Yayıldı, Molla Said’in şöhreti etrafa
Eder davet, Vali Tahir Paşa Van’a
Kaldı, on beş sene bu vilayette
Seviliyordu çok, tüm aşiretlerde
Van valisi Tahir Paşanın yanında
Müspet ilimleri öğrendi o konakta
Bir günde, Molla Said coğrafyayı ezberler
Ertesi gün Coğrafya öğretmenini ilzam eder
İnorganik kimyayı beş günde öğrendi
Kimyacı öğretmeni münazarada yendi
Matematikten, genç Said çok iyi anlar
Problemleri zihnen, pratik olarak yapar
Hayret içinde herkes, Molla Said’in ilmine
Başlandı anılmaya Bediüzzaman ismiyle
Halktan hediye, sadaka, zekât almaz
Münazaralar da dâhi hiç soru sormaz
Etti men talebelerini zekât almaktan
Çok feyiz alır, Allah rızası için çalışmaktan
O günlerdeki kararı bekâr kalmak
Dünya malını bir elinde toplamak
Van’da dârülfünun kurmak büyük ideali
Mısırdaki El Ezher üniversitesi açık misali
Üniversitenin adı, Medresetül zehrâ olacak
Din ile fen ilimleri birlikte okutulacak
Vali Tahir Paşa, gazetede bir haber gösterir
Alçakça planlanan, acı havadis şöyledir
İngiliz Meclisi huzurunda, sömürgeler bakanı
Eline alıp göstererek, Yüce kitabımız Kur’an-ı
“İslam’ın elinde bulundukça bu Kur’an-ı Kerim”
“Müslümanlara kıyamete kadar olamayız hâkim”
“Kur’an-ı ne yapıp, yapıp; onların elinden almalıyız”
“Gelecek nesli, mutlaka Kuran’dan soğutmalıyız”
Okuyunca Molla Said bu şeytani haberi
Diken, dikendi vücudundaki tüm tüyleri
Çaktı beyninde şimşekler büyüdü gözleri
Alevlendi ruhu ile kalbi ve bütün latifeleri
İlmi, irfanı, ihlâsı cesaret ve şecaati birleşti
Düşünerek ilahi inayeti, kararını verdi
Kalbi, ruhu, aklı ile Yüce Allah’a yöneldi
Tüm duygularını bir yerde toplayıp niyet etti
En büyük davam gayem, ölene kadar idealim
Sürecek kıyamete kadar, budur en son emelim
“Kur’an sönmez ve söndürülemez bir nurdur”
“Edeceğim kâinata ilan, son kararım budur”
Borborunbekir
Bekir ÖzcanKayıt Tarihi : 17.10.2013 02:43:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bediüzzaman Said Nursi Destanı - Kronolojik Şiirsel Hayatı
1. BEDÎÜZZAMAN ÜNVANI
Evvela İslamoğlu, Allah’ın hangi isimlerinin sadece Allah için (Allah ve Rahman gibi) ve hangi isimlerinin hem kullar ve hem de Allah için ama farklı manalarda kullanıldığını bilmemektedir. Zira ehl-i sünnetin kelam derslerini okumadığını tahmin ediyoruz. Yahut okuyup da ona itibar etmediğini zannediyoruz. Bedîüzzaman kelimesinin ma’nâsı şudur;
1. Zamanın harikası.
2. Asrın mükemmel insanı.
Yani insanlar için kullanıldığında, lûgat ma’nâsı itibariyle, kendi zamanının eşsiz şahsiyeti, benzeri görülmemiş garîbi, emsâli olmayan hârikası ve saire demektir. Terim olarak ise, Bedîüzzaman ünvânı, insanlar arasında emsâli bulunmaz derecede zeki ve kuvve i hafızası şaşılacak derecede yüksek olan kimselere verilmiştir. Bedîüzzaman i Hemedanî, Bedîüzzaman-ı Cezerî de tarihde bu ünvanı alanlardandır. Tarihde bir kaç Bedîüzzaman gelmiş geçmiş. Fakat hem zekâ ve hıfzda, hem idrak ve kavrayışta, hem hal ve davranışta, hem kıyafet ve harekette, hem tarz ı beyân ve üslub cihetlerinde hiç birisi Bedîüzzaman Sa’îd i Nursî’ye benzememektedir. Yani Sa’îd i Nursî gerçekten ve vakı’a olarak herşeyi ile zamanın Bedi’idir. Hatta meslek ve meşrebi de, davası ve mücahadesi de bambaşkadır, garibtir, bedi’dir.
Bedîüzzaman Hazretleri, kendisine zamanın din Âlimlerinin büyükleri, hatta ehl i siyâset ve mekteb muallimleri bile “Bedîüzzaman” ünvânını verdikten sonra, kendisi de bazen te’lifatında bu ünvânı imza yerinde kullanmasına bazı itirazlar geldiği zaman, şöyle izah edip cevab vermiştir:
Sual: Sen imzanı bazen Bedîüzzaman yazıyorsun. Lâkab medhi imâ eder?
Cevab: Medih için değildir. Kusurlarımın sened i özürünü bu ünvan ile ibraz ediyorum. Zira bedi’, garîb demektir:
Benim ahlâkım suretim gibi, üslûb u beyânım elbisem gibi garîbtir, muhâliftir. Görenekle revaçta olan muhâkemât ve esalibi, üslûb ve muhâkemâtıma mikyas ve mihenk i itibar yapmamayı bu ünvânın lisân ı haliyle rica ediyorum. Hem de muradım Bedi’, acîb demektir.
الَىَّ لَعَمْرِى قَصْدُ كُلِّ عَجِيبَةٍ * كَاَنِّى عَجِيبٌ فِى عُيُونِ الْعَجَائِبِ (Acayip varlıkların nazarında ben bir garip varlığım. Ömrüme yemin ederim ki, benim de tek gayem garip şeylerdir) beytine mâsadak oldum. Bir misali budur: Bir senedir İstanbul’a geldim, yüz senenin inkılâbatını gördüm.
Yine bu ma’na için başka bir eserinde şöyle demiştir:
Şimdi anlıyorum ki: Eskiden beri benim liyakatım olmadığı halde bana verilen Bedîüzzaman lakabı benim değildir. Belki Risâle i Nur’un manevî bir ismi idi. Zâhir bir tercümanına âriyeten ve emaneten takılmış. Şimdi o emanet isim, hakiki sahibine iade edilmiş.
Bu size makul geliyor mu? Bir günde coğrafya ilmini öğrenip ertesi günü öğretmenini ilzam etmek keyfiyeti sizce normal mi?
Bir insanın herkesin her sorusuna cevap vereceğini ilan etmesi ve bunu yüzünün akıyla başarması ancak bir peygamber için sözkonusu olabilir ki, bunu Hz. Peygamber bile başaramamış ve Eshab-ı Kehf hakkında sorulan soruya bir ay boyunca (vahiygelmediği için) cevap verememiş ve daha sonra bu konuyla alakalı soruların cavabını bildiren ayetlerin yanında 'BİR DAHA ALLAH İZİN VERİRSE DEMEDEN BEN MUTLAKA YARIN ŞUNU YAPACAĞIM DEME!' ayeti de nazil olarak Hz. Peygamber Rabbi tarafından uyarılmıştır. Hz. peygamber(sav)in ve Hz Süleyman (as) ın başamadığı bir şeyi normal bir beşer nasıl başarabilir söyler misin Bekir bey?
Bediüzzaman demek; Zamanın yaratıcısı demektir. Siz cevşen okurken 'YA BEDİÜSSEMAVATİ VEL ARZ' diyorsunuz. Bunun manası ve meali nedir diye hiç baktınız mı? Baktıysanız bunun '' EY SEMAVAT VE ARZI EN GÜZEL ŞEKİLDE YARATAN' demek olduğunu görmüşsünüzdür. O zaman Bediüzzaman dediğiniz zaman bunun zamanı halk eden demek olduğunu da bilmeniz lazım gelmez mi? Bir beşerin yaratıcılık vasfı olamayacağına göre siz bu manayı o zata nasıl yakıştıryorsunuz? Öyle diyeceğinize Molla Said deyin daha doğru olur.
Hayırlı çalışmalar.
İnorganik kimya denen bir dal o zaman var mıydı Bekir bey?
TÜM YORUMLAR (2)