A. Sınıf Tiyatrosu Kısa Oyunlar: 19 Bir ...

Fevzi Günenç
551

ŞİİR


3

TAKİPÇİ

A. Sınıf Tiyatrosu Kısa Oyunlar: 19 Bir Küçücük Serçecik Varmış

A. Sınıf Tiyatrosu Kısa Oyunlar: 19
Bir Küçücük Serçecik Varmış
Yazan Fevzi Günenç

KİŞİLER:

KORKULUK:
BULUT:
MİNİK SERÇE:
SERÇECİK HANIM:
MİNİK SERÇE’NİN ANNESİ:
MİNİK SERÇE’NİN BABASI:
SERÇE HANIMIN ANNESİ:
SERÇE HANIMIN BABASI:
MISIR SAPLARI 1, 2, 3
ÇİFTÇİ:
TARIM İŞÇİLERİ 1, 2, 3
YAVRU SERÇELER 1, 2, 3

PERDE AÇILDIĞINDA, ORTADA SADECE KORKULUK VARDIR. BAL KABAĞINDAN YAPMA BAŞI, BAŞINDAKİ FÖTR ŞAPKASIYLA, ELLERİ İKİ YANA AÇILMIŞ, İZLEYENLERE DOĞRU BAKMAKTADIR.

KORKULUK: Minik Serçeyi tanır mısınız? (Kısa bir sessizlik) Tanımazsınız ha… Ben de tanımam. Ama onu iyi kötü tanırım. Onunla ilgili haberleri bulutlar getiri bana. Aldığım son habere göre Minik serçe büyümüş, evlenecek yaşa gelmiş. Annesiyle babası, onu komşu serçelerin kızı Serçecikle nişanlamış.
BULUT: (Gökyüzünde yüzer gibi girer.) Evlenecekler ama yuvaları yok.
KORKULUK: Yakında düğün yapacaklarmış. Yuva olmayınca düğün olur mu?
BULUT: Olmaz.
KORKULUK: Sana sormadım. İzleyenlere soruyorum. Yuva olmayınca düğüm olur mu?
BULUT: Düğüm mü?
KORKULUK: Ne düğümü? Düğüm mü dedim? Düğün düğün… (İzleyenlere) Yuva olmayınca düğün olur çocuklar?
İZLEYENLER: Olmaz!
KORKULUK: Demek ki bunlara bir yuva gerek. Ne gerekmiş?
İZLEYENLER: Yuva! ..
KORKULUK: Yuva yapmak için önce bir yer bulmalı. Sonrası kolay iş. Minik Serçenin nişanlısı Serçecik hanım pek hamaratmış doğrusu. Oradan buradan çer-çöp toplamanın ustasıymış. Geçenlerde annesiyle babası yuvalarını onarırken çalışkanlığını göstermiş. Çöplerin çoğunu o toplamış. Doğru mu bu Bulut?
BULUT: Doğru doğru, dosdoğru.
KORKULUK: O zaman demek ki iş, yuvanın yapılacağı yeri bulmaya kaldı. Bu da artık Minik Serçe beyin işi.
BULUT: Minik Serçe günlerdir yuva yapmak için yer arayıp duruyor. Ne yazık ki uygun bir yer bulamıyor.
KORKULUK: Yuva yapılacak yer mi yok? Çoook… Ancak, yuvanın güvenli bir yere kurulması gerekir. Yuvaya kediler erişememeli. Yumurta peşinde gezen yaramaz çocuklardan uzak olmalı yuva. Değil mi?
BULUT: Evet…
KORKULUK: Sana sormadım. İzleyenlere sordum. Değil mi çocuklar?
İZLEYENLER: Eveeet! ..
KORKULUK: Bugün de uygun yuva yeri arayıp durmuş Minik serçe.
BULUT: Ne yazık ki aradığını yine bulamadı.

EL ELE TUTUŞMUŞ TAZE YEŞİL MISIR SAPLARI BİR SAĞA BİR SOLA SALINARAK SAHNEYE GİRER. SAHANENİN GERİSİNDEKİ YERLERİNİ ALIRLAR.
MİNİK SERÇE KANAT ÇIRPARAK SAHNEYE GİRER. ORTADA DURUR.

MİNİK SERÇE: (Kendi kendine) Çok dolaştım. Kanat çırpa çırpa yoruldum. Çok da acıktım. (Mısırlara bakar.) Şu mısırların güzelliğine bakın! Burada biraz durup karnımı doyursam…
BULUT: Onu gören mısır koçanları seslendiler.
KORKULUK: Sesini keser misin? Bunu ben söyleyecektim.
BULUT: İyi canım, söyle…
KORKULUK: Onu gören mısırlar seslendiler.
MISIRLAR (Hepsi) Gel minik serçe, gel…
MISIRLARIN BİR BÖLÜMÜ: Başaklarımız olgunlaştı. Tanelerimiz dolgunlaştı.
MISIRLARIN İKİNCİ BÖLÜMÜ: Tam sana göreyiz, gel ye bizi! ..
MISIRLARIN HEPSİ: Gel, ye bizi! ..
MİNİK SERÇE: (İzleyenlere) Onları kırmak olmaz. Reddedersem ayıp olur şimdi. (Mısırlara seslenir) Tamam çocuklar, geliyorum!
KORKULUK: Minik Serçe tam mısır tarlasına dalarken ne görse iyi?
BULUT: Ne gördü, ne ne? ..
KORKULUK: Sen de her lafa karışırsın Bulut. Bunu da izleyenler soracaktı? (İzleyenlere) Minik Serçe tam mısır tarlasına dalarken ne görse iyi?
İZLEYENLER: Ne gördü? Ne ne? ..
KORKULUK: (Eğilir, doğrulur.) Bir adam… Onun adam sandığı benim. Yani korkuluk. Ellerimi böööyle iki yana açmış, elimdeki kocaman sopamla öööylece duruyorum. Beni görünce neye uğradığını şaşırdı garibim.
MİNİK SERÇE: Aman Tanrım! Buranın bir bekçisi var! Ne yapıyorum ben? O sopanın tadına bakmak mı istiyorum yoksa?
BULUT: Korkma ondan Minik Serçe, korkma…

RÜZGAR SAHANEYE GİRER, BULUTU ÜFLEYEREK ÖNÜNE KATIP GÖTÜRÜR.

BULUT: (Sesi giderek uzaklaşır.) O insan değil. Cansız bir Korkuluk o. Ondan sana zarar gelmez…
KORKULUK: Minik Serçe onun bu son sözlerini duyamadı bile.
MİNİK SERÇE: (Korkuluğa bakarak) Bu adam canıma okur benim. Savuşup gitmeli burdan… Tam gidecektim ki, adamın şapkasına ilişti gözüme. Bu ne güzel bir şapkaydı bu böyle! Tam yuvalık! Acıktığını unut Minik Serçe. Korkuyu filan bir yana at. Adamın yakınında bir yere konalım bakalım. (Korkuluğa yaklaşır.) Hey, oradaki! ..
KORKULUK: ….
MİNİK SERÇE: Pek konuşkan biri değil galiba. Beni duymamış gibi davrandı. (Yeniden seslenir.) Selâm…
KORKULUK: (Şarkı söyleyerek salınır.)
“Bir küçük atım olsa
Rüzgârdan kanadım olsa…
Uçup gidebilsem her yere
Göğsümü gere gere…”
MİNİK SERÇE: (Seslenir) Selâm selâm! .. (Kendi kendine) Selâmına karşılık bile vermiyor. (Korkukluğa) Ne kadar yabansın sen Mısır tarlasının sahibi!
KORKULUK: (Kahkahayla güler.)
MİNİK SERÇE: Niçin gülüyorsun?
KORKULUK: Ben buranın sahibi değil, bekçisiyim. Bu bir… İkincisi Hiç kimse “yaban” diyemez bana.
MİNİK SERÇE: Değilsen selamımı niçin almadın?
KORKULUK: Görmüyor musun kulaklarım yok.
MİNİK SERÇE: Madem kulakların yok, şimdi söylediklerimi nasıl duyuyorsun?
KORKULUK: Burnumla duyuyorum.
MİNİK SERÇE: Burnunla mı? Ama senin burnun da yok…
KORKULUK: Var var da o kadar küçük ki, sen göremiyorsun.
MİNİK SERÇE: İnanmıyorum. Burun koklamak içindir. Duyma organı ise kulaktır. Sakın şapkanın altında olmasın senin kulakların?
KORKULUK: Yok, şapkamın altında da değil.
MİNİK SERÇE: O zaman çıkart şapkanı göreyim.
KORKULUK: Çıkartamam.
MİNİK SERÇE: Neden?
KORKULUK: Kollarımı kıpırdatamıyorum ki…
MİNİK SERÇE: Sen sadece yaban değil, aynı zamanda tembelsin…
KORKULUK: (Kahkahayla yine güler.) Tembel de değilim.
MİNİK SERÇE: Ama bütün insanlar kollarını kıpırdatabilirler. Şapkalarını da çıkartabilirler.
KORKULUK: (Kahkahayla yine güler.)
MİNİK SERÇE: Ne gülüp duruyorsun öyle durmadan?
KORKULUK: Elbette gülerim. Sen beni insan sanıyorsun.
MİNİK SERÇE: Sanırım tabii. Bak insanlarda olan her şeyin var. Başın, ellerin, ayak… Gerçi ayağın bir tane ama olsun… Benim amcamın oğlunun da bir ayağı yok. Savaşta kaybetmiş.
KORKULUK: Yazııık, üzüldüm.
MİNİK SERÇE: O tek ayağını kıpırdatabiliyor.
KORKULUK: Ancak canlılar kıpırdayabilirler. Ben kıpırdayamam.
MİNİK SERÇE: Sen canlı değil misin?
KORKULUK: Değilim.
MİNİK SERÇE: Nesin peki?
KORKULUK: Ben korkuluğum.
MİNİK SERÇE: Korkuluk ne demek?
KORKULUK: İnsanların yaptığı uyduruk adam. Bir kaç tahta parçası, bir bal kabağı, bir şapka… Eline de bir sopa verdin mi, olur sana korkuluk.
MİNİK SERÇE: İnsanlar böyle bir şeyi niçin yapsınlar ki?
KORKULUK: Kuşlar onu adam sansın da tarlaya girip mısırları yemesinler diye…
MİNİK SERÇE: Yani ben şimdi tarlaya girsem…
KORKULUK: Girersin.
MİNİK SERÇE: Mısırlardan yesem…
KORKULUK: Yersin.
MİNİK SERÇE: Sen bana dokunmaz mısın?
KORKULUK: Dokunmam değil, dokunamam.
MİNİK SERÇE: Neden?
KORKULUK: Kıpırdayamıyorum da ondan.
MİNİK SERÇE: Bu işe aklım yatmadı ya, neyse. Midem zil çalmaya başladı bu ara. Şu senin şapka…
KORKULUK: Eee? Ne olmuş şapkama?
MİNİK SERÇE: Çok hoşuma gitti. Doğrusu onu ele geçirmeyi de pek isterim. Acaba önce tarlaya girip karnımı mı doyursam yoksa şapkayı mı sahiplensem, bilmiyorum.
MISIR KOÇANLARI: (Hep birlikte seslenirler.) Önce karnını doyur!
MİNİK SERÇE: Doğru… Önce karnımı doyurmalıyım. Ne demiş atalarımız? Aç serçe cikleyemez. (Koçanlara) Geliyorum çocuklar! (Kanat çırparak koçanlara yaklaşır.)
1. KOÇAN: Bana gel Minik Serçe, bana!
2. KOÇAN: Hayır bana gel!
BÜTÜN KOÇANLAR: Bana bana bana! ..
3. KOÇAN: Ben taptazeyim. Tadım süt gibi…
MİNİK SERÇE: (3. Koçana yönelir.)
1. KOÇAN: (2. Koçana) Biz bayatız sanki… Bana gelecekti! Neden engel oldun?
2. KOÇAN: Ne kavga ediyoruz canım? Sıra sana da gelir bana da… Her birimizden birer gaga alsa doyar, hepimiz mutlu oluruz.
MİNİK SERÇE: (2. Koçana) Tamam Koca Koçan. Seni dinleyeceğim. Her birinizden birer gaga alacağım. (Gagalamaya 3. Koçandan başlar.)
3. KOÇAN: Ay yapma Minik Serçe, gıdıklanıyorum. Kıh kıh kıh…
1. KOÇAN: Beni de gıdıkla Minik Serçe, beni de…
2. KOÇAN: Sıra bende arkadaş…
3. KOÇAN: Ben? Ben ne olacağım? ..
MİNİK SERÇE: Kaygılanmayın, hepinize gelecek sıra. O kadar açım ki, bütün tarlayı yiyebilirim.
KORKULUK: A-ha! .. Daha ne? Elimi yüzümü yıkayayım da, gel beni de ye bari…
MİNİK SERÇE: (Kendi kendine) Bu arada Korkuluğu da gözden ırak tutmamak gerek. (Dönüp bakar) Kılını kıpırdattığı yok.
KORKULUK: (Seslenir.) Beni kendine dert etme Minik Serçe! İstediğin gibi gagala mısırları. Karnın doyunca da gel şapkama kon.
MİNİK SERÇE: (Seviçten zıp zıp zıplar.) Şapkama kon, dedi! Şapkama kon dedi! .. (Aniden işkillenir.) Aman! Sakın tuzak olmasın bu! .
KORKULUK: Yok, yok… Tuzak-muzak değil Minik Serçe. Sana dokunamam.
MİNİK SERÇE: (Kendi kendine) İnansam mı acaba? (İzleyenlere sorar.) İnanayım mı çocuklar?
İZLEYENLER: İnan inan…
MİNİK SERÇE: İnanmak zorundayım. Şapkaya konmak! Ne harikulade bir şey. Denemeye değer. Tehlikeyi göze almalıyım. (Korkuluğa seslenir.) Bekle korkuluk, geliyorum.) (Aceleyle her koçandan birer gaga alır. Sonra korkuluğun yanına gider, şapkasını inceler.) Çok rahat edilebilecek bir şeye benziyor, yumuşacık.
KORKULUK: Birinci sınıf…
MİNİK SERÇE: (Kendi kendine) Tuzak bu mu acaba? İçine gömülüp kalır mıyım? Bir daha çıkamaz mıyım buradan?
KORKULUK: Korkma tuzak değil şapkam. Senin için iyi yuva olur.
MİNİK SERÇE: Hımmm… Haklısın galiba… Fakat bana karşı neden bu kadar iyi davranıyorsun babalık?
KORKULUK: Babalık mı? Çok ayıp. Hiç gagana yakışmadı bu söz.
MİNİK SERÇE: Pardon, babacık demek istemiştim.
KORKULUK: Bu daha iyi. Söyleyeyim sana neden iyi davrandığımı. Çünkü çok yalnızım… Benim de bir arkadaşım olsun istiyorum. O arkadaş sen olabilirsin.
MİNİK SERÇE: Haklısın… Gerçekten iyi bir arkadaş olabilirim sana.
KORKULUK: Haydi ol öyleyse. Sık sık gel buraya. Mısırlardan ye. Şapkama kon. Konuşalım. Gülüşelim…
MİNİK SERÇE: Daha fazlasını istemez misin?
KORKULUK: Nasıl daha fazlasını? ..
MİNİK SERÇE: Örneğin yuvamı senin şapkana yapsam. Oraya bir gelin getirsem.
KORKULUK: (Sevinç çığlığı atar.) Olamaz! .. Ne kadar güzel bir şey bu! Doğru mu? Evleniyor musun?
MİNİK SERÇE: Doğru, evleniyorum.
KORKULUK: Düğün de yapacak mısınız?
MİNİK SERÇE: Yapacağız. Hem de ne düğün! .. Yüzlerce serçe katılacak şölenimize.
KORKULUK: Ne duruyorsun? Hemen işe koyul. Bir an önce başlasın düğün dernek!
MİNİK SERÇE: Tamam… Dostluğun için teşekkürler. Gidip anneme, babama, Serçecik hanıma müjdeyi vereyim… Yuva yerini bulduğumu söyleyeyim onlara.
KORKULUK: Geç kalma ama…
MİNİK SERÇE: Geç kalmam.

IŞIKLAR SÖNER, YENİDEN YANAR.

KORKULUK: Ertesi gün beklemediğim konuklarım çıkageldi.

KONUKLAR KANAT ÇIRPARAK SAHNEYE GİRER.

KORKULUK: Gelenler, annesi babasıyla Minik Serçe; yine anne babasıyla Serçecik hanımdı… Onlar kendi aralarında konuşamaya başladılar. Bana da dinlemek düştü.
BABA SERÇECİK: Bizi buraya niçin getirdiniz Baba Serçe?
BABA SERÇE: Hayırlı bir iş için Bay Serçecik. Değil mi hanım?
ANNE SERÇE: Evet, aynen öyle efendim.
ANNE SERÇECİK: Neymiş bakalım bu hayırlı iş?
BABA SERÇECİK: Efendim, bizim oğlan geçen gün sizin kızla karşılaşmış.
ANNE SERÇECİK: Evlenme çağı geldi artık.
BABA SERÇECİK: Bir an önce yurt yuva kurması gerek.
ANNE SERÇECİK: Sizin kız da bizim oğlana karşı ilgisiz değilmiş.
BABA SERÇE: İkisi evlenmeye karar vermiş. Şimdi biz de Allahın izni, peygamberin kavliyle kızınız Serçecik hanımı oğlumuz Minik Serçeye eş olarak istiyoruz.
ANNE SERÇE: Ama bizim kızımızın yaşı küçük. Daha okuyacak…
ANNE SERÇECİK: Hele bir evlensinler. Yine okur.
ANNE SERÇE: Sen ne diyorsun kızım?
SERÇE HANIM: Çocuk sahibi de olurum, kariyer sahibi de…
ANNE SERÇE: İyi bari...
BABA SERÇE: Eh, ne diyelim. Gençler madem birbirini görüp beğenmişler. Bize diyecek bir şey kalmıyor…
ANNE SERÇECİK: Evet mi yani bu?
ANNE SERÇE: “Hayır”a benziyor mu?
ANNE SERÇECİK: Benzemiyor?
BABA SERÇECİK: Demek ki bu iş oldu.
BABA SERÇE: Oldu ya…
MİNİK SERÇE: Yaşasın! Cik ciiik…
SERÇE HANIM: Yaşasın! Cik ciiik…
BULUT: (Elindeki tefi çalarak girer) Oldu da bitti maşallah. Tamamına erer inşallah! (İzleyenleri katılmaya özendirir.) Oldu da bitti maşallah… Oldu da bitti maşallah… Oldu da bitti maşallah…
KORKULUK: Delirdin mi Bulut? Sünnet mi bu?
BULUT: Değil mi?
KORKULUK: Değil tabii. Kaybol, çabuk kaybol!
BULUT: Kaybolduk canım… (Tefi keyifsiz keyifsiz çalarak çıkar.)
BABA SERÇE: Bu teklifi yapmak için mi getirdin bizi buraya Baba Serçecik?
ANNE SERÇE: Evimizde yapamaz mıydınız teklifi?
BABA SERÇECİK: Yapardık ama…
BABA SERÇE: Bir kutu şekerle bir demet çiçekten mi kaçtık yoksa?
BABA SERÇECİK: Yok canım…
ANNE SERÇECİK: Şekeriniz şeker… (Kutuyu uzatır.) İşte…
BABA SERÇECİK: Çiçeğiniz de çiçek... (Çiçeği uzatır.) İşte…
SERÇE HANIM: Evde olsaydık ben de kahve yapardım size.
ANNE SERÇECİK: Alacağımız olsun.
BABA SERÇECİK: Ben kahvemden vazgeçmem.
BABA SERÇE: Vazgeçme. Halis kahvemiz var. Kırlangıç hanım gelirken Yemen’den armağan getirmiş bize.
BABA SERÇECİK: Ben yerlisini tercih ederdim.
ANNE SERÇECİK: Her şeyin yerlisini kullanmak gerek.
BABA SERÇE: Biz de size yerlisini yaparız. Eee? Buraya niçin geldiğimizi söylemeyecek misin daha?
BABA SERÇECİK: Söylüyorum. Şu korkuluğu görüyor musunuz?
BABA SERÇE: Görüyorum.
BABA SERÇECİK: Başındaki şapkayı?
BABA SERÇE: Onu da görüyorum.
BABA SERÇECİK: Bu şapkanın üstüne bir serçe yuvası nasıl olur?
ANNE SERÇE: Ay! Harikulade olur!
ANNE SERÇECİK: Biz de öyle düşündük.
BABA SERÇECİK: Yavrularımız yuvalarını buraya kuracaklar. Sizi onun için getirdik buraya.
BABA SERÇE: Âlâ âlâ…

IŞIKLAR SÖNER, YENİDEN YANDIĞINDA KORKULUĞUN ŞAPKASININ ÜSTÜNE SERÇELERİN YUVASINI GÖRÜRÜZ.

KORKULUK: Her şey göz açıp kapayıncaya kadar gerçekleşti. Serçecik hanım çöpler taşıdı. Minik Serçe o çöplerle yuva yaptı. Şapkamın üstünde şimdi saray gibi bir yuva var. Yapılan yuvayı göremiyorum ama onun çok güzel olduğunu duyumsayabiliyorum.

MİNİK SERÇE GELİNLİK GİYİNMİŞ OLAN SERÇE HANIMLA EL ELE SAHNENİN BİR BAŞINDAN GİRER, ÖBÜR BAŞINDAN ÇIKARKEN.

MİNİK SERÇE: Biz geldiiik…
KORKULUK: Hoş geldiniiiz… Nereye? ..
MİNİK SERÇE: Düğün şölenimize…

KORKULUK: Düğün de hemen yapıldı. Gökyüzünde yüzlerce kuş vıcır vıcır öterek bir gidip bir geldiler, bir gidip bir geldiler…

MİNİK SERÇE İLE SERÇECİK HANIM, AİLELERİ BAŞTA OLMAK ÜZERE SERÇE SÜRÜSÜ SAHNENİN BİR TARAFINDAN GİRER, NEŞE İÇİNDE CİK CİK CİKLEYE CİKLEYE KANAT ÇIRPARAK ÖBÜR TARAFTAN ÇIKAR.

KORKULUK: Şu şenliğe, şu güzelliğe bakın! Bütün bu güzelliklerin mimarı benim…
(İç çeker) Aaah ah! Keşke benim de kanatlarım olsaydı… Ben de bir Bayan korkulukla evlenseydim…
BULUT: (Ayaklarının uzuna baba basa girer.) Boş düşlere dalmayı bırak Korkuluk…
KORKULUK: Tamam canın tamam, bıraktık… Neyse… Düğünden sonra güzel bir yaşam başladı.

MİNİK SERÇE İLE SERÇECİK HANIM GİRER, EL ELE TUTUŞARAK DANS EDER, FONDA DUYULAN ŞARKININ SÖZLERİNE KATILIRLAR. (Sezen Aksu – Minik Serçe; Albüm Adı: Serçe,1978)
“Ümitlerime geliverdi ilkbahar
Gözlerimde bahar sevinci var
Bir başka mutluluk müjdeliyor sanki çiçekler
Yeni açan tohum yeşeren toprak ve ağaçlar
Bir başka mutluluk müjdeliyor sanki çiçekler
Yeni açan tohum yeşeren toprak ve ağaçlar
Bak işte bir minik serçe
Lara lala lara li la la...”

KORKULUK: Minik Serçe ile Serçecik hanım sık sık mutluluk şarkıları söylüyordu. Bunları dinleyerek eğleniyordum ben de. Artık yalnız değildim. Ben de mutluydum… Mısırlar da kendilerine pay çıkarıyordu bu güzelliklerden.
1. MISIR KOÇANI: Yaşasın, yeni komşularımız çok neşeli!
2. MISIR KOÇANI: Haydi mısır sapları, Mısır koçanları…
3. MISIR KOÇANI: Kısır püskülleri, biz de dans edelim. Biz de katılalım serçelerin şarkısına…

FONDAN SADECE BİR KAÇ DİZESİ DUYULAN MİNİK SERÇE ŞARKISINA KATILIRLAR.

KORKULUK: Her şey çok güzeldi doğrusu. Herkes çok mutluydu.
Derken bir aksilik çıktı. Mısır tarlasının sahibi çıkageldi. Önce mısırları gözden geçirdi.
ÇİFTÇİ: (Mısırları inveler.) Bir iki mısır koçanından fazlası zarar görmemiş. (Korkuluğun yanına gelir.) Aferin sana güzel Korkuluğum… (Yuvayı görür.) Bu bu bu başındaki ne?
KORKULUK: Yu-yu-yuva.
ÇİFTÇİ: Ne yuvası?
KORKULUK: Ku-ku-kuş yuvası.
ÇİFTÇİ: Kuş yuvası olduğunu görüyorum. Ne işi var bunun burada? (İzleyenlere) Minik Serçe ile Serçecik hanım korkuyla birbirlerine sokulmuştu. İçim ezildi.
ÇİFTÇİ: Ben seni buraya tarlaya kuşları sokmayasın diye dikiyorum. Sen ne yapıyorsun? Onların başına yuva kurmalarına izin veriyorsun.
KORKULUK: Fakat bu serçeler o kadar iyiler ki Patron… Hem çaresiz kalmışlardı. Yuva kuracak yer bulamıyorlardı. Yuva kuramayınca evlenemeyeceklerdi…
ÇİFTÇİ: Hımmm… Anlaşıldı… Neyse ki mısır tarlasını iyi kormuşsun. Belki bu serçelerin de yardımı oldu sana.
KORKULUK: Evet evet oldu tabii.
ÇİFTÇİ: Haydi öyleyse ben de izin verdim onlara… Yuva yıkanın yuvası olmaz… derler. Varsın burası onların da evi olsun.
KORKULUK: Bu sözler çok sevindirdi beni. Sadece beni mi? Yeni evli serçeleri de çok sevindirdi. Mısırları da… Hatta inanmayacaksınız, bizim patronu bile sevindirdi. Serçelerle omuz omuza verip şarkı söyledi. Oynadı onlarla.

BURADA KALMALARINA İZİN ÇIKINCA SERÇELER KEYİFLENİR.
FONDA ŞARKI YENİDEN BAŞLAR.
SERÇELER MÜZİĞE UYARAK OYNAR, ŞARKIYA KATILIR.
ÇİFTÇİ DE ONLARLA ŞARKI SÖYLEYİP OYNAR.

KORKULUK: Ah, keşke korkuluk olmasaydım. Ben de katılmak isterdim onların oyununa… diyerek iç çeke çeke yaz mevsimi geldi geçti. Mısırlar iyice olgunlaştı. Bir sabah bir sürü işçi gelip mısırları topladılar.

İŞÇİLER ŞARKI SÖYLEYREK GİRER, ŞARKI SÖYLEYREK MISILARIN KOÇANLARINI TOPLAR, ETEKLERİNE KOYAR, ŞARKI SÖYLEYREK ÇIKARLAR.

KORKULUK: İşte mısırlar da toplandı. Ne yiyip ne içecek bundan bunlar güzel serçeler….

BULUT: Kaygılanmana gerek yok Korkuluk. Hasat yapılırken sapların dibine düşen mısır taneleri, daha uzun süre besleyebilir serçeleri.

KORKULUK: Haklıydı Bulut. Ama sadece bir süre için… Tarlada kalan son taneleri de gagaladı serçeler. Burada artık yiyecek kalmayınca başka yere göçmeye karar verdiler.
MİNİK SERÇE: Sana kötü bir haberim var Korkuluk?
KORKULUK: (Kaygılı) Nedir?
MİNİK SERÇE: Biz buradan göçüyoruz.
KORKULUK: Nereye?
MİNİK SERÇE: Bilmiyorum. Yiyecek bulabileceğimiz bir yer buluruz elbet.
KORKULUK: Kötü alışmıştım size.
SERÇECİK: Biz de sana…
KORKULUK: Ben bu ayrılığa nasıl dayanırım, bilmiyorum.
MİNİK SERÇE: Ben de…
SERÇECİK: Ben de…
KORKULUK: Ne o ağlıyor musunuz?
SERÇECİK: Hayır, anı kalsın diye sana, gözlerimizden dökülen birkaç inciyi bırakıyoruz.
KORKULUK: Ben ağlayamıyorum bile. Korkuluklar ağlayamaz ki… Yapılacak bir şey yok. Sizin yaşamınızı sürdürebilmek için yiyecek olan başka yerlere gitmelisiniz.
SERÇELER: Hoşça kal Sevgili Korkuluk… (Çıkışa doğru yürürler.)
KORKULUK: (Arkalarından el sallar.) Güle güle Sevgili serçeler…
SERÇELER: Hoşça kal Sevgili Korkuluk…
KORKULUK: Güle güle Sevgili serçeler…
SERÇELER: Hoşça kal Sevgili Korkuluk…
KORKULUK: Güle güle Sevgili serçeler… (İç çeker) Aaah ah! Gittiler işte.
Yalnızlığın acısını yeniden duymaya başladım şimdiden. Ne var ki uzun zaman yalnız kalınmıyor. Birileri çıkıp geliyor. İşte, duyumsuyorum. Biri geliyor bana doğru. Arkadaş olmayı umduğum Fırtına bu. (Coşkuyla seslenir) Ooo! Hoş geldiniz sevgili Fırtına!
FIRTINA: (Sahneye girer, iri dişlerini gösterir) Hoş geldim mi, gelmedim mi, şimdi görürsün sen! Fuuuuuv Vuuuuv…
KORKULUK: Ne yapıyorsun Fırtına arkadaş, delirdin mi sen?
FIRTINA: Akıllı olduğumu kim söyledi sana? (Korkuluğun şapkasını başından alır.)
KORKULUK: Bırak şapkamı. Ne yapacaksın onu?
FIRTINA: Şimdi görürsün. Vuuuv… Vuuuv… (Şapkayı ötelere fırlatır.)
Şapkam, şapkam! Serçeler yine gelir belki. Yine yuva kurarlar üstüne belki. Şapkamı geri ver bana, yalvarıyorum güzel Fırtına.
FIRTINA: Güzel Fırtına ha… Hah hah ha… Bu iltifat değil, hakarettir bana. Ben güzel değilim, çirkinim. Ben iyi değilim, kötüyüm…
KORKULUK: Şimdi ne yapmayı düşünüyorsun?
FIRTINA: Görürsün. Seni yerle bir edeceğim. (Korkuluğu sarsıp yerinden sökmeye çalışır.) Vuuuv… Vuuuv…
KORKULUK: Şaka değil mi bu! Şaka şaka…
FIRTINA: Hiç şakam yok. Al işte, söktüm seni. Şimdi yerlerde sürün bakalım.
KORKULUK: Bana bu kötülükleri niçin yapıyorsun sevgili Rüzgâr?
FIRTINA: Kötü olduğum için… Hoşça kalma Korkuluk. İşim bitti burada. Başka kötülükler yapmaya gidiyorum şimdi.

IŞIKLAR SÖNER, YANDIĞINDA MİNİK SERÇE İLE SERÇECİK’İ BİR AĞACIN ALTINDA GÖRÜRÜZ. KARŞILARINDA BİR EVİN PENCERESİ VADIR.

SERÇECİK HANIM: İyi bulduk burayı,değil mi Serçecik?
MİNİK SERÇE: Evet Serçe hanım kışı da rahat geçirdik burada. Bahçedeki yazdan kalmış erik kuruları ye ye bitmedi.
SERÇECİK HANIM: Dut kuruları, kaysı kuruları da var ya.
MİNİK SERÇE: Evet. Canımız hangisini isterse onu yedik. Yavrularımız da sağlıkla doğdu burada.
SERÇECİK HANIM: Onlar da hiç kıtlık çekmediler.
MİNİK SERÇE: Her şey boldu ama bir şey noksan burada.
SERÇECİK HANIM: Nedir noksan olan?
MİNİK SERÇE: Dostluk, arkadaşlık…
SERÇECİK HANIM: Yine Korkuluk arkadaşı özledin değil mi?
MİNİK SERÇE: Sen özlemedin mi?
SERÇECİK HANIM: Ben de özledim ama en çok sen özledin. Yavru kuşlarımıza anlata anlata bitiremedin onu.
MİNİK SERÇE: Yavrularımız da daha görmeden sevdiler korkuşluğu, değil mi?
SERÇECİK HANIM: Evet…
MİNİK SERÇE: Ne dersin, artık dönsek mi ona?
SERÇECİK HANIM: Olur… Nasıl olsa kış geçti.
MİNİK SERÇE: Haydi öyleyse davran. Yavru kuşlarımız pek sevinecekler bu habere. Nerede onlar?
SERÇECİK HANIM: Na, işte orada, oyun oynuyorlar.
MİNİK SERÇE: (SESLENİR) Hey, Yavru kuşlar!
YAVRU KUŞLAR: (Sesleri) Efendim kuş beybaba?
MİNİK SERÇE: Gelin, bir haberimiz var size.
YAVRU KUŞLAR: (Uçma taklidi yaparak koşarcasına girer) Nedir nedir?
MİNİK SERÇE: Göç ediyoruz?
1. YAVRU KUŞ: Nereye?
2. YAVRU KUŞ: Nereye nereye?
3. YAVRU KUŞ: Yoksa Korkuluk amcanın tarlasına mı?
MİNİK SERÇE: Kaldır ayağını,üstüne bastın.
YAVRU KUŞLAR: Yaşasın! Korkuluk amcaya gidiyoruz!
SERÇECİK HANIM: Elimiz boş mu gideceğiz Korkuluğa?
MİNİK SERÇE: Boş olur mu canım? Bahçeden birer gaga kaysı kurusu toplarız.
SERÇECİK HANIM: Sen kaysı kurusu götür. Ben erik kurusu götüreceğim.
1. YAVRU KUŞ: Ben de dut kurusu götürürüm.
2. YAVRU KUŞ: Ben de ben de… Benim gagama ancak dut kurusu sığar.
3. YAVRU KUŞ: Benimkine de… Ben büyüyünce kaysı kurusu götüreceğim Korkuluk amcama.
MİNİK SERÇE: Haydi, öyleyse, herkes ne götürecekse dilinin alına sıkıştırsın da yola koyulalım.
1. YAVRU KUŞ: Biraz yavaş uçun ama…
2. YAVRU KUŞ: Size yetişemiyoruz.
SERÇECİK HANIM: Bizi gözden kaybedeceğiniz kadar açmayız arayı, korkmayın.
3. YAVRU KUŞ: Tamam…

IŞIK SÖNER, YENİDEN YANDIĞINDA ONLARI MISIR TARLASINDA BULURUZ.

MİNİK SERÇE: Sen korkuluğu görebiliyor musun?
SERÇECİK HANIM: Göremiyorum.
MİNİK SERÇE: Nereye gitti acaba?
SERÇECİK HANIM: Bilmem ki, yürüyüşe çıkmış olmasın?
MİNİK SERÇE: Korkuluklar yürüyemez ki.
SERÇECİK HANIM: Sahi, unutmuşum.
1. YAVRU KUŞ: (Sesi duyulur) Mısır tarlasına geldik galiba.
2. YAVRU KUŞ: Öyle olmalı. Annemle babam konakladıklarına göre.
3. YAVRU KUŞ: Biz de burada biraz dinlenip öyle varalım yanlarına.
1. YAVRU KUŞ: Oyuna dalmayalım ama.
2. YAVRU KUŞ: İstesek de istemesek de dalacağız.
3. YAVRU KUŞ: Kuş da olsalar, çocukların işi oyun oynamaktır.
1. YAVRU KUŞ: Haklısın.
MİNİK SERÇE: (Seslenir) Hey, orada mısınız çocuklar?
YAVRU KUŞLARIN HEPSİ: Buradayız kuş beybaba.
Bir yere Uzaklaşmayın oradan.
YAVRU KUŞLARIN HEPSİ: Tamam kuş beybaba…
MİNİK SERÇE: Nereye gitmiş olabilir bu Korkuluk kardeş.
SERÇECİK HANIM: Yanlış yere gelmiş olmayalım.
MİNİK SERÇE: Yok canım, burasıydı yeri.
KORKULUK: (İnilder.) Aaah… Aaaahhh…
MİNİK SERÇE: Bir inilti duyuyor musun Serçecik hanım?
SERÇECİK HANIM: Duyuyorum. Bak, şuradan geliyor ses.
MİNİK SERÇE: Orada bir karartı var.
SERÇECİK HANIM: Bizim Korkuluk bu!
MİNİK SERÇE: (Korkuluğa koşar.) Korkuluk, sevgili korkuluk, ne oldu sana!
KORKULUK: Fırtına… Fırtına devirdi beni. Şapkamı da uzaklara fırlattı.
SERÇECİK HANIM: Neden yaptı ki bunu?
KORKULUK: Kötü olduğu için.
MİNİK SERÇE: Ben gösteririm ona.
KORKULUK: Hayır, sakın öç almaya kalkmayın. İyiler öç almaz.
SERÇECİK HANIM: Kötülerin kötülüğü yanlarına mı kalsın?
KORKULUK: Onlar cezalarını bulurlar.
MİNİK SERÇE: Sana yiyecek getirdik…
SERÇECİK HANIM: Bak, kaysı kurusu, erik kurusu.
KORKULUK: (Gülmeye çalışır) Zahmet etmişsiniz…. Korkuluklar bir şey yiyemezler. Bunu bilmiyor muydunuz?
MİNİK SERÇE: Sahi mi? Doğrusu bilmiyordum. Sen biliyor muydun Serçecik Hanım?
SERÇECİK HANIM: Ben de bilmiyordum.
KORKULUK: Neyse, öğrenmiş oldunuz.
MİNİK SERÇE: Eee? Ne olacak şimdi? Seni yerden kaldırmamız gerek.
KORKULUK: Yapabilir misiniz bunu?
MİNİK SERÇE: Ne yazık ki yapamayız. Sana göre o kadar küçüğüz ki…
SERÇECİK HANIM: Bu öykü burada böyle kötü mü bitsin?
BULUT (Telâşla girer.) Bitmesin!
MİNİK SERÇE: Bulut! Sen yardım edebilirsin bize.
BULUT: Etmek isterim elbette ama ben de yapamam bunu.
SERÇECİK HANIM: Peki, ne olacak şimdi?
BULUT Korkuluğun kalkmasına yardım edemem ama güzel bir haberim var size.
MİNİK SERÇE: Sahi mi? Nedir?
BULUT: Gelin şöyle kenara çekilip bekleyelim. Korkuluğa kurtaracak olan kişi buraya doğru geliyor.
SERÇECİK HANIM: Kim o? Kim geliyor? Kim? ..
BULUT: Çiftçi… Gelin gelin buraya. Görmesin bizi…

ÇİFTÇİ: (Şarkı söyleyerek girer. Tarlayı sürer, tohumları saçar.)
Bahar geldi, gün uyandı
Her yer yeşile boyandı
Kırda çiçekler açtılar
Doğayla kucaklaştılar.

Biz de Tarlayı sürelim
Ekinleri ekelim mi
Fideleri dikelim mi
Keyfimize bakalım mı?

KORKULUK: (Yattığı yerden) Çiftçinin keyfi yerinde. Tarlayı sürdü. Mısır tanelerini saçtı. Bütün bunları yaparken dönüp bana bakmak aklına bile gelmedi. Yazıklar olsun…
MİNİK SERÇE: Yazıklar olsun!
SERÇECİK HANIM: Yazıklar olsun!
BULUT: Yazıklar olsun!

ÇİFTÇİ: Tarlayı sürdük, mısırları ektik. Yarın boy boy yükselmeye başlarlar. Koçanları irileşir. Kuşlar onları yemeye gelir. Tarlayı kuşların talanından korumak gerek. Geçen yıl bir korkuluğum vardı. İyi korumuştu mısırlarımı. Sahi, nerede o?
SERÇECİK HANIM: Burada burada…
ÇİFTÇİ: Aaa! Buradaymış. Kim söktü acaba onu yerinden? Vah benim güzel Korkuluğum vah! Her halde fırtına soktu seni bu hallere.
BULUT: Evet, o yaptı. (Serçelere sevinçle) Bakın bakın, korkuluğu yattığı yerden kaldırıyor.
ÇİFTÇİ: (Korkuluğu yerden kaldırıp diker.)
MİNİK SERÇE: Kaldırdı.
SERÇECİK HANIM: Yeniden toprağa gömdü.
ÇİFTÇİ: Şapkanı da uçurmuş senin zalim Rüzgâr! Dur ben kendi şapkamı takayım senin başına. Ha şöyleee… Nasıl yakıştı mı? BULUT: Yakıştı yakıştı!
ÇİFTÇİ: Dur, sana paltomu da vereyim… (Paltosunu kendi zerinden çıkartıp Korkuluğun üzerine geçirir.)
SERÇECİK HANIM: Ne iyi bir adam…
MİNİK SERÇE: Öyle ya…
BULUT: Öyle…
ÇİFTÇİ: Tarlamı iyi bekle Korkuluk. Arada bir gelirim.
SERÇECİK HANIM: Her şey yine güzel oldu.
MİNİK SERÇE: Güzel oldu güzel oldu…
BULUT: Keyfine diyecek yok Korkuluk.
KORKULUK: Şimdilik yok ama biraz sonra yine tek başıma kalacağım.
MİNİK SERÇE: Neden? Yoksa bizi istemiyor musun artık?
KORKULUK: İstemez olur muyum? Şapkamın üstünde yeriniz var. Ben, siz istemezsiniz diye korkuyordum.
SERÇECİK HANIM: Biz seninle olmak istiyoruz. İstiyoruz değil mi Serçeciğim?
MİNİK SERÇE: Evet evet, istiyoruz.
KORKULUK: Ben de istiyorum…
MİNİK SERÇE: İstiyoruz ama…
KORKULUK: Aması ne?
MİNİK SERÇE: Artık eskisi gibi iki kişi değiliz.
KORKULUK: Nasıl değilsiniz?
SERÇECİK HANIM: Yavrularımız oldu.
KORKULUK: Hani, neredeler?
MİNİK SERÇE: İşte, orada, ağacın dallarında oynuyorlar. Oyun doymuş olmalılar. Bak, bize doğru geliyorlar.

ÜÇ SERÇE YAVRUSU CİKLEŞEREK SAHNEYE GİRER, ÖBÜRLERİNİN YANINA GELİR.

SERÇECİKLER: Biz geldik kuş anneciğim! Biz geldik kuş beybaba! .. Biz geldik korkuluk amca! ..
KORKULUK: Hoş geldiniz çocuklar, Hoş geldiniz! .. (Serçecik beye) Sizin yavrular bunlar ha!
SERÇE HANIMLA SERÇECİK: (Gururla) Bunlar…
KORKULUK: Ne kadar da güzeller.
SERÇE HANIM: Teşekkür ederiz.
KORKULUK: Ah ah ah! .. Ne kadar sevinçliyim bilemezsiniz. Kolumu kıpırdatabilseydim şimdi şapkamı havaya atardım!
SERÇECİK: Yo, hayır sakın böyle bir şey yapma. Zira ona bu yıl daha çok ihtiyacımız var.
KORKULUK: Haklısınız. Bu sefer daha büyük bir yuva yapmanız gerekecek galiba
SERÇECİK: Evet, aile kalabalıklaştı. Senin şapka hepimizi çekebilir mi acaba?
KORKULUK: Ne diyorsunuz siz! Benim şapkam bir serçe ordusunu bile çekebilir.

HEPSİ GÜLÜŞÜR. SERÇE YAVRULARI SEVİNÇLE VICIRDAŞMAKTA, BİRBİRLERİNİ KOVALAYARAK OYUN OYNAMAKTADILAR.

SERÇECİK: Ciklemeyi bırakın da kolları sıvayın çocuklar! Yani yuvamıza çöp taşımaya başlayın.
YAVRU KUŞLARIN HEPSİ: (Sevinçle çağrışarak sahneden çıkar.) Çöp taşınacak, çöp taşınacak…
1. YAVRU KUŞ: En çok çöpü ben getireceğim.
2. YAVRU KUŞ: En uzun çöpleri ben getireceğim.
1. YAVRU KUŞ: Benim çöplerim dosdoğru olacak.
SERÇECİK: Yaşayın çocuklar! Elinizi tez tutun da bir an önce kuralım yuvamızı.
KORKULUK: İşte asıl şimdi keyfime diyecek yok. Bir korkuluğun arkadaşlarının olması ne güzel şey!
SERÇECİK: Öyle… Serçelerin de arkadaşının olması güzel. Hele o bir Korkuluksa, daha da güzel.
KORKULUK: Öyleyse arkadaşlığa üç kere yaşasın diyelim.
ÖBÜR OYUNCULARIN HEPSİ: (Sahneye girer.) Diyelim diyelim! ..
HEPSİ:
Yaşasın arkadaşlık!
Yaşasın arkadaşlık!
Yaşasın arkadaşlık! ..

BİTTİ

YAZARIN NOTU:
Oyunun değerlendirilmek istenmesi halinde bilgilendirilmeyi rica ediyorum. Teşekkürler.
Telefon: 0505 553 47 44
İleti: fev27mynet.com
FEVZİ GÜNENÇ

Fevzi Günenç
Kayıt Tarihi : 22.7.2010 04:08:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Fevzi Günenç