yalnız edilen sohbetler
odam masam sandalyem kör sağır dilsiz sakat
fikrimin bedenine duvarlar nem taşıyor
aynalarda iki göz elmastan keskin sanat
kemirdikçe kendini karanlığa koşuyor
yoruldum hudut bilmez karanlık zamanlardan
yığıldım üzerine hıçkırıktan nefesin
nakşına işlendikçe tutuklu yorganlardan
nihayette içine düşmüşüm bir kâbusun
gözlerimin içinde karanlık durgun nursuz
gözlerimin içinde karanlık sağılıyor
duyduğum zaman sesi ses vermekten duyarsız
bendeki bu sağırlık an be an çoğalıyor
boğazımda eriyor gözlerimin dokusu
hıçkırıklar yakıyor kirpiğimi bağrımı
parçalanıyor atom öz fikrimin kokusu
kimsecikler duymuyor yaratılış ağrımı
çöllerde arıyorum düşlerimde gördüğüm
birini buluyorum hep kendisini ezer
çözdükçe şifresini oluyor bir kördüğüm
ellerim pençe gibi kafatasımda gezer
topraktan kalıbımın içinde bir salıncak
her yönden yıldızlarla sarılmış koca meçhul
saatleri susturun canlanıyor oyuncak
büyüyor gözlerimin karanlığında bir kul
boşluğa tutturulmuş bedenlerde ihtişam
bir ses diyor durmadan seslen şaheserlere
kendinden kurtulmakmış en mükemmel istihdam
bu düşünceyle girdim başka atmosferlere
gözümü açtığımda karanlık yalnız kaldı
ışıklar cenge girdi saldırdı perdelere
sonra nefsimin sesi bir karanlığa daldı
ışıklar utancından kapandı secdelere
ben, içi alacadan dışı bir nur bembeyaz
ben, kalbi kansızlıktan taş kesilmiş biriyim
ben, bütün zamanlarda gezinen kış bahar yaz
ben, ölüler kabrine gömüldükçe diriyim
ben, dalgalar gibi hür denizler gibi tutsak
ben, dağlar zirvesine kök salmış çağlayanım
ben, göğün kanadında zıplayan bir asalak
ben, toprağın bağrına gizlenmiş bir beyanım
ben, kitapların dili kalemlerin hançeri
ben, meleklerin bile bilmediği cevherim
ben, duaların gücü gözyaşı cengâveri
ben, dilenciler kadar dünyada serseriyim
ben, dostun lügatinden çıkarılmış bir isim
ben, düşman hançeriyle öldürülmez mahlûkat
ben, kazdıkça manayı sonu bulunmaz cisim
ben, en saf niyetlerin cismine hapsolmuş zat
yalnız edilen sohbetler 2
odamın kapısını açtığım an duyduğum
bismillah bir başlangıç bismillah sırrın adı
betonların içine demir diye koyduğum
kumlardan zindanımı ören ihtiyar kadı
bilsem hangi ağaçtan hangi dağ yamacından
masamın yaprakları savrulmuş rüzgarlara
kurtulsam yad ellerin nefsani amacından
kavuşsam desenlere sinmiş bahtiyarlara
sorsam nedir sonu simsiyah saçlarımın
söksem kafatasıma çivilenmiş düşleri
ve öğrensem sonunda tüm dolambaçlarımın
ötesine geçerek senliğe gidişleri
sen, tarifi imkansız imkanların sahibi
sen, aslın müsebbibi hayalimin ötesi
sen, her şeyin her yüzü her bir şeyin en dibi
sen, kalemi yazdıran ilhamın bercestesi
sen, sulardan sellerden kök salmış nicelere
sen, hasret hislerimi çıldırtan vuslat gibi
sen, hep sana özenen şahlara ecelere
sen, şavkına koşturan rüzgara kanat gibi
sen, köksüz dalsız ansız zamansız ve mekansız
sen, topraksız havasız sebepsiz ve sonuçsuz
sen, kimin gönlündeysen gönül gibi vatansız
sen, dalgasız dinginsiz durgun sonsuz ve uçsuz
sen, sensizlikte bir sen sensizlikte bin bir ben
sen, sen demesem bile melik’im ve ilah’ım
sen, eksiği bulunmaz eksikleri affeden
sen, tam kelimelerin sığındığı allah’ım
yalnız edilen sohbetler 3
karpuz bile yememiş resûl yememiş diye
onlar canlı ihtiyar bense ölü bebeğim
kimi bilmekten geldim özendim cahillere
edep kuşanmışların ardında bir köpeğim
girdiğim günahların yolda kalmış tövbesi
odalar kaldırımlar seslenir dönek diye
sağırların duyduğu gibi battı iğnesi
çuvaldızlar seslenir kime binek diye
ağladığım kadarmış yaşanan meçhuliyet
dostların selamından kessem mi umutları
bana yalak gerekir ele şan şeref izzet
tırnağımla sökeyim yol vermez hudutları
izlerini ayırıp huduttan aşmışların
kalanların üstünde kuru kafa olmasam
kendini kaybettikçe taşa baş vurmuşların
altınların kabrinde çakıla aldanmasam
ne ararsam bulurdum bildiğimi eşince
bulduğumda kayboldum bildiğim kara zindan
ahir zaman fitnesi kalabalık düşünce
yalnız kalsam yine de kendine çokmuş insan
ihlassız iradenin gerçekleriymiş serap
elimde değil gücüm yetmez nefsi yenmeye
secdelerde bir girdap dualarda ızdırap
utancımla yürüsem merhamet dilenmeye
gözümün gördükleri huduttan ötesine
kulağımın duyduğu gidenlerin sesi mi
az mı kaldı sabredip yetişsem atisine
ensemde hissettiğim bir ifrit nefesi mi
bırakmaz mı peşimi yolun üstadı şeytan
vazgeçmez çekinmez mi dinimden aşırmaya
tüm sular sükut kesse çimlenmez mi hiç iman
bir kırıntı yetmez mi yeniden yeşermeye
hududa bir an kala korku umut ve edep
bana uzanan eller beni güdenlerin mi
emin olmayışıma nedir en büyük sebep
uzanan el ardımdan yoksa gidenlerin mi
Kayıt Tarihi : 30.5.2016 02:00:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!