505 Köpek Duası...............ÖYKÜ Şiiri ...

Halil Şakir Taşçıoğlu
677

ŞİİR


19

TAKİPÇİ

...................Bir gün bir bahçe suladım, hayatım karardı. Aslında sıradan bir işti bahçe sulamak..Hatta, suyun bol olduğu yıllarda ve yazın kavurucu sıcaklarında zevkli bile sayılabilirdi. Hele çeşitli bahçelerden akara düşüp te, savağımıza kadar yunup yıkanarak gelen meyvaları yakalayıp yemenin tadına doyum olmazdı...Bir de su darlığı başgöstermeye görsün..Daralmadıkları yeri kalmazdı bahçe sahiplerinin.
Yine kurak bir yaz mevsimi yaşıyorduk tüm şehir halkı.Şirin mahallemizin, daracık toprak sokağında, su yüzünden kavga etmedik ve küsüşmedik komşumuz kalmamıştı ne yazık ki...Bel ile, kürekle hatta balta ve tahralarla ölümüne kavga edenler, bir küçücük sebze andalını sulamak pahasına komşularını suya basanlar, birbirlerinin yüzlerine bakamaz hale gelmişler di...
........Bahçemiz, İçanadolunun yeşil beldesi Ereğlinin Tahtaköprü mahallesinde bulunuyordu.Hani derler ya; - Sanki bana ark altından mal mı bağışlıyorsun...Diye.İşte bahçemiz aynen öyle, ark altında yemyeşil bir bahçeydi..Aslında tüm bahçeler birbirlerine benziyorlardı.Kerpiç ya da çamurdan yapılmış bahçe duvarları.. Üzerleri çalı çırpı ya da ince kamışlardan yapma çelenli, gözünü yere dikmiş yorgun duvarlar...Bahçelerin yola yakın kısımlarında dar imkanlarla yapılmış, sıvasız ya da sıvaları dökülmüş bitkin kerpiç evler.Ama bahçeler, tüm bu yorgun yapılara ayrı bir zindelik veriyordu.Çelenlerden yola sarkan elma, kayısı ya da kiraz ağaçları tarifi imkansız bir güzellik katıyordu tüm mahalleye...Kim müsaade ederdi ki, bu güzelliklerin kaybolmasına? ..Tırnaklarla yerler kazılıp çok büyük emeklerle meydana getirilen bu yeşilliklerin solmasına kim müsaade ederdi? ..İşte bütün kavgalar, doğa için doğaya karşı yapılıyordu..Yağışsız geçen kış ve bahar ayları, yazın olacak kavgaların habercisi gibiydi sanki...
..........Günümüzde, DSİ tarafından yürütülen mezruat sulaması, altmışlı yıllarda mirav tabir edilen belediye sulama görevlileri tarafından yürütülüyordu. Su sıyırtıcısı da denilen bu miravlara uzaktan bile olsa yakınlığı olanların bahçeleri hiç kurumuyordu her ne hikmetse..Biz, kavgacı bir aile değildik.Ellili yıllarda kaybettiğimiz tek dayanağımız babamızın yokluğu belki de bizi pıstırmıştı kavgacı komşularımıza karşı.Arkasız oluşumuzdandır ki, kavga ile elde edemiyeceğimizi, teknoloji ile sağlamayı yeğlemiştik.Bahçe kuyumuza kurdurduğumuz santrifüjle sulamaya çalışıyorduk meyve ve sebzelerimizi, lakin iş yarıya gelmeden kuruyuveriyordu kuyunun suyu. Öyle ya, kış ve bahar aylarında su görmeyen toprağın üstü kuruduğu gibi elbetteki altıda kuruyordu..Çaresiz bekliyorduk mirav efendinin su sırası vermesini.
Tipik bir kara iklimi hüküm süren Ereğlide, kışlar çok soğuk ve az yağışlı, yazlar çok sıcak ve kurak geçerdi.Bindokuzyüzaltmışiki yılının temmuz ayının bilmem kaçıncı günü idi..Yaz tatillerinde Kuran mektebine gittiğimiz için, evimizde ikiz kardeşimle birlikte ezber çalışıyorduk.Birden bağırmaya başladı annem, kerpiç evimizin geniş avlusundan:
- Çocuklaar! ..Haydi geliin! ..Mirav suyu verdi, sular kesilmeden bahçemizi sulayıverelim çabuk oluunn...
- Okuyoruz annee! . Diye bağırdık pişkinlikle.

Tamamını Oku
  • Halenur Kor
    Halenur Kor 22.02.2008 - 19:10

    O kadar güzel yaşatıyorsunuz ki...Bu hikâye bizleri anlatıyor...Ellerinize, yüreğinize sağlık...selamlar halenur

    Cevap Yaz
  • Şükrü Topallar
    Şükrü Topallar 22.02.2008 - 16:41

    Usta kalemden çıkan şiir,hikaye fark etmiyor.İkiside nefis oluyor.Kutluyorum üstadım.

    Cevap Yaz

Bu şiir ile ilgili 12 tane yorum bulunmakta