Sualler sıralanır kelimeler ardılı batın da
Kimdir lâl i vuran bir avuç sorguya
Kalemim dilim, dilim yüreğim.
Yüreğim her zaman senin için sesim
Mührü lâl bir kelepçe dilden yüreğe.
Dinle sevdiğim, bu ayrılık saatidir.
Dünya var olalı beri çirkin ve soğuk,
Erken içeceğimiz bir ilaç gibi.
Tadı dudaklarımızda acımsı, buruk.
Bu saatte gözyaşları, yeminler,
Boş bir tesellidir inandığımız.
Devamını Oku
Dünya var olalı beri çirkin ve soğuk,
Erken içeceğimiz bir ilaç gibi.
Tadı dudaklarımızda acımsı, buruk.
Bu saatte gözyaşları, yeminler,
Boş bir tesellidir inandığımız.
Kelimlerin dansı gibi... Birbiri içre gizemlerle dolu beyitler. Çok güzeldi sevgili Şair. Kalemin hiç susmasın.
Teşekkür ederim Esra. Sevgiler...
Pervane midir od la yanan.
Ataş mıdır pervane olan
ablacığım final ne müthiş olmuş.. tebrikler
bu palandöken bizim palandöken mi merak ettik..şiirden anlıyorum derim yalnız başıma kendimle konuşmalarımda ama bu şiirler ters yüz etti zihnimi...şiirler fazlasıyla doyurucu ah işte buydu aradığım dedirten bir şiir okudum yine..şiir sanki bir destan, duyguların gerçeğin destanı...size rastlamak güzeldi...takipciniz oalcağım..zevkle...
ve hala...
mükemmel...........................................................işte tek kelime....özeti........saygılar
“Şiir, güle feryat eden bülbül, sessiz çığlıklarla sevgilisini arayan mecnundur…” gibi cümlelerle başlayabilirim söze ya da “Şiir, dilin en üst düzeyde bireysel kullanımından doğan, coşkuya dayalı metindir. Şiirde dil göstergeleri bilinen anlamlarının dışına çıkar ve imge kazanır. Şair dış dünyayı kendi hayal dünyasında yeniden yaratır; varlık, nesne ve kavramları simgeye dönüştürür. Ses, imge, ritm, ölçü, tema, anlam… şiirin öğeleri arasındadır…” gibi teknik bilgiler de verebilirim. Ama öyle yapmayacağım. “eti için bülbülü öldürmek” istemem!
Sorulması gereken asıl soru şudur: “Neden şiir?”
İnsanoğlu duygularını ifade edebilmek için neden düzyazıya ya da başka bir türe değil de şiire yönelmiştir? Yoksa Fransız şair Paul Valéry’nin “Düz yazı yürüyüşe; şiir dansa benzer” tespiti doğruluğunu halâ sürdürmekte midir? Bu sorulara verilen cevaplar mı oluşturur, “Şiir, bir ruh halidir” tanımını ?
“Şiir” kavramını hayatımızın tamamından tümüyle çıkardığımızı “bir an” için düşünmenin oluşturduğu boşluk ve işte tam o boşluğun büyüklüğü “hayat eşittir şiir” denkleminin kusursuzluğunu bir kez daha önümüze sermekte. O “bir an”, hayatınızda yazdığınız ilk şiir olan; en acemi, en savsak, en alelade şiiriniz olma ihtimali de yüksek olan, sevgilinize yazdığınız şiirin olmadığı “an”dır. O “bir an”, “Otuz Beş Yaş”ın, “Mona Roza”nın, “İstanbul Türküsü”nün, “İstiklâl Marşı”nın hayatınıza hiç girmemiş olduğu “an”dır. Ve o “bir an” kendinizi en iyi şekilde ifade etmenizi sağlayan sihirli değneğinizin elinizden alındığı “an”dır. Öyleyse şiir, ayrıca hayatı kareleyen en büyük, en özgün, en estetik fotoğraf makinesidir. Ve hayat albümünüzden o fotoğrafların çıkarılması hafızanızın tümüyle silinmesi anlamına gelir ki o “an” denklemin bir tarafı silinmiş olur. Yani hayat eşittir hiçbir şey!
(A’mâk-ı Nihan'ı okuyunca eserinizden evvel, 'Şiir' kavramının ne denli mühim, gerekli, iyi ki var olduğuna dair bir şeyler yazmak geldi içimden, affınıza sığınarak tabii..)
İsmi “Gizli Derinlikler” olan bir şiir hakkında yorum yapmak her ne kadar zor olsa da başlık, kendi içeriğiyle ilgili ipuçlarını da ta “derinliklerinde” barındırmakta. Her şiirin bir hikayesi olduğuna inananlardanım. Zaten şiir, bir hikaye anlatma biçimi değil mi? Bu şiirde de şair sanırım bize bir hikaye anlatıyor. Birinin hikayesi…
Şiir birimi olarak 2’şer mısralık beyitlerin seçilmiş olması ve bu her ikişer mısranın kendi içinde bir anlam bütünlüğüne sahip olması şiirin her beyitinin başka şiirlere tema olabilecek genişlikte bir anlamsallığa sahip olmasını sağlamıştır (Sanırım, bu durumun bir diğer sebebi de her beyitin kuvvetle muhtemel, spontane gelişmiş olmasından kaynaklanıyor). Yalnız dikkat edilirse şiirin son bölümünde (Bilmeceler bilmeceleri bilmece gibi konuşur//Pervane midir odla yanan./Ataş mıdır pervane olan) “şekil olarak” diğer bölümlerden bir ayrılma söz konusudur, diğer taraftan anlamsal birliktelik öylesine devam etmektedir ki sanki bu şiirdeki her beyit zamanında söylenmiş güzel sözlerin derlenmiş bir araya getirilmiş halidir… (Ne de olsa şiirin şairin ne demek istediği değil, muhatabın ne anladığıdır ya; bu kadar öznelliği de barındıracak içinde)
İlk olarak şekil itibariyle naçizane göz atmaya çalıştığımız şiiri, içerik olarak ele aldığımızda dikkatimizi ilk çeken “tasavvufi öğelere” sıklıkla başvurulmuş olmasıdır. Bu kimi yerde asıl amaç olan tasavvuf düşüncesinden hareketle (Bkz.: Elbet gelir seda Kalubelada/Adını anarsa âdem çığlığına.) kimi yerde ise beşeri çaresizliklere, ruhsal bunalımlara tarif bulma amacı çevresinde (Bkz.: Günahkâr olan ne eldir ne de dil,/Lâl-i mührü vuran… Alın yazısı, iki dağ arası.) şekillenmiştir. (Ayrıca bu tasavvufi terimlerin şiir içinde kullanılmasıyla edebi söz sanatlarından tenasüb sanatı da gerçekleştirilmiş olmaktadır.)
Yine bu şiirde dikkatimizi divan edebiyatında sıkça kullanılan mazmunların (bülbül, gül, dağ yürek. Ayrıca mazmun için Bkz.: http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?t=mazmun) şiir içerisinde ustalıkla kullanılmış olması geleneksel ve nostaljik bir bakış açısının da şair tarafından benimsendiğinin küçük emarelerindendir.
Sonuç olarak şair mutlak olarak şunu anlatmak istemiştir gibi bir cümle kurmak ne kadar namümkünse, şiirlerini beğenerek takip ettiğim şairler listesi “1” kişi daha kabardı demek o kadar mümkündür.
Metehan TUTAR
****TEBRİKLER****
''Ey maî liginde boğulduğum derya,
Yumma dalgalarını bana.
......
''Sen beni bana, bende seni sana.
Ne hacet bu dünyada anlatmaya...''....
.......HARİKA BİR ŞİİRDİ.
YÜREĞİNİZE SAĞLIK SN ERDOĞDU
yorgun düşer zaman
ah eyler yüzünde har
yar gecede uzun yolculuklar var.
külde saklıyken köz
parmağı kanar bi yıldızın
bin sevgimle...
'' bana göre faklı bir tarz ama güzel şiir kutlarım emeginize sağlık''
Benim alışılmışın dışında keyifle okuduğum bir şiir. Tbr ederim.. Yüreğinize sağlık..
Bu şiir ile ilgili 19 tane yorum bulunmakta