A. Sınıf Tiyatrosu Kısa Oyunlar: 14
Şarkı Söyleyen Eşek
(Her gün Dünya Gönül Borcu Günüdür)
Yazan Fevzi Günenç
KİŞİLER:
TERZİ:
İZLEYİCİ KAYA ÇOCUK:
İZLEYİCİ AYŞE ÇOCUK:
İZLEYİCİ ERDAL ÇOCUK:
ŞOFÖR:
İŞ ADAMI:
ODUNCU:
BÜLBÜL:
KEDİ:
EŞEK:
DEKOR: HALK PARKI
TERZİ: (Sahneye girer, önde konuştuktan sonra bir banka oturur.) Acaba dünyada benden daha şanssız bir insan var mı? Daha düne kadar çok iyi bir terziydim. Evimin altında küçük bir terzihanem vardı. Müşterilerim dikişlerimden çok memnundu. İşlerim yolundaydı. Aynı gün hem evim hem işyerim yandı. Hayatta sahip olduğum hiçbir şey kalmadı.
İZLEYİCİ KAYA ÇOCUK: Yangın sigortası yaptırmamış mıydın amca?
TERZİ: Yaptırmamıştım oğul.
İZLEYİCİ AYŞE ÇOCUK: Önlem almalıydın ama.
TERZİ: Çalışmaktan önlem almak aklıma geldi mi ki?
İZLEYİCİ ERDAL ÇOCUK: Bir sosyal güvencen yok mu amca?
TERZİ: (İç çeker) Yok… Ne SSK’lıyım, ne Bağkur’lu…
İZLEYİCİ KAYA ÇOCUK: Özel yaşam sigortası yaptırsaydın bari.
Bizim gibi küçük esnafların özel sigortaya ayıracak paraları olamaz ki hiç.
İZLEYİCİ AYŞE ÇOCUK: İşin kötüymüş.
TERZİ: Öyle.
İZLEYİCİ ERDAL ÇOCUK: Ne yapacaksın peki şimdi?
TERZİ: Bilmiyorum.
İZLEYİCİ KAYA ÇOCUK: Umudunu yitirme amca.
İZLEYİCİ AYŞE ÇOCUK: Gün doğmadan neler doğar…
İZLEYİCİ ERDAL ÇOCUK: Her gecenin bir sabahı vardır.
TERZİ: Size göre hava hoş tabii. Koltuğunuza oturun, oyunu izleyin. Bu zavallı terzinin hali ne olacak, kimin umurunda?
İZLEYİCİ KAYA ÇOCUK: Elimizden gelen bir şey olsa keşke.
TERZİ: (Kendi kendine) Ben ne yapacağım şimdi? (Hohladığı elini çapraz yaparak koynuna sokar, oradaki banka oturur.) Burada hem açlıktan hem soğuktan ölmekten başka yapabileceğim bir şey yok.
ŞOFÖR: (Düdük çalarak sahneye girer.) Düüüt düüt…Vııın… ııı… ııın…
İŞ ADAMI: Tamam, dur burada.
ŞOFÖR: Durdum patron. Zınk!
İŞ ADAMI: (Azarlar.) Biraz yavaş fren yap budala.
İŞ ADAMI: Özür dilerim patron.
ŞOFÖR: (Aceleyle arabadan iner, arka kapıyı açar.) Buyurun efendim. İnebilirsiniz.
İŞ ADAMI: Yalnız bırak beni! Parkta biraz dolaşırsam belki sinirim geçer.
ŞOFÖR: Baş üstüne efendim. (Arabayı anaryaya alarak sahneden çıkar.)
İŞ ADAMI: (Terziye doğru yaklaşır.)
TERZİ: (Dikkatle onun üzerindeki paltoya bakmaktadır.)
İŞ ADAMI: (Kendi kendine) Şu zavallı yoksula bak! Soğuktan nasıl da titriyor. Gözlerini de paltomdan ayırmıyor. (Terziye) Üşüyor musun adam?
TERZİ: Evet, galiba biraz üşüyorum.
İŞ ADAMI: Paltomu sana verebilirim istersen. O zaman üşümekten kurtulursun.
TERZİ: Paltonuza bunun için bakmıyorum efendim.
İŞ ADAMI: Niçin bakıyorsun ya?
TERZİ: Oldukça kaliteli bir kumaşı var paltonuzun.
İŞ ADAMI: Öyle… Ben her şeyin kalitelisini kullanırım hep.
TERZİ: Ama size hiç yakışmamış. Kumaşı fazla kalın. Sizi olduğunuzdan şişman göstermiş.
İŞ ADAMI: Ne diyorsun sen!
TERZİ: İyi bir terzinin elinden çıkmadığı belli. Palto vücudunuza göre dikilmemiş.
İŞ ADAMI: Doğru… Ben de böyle düşünüyorum. Fakat siz soğuktan titrerken nasıl böyle bir şeye dikkat edebildiniz. Nasıl anladınız bunu?
TERZİ: Ben terziyim efendim.
İŞ ADAMI: Terzisin ha! Hayret! .. Hem kolunda altın bileziğin var hem de parkta böyle titreyip duruyorsun. Senin bir iş yerin yok mu?
TERZİ: Daha bu sabaha kadar vardı. Çıkan yangında her şeyimi kaybettim. Evimi de, iş yerimi de…
İŞ ADAMI: Üzülmeyin. Altın, çamura düşmekle değerini yitirmez. Madem iyi bir sanatkârsın, her şeyine yeniden kavuşabilirsin. Ben varlıklı bir iş adamıyım. Sana yadım ederim.
TERZİ: Var olun efendim.
İŞ ADAMI: Gel benimle…
BİRLİKTE ÇIKARLAR. SAHNENİN IŞIKLARI SÖNER. YANDIĞINDA…
PALYAÇO: (Şarkı söyleyerek girer.)
Bir eşeğim olsa, konuşsa
Herkesi şaşkına döndürse
Paralar atılsa şapkama
Paralar şapkama doluşsa…
EŞEK: (Dışardan sesi) Aaaa-iii! ..
PALYAÇO: Biri a-i mi dedi?
Galiba dileğim kabul edildi.
Gidip getireyim şunu
Yakalayayım mutluluğu…
(Koşarak çıkar, bir eşekle döner.)
Evet, dileğim yerine geldi
İşte konuşan bir eşeğim oldu.
Konuş güzel eşeğim, konuş haydi.
EŞEK: Meee…
PALYAÇO: Neeee?
EŞEK: Mee dedim, me? ...
PALYAÇO: (Ağlamaklı) Bu nasıl anırma eşek kardeş?
Sen kuzu gibi meliyorsun be!
EŞEK: Melerim tabii. Ben kültürlü bir eşeğim.
PALYAÇO: Kültürlü eşek meler mi?
EŞEK: Meler tabii. Yabancı dil konuşuyorum meleyerek.
PALYAÇO: Ha? Haaa… Başka yabanci dil biliyor musun güzel eşeğim?
EŞEK: Biliyorum tabii.
PALYAÇO: Hangisini?
EŞEK: Konuşayım da anla hangisi olduğunu. Ü-ürü-üüü…
PALYAÇO: Ne? Horozca da mı biliyorsun?
EŞEK: Oho… Ben ne yabancı diller bilirim daha.
PALYAÇO: Neler bilirsin?
EŞEK: Maydanozlu köfteler… Köpekçe bilirim mesela. Konuşayım da dinle. Hav hav hav…
PALYAÇO: Vay be! ..
EŞEK: Kedice de bilirim. İşte o da: Miyav miyav miyav…
PALYAÇO: Harika!
EŞEK: Kuş dilinden de anlarım: Cik cik cik…
PALYAÇO: Kaç yabancı dil oldu bu böyle?
EŞEK: Beş…
PALYAÇO: Bir eşek, beş yabancı dil biliyor da, koskoca bir palyaço bir tane bile yabancı dil bilmiyor. Yazıklar olsun bana.
EŞEK: Yazıklar olsun ya... Durma, hiç olmazsa bir yabancı dil öğren, hemen.
PALYAÇO: Tamam da… Sen bu kadar yabancı dil biliyorsun da ya kendi dilini bilmiyor musun? Bana eşekçe konuşsana biraz.
EŞEK: Konuşamam.
PALYAÇO: Konuş konuş… Yalvarırım biraz anır. Anır da eşek olduğunu anlayayım.
EŞEK: Anıramam.
PALYAÇO: Neden?
EŞEK: Yabancı dil öğrene öğrene kendi dilimi unuttum.
PALYAÇO: Eyvah! Eyvahlar olsun.
EŞEK: (Şarkı söyler.)
Eyvah eyvahlar olsun
Kadehler ayran dolsun..
PALYAÇO: Ne? ...
EŞEK: Zızzzt, Edirne.
PALYAÇO: Aklımı kaçıracağım.
EŞEK: Hiç durma kaçır. Yoksa beni kaçıracaksın.
PALYAÇO: Hayır, kaçma lütfen…
EŞEK: Kaçtım bile. (Kaçar)
PALYAÇO: (Onun peşine düşer.)
EŞEKLE PALYAÇO ÇIKARKEN TERZİ GİRER.
TERZİ: Ne oluyor bunlara? .. Aman, ne oluyorsa oluyor. Bana ne. (Sahnenin önüne gelir.) Kısa zamanda neler yaşadım bir bilseniz.
İZLEYİCİ KAYA ÇOCUK: Yine mi başın derde girdi?
İZLEYİCİ AYŞE ÇOCUK: Bu defa neler oldu?
İZLEYİCİ ERDAL ÇOCUK: Yazık…
TERZİ: Yo, hayır üzülmeyin artık. Bu kez iyi şeyler yaşadım. İşsiz, evsiz kalmama üzülen iyiliksever iş adamı, yeniden dükkân açmama yetecek kadar para verdi. Ben de bunun karşılığında onun giysilerini diktim.
İZLEYİCİ KAYA ÇOCUK: Oh oh
İZLEYİCİ AYŞE ÇOCUK: Harika!
İZLEYİCİ ERDAL ÇOCUK: Ne iyi…
TERZİ: İyi ya… Yeniden işe başlamanın heyecanıyla deliler gibi çalışıyordum. Bu arada kurtarıcım olan iş adamı beni çevresindeki kişilerle tanıştırdı. Yeni siparişler almamı sağladı. Küçük dükkanım önce kocaman bir modaevine dönüştü.,Pek çok ünlü marka için üretim yapmaya başladım. Adım artık 'ünlü modacı, tüccar terzi ' diye anılır oldu.
İZLEYİCİ KAYA ÇOCUK: Oh oh…
İZLEYİCİ AYŞE ÇOCUK: Çok güzel…
İZLEYİCİ ERDAL ÇOCUK: Eee?
TERZİ: Bir gün velinimetim olan o iyi kalpli insanla karşılaştım. İşte hayatımın hatasını o gün yaptım. Söylesem inanmazsınız. En iyisi gözlerinizle görün.
İŞ ADAMI: (Sahneye girer.) Ooo sen de mi buradasın Terzibaşı. Seni burada bulacağımı söyleselerdi inanmazdım.
TERZİ: Evet, o kadar sıkı çalışıyorum ki bunaldım. Hava almak için zaman zaman buraya geliyorum.
İŞ ADAMI: Geçen gelişimde senin yardıma ihtiyacın vardı. Bu kez benim yardıma ihtiyacım var.
TERZİ: Nasıl?
İŞ ADAMI: Bütün işimi kaybettiğimi söylesem inanır mısın?
TERZİ: Şaka yapıyorsunuz.
İŞ ADAMI: İnanın doğru. Şaka yapmıyorum. Şaka yapmayı sevmem zaten.
TERZİ: Vah vah…
İŞ ADAMI: Benim için ne yapabileceğini sormayacak mısın?
TERZİ: (İsteksiz) Sahi… Sizin için ne yapabilirim?
İŞ ADAMI: Bana gönül borcunu ödeyebilirsin.
TERZİ: Evet... Bunu yapmak isterdim ama…
İŞ ADAMI: Ama ne?
TERZİ: Birazdan yola çıkacağım. Avrupa’da önemli bir iş bağlantısı yapacağım. İŞ ADAMI: Dönüşte sizi ararım.
İŞ ADAMI: Nerden arayacaksınız?
TERZİ: İş yerinizden.
İŞ ADAMI: İş yerim kalmadı ki.
TERZİ: Olsun, ben sizi bulurum.
İŞ ADAMI: Umarım bulursun. (Kalbini tutarak iki büklüm olur, güçlükle konuşur.) Aaaah… Ne oluyor bana? Nefes alamıyorum. Yardım eder misin lütfen. Kalp krizi geçiriyorum galiba…
TERZİ: Kalp krizi mi? Tam da zamanını buldunuz. Oturun hele şuraya. İşe bakın! Uçağımın kalkmasına da az kaldı. Ne yapsak bilem ki…
ŞOFÖR: (Sahneye girer, onları görünce sevinçle ynlarına koşar.) Patron, siz burada mısınız? Her yerde sizi arıyordum. Başınıza gelenleri öğrenince…
TERZİ: İyi oldu geldiğiniz şoför kardeş. Benim önemli şm var. Girmeliyim. Siz ilgilenirsiniz artık bununla.
ŞOFÖR: (Şl adamına) Neyiniz var sevgili patronum?
İŞ ADAMI: Soluk alamıyorum.
TERZİ: Soluk alamıyor. Kalp krizi geçiriyor galiba. 112’yi ara da onu acilen hastaneye kaldır. Benim uçağa yetişmem gerek. (Çıkar.)
ŞOFÖR: Alo 112 mi? Acil bir ambulans gönderir misiniz? Kalp krizi geçiren biri var burada. Acele edin lütfen. Halk parkındayız.
ONLAR ÇIKINCA ÖBÜR TARAFTAN TERZİ GİRER.
TERZİ: Yaptığım hatayı gördünüz değil mi? İş bağlantımı velinimetimin hayatından önemli saymıştım. Uçağıma yetiştim mi? Evet yetiştim. Yetiştim de ne oldu? Bir iş bağlantısı daha yaptım. Bir çok milyonlar daha kazandım. Sonra? ..
İZLEYİCİ KAYA ÇOCUK: Bu arada yaşlı iş adamını aramadınız mı?
TERZİ: Aramadım.
İZLEYİCİ AYŞE ÇOCUK: Ona bir geçmiş olsun da demediniz mi?
TERZİ: Demedim. O isse hep beni beklemiş. Bir telefon edip geçmiş olsun dememi beklemiş. Ne gittim ne de telefon ettim.
İZLEYİCİ ERDAL ÇOCUK: Yanlış yapmışsınız.
TERZİ: Yanlış yaptım. Bunu ancak şimdi, Her şeyimi yeniden kaybettikten sonra anladım.. Para kazanma hırsa gözlerimi bürümüştü. Benim için bundan daha önemli şey yoktu. Oysa hayatta gönül borcu diye bir şey vardı. Ben bu borcumu ödeyemedim. Aaa! İşte o! Kader bizi yine burada buluşturdu.
İŞ ADAMI: Merhaba terzi.
TERZİ: (Mahcup) Merhaba efendim.
İŞ ADAMI: Nasılsın?
TERZİ: Galiba pek iyi değilim.
İŞ ADAMI: Sen benim nasıl olduğumu sormayacak mısın?
TERZİ: Sormalıyım değil mi? Evet, tabii sormalıyım.
İŞ ADAMI: Sen zahmet edip sorma. Ben söyleyeyim. İyiyim. Hem de çok iyiyim. Hatta o kadar iyiyim ki, sana bir masal bile anlatabilirim.
TERZİ: Masal mı?
İŞ ADAMI: Otur şuraya da dinle beni.
TERZİ: (Oturur)
İŞ ADAMI: (Terzinin yanına oturur) Bir zamanlar yoksul bir oduncu varmış. Ormandaki bir kulübede yaşar ve odun keserek yaşamını sürdürürmüş. Bir gün kulübesini sel almış. Oduncu, canını zor kurtarmış. Eşeğine binip yola koyulmuş.
ODUNCU EŞEĞİYLE SAHNEYE GŞRER…
BÜLBÜL: Oduncu… Oduncu…
ODUNCU: (Eşeğiyle sahneye girer.) Bu ses de ne?
BÜLBÜL: Oduncu…
ODUNCU: Biri beni mi çağırıyor?
BÜLBÜL: Evet evet, ben sana sesleniyorum.
ODUNCU: Sen kimsin?
BÜLBÜL: Ormanın sihirli bülbülüyüm.
ODUNCU: Benden ne istiyorsun bülbül?
BÜLBÜL: Senden bir şey istemiyorum. Sana iyilik etmek istiyorum.
ODUNCU: Sen bana nasıl bir iyilik yapabilirsin ki?
BÜLBÜL: Mesela eşeğine şarkı söylettirebilirim.
ODUNCU: Bırak şakayı.
BÜLBÜL: İnan şaka değil.
ODUNCU: Bir eşek şarkı söyleyebilir mi hiç?
BÜLBÜL: Ben sihir yaparsam söyler. Şarkı söyleyen bir eşeğin olsun istemez misin?
ODUNCU: Şarkı söyleyen bir eşek ne işime yarar ki?
BÜLBÜL: Ona kasabada, pazarda şarkı söyletir, para kazanırsın.
ODUNCU: Gerçekten amma güzel iş olur ha. Yorulmadan dünyanın parasını kazanırım.
BÜLBÜL: Yorulmadan kazanılan paranın tadı olmaz ama bir de bunu dene bakalım.
ODUNCU: Evet, bunu istiyorum. Lütfen eşeğimin şarkı söylemsi sağlayın.
BÜLBÜL: Sağladım bile. Ondan hangi şarkıyı istiyorsan söylemen yeter.
ODUNCU: Deneyebilir miyim?
BÜLBÜL: Dene…
ODUNCU: (Eşeğe) Eşeğim, güzel eşeğim… Bana “Eşeğimin kulağından kepçe yapmalı” şarkısını söyler misin?
EŞEK: Elbette söylerim.
ODUNCU: Söyle öyleyse…
BÜLBÜL: (Onlara gülümseyerek el salladıktan sonra kanat çırparak çıkar.)
EŞEK: Aaa_iii…
ODUNCU: Sana anır demedim, şarkı söyle dedim.
Patlama, söyleyeceğiz. Sesimizi akort ediyoruz.
ODUNCU: Pardon.
“Oduncunun kulağından
Kepçe yapmalı kepçe yapmalı
Kepçe gibi dağlar
Oduncu niçin ağlar
Deh oduncum deeh…”
ODUNCU: Bu nasıl şarkı be? Sen beni aşağılıyorsun.
EŞEK: İşine geliyorsa. Yıllarca siz bizi aşağıladınız, biraz da biz sizi aşağılayalım.
ODUNCU: Tamam tamam. Canın nasıl istiyorsa öyle söyle.
İZLEYİCİ KAYA ÇOCUK, İZLEYİCİ AYŞE ÇOCUK, İZLEYİCİ ERDAL ÇOCUK SAHNYE GELİR.
ODUNCU: Bak gelenler var. Haydi onlara bir şarkı söyle da para kazanalım.
EŞEK:Tamam. (Söyler.)
Kaya attı iki taş
Kırdı bir cam bir de baş
Nerde kaldı terbiye
Doğru söyle arkadaş…
İZLEYİCİ KAYA ÇOCUK: Aaa… Eşeğe bak!
İZLEYİCİ AYŞE ÇOCUK: Şarkı söylüyor.
İZLEYİCİ ERDAL ÇOCUK: Hem de ne güzel söylüyor.
İZLEYİCİ KAYA ÇOCUK: Ana bana laf atıyor.
İZLEYİCİ AYŞE ÇOCUK: Bana da laf atsana şarkıcı eşek.
EŞEK: (Şarkı söyler)
Küçük Ayşe, küçük Ayşe
Ne yapıyorsun bana söyle.
AYŞE:
Bebeğime bakıyorum
Ona ninni söylüyorum…
İZLEYİCİ ERDAL ÇOCUK:
Bana da bana da…
EŞEK:
Küçük Erdakl,küçük Erdal
Ne yapıyorsun bana söyle
İZLEYİCİ ERDAL ÇOCUK:
Tüfeğime bakıyorum
Ben askere gidiyorum..
EŞEK:
Tren gelir hoş gelir
Lay lay tralay lay
(İzleyenlere) Hep berber!
Tren gelir hoş gelir
Lay lay tralay lay
Odaları boş gelir
Tralay lay da tra alay lay…
Duydum çocuklar tiyatro izlemeye gelmiş
Lay lay tralay lay
Safa gelmiş, hoş gelmiş
Tralay lay da tra alay lay…
ODUNCU: (Şapkasını çıkararak onlara eşlik eder.)
İZLEYİCİ KAYA ÇOCUK: Uzat şapkanı uzat…
ODUNCU: Neden?
İZLEYİCİ KAYA ÇOCUK: İçine para atacağım…
ODUNCU: Hayır küçük çocukların paralarını alamam ben.
İZLEYİCİ AYŞE ÇOCUK: Al canım al…
İZLEYİCİ ERDAL ÇOCUK: Azıcık bir şey zaten…
ODUNCU: (Eşeğini sever) Eşeğim, canım eşeğim! Bana para kazandırdın. Aç kalmam artık. Aşağıda daha çok çocuk var. Onların yanına inip söyleyelim eşekçiğim. O zaman daha çok para kazanırız.
EŞEK: Tamam inelim.
ODUNCUYLA EŞEK SAHNEDEN SALONA İNER.
EŞEK: (İzleyenlere) Hep beraber
Küçük kurbağa, küçük kurbağa, kulağın nerede?
Kulağım yok kulağım yok yüzerim derede
Ku vak vak vak ku vak vak vak kuvak kuvak kuvak…
Küçük kurbağa, küçük kurbağa, kuyruğun nerede?
Kuyruğum yok kuyruğum yok yüzerim derede
Ku vak vak vak ku vak vak vak kuvak kuvak kuvak…
Küçük kurbağa, küçük kurbağa, gözlerin nerede?
Gözlerim yok gözlerim yok yüzerim derede
Ku vak vak vak ku vak vak vak kuvak kuvak kuvak…
ODUNCU: Değiştir!
EŞEK: Bir küçücük aslancık varmış…
(İzleyenlere seslenir) Hep beraber…
bir küçücük aslancık varmış
bir küçücük aslancık varmış
kırlarda ko-ko-koşar oynarmış
kırlarda ko-ko-koşar oynarmış
annesi onu çok severmiş
babası onu çok severmiş
sen benim ca-ca-canımsın dermiş
sen benim ca-ca-canımsın dermiş
aslan baba harpte vurulmuş
aslan baba harpte vurulmuş
küçük aslan köyden kovulmuş
küçük aslan köyden kovulmuş
ODUNCU: Değiştir…
EŞEK:
Evvel zaman içinde
Kalbur saman içinde
Bir küçük çoban varmış
Yalancılık yaparmış…
(İzleyenlere seslenir) Hep beraber…
Yalancı yalancı sana kimse inanmaz
Yalancı, yalancı, sözüne kimse kanmaz
Birgün çıkmış kırlara
Çiçekli bayırlara
Yalancıktan bağırmış
Köy halkını çağırmış
Yalancı yalancı sana kimse inanmaz
Yalancı, yalancı, sözüne kimse kanmaz.
Sopayı alan koşmuş
Fakat kurt filan yokmuş
Herkes kızmış, söylenmiş
Çoban gülmüş, eğlenmiş
Yalancı yalancı sana kimse inanmaz
Yalancı, yalancı, sözüne kimse kanmaz.
Günler geçmiş aradan
Göstermesin Yaradan
Kocaman bir kurt gelmiş
Çobanı korku almış
Yalancı yalancı sana kimse in anmaz
Yalancı, yalancı, sözüne kimse kanmaz
Çoban gene bağırmış
Köy halkını çağırmış
Fakat kimse gitmemiş
Çobanı kurtlar yemiş
Yalancı yalancı sana kimse inanmaz
Yalancı, yalancı, sözüne kimse kanmaz
BÜTÜN ÇOCUKLAR KENDİLERİNE ÖNCEDEN DAĞITILMIŞ KÂĞITTAN UYDURUK PARALARI ODUNCUYA VERİR.
ODUNCU: (Paraları şapkasına, ceplerine, koynuna doldurur.) Gel eşeğim, güzel eşeğim. Çok para kazandık. Bunlarla sana arpa alayım. Bundan sonra kuru ot, saman yemek yok; arpa yiyeceksin hep…
EŞEK: (Sevinçle anırarak Oduncunun peşine düşer.)
ODUNCUYLA EŞEK NEŞEYLE DANS EDER, PARALARI HAYAYA SAVURUR.
BÜLBÜL: Ah, imdat! Can kurtaran yok mu?
ODUNCU: O ses nereden geldi?
EŞEK Şuradan…
ODUNCU: Kimdir bu yardım isteyen?
EŞEK Bizim bülbül, bülbül.
ODUNCU: Neden yardım istiyor ki?
EŞEK: Baksana bir kedi yakalamış onu.
ODUNCU: Yaaa…
EŞEK: Parçalayacak nerdeyse.
ODUNCU: Parçalayacak ha!
EŞEK: Gel yardım edip kurtaralım.
ODUNCU: Şimdi onunla uğraşamam. Gidip bir şeyler yiyelim. Önce karnımızı doyuralım.
EŞEK: O zamana kadar kedi yer ama onu.
ODUNCU: Amaaan, yerse yesin. Kedilerin yediği ilk kuş değil ya bu.
EŞEK: Ama bu bülbül bizim bülbülümüz. Bize yardım etti o.
ODUNCU: Etmeseydi. Ben çok açıktım. Gidip baklava börek yemek istiyorum.
EŞEK: (Kediye seslenir.) Kedi, yapma! Bırak bülbülü.
KEDİ: Neden bırakacakmışım?
BÜLBÜL: Kurtarın beni nolur?
EŞEK: Kedi, bülbülü bırakırsan sana şarkı söylerim.
EŞEK: Şarkıya karnım tok benim. O av benim. Ben yakaladım ben yerim. Sana mı bırakacağım?
ODUNCU: Bırak şunlarla uğraşmayı.
EŞEK: Eyvah, kedi bülbülü yedi bile.
ODUNCU: Afiyet olsun. Ben de börekleri yiyeceğim şimdi. Haydi şarkı söyleye söyleye börekçiye gidelim.
EŞEK: (Üzgün) Peki… Aaa-iii. Aaaa-iiii…
ODUNCU: Sana anır demedim. Şarkı söyle dedim.
EŞEK: Söylüyorum işte: Aaa-iii. Aaaa-iiii…
ODUNCU: Bu nasıl şarkı?
EŞEK: Ne bileyim. Artık elimden ancak bu kadarı geliyor.
ODUNCU: Şarkı söyleyemiyor musun yani?
EŞEK: Söyleyemiyorum.
ODUNCU: Neden?
EŞEK: Bana şarkı söyleme güzelliğini bülbül vermişti. O yok artık Kedi yedi onu. Büyü bozuldu. Bülbül olmayınca şarkı da yok.
ODUNCU: Vah, ne ettim ben!
ODUNCU ÖNDE, EŞEĞİ ARKASINDA, BAŞLARI ÖNLERİNDE ÜZÜNTÜ İÇİNDE ŞAHNEDEN ÇIKARLAR.
TERZİ: Şimdi vah deme sırası bana geldi değil mi?
İŞ ADAMI: Sanırım öyle…
TERZİ: Gönül borcunun ne olduğunu bilemedim. Sana olan gönül borcumu ödeyemedim…
BİTTİ
YAZARIN NOTU:
Oyunun değerlendirilmek istenmesi halinde bilgilendirilmeyi rica ediyorum. Teşekkürler.
Telefon: 0505 553 47 44
İleti: fev27mynet.com
FEVZİ GÜNENÇ
Kayıt Tarihi : 21.5.2010 03:25:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!