A. Sınıf Tiyatrosu Kısa Oyunlar: 22 Ah S ...

Fevzi Günenç
551

ŞİİR


3

TAKİPÇİ

A. Sınıf Tiyatrosu Kısa Oyunlar: 22 Ah Salman’ım, vah Salman’ım

A. Sınıf Tiyatrosu Kısa Oyunlar: 22
Ah Salman’ım, vah Salman’ım
(8 Mart Dünya Kadınlar Günü,
Mayıs 2. Pazar Anneler Günü)
Yazan: Fevzi Günenç

Bu oyun, sınıfta yedişer kişilik AYRI guruplara oynattırılabilir.
OYUNUN HER GURUPÇA AYRI AYRI OYNANMASI BİR YARIŞMA HAVASI İÇİNDE GEÇMESİ, OYNAYANLARCA DAHA DA ÖNEMSENİR.

KİŞİLER:
KIZ ANASI:
KIZ:
AYŞE KADIN (Komşu)
FATMA KADIN (Komşu)
HAYRİYE KADIN (Komşu)
ÇİL HOROZ:
KINALI KUZU:
SARI BUZAĞI:
İZLEYENLER:
KIZ BABASI
SEYREK AKILLI BİR ADAM:

DEKOR: BİR KÖY EVİNİN BAHÇESİ.

Anne: (bahçede oturmuş, önüne yığdığı bulaşıkları yıkamaya hazırlanmaktadır.) Kızım kızım güzel kızım…
Kız: (Ötede ip atlamakta) Buyur anam, güzel anam…
Anne: Kızım şuradan bana bir kova su getir de bulaşıkları yıkayayım.
Kız: Suyu başım üstünde getiririm ana, ama sana kıyamam. Bırak da bulaşıkları ben yıkayayım.
Anne: Asıl ben sana kıyamam kızım. Ellerin örselenmesin. Yazık olur onlara.
Kız: Ya senin ellerin anam? Senin ellerine yazık değil mi?
Anne: Benim ellerim alışıktır kızım. Sen beni dinle de su getir.
Kız: Baş üstüne güzel annem. (Kovayı alır, ötedeki tulumbadan su çekmeye başlar.)
Anne: (Kendi kendine) Ah kızım, güzel kızım… Huyu suyu güzel kızım… İyisin, hoşun da biraz da kafadan tantin olmasan… Amaaan, her yiğidin bir kusuru olur. Benim güzel kızım da kafadan biraz seyrek. Elden ne gelir? Her işimi şıpında yapıyor ya, sen ona bak.
Kız: (Suyu doldururken gözü tulumbanın başındaki ağaca ilişir.) Aman ne de güzel bir ağaçmış bu! Şimdiye kadar neden dikkat etmemişim? ...
Anne: (Seslenir) Kızım ne oldu su?
Kız: (Seslenir) Getiriyorum annem! (Kendi kendine) Şu tulumba bir delikanlı olsa… Ben de onunla evlensem. Bir oğlum doğsa… Adını Salman koysam. Salman büyüse, buradaki ağaca çıksa…
Anne: (Seslenir) Kızım su? ..
Kız: (Bağırır) Dur Salman! Çıkma o ağaca! Düşersin, bir yerin sakatlanır! (Kendi kendine söylenir.) Ah bu çocuk kısmı… Hiç söz dinlemez.
Anne: (Kendi kendine) Cevap bile vermiyor. Kim bilir yine ne düşlere daldı…
Kız: (Korkuyla bağırır) Aman! Dikkat et Salman! Düşeceksin! Düşüyorsun! Düştün! Kız: Eyvaaah! Oğlum ağaçtan düştü! (Eğilir, orada bir çocuk varmış da onu yokluyormuş gibi yapar.) Bir şeyin yok değil mi oğlum? Salman? .. Salman’ım? ..
Neden sesin çıkmıyor oğlum? Neden kıpırdamıyorsun yavrum. Öldün mü yoksa? Ölmüş… (Saçını başını yolmaya başlar.) Ah yavrum, ah Salman’ım...
Anne: (Seslenir) Kız ne bağırıp duruyorsun orada?
Kız: Vah yavruuum, vah Salmanııım… Ayakları gül oğlum… Ayakkabısı kırmızı yemenili oğlum… Külahı mısır püsküllü oğlum! Mintanı mavi nakışlı yavrum. Pantolonu kırtışlı oğlum!
Anne: Gidip şuna bakayım… (Kızın yanına gelir.) Ne bağırıp duruyorsun kız?
Kız: Ah sorma başımıza gelenleri anam!
Anne: Neler geldi başımıza kız?
Kız: Salman öldü anam, Salman öldü.
Anne: Salman kim kız?
Kız: Salmanı bilmez misin anam? Senin torunun, benim oğlum…
Anne: Nerden çıktı bu oğlan kız?
Kız: Tam kovayı suyla doldururken şu tulumbayla evlensem, dedim.
Anne: Ey? ..
Kız: Bu evlilikten bir oğlumuz dünyaya gelse, dedim.
Anne: Eey? ..
Kız: Adını Salman koysam, dedim.
Anne: Eeey? ..
Kız: Salmanım şuradaki ağaca çıksa, dedim.
Anne: Hangi ağaça kız?
Kız: Şurada ağaç var, görmüyor musun?
Anne: Ağaç mı? Ağaç nerede kız?
Kız: İşte, burada…
Anne: Göremedim ya, neyse… Eeey? ..
Kız: Salmanım ağaca çıktı. Aman oğlum, dedim ona. Dikkat et yavrum, dedim. Düşersin, dedim. Dinlemedi. Düştü…
Anne: Eyvah!
Kız: Eyvah ki ne eyvah!
Anne: Bir şey olmadı ya?
Kız: Olmaz mı anam? Öldü torunun Salman, öldü! Vah Salmanım vaaah!
Anne: Ah biricik torumum Salmanım aaah! Kınalı parmaklı Salmanın vah… Yemenisi oyalı Salmanım vaaah… Gömleği boyalı Salmanım vaah…
AYŞE KADIN-Komşu (Girer) Ne oldu kız bacım, ne bağırıp durursunuz?
Anne: Aaah, ah! Biz bağırmayalım da kim bağırsın Ayşe kadın?
AYŞE KADIN: Niye? Ne oldu ki?
Kız: Salmanım öldü Salman’ım…
FATMA KADIN-Komşu (Girer) Salman kim kız?
Kız: Benim oğlan Fatma teyzem, benim oğlan…
HAYRİYE KADIN-Komşu (Girer) Kız sen ne zaman evlendin de oğlun oldu?
Kız: Daha demin evlendim Hayriye teyze, demiiiin.
hayriye KADIN-Komşu Bizim niye haberimiz olmadı?
FATMA KADIN-Komşu: Kiminle evlendin kız?
KIZ: Aha buradaki Tulumba ile evlendim Fatma teyze.
AYŞE KADIN-Komşu: Ey, çocuğun ne zaman doğdu? Ne zaman büyüdü?
KIZ: Demin doğdu, demin büyüdü Ayşe teyze…
AYŞE KADIN-Komşu: (Usulca) Kafayı yemiş bu kız.
FATMA KADIN: (Usulca) Yeni mi yedi? Eskiden beri yenik onun kafası.
HAYRİYE KADIN: (Usulca) Kafa mı var ki yesin? Durun hele durun. Aklıma bir şey geldi benim.
AYŞE KADIN: (Usulca) Ne geldi?
HAYRİYE KADIN: (Ayşe kadının kulağına eğilir) Fıs fıs fıs…
AYŞE KADIN: Sahi kız! ..
FATMA KADIN: Ne oldu, ne oldu?
AYŞE KADIN: (Fatma kadının kulağına eğilir) Fıs fıs fıs…
FATMA KADIN: Harika! Ne duruyoruz?
HAYRİYE KADIN: Durmayalım… Komşu komşu… Huuu… Salmanın Ninesi.
KIZ ANASI: Bana mı dedin komşu?
HAYRİYE KADIN: Sana dedim.
KIZ ANASI: Söyle komşu.
HAYRİYE KADIN: Salman uşak ölmeden önce tok muydu, aç mıydı?
KIZ ANASI: Nerden bileyim Hayriye kadın. Ben bilmem, anası bilir.
AYŞE KADIN: (Kıza) Salman’ın anası hu! ..
KIZ: Buyur Ayşe Teyze…
AYŞE KADIN: Oğlun ağaçtan düşmeden önce aç mıydı, tok muydu?
KIZ: Aç’tı teyzeciğim aç’tı. Bir lokma bir şey yediteyim diye peşinden koşup duruyordum, bu ağaca çıktı.
AYŞE KADIN: Hangi ağaca?
KIZ: Şu ağaca, şu…
AYŞE KADIN: Hımmm… Peki, sence şimdi bu oğlan, aç acına ne yapar?
KIZ: Bilem ki?
AYŞE KADIN: Açlıktan ağlar.
KIZ: Ah yavruuum… Ağlamasın.
KIZ ANASI: Vah torunuuum… Ağlamasın.
FATMA KADIN: Ağlamaması için onun karnını doyurmak gerek.
KIZ ANASI: Nasıl?
FATMA KADIN: Sizin kümesteki şu çil horoz var ya…
KIZ ANASI: Vaar…
FATMA KADIN: İşte onu kesip komşulara yedirmelisiniz.
KIZ ANASI: Neden? Aç olan oğlan, komşular değil ki?
HAYRİYE KADIN: Öyle deme. Komşular yer, yedikleri Salmanın kursağına gider.
KIZ ANASI: Sahi mi?
HAYRİYE KADIN: Sahi ya…
KIZ ANASI: Eh, ne yapalım. Keselim bari. Bizim bey bu işe çok kızacak ama olsun. Çil horoz torunumdan değerli mi?
ÇİL HOROZ: (Gıdaklayarak sahneye girer.) Gıt… Gıt… Gıt… (Arada bir yeri gagalayarak sözüm ona bulduğu yeni yer.) Gıt… Gıt… Gıt…
KIZ ANASI: (Çil Horozu kovalar.)
ÇİL HOROZ: (Kaçar) İmdaat! Horoz öldürecekler. İmdat! Can kurtaran yok mu?
KIZ ANASI: (Horoz’u güçlükle yakalar.) İşte yakaladım seni.
ÇİL HOROZ: Bırak, bırak beni! Ü-ürü-ü! Yaşamak istiyorum! Döğüşmek, başka horozları haklamak istiyorum! Ü-ürü-ü…
KIZ ANASI: Kes sesini!
ÇİL HOROZ: Kesmiyorum sesimi. Asıl sen kesme beni. Gıt gıt gıdaaak… Pardon… Ü-ürü-üüü… Hayvan hakları kuruluşları neredeniniz? Orman Konseyine baş vururum. Dağ Konseyine giderim. Bırakın beni. Hayvan Hakları yayasına göre her horozun eşit yaşama hakkı var!
KIZ ANASI: Başlarım şimdi senin eşit yaşama hakkından ha!
Bu evin erkeği gelirse görürsünüz gününüzü. Bırakın ben! Yarın maçım var.
KIZ ANASI: Tamam tamam… İşte maça götürüyorum şimdi seni.
ÇİL HOROZ: Sahi mi? Alaca horoza götür o zaman beni. Son döğüşümüzde fena pataklamıştı beni.
KIZ ANASI: (Çil horozu dışarıya çıkartır.)
ÇİL HOROZ: (Sesi dışarıdan azalarak duyulur.) Öcümü almalıyım o kart horozdan. Tüylerini yolacağım onun. İbiğini koparacağım! Çiy çiy yiyeceğim onu!

IŞIK SÖNER, YANDIĞINDA...

KIZ ANASI: (Elinde tepsiyle girer.) İşte horoz! Kesildi, yolunda, pişti. Artık ne Hayvan Kakları Komisyonuna gidebilir ne de Orman Konseyine. Buyurun komşular. Afiyetle yiyin. Siz yiyin de Salmanım’ın açlığı gitsin. (Tepsiyi ortadaki masaya koyar.)

Ayşe KADIN: Gidecek gidecek… Hiç açlığı kalmayacak Salman’ımın.

FATMA KADIN: Ohhh! Ne kadar nefis kokuyor…

hayriye KADIN: (Koparıp ağzına atar.) Ne kafar da lezzetliymiş.

KIZ ANASI: Lezzetli olur tabii. Cins horoz bu.

ÜÇ KOMŞU HOROZUN ETİNİ KAPIŞIRCASINA YERLER.

AYŞE KADIN: Oh oh Pek de iyi pişmiş. Canına değsin Salman’ın.

FATMA KADIN: Canına değsin Salmanın

HAYRİYE KADIN: Canına değsin olmayan oğlunuzun.

KIZ: Karnı doydu mu acaba Salmanım’ın ana?

KIZ ANASI: Bilmem ki…

AYŞE KADIN: Bana kalırsa doymamıştır.

FATMA KADIN: Doymadıysa ne yapmalı?

HAYRİYE KADIN: Bir çaresine bakmalı. (Kız anasına) Salmanım’ın ninesi, sizin bir de kınalı kuzunuz mu olacaktı ne?

KINALI KUZU: (Sahneye girer, dolaşır, arada bir meleyerek yerden ağzıyla kopardığı bir parça otu çiğner.) Meee…

KIZ ANASI: Var ya… İşte orada, “meee”leyerek yayılıyor.

AYŞE KADIN:Onu yakalasana.

KIZ ANASI: Neden?

FATMA KADIN: Salman doymadı. Pişir de, onu da yesin yavrucak.

KIZ ANASI: Olur mu ki?

KIZ: Olur olur ana. İstersen ben yakalayayım. Beni pek sever kuzucuk. Hiç kaçmaz benden.

KIZ ANASI: Baban çok kızacak ama…

KIZ: Kızmaz… Torunu doyacak. Neden kızsın.

KIZ ANASI: Madem Salman’ım doyacak, yakala bari. Sonra da köyün kasabına götür. İcabına baksın. Etini pişir taşır, buraya getir.

KIZ: Tamam anne…

KIZ, KUZUYLA KONUŞURKEN SESLERİ DUYULMAYAN KADINLAR AĞIZLARINI OYNATIR, DEDİKODU YAPAR.

KIZ: (Kuzunun yanına gider) Gel kuzucuk.

KINALI KUZU: Ne var ki?

KIZ: Seninle “atta”ya gidiyoruz.

KINALI KUZU: Ben gitmem. Burada taze otlar var. Karnımı doyurmalıyım. Beni rahat bırak….

KIZ: Sözümü dinle! Gel benimle!

KINALI KUZU: Nereye gidiyoruz?

KIZ: Gidince görürsün.

KINALI KUZU: Orada da taze otlar var mı?

KIZ: Oho… Daha neler neler var.

KINALI KUZU: (İzleyenlere sorar.) Gideyim mi?

İZLEYENLER: Gitme gitme gitme!

KINALI KUZU: Bak, çocuklar gitme, diyor.

KIZ: Onlar çocuk. Ne anlar bu işten?

KINALI KUZU: Hangi işten?

KIZ: Çok konuştun ama. Gelmezsen gelme. Ben de komşunun kuzusunu götürürüm “atta”ya.

KINALI KUZU: (İzleyenlere) Gitsem mi? ..

İZLEYENLER: Gitme gitme gitme!

KINALI KUZU: Gitmezsem komşunun kuzusunu götürecek. Götürür mü? İnanayım mı?

İZLEYENLER: İnanma inanma inanma!

KIZ: Gelmezsen gelme. İşte komşunun kuzusuna gidiyorum. Komşunun “meee”ciği…

KINALI KUZU: Dur dur! Geliyorum geliyorum.

KIZ: (Kuzuyu dışarıya çıkartır.)

KIZ ANASI: (Masanın üstündeki tepsiyi alarak kızın peşine düşer.) Kız şu tepsiyi de al, eti getirirken gerek olacak…

IŞIKLAR SÖNER, YANDIĞINDA…

KIZ: (Elindeki tepsiyle girer.)

AYŞE KADIN: Kuzu geldi, kuzu geldi! ..

FATMA KADIN: Oooh, misler gibi de kokuyor.

KIZ: (Tepsiyi ortadaki masaya koyar.)

HAYRİYE KADIN: (Et alır, yer) Tadına bakayım şunun. Ne kadar lezzetliymiş…

AYŞE KADIN: Ben hayatımda böyle lezzetli et yemedim.

FATMA KADIN: Ben de yemedim, ben de yemedim.

HAYRİYE KADIN: (Ağzını şapırdatarak yer.) Gerçekten çok lezzetliymiş.

KIZ ANASI: Tabii lezzetli olacak komşular. Kınalı kuzunun eti bu. Yiyin yiyin, afiyet olsun. Siz yiyin de Salman’ım doysun.

KIZ: (Oynar) Doysun doysun. Salman’ım doysun. Oh oooh! Yiyin! Yiyin! ..

AYŞE KADIN: Oooh! Şiştim valla.

FATMA KADIN: Nerdeyse patlayacağım…

HAYRİYE KADIN: Benim karnımda boş yer var daha.

ÜÇ KOMŞU KAHKAHAYLA GÜLER.

HAYRİYE KADIN: Şunun üstüne bir soda olsa da içsek. Evde soda var mı Salman’ımın anası?

KIZ: Var var Hayriye teyze.

HAYRİYE KADIN: Aman getir kızım.

KIZ: Getireyim teyze (Koşar, soda şişesini kapıp getirir, AÇIP Hayriye kadına verir.)

HAYRİYE KADIN: (Sodayı alıp içer.) Oooh, pek iyi geldi kuzunun üstünden soda.

AYŞE KADIN: Bize yok mu kız?

KIZ: Olmaz olur mu Ayşe teyze… (Koşar, iki soda şişesi kapıp getirir. Açar, komşulara verir.)

AYŞE KADIN: Peh peh pek… Sodanız da güzelmiş canım.

FATMA KADIN: Güzel de söz mü? Salman’ın midesi rahat edecek.

KIZ ANASI: Onun midesine gitmedi ki sodalar. Sizin midenize gitti.

HAYRİYE KADIN: Sen anlamazsın bu işten. Bizim midelerimizden Salman’ın midesine yol gider.

KIZ ANASI: Yaaa! .. İyi öyleyse…

AYŞE KADIN: Eee? .. Ne dersiniz kızlar. Salman doydu mu dersiniz?

FATMA KADIN: Hiç sanmam.

KIZ ANASI: Neden?

FATMA KADIN: Kuzu şu kadarcık bir şeydi canım. Dişinin kovuğuna bile yetmemiştir oğlanın.

KIZ ANASI: Peki, ne yapmalı?

HAYRİYE KADIN: (Kız Anasına) Kız bacım sizin sarı bir buzağınız yok muydu?

KIZ ANASI: Vaar…

HAYRİYE KADIN: Ne işe yarıyor o?

KIZ ANASI: Şimdilik bir işe yaradığı yok. Anca yiyip içmeyi biliyor. Ama büyüyecek öküz olacak. Tarlada kocamın çifft sürmesine yardımcı olacak.

AYŞE KADIN: Kocan traktörle sürsün tarlayı. Kara saban zamanı mı kaldı?

KIZ ANASI: Traktörümüz yok ki.

FATMA KADIN: Komşudan ödünç alsın, kiralasın. Sarı buzağı daha hayırlı bir iş için gerek şimdi.

KIZ ANASI: Nasıl bir iş?

FATMA KADIN: Onu kesip pişirin. Salmanımız yesin, doysun.

KIZ ANASI: Cansız çocuk koca buzağıyı nasıl yer?

HAYRİYE KADIN: Onun yerine biz yeriz canım.

KIZ: Öyle ya, komşularımız yesin anne… Bunların midesinden Salmanım’ın midesine yol gidermiş ya…

KIZ ANASI: Peki, tamam öyleyse… Buzağıyı da kesip pişirelim.

SARI BUZAĞI: (Sahneye girer, oradakilere bakar, möler.) Mööö…

KIZ: Ne diyorsun Sarı Buzağı?

AYŞE KADIN: Beni de yiyin diyor galiba…

KIZ ANASI: Sen Öküzce biliyor musun?

AYŞE KADIN: Yok yani öyle diyormuş gibi geldi bana.

FATMA KADIN: Gibisi fazla kardeş. Salman’ımın aç olduğunu bilmiyor mu o?

KIZ ANASI: Biliyor mu?

FATMA KADIN: Biliyor tabii.

KIZ ANASI: Nereden biliyor?

HAYRİYE KADIN: Uzun lafın kısası, niyetiniz ne? Siz bu Salman çocuğu açlıktan öldürecek misiniz?

KIZ ANASI: Yok kardeş, niye açlıktan öldüreyim. Benim torunum o.

KIZ: Benim de oğlum.

HAYRİYE KADIN: Öyleyse gereğini yapın.

KIZ: Tamam yapalım.

KIZ ANASI: Sen dur kız. Bu iş benim işim. (Buzağının yanına gider.) Gel sarı çiçeğim, gel…

SARI BUZAĞI: (Kaçar)

KIZ ANASI: (Kovalarken düşer.)

AYŞE KADIN: Dur kardeş, yardım edeyim. Güzel Buzağı, bak yerden ot topluyorum sana. (Eğilir.)

SARI BUZAGI: (Ayşe kadının arkasına bir tos vurur.)

KIZ ANASI: Aman! Ne oldu bana!

FATMA KADIN: (Ayşe kadını kaldırmak için eğilir.)

SARI BUZAGI: (Onun da arkasına bir tos vurur.)

FATMA KADIN: Of yandım! Bu neydi böyle? (Arkasını oğuşturur.)

KIZ: Acıdı mı Fatma teyze…

FATMA KADIN: Yok acımadı. Yani çok acımadı. (Öbürlerine döner.) Bir buzağıyı yakalayamadınız. Görün bakın, naıl oluyormuş bu işler. (Buzağıya seslenir.) Buzağıcığııım… Bak, Fatma teyzen ot verecek sana, gel… (Ot kopartmak için eğilir.)

SARI BUZAGI: (Fatma kadının arkasına bir tos daha vurur.)

FATMA KADIN: (Yere yuvarlanır) Aman anam! Neler oluyor!

HAYRİYE KADIN: Durun, durun beceriksizler. Buzağı nasıl yakalanırmış göstereyim size. Ot öyle toplanmaz, şöyle toplanır. Gel Sarı Buzağıcık. Hayriye teyzenin otları taze taze, yeşil yeşil… (Ot kopartmak için eğilir.)

SARI BUZAGI: (Bir tos de Hayriye kadının arkasına vurur.)

HAYRİYE KADIN: (Yüzü koyun yuvarlanır.) Anaaa! Ne oluyor banaaa!

KIZ ANASI: (Sarı Buzağının boynundaki ipten tutup onu dışarıya çıkartır.)

KIZ: (Masadaki tepsiyi alıp arkasından koşar.) Tepsi anne, tepsi…

IŞIK SÖNER, YANDIĞINDA…

KIZ ANASI: (Kucağındaki tepsiyle girer. Onu ortaki masaya bırakır.) Buyurun komşularım. İşte size fırından yeni çıkmış taze buzağı lopları… Afiyetle yiyin. Siz yiyin ki torunum da doysun.

KIZ: Oğlum da doysun…

HAYRİYE KADIN: (Yer) Oooh, ne kadar lezzetliymiş buzağının eti.

AYŞE KADIN: (Yer) Canına değsin Salman’ımın…

FATMA KADIN: (Yer) Değmiştir değmiştir…

Üç komşu kadın, tepsideki bütün etleri aceleyle atıştırır.

AYŞE KADIN: Oooh, sonunda bitti.

FATMA KADIN: Hiç bitmeyecek sandım.

HAYRİYE KADIN: Ne zahmetli bir işti bu böyle…

AYŞE KADIN: Şimdi ne yapıyoruz?

FATMA KADIN: Buzağı etinden sonra kim bilir ne istemiştir Salmanım’ın canı…

HAYRİYE KADIN: Ne istemiştir.

AYŞE KADIN: Bana kalırsa tatlı istemiştir.

HAYRİYE KADIN: Ne tatlısı?

FATMA KADIN: Baklavaaa…

KIZ ANASI: Evimizde baklava yok ki…

KIZ: Ben bir solukta yufka açar, pişirir, getiririm.

KIZ ANASI: Haydi, yap öyleyse benim hamarat kızım.

KIZ: (Tepsiyi alıp aceleyle çıkar.)

IŞIK SÖNER, YANDIĞINDA KOMŞU KADINLAR ORTADAKİ MASAYA KONMUŞ OLAN TEPSİDEKİ BAKLAVAYI YEMEKTEDİR.

AYŞE KADIN: Immmh! Harika olmuş baklava!

FATMA KADIN: Tıpkı Gaziantep baklavası gibi.

HAYRİYE KADIN: Güllüoğlu bu, Güllüoğlu!

AYŞE KADIN: Salman’ımın yüzünün güldüğünü görür gibi oluyorum.

KIZ ANASI: Hani hani? Ben göremiyorum.

HAYRİYE KADIN: Sen göremezsin.

KIZ ANASI: Neden?

HAYRİYE KADIN: Gözlüğün yok.

KIZ ANASI: Senin de gözlüğün yok.

HAYRİYE KADIN: Benim lensim var. (Salman’ın anasına) Kızım evde diş çöpü yok mu?

KIZ ANASI: Ne yapacaksın diş çöpünü komşu?

HAYRİYE KADIN: Yediklerinin kırıntıları Salman’ın dişinin dibinde kalmıştır. Çöple dişini temizleyip rahatlasın yavrucağız.

KIZ: Ben şimdi getiririm. (Koşarak çıkar, koşarak döner. Getirdiği diş çöplerini komşu kadınlara dağıtır.)

AYŞE KADIN: Oooh… İyi oldu bu iş. Şimdi bana izin. Salman’ımız için çok zahmetli işler yaptık. Gidip biraz dinlenelim.

FATMA KADIN: Uzanıp bir güzel uyku çekmeden geçmez bu yorgunluk.

HAYRİYE KADIN: Ah Salman, ah! Senin için nelere katlandık…

KIZ ANASI: Midenize sağlık komşular. Zahmetimiz oldu size.

KIZ: Bu iyiliğinizi unutmayız.

KOMŞU KADINLAR ÇIKAR. DIŞARIDAN KAHKAHALARI DUYULUR.

KIZ BABASI: (Girer) Bu komşu kadınlar niçin gülüyor?

KIZ ANASI: Ne bileyim ben adam. Bizim için onca zahmete girdiler. Bırak gülsünler.

KIZ BABASI: Ne zahmetine girmişler bizim için.

KIZ ANASI: Salmanım’ın yerine onca şeyi yiyip içtiler.

KIZ BABASI: Salman kim?

KIZ ANASI: Torunun… Tanımıyor musun?

KIZ BABASI: Ne torunu be!

KIZ ANASI: Kızımızın oğlu.

KIZ BABASI: Delirdin mi kadın? Kızımız evli mi ki?

KIZ ANASI: Evli değildi ama evlendi.

KIZ BABASI: Ne zaman evlendi?

KIZ ANASI: Bu sabah…

KIZ BABASI: Benim niye haberim olmadı.

KIZ ANASI: Evde yoktun ki..

KIZ BABASI: Peki, kiminle evlendi bu kız?

KIZ ANASI: Tulumbayla…

KIZ ANASI: Tulumbacı kim?

KIZ ANASI: Tulumbacı değil, tulumba…

KIZ ANASI: (Şaşkın) Avludaki tulumba mı?

KIZ: He baba. O…

KIZ BABASI: Bir insan tulumbayla evlenir mi kız?

KIZ ANASI: Evlenirmiş ki, evlendi kızımız. Bir de oğlu oldu ondan.

KIZ BABASI: Ne çabuk? ..

KIZ ANASI: Tulumba bu, aceledir işi…

KIZ BABASI: Hani, çocuk nerede?

KIZ ANASI: Ağaca çıktı.

KIZ BABASI: Hangi ağaca?

KIZ ANASI: Aha şu… Sonra da düştü o ağaçtan.

KIZ: Öldü yavrucak…

KIZ BABASI: Siz kafayı yemişsiniz. Şimdi de benim kafamı yiyorsunuz.

KIZ ANASI: Hayır yeme içme faslı bitti.

KIZ BABASI: Ne yeme içmesi…

KIZ: Salman’ım aç’tı baba. Horozu kestik.

KIZ BABASI: Çil horozumu mu? İnanmıyorum! Nasıl kıyarsınız benim Çil horozuma? Köyün en düğüşken horozuydu o!

KIZ ANASI: Komşuların midesinde döğüşür artık.

KIZ BABASI: Komşuların midesinde ne şiş var horozumun.

KIZ ANASI: Yediler…

KIZ BABASI: Hani oğlan açtı. Komşular neden yedi horozumu?

KIZ: Onların midesinden yol geçiyor oğlumun midesine baba.

Olan benim horozuma oldu desenize…

KIZ: Bir de kınalı kuzumuza oldu.

Kınalı kuzuya ne oldu ki?

KIZ: Onu da kestik ya…

Ne! Kınalı kuzuyu da mı kestiniz?

KIZ: Horozla doymadı çocuk, ne yapalım.

Oldu olacak, sarı buzağıyı da keseydiniz bari.

KIZ: Kestik zaten.

Çıldıracağım… Kahrolmayın siz emi? Daha durmam bu evde! Başımı alıp gidiyorum. Ne haliniz varsa görün siz de, Tulumbadan kocanızla, olmayan oğlunuzla…

KIZ ANASI: Kız, bulaşıkları yıkayayım artık şu kovaya su doldur getir de.

KIZ: Tamam anne…

KIZ ANASI: Bu sefer de su kovasıyla evlenme sakın.

KIZ: Tamam anne…

IŞIK SÖNER, YANDIĞINDA SAHNEDE KIZ BABASI VARDIR. SEYREK AKILLI BİR ADAM, kapısının önüne oturmuş, düşünmektedir.

KIZ BABASI: (Kendi kendine) Seyrek karımla seyrek kızımın elinden kaçıp kurtuldum. Neydi bunların elinden çektiğim. Canım burnumda… Çatacak adam arıyorum. Birini görüp ağzıma geleni söylemezsem rahat edemem.

SEYREK AKILLI BİR ADAM: Selam Yolcu!

KIZ BABASI: (İsteksiz) Selam selam…

Nerden gelip nereye gidersin böyle?

KIZ BABASI: Sana ne?

SEYREK AKILLI BİR ADAM: Sen de benim gibi dertliysen dertleşiriz, diyorum biraz.

KIZ BABASI: Çok mu dertlisin?

SEYREK AKILLI BİR ADAM: Çok…

KIZ BABASI: Derdin ne?

SEYREK AKILLI BİR ADAM: Karımı kaybettim.

KIZ BABASI: Nerde kaybetin onu?

SEYREK AKILLI BİR ADAM: Evimde…

KIZ BABASI: Köşeye bucağa iyice baktın mı?

SEYREK AKILLI BİR ADAM: Niye bakayım ki?

KIZ BABASI: Kaybettim dedin ya.

SEYREK AKILLI BİR ADAM: Öyle kaybetmek değil bu. Onu öte yana yolcu ettik.

KIZ BABASI: Hangi öte yana? ..

SEYREK AKILLI BİR ADAM: Tahtalı köye…

KIZ BABASI: Tahtalı köye mi? Neyle yolladın onu oraya?

SEYREK AKILLI BİR ADAM: İmamın kayığıyla…

KIZ BABASI: Sana yer yok muydu kayıkta? Sen de gitseydin.

SEYREK AKILLI BİR ADAM: Ağzından yel alsın. Daha gencim ben. Yaşayacak ömrüm var.

KIZ BABASI: Madem karını çok seviyordun, onunla gitmeliydin.

SEYREK AKILLI BİR ADAM: Seviyoruz dedikse o kadar da değil. Sen şimdi beni bırak da kendinden söz et. Nerden gelirsin diye sordum?

KIZ BABASI: Boş ver beni.

SEYREK AKILLI BİR ADAM: Söyle söyle…

KIZ BABASI: Israr etme.

SEYREK AKILLI BİR ADAM: Israr ediyorum. Lütfen… Nerden geliyorsun?

KIZ BABASI: (Bağırır) Cehennemin dibinden!

SEYREK AKILLI BİR ADAM: (Sevinir) Cehennemden mi? Aman ne güzel! Benim karım da oradadır muhakkak.

KIZ BABASI: Neden orada olsun ki?

SEYREK AKILLI BİR ADAM: Çok konuşurdu. Bana eziyet ederdi. Durmadan kafamı ütülerdi.

KIZ BABASI: Salaktı desene.

SEYREK AKILLI BİR ADAM: Neden?

KIZ BABASI: Pantolonunu ütüleyeceğine kafanı ütülüyormuş, baksana.

SEYREK AKILLI BİR ADAM: Yok öyle değil. Yani başımı gagalardı durmadan.

KIZ BABASI: Ağaçkakan mı bu?

SEYREK AKILLI BİR ADAM: Daha da kötüydü.

KIZ BABASI: Niye dert ediyorsun bunu şimdi?

SEYREK AKILLI BİR ADAM: Çok konuşuyor da olsa, bir erkeğin karısını kaybetmesi kolay değil.

KIZ BABASI: Bunun için üzülüyor musun?

SEYREK AKILLI BİR ADAM: Üzülmez miyim?

KIZ BABASI: Ben olsam sevinirdim. Eee, benden ne istiyorsun?

SEYREK AKILLI BİR ADAM: Şey… Diyordum ki… Madem cehennemden geliyorsun… Benim karıyı tanırsın herhalde.

KIZ BABASI: Tanırım ya.

SEYREK AKILLI BİR ADAM: Nasıl biri benim karım?

KIZ BABASI: Uzun boyuca kısacıktı, değil mi?

SEYREK AKILLI BİR ADAM: Aynen öyleydi.

KIZ BABASI: Şişmanca zayıf mıydı?

SEYREK AKILLI BİR ADAM: Ta kendisi.

KIZ BABASI: Sarışın, kara kuruydu?

SEYREK AKILLI BİR ADAM: Bildiniz! Nasıldır orada karım? İyi midir, hoş mudur?

KIZ BABASI: Pek de iyi olduğu söylenemez.

SEYREK AKILLI BİR ADAM: Neden?

KIZ BABASI: Evden çıkarken aceleyle çıkmış.

SEYREK AKILLI BİR ADAM: Öyle oldu.

KIZ BABASI: Altınlarını avadanlıklarını almayı unutmuş.

SEYREK AKILLI BİR ADAM: Yaaa, unutmuş.

KIZ BABASI: Orada baloda kollarıma boynuma ne takacağım diye ağlayıp duruyor.

SEYREK AKILLI BİR ADAM: Aman ağlamasın karım. Siz, cehenneme geri dönecek misiniz?

KIZ BABASI: Döneceğim.

SEYREK AKILLI BİR ADAM: Peki giderken sana bir zahmet versem, yapar mısın?

KIZ BABASI: Yaparım.

SEYREK AKILLI BİR ADAM: Ben vereyim onun avadanlıklarını da götür karıma.

KIZ BABASI: Olur…

SEYREK AKILLI BİR ADAM: Bekle getiriyorum. (Çıkar)

KIZ BABASI: Ben, bizim hanımla kız için “kafadan dandin” diyordum ama daha kötüleri de varmış. Ne kadar salak bir adam bu?

SEYREK AKILLI BİR ADAM: İşte getirdim… Hepsi bu kutunun içinde.

KIZ BABASI: Tamam, ben götürürüm bunları karına.

SEYREK AKILLI BİR ADAM: Teşekkür ederim. Var olun! İşiniz rast gelsin. Selam söyleyin karıma.

KIZ BABASI: Olur, söylerim.

SEYREK AKILLI BİR ADAM: Oh be, bu işi de hallettik. (Sevinçle çıkar.)

KIZ BABASI: Sadece kafadan sakat kadınlar yok demek ki dünyada. Kafadan sakat erkekler de az değilmiş. İyisi mi ben evime geri döneyim. Deli dolu da olsalar, bizim evin delisi bunlar ne de olsa. (Seslenir.) Bekle doğmadan ölen Salman, geliyorum! Deden incik boncuk getiriyor sana. Oturur beraber oynarız…

BİTTİ

YAZARIN NOTU:

Oyunun değerlendirilmek istenmesi halinde bilgilendirilmeyi rica ediyorum.

Telefon: 0505 553 47 44

FEVZİ GÜNENÇ

Fevzi Günenç
Kayıt Tarihi : 1.6.2010 15:28:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Hacer Kozanlı
    Hacer Kozanlı

    Sadece kafadan sakat kadınlar yok demek ki dünyada. Kafadan sakat erkekler de az değilmiş. İyisi mi ben evime geri döneyim. Deli dolu da olsalar, bizim evin delisi bunlar ne de olsa. (Seslenir.) Bekle doğmadan ölen Salman, geliyorum! Deden incik boncuk getiriyor sana. Oturur beraber oynarız…

    yüreğinize emeğinize sağlık, güzel bir tiyatroydu. saygı ve selamlarımla.

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (1)

Fevzi Günenç