Karanlıkta Islaktı Gece 5.

Mustafa Yılmaz 4
765

ŞİİR


17

TAKİPÇİ

Karanlıkta Islaktı Gece 5.

Parlak bir gökyüzü kızarıklığı…
Uzakların sesi yapışmış duygularıma…
Bir avuç mutluluktu aranan, yollar ve kaldırımlar…
Kaldırım taşlarının belirsizliği ve yalnızlık, koyu bir düş sonrası…
Ay’ın hilâli öyle canlı ki, sanki bir ucu deniz suyunun bittiği yerde…
Belki de taşınan umutlar, düşlerin ardına gizlenen arzular, garip bir iç sızısı bitti bitecek, yüreğimdeki yama altında saklanan sevginin özü ve yalnızlık…
Unutulacak tüm düşüncelerin kıpırtıları ve yokluk, can sıkıcı bir titreyiş kıskanç bir ağlayış sesinin hissedilişi, yıllara sarılmış yolların işaretlerinin okunuşu ve damıtılmış tüm düşüncelerden fırlayan gözlerinin siyahıkoyusu bakışlarının rengi…

Yüzsüz insanların iz düşümü yüreğin dolgunluğunda, ardından dudaklarından dökülen sevgili sözü…
Uykusuzluğumdaki inatçı düşünceler,
Yalnızlık ardı arkası saklanılmış korkular,
Ellerim titrerdi avuçlarında iken, parmakların,
gözlerim dalardı, bakışlarındaki kayboluşlara,
Yalnızlığımın tarifini yaptığım yüreğimdi,
İçindeki sen titreyişlerine
Ve gecenin geçinde,
saati takip edemedim zamanlarda,
Ay’ın etrafındaki yıldız kaymalarına,
Sebep gözlerinse,
Karanlıklarımdı bakışlarım…

Öyle bir sessizlik ve yalnızlık olmalı,
Sadece sen bakışların kalmalı gözlerimin önünde,
Sonra hafif bir serinlik,
Bir rüzgâr kıpırtısı yüzümde,
Ve
Uyanmalıyım o kalışlardan,
Sadece nefesinin titreyişi kalmalı,
Yüreğimin titreyişleri ile
Ve
Bir sabah vakti tan yeri,
Ağardığında,
Uyanmalıyım bu düş,
Sonrasından..

Erkeninde olmalı bu düşler yaşamın,
Sonra da günün erkeninde düşler olmalı,
Ruhuma gömülen,
Sadece benlik düşleri olmalı içinde bir sen,
Sonra da gözlerim kapalı bir sessizlik ertesi olmalı,
Bu sevgiye ait kırıntılar iç açıcı bir şarkı olmalı,
Bu düşlere yakışan, sonra sabah olmalıydı demeden…
Yaşamdan yeni yeni isteklerle adım atılmalı ömrün içinden…

Kalan bir solukluk sevgi olmamalı ardı arkası derken,
yayılmalı ömrün tüm girintilerine, yaşamın mutlu günleriydi özlenen ve sen
yıllar eskitti gitti, ben eskidim, günlerin sonu hep soluk oldu, kalan yaşamımda,
ama umut ve sen hep yılları, ıskaladık geçtik, geri kalan bir çift gözün pırıltısı
ve
yalnızlığıma eşlik eden gizlenmiş adın...

Bilmedik, bilemedik bu yaşamda, eksik kalışların ardında, sevmenin o can çırpıntısı, yaratan sesini saklayamadık…

Ertelediğim tüm geleceğimi zora sokarken, benim yaşam tercihimdi…

Yarınsız bir hayatın hayalini kurmak, geleceğimi dara sokmuştu…

Ya kaderi yaşayacaktım, ya da kadersizlik bu deyip, yakınacaktım…
Olmayasıya düşler kurmak, hakkım da değildi, sadece umuttu yaşamımın nirengi noktası ve hak etmediklerimi yaşadıkça, küskünlüğüm kendime idi…

Karanlık bir geceye başlamanın an zamanlarından ilk saatlerin dakikalarındayım…
Ruhum dar bir yuvadan çıkmak istercesine kendi kendini daraltıyor…
Belki biraz sahipsiz, belki de umarsız düşüncelerin bir biri ile çarpışmasının an zamanına vuran şiddet anı…
Ve kendime tutsak, belki de tutunmak istediklerime tutsak…
Özlediklerim ve onların önüne düşen özlediğim sessiz sanki saklı kentine yumulmuş, kendine tutkun…
Ve ben bu tutsaklığı içimde hissettikçe, alnımdan terler dökülüyor… Cama vuran rüzgâr karışımı yağmur serpintisinin şiddet vuruş sesi, gibi alnımdan soğumalar dağılıyor bedenime.
Veya ayrıştıramadığım yer belki de ruhuma dağılıyor bu gerginlik…

Dünden kalma kararsızlıklar bunlar, zaman zaman penceremden içeri akan şimşek rengi ve ardından gelen gök gürültüsü ile içimden garip garip hisler yer değiştiriyor…

Korkuyorum, sanki içimden bir titreme tesiri ile aklıma düşen onlarca farklı zamanlarda senin yağmurda ıslanırken hissettiğin korkulara benziyor bana anlattıklarının aynı titremeleri hissetmem beni yılları ezerek uzak zamanları içime ürperti alarak sokan senin titrek ve anında gözlerini dolduran yaşlar bu an hisseder gibi senin titremelerini içimde hissediyorum, sebepsiz ve zamansız bir düşünce birikimi…

Doğru ya senin tercihlerin ile benim de tercihlerimin farklı düşünceleri ile aynı anları yaşamak…
Şüphesiz bir umuttun sen, sonraları hüsrana ve yanılmalara dönüşen...
Ardı arkası kesilmeyen ve zaman içine sığınan özlem ile öfke karışımı bir yaşamın varlığı oldukça tıkanık zamanlara ulaştırıyor tüm hislerimin karışımını…

Gecenin geçi, düşen yağmurun ağırlığı omuzlarımda, adımlarımın tabanı akışkan sularla asfaltın üzerinde, belki de ıslanan sen düşleri doluşmuş yalnızlığımda…
Bana yalnızlığı sorma sevgili, omuzlarının ıslandığı zamanlarda en çok üşüdüğünü bana söyleyen hep sen oldun ki o iç sızı ile dudaklarımı ön dişlerimin arasına alan hep ben oldum…
Geceyi anlatırdın bana, sert rüzgârlarla omuzlarının sızladığını, alnından göğsüne süzülen yağmur sularını hep anlatırdın bana, bense kinle öfke arası bir hırsla çaresizliklerinle hayıflanır içimden bir şeyler kopuşurdu…

Sevgi bizde hep ağır kaldı ve bu acılanma hep bizde kol kola kaldı…
Gecenin karanlığında düşüncelerle kopuşma bu birbiri ardı sıra gelen korkular, şüphesiz bunlar yalnızlığın sesindeki özlem…
Yeni yeni yaşam düşleri bunlar düşünce içinden yeni yeni düşlerin çıktığı…

Belki de umutsuzluğun çaresizlikleri…
Hatalar içinde yeni umutlarla yaşama tutunmaya çalıştıkça, kahır düşleri ile kendi kendime kopuşamayan uğraş vermeler…
Tüm yanlışları içine almış, bir ömrün arda kalan zamanlarla doğruda buluşma zamanlarını bekleyiş bu belki de?

Belki de en çok acı çekmem gerekiyordu ruhumun kötü günlerdeki direncinin artması için acının içinde dairesel savruluşlarım olmalıydı…

Tutkuyu, sevgiyi, sevmeyi saygın düşlerle korurken, yaşamın içindeki vaz geçilmezlerimle var olmaya çalışırken, ihanetin içindeki savruluşlarımla, kendi yaşamımla varlık savaşı vermem, belki de çok şeyden vaz geçişleri gerektiriyordu.
Korkular ve de endişelerle çevrilmiş bir yaşamın içinde direnç göstermem gerekliydi şüphesiz…

Tüm yaşamlarında ardı arkası kesilmeden bir bardak suyu birlikte içiyorlardı…
Sevgi adına ne varsa paylaşmışlardı yaşamlarında…
Saygın sevginin tüm şartlarını paylaşmışlardı sevmenin sınırsız hudutlarında özleme uzayan sevginin içinde vardılar…

Adına unutulması imkânsız şartlar da uygulamışlardı…
Hak ve adalet riyasız bir aşkın korumaları altında idiler…
Nefes almalarını eşitleyecekleri kadar saygın sevginin hudutlarını zorluyorlardı…
Pişman ve şikayetçi olmadılar hiç, sadece ben daha çok sevdim, tartışmaları içinde yılları sürüklediler ömürlerini dahil ettikleri yan yana duruşlarına…

Şafakları hep beraber gözlerini pencerenin perde aralığından güneşin kızarıklığından tan aydınlığına kadar birinin eli diğerinin omuzundan hiç inmedi…
Sevginin kurallarında saygınlık çerçevesinde kaldılar…
Her an her nefes alışları dahilinde birbirlerine sevgilerini anlatabilmek için biteviye yazdılar…
Biri diğerine “sevgimin bitimsizisin” derken, diğer, “ömrüme yayılan sevgimdesin” dedi.

Birbirlerinin seslerinden yıllar boyu haz aldılar…
Ve bir gün “beni sesinden mahrum ederek yaşatma” dedi…
Diğeri, “ömrümü gözlerindeki gölgemle yaşamak istiyorum” dedi…
Yaşam unutulmazlarla bağladı birbirlerine onları…
Yaşam umudu oldu varlıkları birbirleri için…
Birlikte yaşamın zorlukları ile baş etmeye çalıştıklarında, bile birbirleri için hep gülümsediler…

Zordu yaşamları, zorluydu uzaklarda nefes almaları. Sevdim kelimesinin anlamına tutsak oldular…
Ömürleri birbirlerinin başlarını omuzlarında taşıdılar…
Yaşamları zordu ve zorluydu uzak olduklarında nefes almaları yarınsız düşleri kurdular, umutsuzluklarında, umut oldular birbirlerine…
En büyük hazlarıydı birbirlerine saygın kalışlarında…
Yarınsız düş, yarınsız umutları yaşam gücü ile sürüklediler yaşamlarının sonuna kadar bedensel güçleri ile…

Adam bir anda ruhumu onarır mısın dedi, kendi kendine, tüm düşlerime seni bağladım kendimi gücüm kalmadı, dedi…
Kadınsa “ben senin için ömrümü adadım, bil ki ruhuna eklentideyim, her düşüncen, her adım atışın bana ekli, dedi ve sustu…
Aradan yıllar yıllara uzanarak bu günlere dayandı geldi…
Kadından bir ses, ruhuma eklediğimdi şimdi canımı bağladığımsın dedi, ve ekledi, “benim tercihimdin…”
Adam düşündü, “yalan söylüyor” dedi, “tercihi vedasız gidişiydi” ve ekledi “kendi sesine saygılı ol, bana bağlanman ise yıllar önce çözüldü…”

Seçim bu adam kaderi seçti, kadınsa hayatını tercih etti…
Ve yıllar birbirinden kopuştu, onlar için “sadece birbirlerini hep sevdiler” diye yazdılar.
Acılarla nasıl yaşanır diye yıllarca sordular ve her kaçış bir dönüşü getirdi yıllarca devam eden döngü ile ki bir gün durdu bu döngü…
Karanlık bir gökyüzü, ruhların içsel bozulduğu, gün ortası bir zaman ve kendi kendimin canını yakmaya uğraşıyorum, sadece kendim var kendimle…

Neyin veya nelerin bedelini farkında olmadan süregelen bir iç duygunun esiriymiş gibi biteviye ödenen bedeller ve farkındasızlıkla nasıl ödediğimizi bilmeden sadece can sıkıntısına bağlanarak iç dünyama sığmakla kalmayan ve biteviye bir süreklilikle ödenen bedellerin sonu nerede nihayete erecekti?

Garip ve uzun anlamlı soruların arkasına sığınan bu bedel ödeme şekli neden kendini haklılık sınırında tutuyordu?
Sadece kendi kendime sorduğum bu soruların cevabı ne zamana kadar gizemini koruyacaktı?
Tüm soru ve sorunların ardına gizlenen gerçek belki de hak edilemeyenlerin baskısı ile soruya dönüşmesiydi belki de?

Hangi yaşam şartlarıydı bunlar sevmeye, sevilmeye ve vedasız kopuşlarla kendince savaş veren birden fazla duygunun içinde dönümde olan sorulara cevap bulunması sanki bir yoldan veya uzaklardan gelecek işaretler miydi yüreğin orta göbeğine oturan sıkıntı baskılarının boğazda kurulaşmalar oluşturarak yutkunmalara sebep oluşu neye ve kime bağlı veya hak edilmeyerek bu duygu baskıları hangi sebeplere bağlıydı?

Mustafa Yılmaz 4
Kayıt Tarihi : 8.3.2019 14:15:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Aradan yıllar yıllara uzanarak bu günlere dayandı geldi… Kadından bir ses, ruhuma eklediğimdi şimdi canımı bağladığımsın dedi, ve ekledi, “benim tercihimdin…” Adam düşündü, “yalan söylüyor” dedi, “tercihi vedasız gidişiydi” ve ekledi “kendi sesine saygılı ol, bana bağlanman ise yıllar önce çözüldü…” Seçim bu adam kaderi seçti, kadınsa hayatını tercih etti… Ve yıllar birbirinden kopuştu, onlar için “sadece birbirlerini hep sevdiler” diye yazdılar. Acılarla nasıl yaşanır diye yıllarca sordular ve her kaçış bir dönüşü getirdi yıllarca devam eden döngü ile ki bir gün durdu bu döngü… Karanlık bir gökyüzü, ruhların içsel bozulduğu, gün ortası bir zaman ve kendi kendimin canını yakmaya uğraşıyorum, sadece kendim var kendimle… Neyin veya nelerin bedelini farkında olmadan süregelen bir iç duygunun esiriymiş gibi biteviye ödenen bedeller ve farkındasızlıkla nasıl ödediğimizi bilmeden sadece can sıkıntısına bağlanarak iç dünyama sığmakla kalmayan ve biteviye bir süreklilikle ödenen bedellerin sonu nerede nihayete erecekti? Garip ve uzun anlamlı soruların arkasına sığınan bu bedel ödeme şekli neden kendini haklılık sınırında tutuyordu? Sadece kendi kendime sorduğum bu soruların cevabı ne zamana kadar gizemini koruyacaktı? Tüm soru ve sorunların ardına gizlenen gerçek belki de hak edilemeyenlerin baskısı ile soruya dönüşmesiydi belki de?

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Mustafa Yılmaz 4