile senin Dago! Bir çare bul başımın ağrısına, diyorum sana. Yakınlarda bir “yatır” filan yok mu? Gidip adak adasam başımın ağrısı geçmez mi acaba?
DAGO: (İzleyenlere gülerek) Kısmetimiz açılıyor… (Koca Kadına) Geçer geçer…
KOCA KADIN: Eee? Götürsene beni oraya.
DAGO: Götürürüm ama bu yatırda yatan mübarek, adağı peşin alır.
KOCA KADIN: Kaçtan aşağı olmuyor bu adak?
DAGO: Anaç bir tavuktan aşağı olmuyor.
KOCA KADIN: Ferik olsa olmaz mı?
DAGO: Civciv de olsa olur. Ama adağın ne kadarsa ağrın da o kadar azalır.
KOCA KADIN: Eh, ne diyelim, anaç tavuk olsun da tamamen geçsin öyleyse.
DAGO: Ama tavuk pişmiş olacak.
KOCA KADIN: Tamam tamam. Evde kendim için pişirdiğin bir tavuk var,
DAGO: (Usulca) Biliyorum…
KOCA KADIN: Onu götürürüm.
DAGO: Tamam, oldu.
KOCA KADIN: Ne zaman gidiyoruz Dago?
DAGO: Hemen şimdi. Sen tavuğu al gel, ben seni götüreyim “Yatır”a.
KOCA KADIN: Bekle, hemen alıp geliyorum. (İçeriye girer)

MEMİŞ: (Girer) İyi günler Dago…
DAGO: İyi günler Memiş.
MEMİŞ: Üç öğündür hiçbir şey yiyemedim. Bir parça kuru ekmeğin yok mu acaba?
DAGO: Yok..
MEMİŞ: Bir kırıntı da mı yok?
DAGO: Yok..
MEMİŞ: Peki... Hoşça kal öyleyse.
DAGO: Nereye Memiş?
MEMİŞ: Bir parça ekmek bulmaya.
DAGO: Memiş…
MEMİŞ: Efendim.
DAGO: Bir parça kuru ekmeğim yok ama koca bir tavuğum var. Onu paylaşabilirim seninle.
MEMİŞ: Benimle alay etme Dago. Kim kaybetmiş ki sen bulasın koca tavuğu.
DAGO: Ne yapacaksın. Üzümünü ye, bağını sorma.
MEMİŞ: Hayal edecek halde bile değilim.
DAGO: İnan alay etmiyorum. Şu kurnanın ardına saklan, biraz sonra tavukla geleceğim. Birlikte yeriz.
MEMİŞ: İnanmak istiyorum.
DAGO: İnan Memiş. Haygi, git oraya, bekle beni.
MEMİŞ: Umarım doğru çıkar. Doğru olmasa bile, hayaliyle avunmuş olurum. Bu da bir süreliğine unuturur bana açlığımı. (Kurnaya gider)

KOCA KADIN: (Elinde bir poşetle çıkar.)
DAGO: Gel gel gel canım….
KOCA KADIN: Kime gel gel ediyorsun öyle oğlan?
DAGO: (Usulca) Tavuğa tavuğa…
KOCA KADIN: Kavuğa mı?
DAGO: Yok yamuğa…
KOCA KADIN: Ne yamuğu?
DAGO: Neyse boş ver sen kavuğu, yamuğu. Ver bakalım bana tavuğu.
KOCA KADIN: Al ama sıkı tut ha!
DAGO: Korkma sıkı tutarım.
KOCA KADIN: Yatırın efendisinden başkasına verme ha!
DAGO: Verir miyim hiç?
KOCA KADIN: İyi öyleyse, şimdi düş önüme de ona gidelim.
DAGO: Düşemem.
KOCA KADIN: Neden?
DAGO: Ayağım şiş de ondan.
KOCA KADIN: Ne oldu da şişti ayağın?
DAGO: Dün “Şişe dona kalasın Dago,” diye ilenmiştin ya bana.
KOCA KADIN: Eee?
DAGO: Şimdi de ayağım şişti işte. Yürüyemiyorum. (Kapıya doğru seker.)
KOCA KADIN: Dur! Uzaklaşma! Uzaklaşacaksan tavuğu bana ver, öyle uzaklaş.
DAGO: Bir yere gittiğim yok Koca Kadın.
KOCA KADIN: Peki Yatıra nasıl gideceğiz?
DAGO: Kolay.
KOCA KADIN: Nasıl kolay?
DAGO: Beni sırtına alacaksın.
KOCA KADIN: Daha neler?
DAGO: Keyfin bilir. O zaman da Yatırın efendisi başının ağrısını iyileştirmez.
KOCA KADIN: Aman, iyileştirsin de ne gerekse yaparım.
DAGO: O zaman beni sırtına al.
KOCA KADIN: Daha neler. Her zaman ben senin sırtına binerdim…
DAGO: Şimdi iş değişti.
KOCA KADIN: Gel bin bari boyu batasıca, gel bin!
DAGO: (Koca Kadının sırtına abanır)
KOCA KADIN: (Dago’yu sırtında sürükleyerek yürür.) Aaah! .. Offf! .. Iııh! .. Hangi yana gideceğiz?
DAGO: Doğru git.
KOCA KADIN: Yol bitti burada…
DAGO: Sola dön.
KOCA KADIN: (Gider) Yine bitti yol.
DAGO: Dur biraz düşüneyim.
KELEŞO: (Ahlayıp inleyerek girer. Ayağını sürüyerek yavaş yavaş yürür.) Bu vaktiniz uğurlu olsun Dago kardeş.
DAGO: Seninki de uğurlu olsun Keleş dayı. Nereden gelip nereye gidersin?
KELEŞO: Hastaneden geliyorum. Eve gidiyorum. Ama yürüyecek halim kalmadı.
DAGO: Otobüse binseydin…
KELEŞO: Param yoktu ki…
DAGO: Bak burada parasız otobüs var ona bin.
KELEŞO: Hani nerede?
DAGO: Benim üstünde olduğum otobüs.
KOCA KADIN: O benim ayol.
DAGO: Ben de onu diyorum ya…
KOCA KADIN: Seni çekemiyorum. Bir de Keleş’i mi atacaksın sırtıma?
DAGO: Koskoca otobüssün; bir yolcu fazla alırsan lastiğin patlamaz ya.
KOCA KADIN: Senin çenen patlar inşallah!
DAGO: Bin kardeşim sen bin, buna bakma.
KELEŞ: (Koca kadının sırtına yerleşir.)
DAGO: Bas gaza Koca kadın.
KOCA KADIN: Basamıyorum.
DAGO: Neden?
KOCA KADIN: Motor tekliyor.
DAGO: Dur biraz iteyim öyleyse. (Koca Kadını iter.)
KOCA KADIN: Tamam tamam çalıştı… (Hızlanır.)
DAGO: (Koşup yetişir, üstüne atlar.)
KOCA KADIN: Aaah! Nedir benim bu deli oğlandan çektiklerim?
DAGO: Ya benim yıllardır senin elinden çektiklerim?
KOCA KADIN: Çok konuşma da söyle. Hangi yana gideceğim?
DAGO: İleri ileri… Şimdi sağa dön…
KELEŞO: Müsait yerde ineyim ben.
DAGO: Hooop! İnecek var.
KOCA KADIN: (Durur)
KELEŞO: (Koca Kadının sırından iner.) Teşekkür ederim Dago.
KOCA KADIN: Ona ne teşekkür ediyorsun? Bana teşekkür et. Benim sırtıma bindin.
KELEŞO: Efendim? Ne dedin? Duyamıyorum.
KOCA KADIN: İşine gelmezse duymazsın ya…
KELEŞO: (Çıkar.)
DAGO: Bırak çeneleşmeyi de yola devam et Koca Kadın.
KOCA KADIN: Tamam tamam… Daha uzakta mı bu Yatır?
DAGO: Az kaldı.
KOCA KADIN: Hangi yana gidiyorum?
DAGO: İleri ileri… Şimdi sola dön. Yine ileri git… Geriye dön… Duuur…
KOCA KADIN: Geldik mi?
DAGO: Geldik.
KOCA KADIN: Hele şükür. Ayol burası bizim evin kurnası.
DAGO: Öyle…
KOCA KADIN: Madem bizim evin kurnasına gelecektik de, ne diye sırtıma binip dolaştırdın beni o kadar?
DAGO: Bayram gezmesi, bayram gezmesi…
KOCA KADIN: Hay bir daha bayram göremeyesin! Bu, bizim evin kurnası, yatır mı?
DAGO: Yatır ya.
KOCA KADIN: Hangi yatır?
DAGO: Gebeş efendi yatırı.
KOCA KADIN: Gebeş nedir ayol?
DAGO: Gebeş aptal, sersem demektir.
KOCA KADIN: Eee? ...
DAGO: Hem bodur hem şişman demektir.
KOCA KADIN: Eee? ..
DAGO: Karnı küp gibi şiş demektir.
KOCA KADIN: Ayol sen benim eski kocamı tarif ediyorsun.
DAGO: Gebeş efendi de o zaten.
KOCA KADIN: Benim eski kocam iyilerden miymiş?
DAGO: İyilerdenmiş ya?
KOCA KADIN: Peki zamanında hayatı burnundan getirdim de niye bana ses etmedi?
DAGO: İyiliğinden…
KOCA KADIN: Affet beni Gebeş efendi! Gönderdiğim tavuğu ye iç de bana dua et.
DAGO: Neden dua ediyormuş?
KOCA KADIN: Ben ona onca eziyeti etmeseydim, o iyilere karışabilir miydi?
DAGO: İşte bunda haklısın abla.
KOCA KADIN: Abla mı dedin? Bana abla mı diyosun?
DAGO: Evet…
KOCA KADIN: Abla diyen dillerin bal yesin Dago.
DAGO: Var ol küçük hanım...
KOCA KADIN: Küçük hanım diyen dillerin de kaymak yesin Dago.
DAGO: Olur…
KOCA KADIN: Daha sırtımdan inmeyecek misin?
DAGO: İnmeyeceğim.
KOCA KADIN: Neden?
DAGO: Burası rahat.
KOCA KADIN: Ben rahatsızım ama.
DAGO: Yıllardır sen de benim sırtımda rahattın. Görev değişikliği yaptık.
KOCA KADIN: Yalvarırım, in artık sırtımdan Dago.
DAGO: Bir gümüş lira verirsen inerim.
KOCA KADIN: Al Tanrı cezanı versin, al… (Çıkarır, lirayı verir.)
DAGO: Tamam… Artık inebilirim. Sen duanı kendi kendine yap. Ben çarşıya paramı harcamaya gidiyorum.
KOCA KADIN: Ne alacaksın paramla?
DAGO: O para senin değil, benim artık.
KOCA KADIN: Ne alacaksın paranla?
DAGO: Kebap alacağım.
KOCA KADIN: Tadını alamayasın kebabın. Başka?
DAGO: Baklava alacağım.
KOCA KADIN: Boğazında kalsın baklava. Başka?
DAGO: Dondurma alacağım…
KOCA KADIN: Burnundan gelsin dondurma. Başka?
DAGO: Şerbet içeceğim…
KOCA KADIN: Şerbeti de içemez olasın. Ben ne kafasız bir kadınım. Bütün bunları neden kendim yiyip içmiyorum da Dago’ya yedirip içiriyorum? ..
DAGO: Sırtından indiğime şükret.
KOCA KADIN: Defol! ..
DAGO: Kaçar… (Yatır dediği kurnanın arkasına saklanır)
KOCA KADIN: (Dago’nun ardı sıra seslenir) Yatırın efendisine tavuğunu vermeyi unutma.
DAGO: Unutmam unutmam.
KOCA KADIN: Bak yoksa çarpar seni.
DAGO: Tabi canım… İşte verdim bile. Haydi hoşça kal. Ben baklava, dondurma yemeye gidiyorum.
KOCA KADIN: Aaah! Ah… (Yatıra seslenir) Yatırın efendisi, yatırın efendisi…
DAGO: Efendiiim?
KOCA KADIN: Gönderdiğim tavuğu aldın mı?
DAGO: Aldım aldım.
KOCA KADIN: Senin sesin Dago’bun sesine ne kadar benziyor yatırın efendisi.
DAGO: Ses sese benzer hatun…
KOCA KADIN: Gönderdiğim tavuğu ne yaptın?
DAGO: Yiyorum…
KOCA KADIN: Afiyet olsun.
DAGO: Sana da zehir zıkkım olsun.
KOCA KADIN: Niye?
DAGO: Şimdiye kadar hep kendini düşündün. Zavallı Dago’yu hiç düşünmedin.
KOCA KADIN: Söz, bundan sonra düşünürüm.
DAGO: İyi öyleyse. Söyle şimdi benden ne istiyorsun?
KOCA KADIN: Yatırın efendisi, Digo’nun dizilerini tutmaz et.
DAGO: Olur…
KOCA KADIN: Gözünü görmez et…
DAGO: Olur…
KOCA KADIN: Kulağını duymaz et…
DAGO: Olur olur…
KOCA KADIN: Burnunu koku almaz et.
DAGO: O da olur.
KOCA KADIN: Yok, öyle etme. Burnuna delik aç da, ayıcılar ayı diye oynatsın onu.
DAGO: Olur… Başka?
KOCA KADIN: Başka başka? Ben buraya asıl niçin geldiydim acaba?
DAGO: Başın ağrıyor olmasın?
KOCA KADIN: Ah, yatırın efendisi, sen gerçek bir efendisin! Ne de güzel bildin! Haydi, şimdi de başımın ağrısını geçir.
DAGO: Geçiremem.
KOCA KADIN: Neden?
DAGO: Onun reçetesini Dago efendiye verdik.
KOCA KADIN: Kime verdin, kime? ..
DAGO: Dago efendiye.
KOCA KADIN: Dago ne zaman efendi oldu bire akılsız Yatır?
DAGO: Bana tavuğu getirdiğinde…
KOCA KADIN: O tavuğu ben yolladım sana.
DAGO: Eline sağlık, iyi pişirmişsin.
KOCA KADIN: Boğazına durur inşallah!
DAGO: Duymadım, bir şey mi dedin?
KOCA KADIN: Afiyet olsun, dedim.
DAGO: Peki öyleyse, sen artık evine git. Benim uykum geldi, uyuyacağım.
KOCA KADIN: Uyuyasın da bir daha uyanamayasın!
DAGO: Efendim?
KOCA KADIN: İyi uykular, diyorum.
DAGO: Tamam tamam, defol artık. Yoksa çarparım ha! ..
KOCA KADIN: Gidiyorum gidiyorum, aman çarpma beni. (Kaçarak evine girer.)
DAGO: (Kahkahalar atarak saklandığı yerden çıkar.)

IŞIK SÖNER, YANDIĞINDA KOCA KADIN YİNE KAPISININ ÖNÜNDE OTURMAKTADIR.

KOCA KADIN: Aaah, ooof… Başııım… Ağrıdan çatlıyooor…
DAGO (Türkü söyleyerek girer.)
“Suya inmiş su testisi elinde
Elinde…
Fistan giymiş etekleri belinde
Vay vay! ..”

KOCA KADIN: Nereden böyle dert tutasıca Dago?
DAGO: Çarşıdan geliyorum Koca Kadın.
KOCA KADIN: Yedin içtin mi?
DAGO: Yedim içtim.
KOCA KADIN: Zehir zıkkım olsun.
DAGO: Yok, zehir zıkkım olmadı. Bal kaymak oldu ama buraya gelinceye kadar yine karnım acıktı.
KOCA KADIN: Git dolaptan kuru ekmek al da ye.
DAGO: İstemem.
KOCA KADIN: Neden?
DAGO: Çarşıda güzel şeyler yedim. Ağzımın tadı değişti. Artık kuru ekmek yiyemem.
KOCA KADIN: O zaman aç kalırsın.
DAGO: Ne diyelim…
KOCA KADIN: Dago? ..
DAGO: Efendim Koca Kadın.
KOCA KADIN: Sende bir reçete varmış.
DAGO: Ne reçetesi?
KOCA KADIN: Yatırın efendisinden almışsın. Baş ağrısının ilacı yazılıymış onda.
DAGO: Ha, evet, öyle bir şey var ya…
KOCA KADIN: Okusana şunu bana.
DAGO: Olur okurum. (Koynundan çıkartıp okur.) Şiddetli baş ağrısının geçmesi için… Koca Kadının ahırından bir adet öküz alınıp kesilir. Kazanda kaynatılıp iyice pişirilen et Dago’ya yedirilir…
KOCA KADIN: Bu nasıl reçete Dago?
DAGO: Bilmem… Bana da tuhaf geldi ama Yatırın efendisi böyle yazmış.
KOCA KADIN: Elleri kırılaydı da yazmaz olaydı.
DAGO: Olur, görürsem söylerim.
KOCA KADIN: Yok yok söyleme.
DAGO: Ya ne yapayım?
KOCA KADIN: Bu ağrılara dayanamayacağım artık. Ocağı tutuştur. Üstüne koca kazanı koy. İçine su doldur. Kazandaki su şimdiden kaynamaya başlasın.
DAGO: Eee?
KOCA KADIN: Ağzın kulaklarına vardı hayta! Git ahırdan kara öküzü al.
DAGO: Olur… Sonra…
KOCA KADIN: Sonra eline zil tak oyna.
DAGO: O niye?
KOCA KADIN: Sevincinden… (Ağlar gibi) Öküzü kasaba götür.
DAGO: Baş üstüne!
KOCA KADIN: Görünmez dağın ardında kalsın başın.
DAGO: Dur önce öküzü yiyeyim de…
KOCA KADIN: Yiyemez olasın.
DAGO: Hayırsız beddua sahibine uğrar derler Koca Kadın.
KOCA KADIN: Uğramaz uğramaz. Bu öküzün etinden ben de yiyebilirim değil mi?
DAGO: Yiyemezsin.
KOCA KADIN: Niye?
DAGO: Yersen başının ağrısı geçmez.
KOCA KADIN: Bu da reçetede mi yazılı?
DAGO: Yok bunu yazmayı unutmuş Gebeş efendi. Götürüp hemen eklettireyim.
KOCA KADIN: Dur, ben senin kolunu bacağını kırayım da, götür onları da eklettir.

IŞIK SÖNER, YANDIĞINDA DAGO TEPSİDEKİ ETLERİ ATIŞTIRMAKTADIR.

KOCA KADIN: (Kapısının önüne oturmuş yutkunarak ona bakıyor.) Bir “but”çuk da ben yiyeyim şundan Dago…
DAGO: Olmaz, başının ağrısı geçmez yoksa.
KOCA KADIN: Geçmedi zaten…
DAGO: Bekle, geçer. (Kendi kendine) Ooof of! Bu ne kadar çok et canım! Tek başıma bitiremeyeceğim. (Seslenir) Neredesiniz komşular, yardıma gelin! Şu öküzün etini birlikte bitirelim.

HAMDOŞ, GAGGOŞ, KELEŞ, MEMİŞ KOŞARAK GİRER.

HAMDOŞ: Hani, yardım edilecek öküz eti nerede?
DAGO: Buyur buyur burada.
HAMDOŞ: (Ete yumulur.) Öküzün eti de etmiş ha! ...
GAGGOŞ: Ben severim böyle yardımları. (Ete yumulur.)
MEMİŞ: (Ete yumulur.) Biriniz beni çimdikleyin. Gördüklerime, yediklerime inanamıyorum. Rüya görüyorum herhalde.
DAGO: Rüya görmüyorsun Memiş kardeş. Sen öküzün etini yemeye bak.
MEMİŞ: Değil etini boynuzlarını bile yerim ben bu öküzün.
KELEŞ: Yardım dedin mi koşar gelirim. (Ete yumulur.)
KOCA KADIN: Hani sen yürüyemiyordun Keleş! Öküz eti deyince maşallah jet gibi uçtun.
KELEŞ: Çağrıldığın yere erinme, çağrılmadığın yere görünme.
DAGO: Yiyin yiyin... Yemezseniz öküzün hatırı kalır.
KOCA KADIN: Hatırı kalmasın, ben de tadayım şundan.
DAGO: Gebeş’e söylerim ha…
KOCA KADIN: Adı batsın Gebeş’in.
DAGO: Valla gidiyorum söylemeye.
KOCA KADIN: Git! Benden de selam söyle!
DAGO: Tamam… (Gider, kurnanın önünde durur.) Gebeş efendi, Gebeş efendi!
(Kurnanın arkasına geçer) Efendiiim…
(Kurnanın önüne geçer) Koca kadının sana selamı var.
(Kurnanın arkasına geçer) Selâm getiren var olsun.
(Kurnanın önüne geçer) Gebeş efendi, Koca Kadın öküzün etinden ben de tatsam, diyor.
(Kurnanın arkasına geçer) Tatsın tatsın.
(Kurnanın önüne geçer) Tatsın mı?
(Kurnanın arkasına geçer) Tatsın canım, n’olacak.
KOCA KADIN: (Tepsiye saldırır, eti hızla atıştırmaya başlar..)
(Kurnanın önüne geçer) Tuhafsın valla Gebeş efendi. Sen yesin diyorsan yesin. Yemeye başladı bile. Sanki kendisi öküz olmuş. Öyle saldırdı ete.
(Kurnanın arkasına geçer) Afiyet olsun.
(Kurnanın önüne geçer) Bir şey daha var Gebeş efendi.
(Kurnanın arkasına geçer) Nedir?
(Kurnanın önüne geçer) Koca Kadının başının ağrısı daha geçmemiş. Geçmesi için ne yapmalı?
(Kurnanın arkasına geçer) İkinci reçeteyi uygulamalı.
(Kurnanın önüne geçer) İkinci reçete nedir?
(Kurnanın arkasına geçer) Koca Kadının ahırında kara bir keçisi var ya?
(Kurnanın önüne geçer) Evet var… Onu da mı kesip yiyeceğiz?
KOCA KADIN: Yo, artık bu kadarına izin vermem.
DAGO: (Kurnanın arkasına geçer) Hayır, onu kesmeyin. Onu Koca kadının sırtına bağlayın, hep birlikte oynayın.
(Kurnanın önüne geçer) Olur, söylerim. O zaman başının ağrısı geçer değil mi?
(Kurnanın arkasına geçer) Geçer geçer, hem de deler geçer.
(Kurnanın önüne geçer) Tamam. (Koca kadının yanına gider.) Duydun mu Gebeş efendiyi?
KOCA KADIN: Duydum duydum. Çok adaletli bir gebeşmiş.
DAGO: Öyledir… Getireyim mi kara keçiyi?
KOCA KADIN: Başımın ağrısı geçecek değil mi?
DAGO: Geçecek…
KOCA KADIN: Getir öyleyse.
DAGO: (Çıkar, keçiyi sürükleyerek getirir.)
KARA KEÇİ: Yavaş çek meee! Beni boğmak mı istiyorsun?
DAGO: Affedersin keçiciğim. (Keçiyi Koca Kadının sırtına bağlar.)
KARA KEÇİ: Yavaş bağla arkadaş, canımı acıtıyorsun, meee...
DAGO: Tamam kardeşim tamam. Senin de canın amma tatlıymış ha!
KARA KEÇİ: Tatlı tabii. Herkesin canı kendine tatlı. Seninki tatlı değil mi?
DAGO: Halısın haklısın… (Keçiyi Koca Kadının sırtına bağlamayı sürdürür.)
KOCA KADIN: (Sırtına keçi bağlanırken hala etleri atıştırmaktadır.)
(Bağlama işini bitirir.) Yedik içtik mi arkadaşlar?
HEPSİ: Yedik içtik! ..
DAGO: İyice doyduk mu?
HEPSİ: Doyduk! ..
DAGO: Öyleyse şimdi de oynayalım.
HEPSİ: Oynayalım! ..
DAGO: İyi oynayın ha, oynamazsanız Koca Kadının başının ağrısı geçmez.
HAMDOŞ: Hele o oynamaya başlasın da, biz de kendisine katılırız.
DAGO: Tamam, oynamaya başla Koca kadın.
KOCA KADIN: Allah belanı versin senin Dago! Başağrım geçsin diye nelere katlanıyorum.
DAGO: Sen doktor yerine Gebeş’e gidersen, daha çok şeylere katlanırsın. Haydi, oyna!
KOCA KADIN: Tamam tamam, oynuyorum.

KOCA KADIN SIRTINA KEÇİ BAĞLI OLDUĞU HALDE OYNAR, ÖBÜRLERİ ETRAFINDA ALKIŞ TUTAR. ŞARKI FONDAN VERİLİR. ORADAKİLER DE ŞARKIYA, OYUNA KATILIR.

“Zeytinyağlı yiyemem aman,
Basma da fistan giyemem aman
Senin gibi cahile
Ben efendim diyemem aman…

Kaldım duman içi dağlarda
Sevgili yarim nerelerde? ..”

DAGO: (Cep telefonuyla bir numara çevirir, komuşur.) Alo… Orası tımarhane mi? Burada bir deli var. Sırtına keçi bağlamış oynuyor. Şimdi keyfi yerinde ama biraz sonra tehlikeli olabilir. Nerde miyiz? Uzakta değil tımarhanenin karşısındaki sokaktayız. Geliyor musunuz? Gelin gelin…

FONDAN VERİLEN ŞARKI SÜRMEKTEDİR.

“Asmadan üzüm aldım
Sapını uzun aldım.
Verin benim yarimi
Annemden izin aldım.

Kaldım duman içi dağlarda
Sevgili yarim nerelerde? ..”

İKİ TIMARHANE HASTABAKICISI HIZLA GİRER.

1. HASTABAKICI: Hani, deli nerede?
DAGO: Bakın, işte orada, sırtına keçiyi bağlamış oynuyor.
2. HASTABAKICI: (Kahkahayla güler.) Bu kadın gerçekten deli.
1. HASTABAKICI: (Kahkahayla güler.) Çok deli gördüm ama böyle komik deliyi ilk görüyorum.
2. HASTABAKICI: (Kahkahayla güler.) Öbür delileri çok eğlendirecek bu kadın.

HASTABAKICILAR KOCA NİNEYE DELİ GÖMLEĞİ GİYDİRİRLER. GÖTÜRMEYE ÇALIŞIRLAR.

KOCA KADIN: Bırakın beni. Ben huysuz bir yaşlı kadınım ama deli değilim. Bütün bu işleri başıma sen açtın değil mi Dago? Hiç bir şey demem, dizlerin tutmaz ola Dago! Yüzün gülmez ola, gözlerin görmez ola. Kulakların duymaz ola Dago! .
KEÇİ: Durun arkadaş! Deli olan bu kadın! Beni neden götürüyorsunuz? İmdaaat! Meee! ...

BU ESNADA FONDAN VERİLEN TÜRKÜ DEVAM ETMEKTE, SAHNEDEKİLER HALA ALKIŞLA OYUNA VE ŞARKIYA KATILMAKTADIR.

“Kara üzüm asması
Yeşil olur yazması
Yeşil olur yazması.
Ben yarimden ayrılmam,
Kara yazı yazması
Kara yazı yazması.

Kaldım duman içi dağlarda
Sevgili yarim nerelerde? ..”

PERDE KAPANIR, DAGO PERDENİN ÖNÜNE ÇIKARAK İZLEYENLERE SESLENİR.

DAGO: Bu oyun burada bitti sanıyorsunuz, değil mi çocuklar? Yanlıyorsunuz, bitmedi. Koca Kadını tımarhaneye gönderdikten sonraki günlerimde, mutsuzluk karabasan gibi çöktü üstüme. Hep onun sesini duyar gibi oldum.

PERDE AÇILIR, DELİ GÖMLEĞİ İÇİNDEKİ KOCA KADIN İLENMEKTEDİR.

KOCA KADIN: Dago dizlerin tutmaya, Dago gözlerin görmeye, Dago seni ayıcılar ayı diye oynata…

PERDE YENİDEN KAPANIR.

DAGO: Evet, bana çok kötü yıllar yaşatmıştı Koca kadın ama yine de tımarhaneye gönderilmeyi hak etmemişti. Şimdi fark ediyorum ancak. Onun beddualarında bile sevgi vardı, şefkat vardı. Kendisine bu kötülüğü yaptığıma pişman oldum. “Koca Kadın”sız hayatın hiç tadı yoktu. Hatamı düzeltmek için tımarhane ilgililerine başvurdum. Olanları anlattım. Onu serbest bıraktılar.
KOCA KADIN: (Günlük kıyafetiyle sahnenin önüne gelir, Dago’nun yanında durur.) Beni serbest bıraktılar. Doktorlar da durumu anlamışlardı zaten. Bana hasta muamelesi yapmadılar. Beni konuk olarak ağırladılar. Yeniden evime geldim. Dago’ma kavuştum. Ona yaptığım kötülükler bir bir geldi geçti gözlerimin önünden. Kendimi ona affettirmeye karar verdim. O benim yanımda çalışan bir uşak değil artık. O benim oğlum, torunum…
DAGO: O benim annem, ninem artık. O Koca kadın değil, benim Koca Ninem.

BİRBİRİNE SARILIRLAR.

KOCA KADIN: Seni seviyorum Dago.
DAGO: Ben de seni seviyorum Koca Nine.
KOCA KADIN: Ben bu olaydan şu sonucu çıkarttım: İnsanlar geçmişte yaptıkları hataları anlayınca bunu tekrarlamamalı.
DAGO: Ben de bu olaydan şu sonucu çıkarttım. Dünyada sevgiden daha üstün bir değer yoktur.
KOCA KADIN: Doğru… Gerçekten de sevgiden daha üstün bir değer yoktur dünyada.

EL ELE TUTUŞURLAR.

DAGO: Koca Ninem 20 yıl daha yaşadı. Dünyanın en yaşlı kadınlarından biri olarak dünyadan göçtü. Bu süre içinde biz birlikte çok mutlu yıllar geçirdik.
KOCA KADIN: Evet, çok mutlu yıllar geçirdik.
İKİSİ: Herkesin de böyle mutluluk içine yaşamasını diliyoruz.

İZLEYENLERİ ALKIŞLAYARAK SELAM VERİRLER. PERDE YANİDEN AÇILIR, ÖBÜR OYUNCULAR DA SAHNEYE GELİR, SELAMA KATILIR.

KARA KEÇİ: (En son koşarak girer) Ben ne oldum, ben ne oldum? Beni de anlatsana Dago…
Kara Keçi de tımarhanenin sembolü oldu. Onunla oynaşan deliler akıllanıyorlar.
KARAKEÇİ: (Gurulanarak hava atar.) Meee…

BİTTİ

YAZARIN NOTU:
Oyunun değerlendirilmek istenmesi halinde bilgilendirilmeyi rica ediyorum.
Telefon: 0505 553 47 44
FEVZİ GÜNENÇ

Fevzi Günenç
Kayıt Tarihi : 4.6.2010 07:58:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Fevzi Günenç