Muhtar, Hoca Efendi, Bekir Bey, Yılmaz Ağa, Tırtıl Dursun, bekçi Sansar’ın evinde bu beladan nasıl en karlı şekilde sıyrılacaklarını, bir yılan sessizliğinde ve tilki kurnazlığında tartışıyorlardı.
Zaten sansar’ın evini de sırf bu yüzden seçmişlerdi. Dikkat çekmemek için nerede ise ikişer saat arayla ayrı ayrı gelmişlerdi. Sansar’ın karısı yapabileceği yemeklerin yine en güzelini yapmış,konuklarını en güzel şekilde ağırlamış,keklik kanı çaylarını sunuyordu.Hatice kadın otuz sekiz yaşında, bir yetmiş boylarında, esmer güzeli bir kadındı. Çokları peşinden koşuyordu ama o şu aralar bin bir kurnazlıkla kırk dört yaşındaki muhtarla ilgileniyordu. Kocasının her sene bekçi olmasında payı küçümsenemezdi.
Çayından bir yudum çeken muhtar kadın odadan çıkmadan bir de derin bir of çekti. Hemen ardından ateş püskürmeye devam etti: bu işi tez elden bitirmeliyiz yoksa hepimizin hali yaman olur ağalar, dedi. Aslında bu durum en çok onu korkutuyordu, ama zincirin hangi halkasının koptuğu değil sistemin bozulacağıydı diğerlerinin korkusu.
Hoca efendi yine bir eşhedü enna çekip adamın ismini anarsa cehennemde sırf bu yüzden yanacakmış gibi iğrenerek korku ile: Ağalar bilin ki herifte Allahın dini yoh. Eyle bi dinsiz ki kellesini kesip ganını tüm dinsizlere içirmak dört kitapta yazılı, dedi. Bazen hepisi birden konuşup ortalık karışıyor biri diğerlerini susturup aynı minval üzerine kinini kusuyordu. Olayın gizlilik yanını hatırlayan bir hişt çekip durumu koruyordu, adamın yöredeki hâkimiyetlerini bozduğundan cahil köy halkını kandırdığına, kazançlarına çomak soktuğundan, sanki çözüm olacakmış gibi durmadan mahkeme ve karakola şikâyetinden, teröristliğinden, devlete ve millete hainliğinden namussuzluğundan, kahpeliğinden kısacası döküyorlar bütün sorunlarını ama çözümü bir türlü bulamıyorlardı. Bu türden birçok toplantı yapmışlardı ama adam imana, yola gelecek türden değildi. Ortadan kaldırmak da tehlikeliydi çünkü herkes bilirdi onların yaptırdığını. Baştan beri akıllarındaki şeyi kimse ilk söyleyen olmak istemediği için konu bir türlü oraya gelemiyordu. Hatice kadın çayı doldururken birden lafa girdi: her seferinde aynı; hep aynı şeyler.
Siz boşuna konuşuyonuz adam yaşadıkça siz hep böyle devam edersiniz, öldürün de kurtulun, dedi. Bir anlık sessizlikten sonra hoca efendi: hatca gızım bu senin bileceğen işlerden değel, diye karşılık verdi. Hatice kadın odadan çıkınca ortalık biraz sessiz kaldı ve herkes birbirini bekledi. Kötü bir şey değildi ama hepsi de korkuyorlardı. Eskiden olsa idi kim olursa olsun çarklarına değeni bir gecede, hatta güpe gündüz herkesin gözü önünde birine temizlettirirler, istedikleri planı da uygularlardı. Yine her yerde adamları vardı ama devir biraz değişmişti. Hocaya şöyle imalı bakan Bekir Bey: Eee hoca efendi bu işte en çok sen zordasın Allahın izni ve inayeti ile bu işe bir yol bulursun, dedi. Hoca efendi sakalını sıvazladı sansarın karısına şöyle kocaman bir bakış fırlatmış ve bakışları hala orada kalmıştı, derin derin düşündü. Bir zaman kimse konuşmadı. Aslında hocanın o an tek düşündüğü
Hatice kadındı. Ama bir yol düşünüyormuş gibi boş boş bakınıyordu. İkinci en büyük dertli de Yılmaz Ağa idi. Köylü artık ona yılmaz ağa diyordu yani ağam sözüne pek rastlayamıyordu. Kendisiyle hiç ilgilenmediği büyük karısı yine tek işi olan laf yetiştirme görevini mükemmel yapıyordu. Ağam ağam seninki marabalara; insanın kendisinden başka ağası olamaz siz çalışın o yesin oh ne eyi, onun rızkını veren Allah niye size vermiyor hem de eşek gibi çalıştığınız halde niye size vermiyor. Verir verir de Allahın adına bunlar kendileri ne ayırıyor yani ilahi kudreti bile kendilerine uyduruyorlar, diyormuş bizim yumuh hasan ulan Namık bey, eyle konuşma bilirsin buralarda eyle şeyler diyen it gibi geberdilir demiş. Seninki hemen bizim yumuğun gırtlağını öyle bir sıhmış ki vay gele. Ağa kendi gırtlağı sıkılıyormuş gibi oldu hemen karısını tersledi, kes garı sıhıysa gelsin benim gırtlağımı sıhsın. Yine o korkuyu duydu. Namık’tan niye bu kadar korkuyordu hiç bilmiyordu. Oysa gençliğinde köyün diğer çocukları gibi onu da çok dövmüştü. Ama bakışlarından ürkmüştü. Son güç gösterisinde, ben o eski Namık değilim yılmaz ağa, derken gözleri ne kadar da ürkütücü idi.
Kendini yokladı o çelik gözleri taklit ederek beyler uzattık ama o kim yavu biz kimiz bu kadar adam aylardır bir baldırı çıplaan korhusunu düşünüyoh ve başımıza açtığı belalardan kurtulmanın yollarını arıyoh. Oysa yol belli niye korhuyoh niye. Tırtıl dursun, ağanın sözünü kesti: nedir yol ağa söyle de anlayalım, demesiyle ağa bu kez gerçekten hışım gibi baktı Tırtıl Dursun’a: ula Tırtıl adınla tırtılsın yavrum, sen bilmiyon mu yolu hani senin Zeynep’in kocasına yaptığın yoldan, diyince tırtıl hişt ula deli ne boh yediğinin farkında mısın derken rengi kan kırmızı olmuştu. Zeynep’in kocası Yusuf’u hem de arkadaşı iken sırf Zeynep’i koruyup kolluyor bahanesiyle elde etmek için uçurumdan düştü süsü vererek öldürmüşlerdi. Hepisi birbirinin pisliğini bilirdi, ama birbirlerine ihtiyaçları olduğundan hep korurlardı.
Tamam dedi Tırtıl Dursun; yılmaz ağa doğru söylüyor bu işin cılhı çıhdı bu işin tek kurtuluş yolu o da ona hah ettiği şekilde cezasını vermak ve de bundan sonra farz oldu değel mi hocam, hoca farz farz hem de bu münafığı geberden doğrudan sorgusuz sualsiz cennete hemide başköşesine.
Artık ok yaydan fırlamıştı uzun zamandır içlerini kemiren kurt artık kurumuştu. Uzun tartışmalardan sonra bu işi yapabilecek tek kişinin Osman’ın torunu
Nurettin olduğuna karar verdiler. Nurettin Namık’ın hem arkadaşı hem de yoksuldu ve dedesi Osman gibi gözünü budaktan sakınmıyordu. Osman’ın torununa bu kaypaklığı yaptırabilmekte kolay değildi. Bu iş için de epey uğraştılar araya kadın koydular, para koydular, tehdit ettiler biz öldürür üzerine atarız on tane de şahit tutarız boşa yatan paran da arkanda olmaz dediler. Gözüpek Osman’ın artık takati kalmamış köşeye kısılmıştı ve bunlardan kaçış yok diye düşünüyor ama Namık’a böyle bir alçaklığın hem de kendisi tarafından yapılacak olmasına da müthiş içerliyordu. Ne yapsın dı kaçsa olmaz kalsa olmazdı, ölse olmaz öldürse olmazdı.
Namık’a durumu anlatsa sonunda ikisi de bu beladan kurtulamazlardı. Sonunda onların dediği bir gün tırtıl Dursun’un evinde toplandıklarında saat gece üçü geçiyordu her iki taraf da şartlarını sundular. Nurettin’e öyle bir teklif sunmuşlardı ki değil arkadaşını babasını bile öldüren çıkardı. Nurettin de onlardan istediği her şeyin eksiksiz istediğini ve yine herkesten o gün burada kendisine vaat edilenlerin karşılığında yazılı birer belge istedi. Hepsi de bunu kabul etti. İşler o kadar gizli idi ki kimseye hanımlarına bile söylemediler. Nurettin de boş durmadı herkese bir daha görüşemeyecekmiş gibi bakıyordu. Namık’a gitti Namık onda bir değişiklik olduğunu ve gözlerindeki ümitsizliği sezdi ama sorularına doyurucu bir yanıt alamadı. Biliyordu Namık gibi bir yiğit yoksul insanlara lazımdı, Namık için köydeki tüm yoksullar ölse de ölürlerdi. Efendileri de korkutan buydu. Evet, bir oyun kurulmuştu ve bunun oynanması kaçınılmazdı. Geçmişini düşündü şehirde okul günlerini elde kalıp nasıl okulu yarıda bırakmak zorunda kalışını, oradaki yoksul hayatı.
Aslında şehir hayatı daha zor bin ağalı bin Bekir beyli onlarca muhtarlı idi, uzun uzun düşündü aradaki çelişkileri. Yoksullar ne çok, onları sömürenler geri bırakanlar sayılı ama o çoğunluğa hükmedecek kadar güçlü ve koordineli idi. Namık’a anlatıp hepsini temizlemeyi düşündü ama hemen vazgeçti. Hem çoluğunu çocuğunu da kurtaracaktı. Yine bir güz gecesi Bekir beylerde toplandılar. Nurettin kendisinin ihtiyaçlarını gözden geçirdi, silahı aldı şöyle inceledi. Hepsi de dişlerini ışılattılar. Biliyorlardı ki Nurettin bu silahla orduya kafa tutar. Anlaştıkları paranın beşte üçünü almıştı. Kalan parayı aldı kâğıtları imzalattı. Hoca efendiye döndü: hocam bu kâğıtlar sende kalsın ben mahpusa düşünce Allah için benim hakkımı ararsın, dedi. Hoca kendine güvenilmesiyle bu pis işten utandı biliyordu ki Namık ölünce Nurettin’in işi de bitecekti. Bunu Nurettin de biliyordu o yüzden bir mektup yazıp evdeki ceketinin cebine yüklü bir parayla birlikte koymuştu, nasıl olsa bakılırdı. Odadakiler gözü pek Osman’ı övüp Nurettin’i havaya sokmak ve cesaretlendirmek istiyorlardı. nurettin: ağalar bu silah kullanıldı mı bir tutukluk yapmasın, dedi.
Daha sözünü bitirmeden ağa: ne diyon kurban acerdir yepyeni ilk ben denedim ver hele deyip mermiyi ağzına sürdü, gece karanlığında bir şarjör boşalttı. Tüfeğin sesi gece karanlığında top gibi patladı. Ama buralarda bunlar normaldi. Nurettin silahı aldı yeni bir şarjörle bir de kendi denedi. Kafasında şimşekler çakıyor içinde yenemediği duyguyu duymak istemiyordu. Odadaki herkesle vedalaştı silahı atışa hazırdı. Nurettin’den habersiz silahı sekiz kişi daha bekliyordu. Herhangi bir kaypaklıkta ve işin sonunda ikisinin de temizlenmiş olmaları gerekiyordu ve ağalar bunu şansa bırakamazlardı. Nurettin Bekir beyin koca salonunda beş adım ilerledi sonra geriye dönüp: ağalar hakkınızı helal edin dedi. Elini kaldırdı Allaha ısmarladık ve on el silah patladı.
Salondan çıkıp avluya bir göz atınca ağanın adamlarını görmekte gecikmedi ama dönemezdi. Ya Hızır deyip namluyu sıkıca kavradı ve merdivenlerden süzülerek avluya indi hiç saklanmadı korkmadı da zaten amacına varmıştı. Vaziyeti anlamakta gecikmedi, aşağıdakiler bu olağan durumdan hiç kuşkulanmamışlar ve akıllarındaki o küçük kırıntıya hiç mi hiç olasılık tanımamışlardı. Namık avludan sessizce kaydı. Sekiz kişinin içinde karanlıkta dayısının torununu seçmiş ve fevkalade içerlemişti. Doğruca Namık’a gitti. Plana uyuyormuş gibi, içerideki durumu dışarıdakilerin bekledikleri gibi dört el atışla süsledi. Namık’a kısaca anlattı ve ne yapılabilirdi. Namık onların burayı sardıklarını ve içerden çıkanın temizleneceğini biliyorlardı. Nurettin hemen dama çıkmamız lazım ve nerdeler onları görmemiz lazım, içeriden dört el silah sesi duyan dışarıdakiler az sonra çıkacak Nurettin’i ilk temizleyen ve ağasından en büyük ödülü alan olmak için gizli yarışa girmişlerdi bile. Ağaran gün köydeki feryat figanla çınladı…
Umut YurdusarKayıt Tarihi : 29.8.2008 15:22:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Umut Yurdusar](https://www.antoloji.com/i/siir/2008/08/29/a-2-oykum-beladan-kacilmiyor.jpg)
Başarı dileklerimle..
Saygı ve Selamlarımla..
HÜSEYİN ÇUBUK
Başarı dileklerimle..
Saygı ve Selamlarımla..
HÜSEYİN ÇUBUK
Çok güzeldi duyarlı yüreğinize sağlık
Saygılar kaleminize.
Yeni yılın kutlu olsun, nice mutlu yıllara..
'
Karamanlı Aşık Çağlari
sanat zanaatçi'ya làyik,yobaz uydursun
saygi'ya deger $air,UMUT;yola yolcusun
er olan soz'e gelsin,soz bilmezler;uru_sun...
Çok güzel olduğu için 10 puanı haketti. selamlar.
TÜM YORUMLAR (19)