A. Sınıf Tiyatrosu Kısa Oyunlar: 18 Anne ...

A. Sınıf Tiyatrosu Kısa Oyunlar: 18 Annem Gibi Kokuyorsunuz Öğretmenim

A. Sınıf Tiyatrosu Kısa Oyunlar: 18
Annem Gibi Kokuyorsunuz
Öğretmenim
5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü
24 Kasım Öğretmenler Günü
Anneler Günü (Mayısın ikinci pazarı)

Yazan: Fevzi Günenç

KİŞİLER:

HÜLYA ÖĞRETMEN:
ÖĞRENCİ BEDİİ:
1. SINIF ÖĞRETMENİ:
2. SINIF ÖĞRETMENİ:
3. SINIF ÖĞRETMENİ:
4. SINIF ÖĞRETMENİ:
DAMAT BEDİİ (Eski Öğrenci)
GELİN:
ARDA ÇOCUK:
BELMA ÇOCUK:
CÜNEYT ÇOCUK:
SOLMAZ ÇOCUK:
BİR KONUK:
İKİNCİ BİR KONUK:
SUNUCU

DEKOR: DÜĞÜN SALONU. BALONLAR, ŞEYTAN BASAMAKLARI, VB.
DAVETLİLER HENÜZ MASALARDAKİ YERLERİNİ ALMAMIŞTIR. ANCAK BİR İKİSİNDE BİR KAÇ DELİKANLI VARDIR.
ORTADA GELİNLE DAMAT İÇİN HAZIRLANAN MASA BOŞTUR.
ÖNDEKİ MASADA DAMADIN ESKİ ÖĞRETMENLERİ OTURMAKTADIR.

HÜLYA ÖĞRETMEN: Emekliye ayrıldım ama kendimi hala öğretmen sanıyorum arkadaşlar.
1. SINIF ÖĞRETMENİ: Ben de ben de…
2. SINIF ÖĞRETMENİ: Nerede kaldı acaba konuklar?
3. SINIF ÖĞRETMENİ: Gelinle damat da yok ortalarda.
4. SINIF ÖĞRETMENİ: Biz biraz erken geldik galiba.
HÜLYA ÖĞRETMEN: Bugün burada, bu düğünde bulunan herkes, benim gözünde hala benim çocuklarım, öğrencilerim.
1. SINIF ÖĞRETMENİ: Aynı okulda çalışmadık mı? Bizim de öğrencilerimiz tabii ki onlar.
HÜLYA ÖĞRETMEN: Doğru… Beni bilirsiniz. Bırakın burada, yolda, metroda, tiyatroda karşılaştığım biri bir kusur işlese onu hemen uyarırım. “Yakışıyor mu senin gibi iyi bir öğrenciye… Bak, şimdi kulağını çekerim ha! ” diye sitem ederim. Tanıyanlar beni anlar, bunu tatlı bir uyarı olarak karşılar. Tanımayanlar ise anlayamaz, “kadın kaçık galiba…” der gibi bakarlar.

GÜLÜŞÜRLER.

2. SINIF ÖĞRETMENİ: Size kaçık diyen kaçıktır.
HÜLYA ÖĞRETMEN: Teşekkür ederim. Bugün düğününde bulunduğumuz damat, öğrencilerimizden biri olan Bedii. Şahsen ben bütün öğrencilerimi eşit derecede çok severim desem de inanmayın. Bedii’nin yeri bir başkadır bende. Onu, sınıfın en tembel öğrencisi olarak tanımıştım.
BAŞKA BİR KONUK: Yapmayın Hülya hanım. Bedii bir incidir.
HÜLYA ÖĞRETMEN: Elbette öyle ama ben onu ilk tanıdığımda arkadaşlarıyla oyun oynamayan, çok gerekmedikçe konuşmayan, İçine kapanık, sessiz, bir çocuktu.
1. SINIF ÖĞRETMENİ: Yanılıyorsunuz, benim bildiğim Bedii aktif bir çocuktu. Arkadaşlarını sever, onlar tarafından sevilirdi.
HÜLYA ÖĞRETMEN: Bedii mi? Başka bir Bedii’den söz ediyor olmayalım. Benimki hiç ödev yapmayan tembel bir öğrenciydi. Her zaman çok mutsuz görünüyordu. Arkadaşlarının aşağılamalarına bile ses çıkartmazdı. Ona acımalı mıydım, kızmalı mıydım bilemiyordum.
1. SINIF ÖĞRETMENİ: Belki burası tartışmanın yeri değil ama benim bildiğim Bedii zeki bir çocuktu. Onun birinci sınıfta öğretmeniydim. Her an gülmeye hazırdı. Ödevlerini düzenli olarak yapardı. Çok iyi huylu bir çocuktu. Arkadaşları onunla olmaktan mutluydu.
2. SINIF ÖĞRETMENİ: Bence de başka bir Bedii’den söz ediyoruz Hülya öğretmen. İkinci sınıftayken de öğretmeni bendim onun. Bedii, mükemmel bir öğrenciydi. Arkadaşları tarafından çok sevilirdi. Ancak bir sorunu vardı. Annesinin amansız hastalığı onu üzüyordu.
3. SINIF ÖĞRETMENİ: Ben üçüncü sınıfayken öğretmeni olmuştum onun. Annesinin ölümü onu çok sarsmıştı. Babası kendisine yeterince ilgi gösteremiyordu.
4. SINIF ÖĞRETMENİ: Bence hepimiz de aynı çocuktan söz ediyoruz. O, dördüncü sınıfa güç bela geçebilmiş bir öğrenciydi. Derslerinde bütün arkadaşlarından geriydi. İçine kapanıktı. Hiç arkadaşı yoktu. Bazen sınıfta uyuduğu bile olurdu.
HÜLYA ÖĞRETMEN: Sonunda sorunu çözer gibi oldum.
1. SINIF ÖĞRETMENİ: Nasıl?
HÜLYA ÖĞRETMEN: Bu çocukla ilgilenmeliydim.
4. SINIF ÖĞRETMENİ: Bence ona emek vermeye değmezdi. Boşuna yorulmuş olacaktınız.
HÜLYA ÖĞRETMEN: Her çocuk emek verilmeye değer arkadaşlar. Bakın onu ulaşabilmeyi nasıl sağladım. Bu konuda bir rastlantı bana yardımcı oldu. Doğum günümdü. Bunu öğrenen öğrencilerim bana bir sürpriz hazırlamıştı. Tam son dersten çıkma üzereydim ki…

SAHNE KARARIR. AYDINLANDIĞINDA MASADA SADECE HÜLYA ÖĞRETMEN VARDIR. MASADA ÜZERİNDE YAMAM TEK MUM İLE PASTA KONMUŞTUR. ÖĞENCİLER HÜLYA ÖĞRETMENİ ÇEVRELEMİŞTİR.
BÜTÜN ÖĞRENCİLER: (Hep bir ağızdan doğum günü şarkısını söylemeye başlar.)
İyi ki doğdun öğretmenim…
İyi ki doğdun İyi ki doğdun
İyi ki doğdun öğretmenim…

ÖĞRENCİLER GÜZEL KÂĞITLARA SARILMIŞ, SÜSLÜ KURDELELERLE PAKETLENMİŞ HEDİYELERİ ÖĞRETMENLERİNE VERİRLER.

HÜLYA ÖĞRETMEN: Neden zahmet ettiniz çocuklar? Benim için en güzel armağan sizin sevginizdir.
Sizin hakkınızı hiçbir armağan karşılayamaz öğretmenim.
HÜLYA ÖĞRETMEN: Var olun çocuklar.
ARDA Sen öğretmenimize armağan getirmedin mi Bedii?
BEDİİ: Getirdim.
BELMA: Niçin vermiyorsun?
BEDİİ: Vereceğim.
CÜNEYT: Vermek için bizim gitmemizi bekliyor herhalde.
HEPSİ: Ver ver ver ver….
BEDİİ: (Kaba bir kese kâğıdına beceriksizce sarılmış olan armağanını öğretmene uzatır.)
HÜLYA ÖĞRETMEN: (Bediinin armağanını aceleyle çantasına koymak ister.)
HEPSİ: Aç aç aç…
HÜLYA ÖĞRETMEN: Sonra açarım çocuklar.
HEPSİ: Şimdi aç öğretmenim, şimdi aç! Şim-di aç! .. Şim-di aç! .. Şim-di aç! ..
HÜLYA ÖĞRETMEN: (İstemeye istemeye açar. Paketten bazı taşları düşmüş ve adi boncuklardan yapılmış bir bilezik çıkar.)
ARDA: (Güler) Bit pazarından mı aldın bunu Bedii?
BEDİİ: Hayır, annemden kalan bir anıdır o.
BELMA: Anneden kalan anıya bak.
CÜNEYT: Taşları düşmüş bir bilezik.
SOLMAZ: Kalan taşları da adi bocuklar zaten.
HÜLYA ÖĞRETMEN: (Uyarır.) Çocuklar! .. Bence harika bir bilezik bu. Ben çok sevdim.
CÜNEYT: (Fısıldar) Zevke bak…
HÜLYA ÖĞRETMEN: Bir şey mi dedin Cüneyt?
CÜNEYT: Hayır öğretmenim.
SOLMAZ: Başka ne var öğretmenim? Başka ne var?
HÜLYA ÖĞRETMEN: (Çıkartır.) Bir şişe parfüm.
ARDA: Bir şişe mi? Şişenin üçte ikisi boş.

HEPSİ GÜLER.

BEDİİ: Annemin parfümü o!
BELMA: Yaaa… Ben de babanın sanmıştım.

HEPSİ GÜLER.

HÜLYA ÖĞRETMEN: (Parfümden bir kaç damlayı bileğine damlatır, koklar.) Güzel kokuyor bu! Annen çok zevk sahibi bir kadınmış Bedii.
BEDİİ: (Mahcup) Öyleydi öğretmenim.
HÜLYA ÖĞRETMEN: Bana böyle bulunmaz bir parfüm getirdiğin için teşekkür ederim.
BEDİİ: Önemli değil efendim.
HÜLYA ÖĞRETMEN: (Öbürlerine) Armağanlarınız için teşekkürler çocuklar. Artık gidebilirsiniz.

HEPSİ ÇIKAR, BEDİİ KALIR.

BEDİİ: Elinizi öpebilir miyim öğretmenim?
HÜLYA ÖĞRETMEN: Öp çocuğum.
BEDİİ: (Öper) Tıpkı annem gibi kokuyorsunuz öğretmenim.
HÜLYA ÖĞRETMEN: (Gözyaşını kurular)
BEDİİ: Ne oldu öğretmenim? Niçin ağlıyorsunuz?
HÜLYA ÖĞRETMEN: Gözüme bir şey kaçtı galiba.

SAHNE KARARIR, YENİDEN AYDINLANDIĞINDA ÖĞRETMENLERİ YİNE AYNI SAHNEDE GÖRÜRÜRÜZ.

HÜLYA ÖĞRETMEN: O günden sonra da çocuklara okuma, yazma, matematik öğretmeyi ikinci plana bırakarak eğitimi öne çıkardım. Bedii'ye özel bir ilgi gösterdim. Onunla çalışırken zekâsının tekrar canlandığını hissettim. Ben kendisine cesaret verdikçe çocuk gelişiyordu. Yılın sonuna doğru, Bedii sınıfın en çalışkan öğrencilerinden biri olmuştu.
3. SINIF ÖĞRETMENİ: Ne kadar iyi!
4. SINIF ÖĞRETMENİ: Hayret, öyle tembel bir öğrenciden…
1. SINIF ÖĞRETMENİ: Aksine, benim çalışkan öğrencim yeniden kendini bulmuş,
2. SINIF ÖĞRETMENİ: Bence de öyle.
HÜLYA ÖĞRETMEN: Bedii, ilköğretimi bitirdikten sonra da beni unutmadı. Lise öğrenimi boyunca her yıl öğretmenler gününde beni aradı. Bana hep çiçek getirdi. Gelemediği zamanlarda muhakkak telefon ediyor, yaşamındaki en iyi öğretmen olduğumu söylüyordu.
1. SINIF ÖĞRETMENİ: Liseden sonra ne oldu?
HÜLYA ÖĞRETMEN: Ondan yeni bir haber alana kadar bir yıl geçti. İyi puan alarak üniversiteye girdiğini yazıyordu.
2. SINIF ÖĞRETMENİ: Onun adam olacağı başından belliydi.
HÜLYA ÖĞRETMEN: Her yıl iyi haberler aldım ondan. Her yıl sınıfını zorlanmadan geçiyordu.
3. SINIF ÖĞRETMENİ: Bütün sorunlarını yenmeyi başarmış demek ki sonunda.
4. SINIF ÖĞRETMENİ: Benim sınıfımdayken neden bu kadar çalışkan değildi peki?
HÜLYA ÖĞRETMEN: Dört yıl sonra aldığım mektupta çok iyi dereceyle mezun olduğunu yazıyordu. Ama o, daha ileriye gitmek istediğini bu gücü kendisine benim verdiğimi anlatıyordu. Bu kez yazdığı mektuptaki isimin altında “Tıp Doktoru” diye yazılıydı.
1. SINIF ÖĞRETMENİ: Ne iyi!
2. SINIF ÖĞRETMENİ: Onunla iftihar edebiliriz.
3. SINIF ÖĞRETMENİ: Şu küçük Bedii’ye bak! Doktor oldu ha!
4. SINIF ÖĞRETMENİ: Keşke onu zamanında ben de anlayabilmiş olsaydım…
HÜLYA ÖĞRETMEN: Ondan aldığım son mektupta hayatının kadınıyla tanıştığını ve evleneceğini yazmıştı. Düğününe çağırıyor ve ailesi için ayrılan yere oturup oturamayacağını soruyordu. Tabii ki oturabilirdim.
1. SINIF ÖĞRETMENİ: Çok iyi bir öğretmensiniz siz.
4. SINIF ÖĞRETMENİ: Ben de sizin kadar iyi bir öğretmen olmak isterdim.
HÜLYA ÖĞRETMEN: Sizler de iyi öğretmenlersiniz. Eğer iyi öğretmenleri olmasaydınız adlarınızı vererek sizi düğününe getirmemi ister miydi?
2. SINIF ÖĞRETMENİ: Yaaa…. Demek adlarımızı unutmamış.
HÜLYA ÖĞRETMEN: Unutmamış. Bugün burada bu davetin sonucu olarak bulunuyorsunuz.
3. SINIF ÖĞRETMENİ: Tahmin etmiştim.

KONUKLAR GİREREK DİGER MASALARA OTURMAYA BAŞLARLAR.

1. SINIF ÖĞRETMENİ: Düğün başlıyor galiba…,
2. SINIF ÖĞRETMENİ: Evet, konuklar yerlerine oturuyorlar.
3. SINIF ÖĞRETMENİ: Az sonra gelinle damat da gelir.
HÜLYA ÖĞRETMEN: Bedii nasıl bir delikanlı olmuş, merak ediyorum.
4. SINIF ÖĞRETMENİ: Ben de gelinini merak ediyorum.
1. SINIF ÖĞRETMENİ: Onun iyi bir seçim yaptığından kuşkum yok.
HÜLYA ÖĞRETMEN: Şu kolumdaki bileziği görüyor musunuz?
2. SINIF ÖĞRETMENİ: Evet, onun çocukken size doğum gününüzde armağan ettiği bilezik değil mi?
HÜLYA ÖĞRETMEN: İyi bildiniz. Taşları düşmüş olan o eski bilezik.
3. SINIF ÖĞRETMENİ: İncelik göstermişsiniz.
HÜLYA ÖĞRETMEN: Peki, benden size doğru hafif bir parfüm kokusu gelmiyor mu?
4. SINIF ÖĞRETMENİ: Ben de deminden beri bunu söyleyecektim. Bu koku da Bediinin annesinin parfümü mü yoksa?
HÜLYA ÖĞRETMEN: Aynen öyle.
1. SINIF ÖĞRETMENİ: Harikasınız Hülya öğretmen.

MÜZİK: Komparsita.

SUNUCU: Gelinle damat şu anda salona girmiş bulunuyor. Alkışlar…

ALKIŞLAR.

2. SINIF ÖĞRETMENİ: Geliyorlar…
HÜLYA ÖĞRETMEN: Çok heyecanlıyım.
3. SINIF ÖĞRETMENİ: Ben de…
4. SINIF ÖĞRETMENİ: Kalbim yerinden fırlayacakmış gibi…
1. SINIF ÖĞRETMENİ: Bu yakılıklı damat bizim küçük Bedii mi?
2. SINIF ÖĞRETMENİ: Ta kendisi!
3. SINIF ÖĞRETMENİ: Bize doğru geliyorlar.

DAMAT, GELİNİ YERİNE OTURTUR.

SUNUCU: Şimdi damadın gelini ilk dansa kaldırmasını bekliyoruz.
BEDİİ: (Geline) İzin verirsen, ilk dansımı annemle yapmak istiyorum.
GELİN: Elbette…
DAMAT: Bana darılmazsın değil mi?
GELİN: Ne demek!
DAMAT: (Hülya Öğretmenin önünde durur.) Öğretmenim… (Hülya Öğretmenin elini öper.)
HÜLYA ÖĞRETMEN: (Bedii’yi kucaklar.) Oğlum…
DAMAT: (Hülya Öğretmenin önünde reverans yapar.) Bu dansınızı bana lütfeder misiniz?
HÜLYA ÖĞRETMEN: Hayır. İlk dansını gelininle yapmalısın çocuğum.
DAMAT: Ama sizinle dans etmemi o da istiyor.
GELİN: Evet öğretmen anne, lütfen…
HÜLYA ÖĞRETMEN: Peki öyleyse.

MÜZİK: Klasik düğün tangosu.
HÜLYA ÖĞRETMENLE DAMAT DANS EDER.

DAMAT: Beni önemli hissetmemi sağladığınız için, beni hayata bağladığınız için Teşekkür ederim öğretmenim.
HÜLYA ÖĞRETMEN: Ben de sana teşekkür ederim çocuğum. Sen de bana nasıl bir öğretmen olmam gerektiğini öğrettin.
SUNUCU: Damatla öğretmeni dans ediyor. İkisi de çok mutlu görünüyor.
DAMAT: Bugün de yine tıpkı annem gibi kokuyorsunuz öğretmenim.
HÜLYA ÖĞRETMEN: (Mutludur. Parmağının uzuyla göz pınarını kurular.)
SUNUCU: Fakat o da ne? Damat da öğretmeni da ağlıyor! Sevinç gözyaşları olmalı bu…
HERKES ONLARI ALKIŞLAR.

BİTTİ


YAZARIN NOTU:
Oyunun değerlendirilmek istenmesi halinde bilgilendirilmeyi rica ediyorum. Teşekkürler.
Telefon: 0505 553 47 44
FEVZİ GÜNENÇ

Fevzi Günenç
Kayıt Tarihi : 27.5.2010 00:24:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Fevzi Günenç