...................Bir gün bir bahçe suladım, hayatım karardı. Aslında sıradan bir işti bahçe sulamak..Hatta, suyun bol olduğu yıllarda ve yazın kavurucu sıcaklarında zevkli bile sayılabilirdi. Hele çeşitli bahçelerden akara düşüp te, savağımıza kadar yunup yıkanarak gelen meyvaları yakalayıp yemenin tadına doyum olmazdı...Bir de su darlığı başgöstermeye görsün..Daralmadıkları yeri kalmazdı bahçe sahiplerinin.
Yine kurak bir yaz mevsimi yaşıyorduk tüm şehir halkı.Şirin mahallemizin, daracık toprak sokağında, su yüzünden kavga etmedik ve küsüşmedik komşumuz kalmamıştı ne yazık ki...Bel ile, kürekle hatta balta ve tahralarla ölümüne kavga edenler, bir küçücük sebze andalını sulamak pahasına komşularını suya basanlar, birbirlerinin yüzlerine bakamaz hale gelmişler di...
........Bahçemiz, İçanadolunun yeşil beldesi Ereğlinin Tahtaköprü mahallesinde bulunuyordu.Hani derler ya; - Sanki bana ark altından mal mı bağışlıyorsun...Diye.İşte bahçemiz aynen öyle, ark altında yemyeşil bir bahçeydi..Aslında tüm bahçeler birbirlerine benziyorlardı.Kerpiç ya da çamurdan yapılmış bahçe duvarları.. Üzerleri çalı çırpı ya da ince kamışlardan yapma çelenli, gözünü yere dikmiş yorgun duvarlar...Bahçelerin yola yakın kısımlarında dar imkanlarla yapılmış, sıvasız ya da sıvaları dökülmüş bitkin kerpiç evler.Ama bahçeler, tüm bu yorgun yapılara ayrı bir zindelik veriyordu.Çelenlerden yola sarkan elma, kayısı ya da kiraz ağaçları tarifi imkansız bir güzellik katıyordu tüm mahalleye...Kim müsaade ederdi ki, bu güzelliklerin kaybolmasına? ..Tırnaklarla yerler kazılıp çok büyük emeklerle meydana getirilen bu yeşilliklerin solmasına kim müsaade ederdi? ..İşte bütün kavgalar, doğa için doğaya karşı yapılıyordu..Yağışsız geçen kış ve bahar ayları, yazın olacak kavgaların habercisi gibiydi sanki...
..........Günümüzde, DSİ tarafından yürütülen mezruat sulaması, altmışlı yıllarda mirav tabir edilen belediye sulama görevlileri tarafından yürütülüyordu. Su sıyırtıcısı da denilen bu miravlara uzaktan bile olsa yakınlığı olanların bahçeleri hiç kurumuyordu her ne hikmetse..Biz, kavgacı bir aile değildik.Ellili yıllarda kaybettiğimiz tek dayanağımız babamızın yokluğu belki de bizi pıstırmıştı kavgacı komşularımıza karşı.Arkasız oluşumuzdandır ki, kavga ile elde edemiyeceğimizi, teknoloji ile sağlamayı yeğlemiştik.Bahçe kuyumuza kurdurduğumuz santrifüjle sulamaya çalışıyorduk meyve ve sebzelerimizi, lakin iş yarıya gelmeden kuruyuveriyordu kuyunun suyu. Öyle ya, kış ve bahar aylarında su görmeyen toprağın üstü kuruduğu gibi elbetteki altıda kuruyordu..Çaresiz bekliyorduk mirav efendinin su sırası vermesini.
Tipik bir kara iklimi hüküm süren Ereğlide, kışlar çok soğuk ve az yağışlı, yazlar çok sıcak ve kurak geçerdi.Bindokuzyüzaltmışiki yılının temmuz ayının bilmem kaçıncı günü idi..Yaz tatillerinde Kuran mektebine gittiğimiz için, evimizde ikiz kardeşimle birlikte ezber çalışıyorduk.Birden bağırmaya başladı annem, kerpiç evimizin geniş avlusundan:
- Çocuklaar! ..Haydi geliin! ..Mirav suyu verdi, sular kesilmeden bahçemizi sulayıverelim çabuk oluunn...
- Okuyoruz annee! . Diye bağırdık pişkinlikle.
Yohdur anun yanında bir kılca i'tibârum
İnsâf hoşdur ey ışk ancak meni zebûn et
Ha böyle mihnet ile geçsün mi rûzigârum
Güzel bir anıydı. Benim de çocukluğumda yaşadığım bir köpek olayını anımsattı öykünüz. Benim de bacağıma diş geçirilmişti. Yaşanan o eski sıkıntılar olmasa eminim ki bu mukemmelliğe ulaşılamazdı. Tebrikler. Saygılar.
İtlaf yorumunu okuyunca tüylerim diken diken oldu. Bir hayvansever olarak kınıyorum bu insanlık dışı düşünceyi. Köpekler can dostudurlar. Ama onlara yanlış eğitim verilirse, canları yakılırsa, zincirlere bağlı bir hayat sunulursa olacak budur işte.
Halil Bey size çok geçmiş olsun. Hikayeyi bize eğlenceli bir şekilde sunmuşsunuz. Kaleminize sağlık.
yav bu köpekler bana da zıt gider
ben de hiç sevmem o meretleri
güçlü karşısında kuyruğunu kısar
zayıf karşısında kulaklarını diker
köpek karakteri en berbat karakterdir
dört ayaklıları daha zalimdir
hikayeyi okurken gülelim mi üzülelim mi tereddüt ettik
ama ben o küçük çocuğun pisikolojisini bilirim va can sıkıcı
bütün köpeklere itlaaaaaaafff :))))
selamlarımla Halil Bey
Legat legat leylegat,
.....İslim segat sen segat..
.....Leylegatın havası,
.....Budur kelpin duası,
.....Sen yat taş gibi..
.....Ben geçiyim kuş gibi...
Vallahi çok güzel neredende aklına gelmiş kafiyelide olmuş. Üstad hikaye nefisti.Bahçelerde ne kadar güzel bir gezinti oldu. Tam puan. Ellerinize sağlı.
Sevgili adaşım
Öyküde de başarılı olmanız ne güzel. Çok akıcı bir anlatımdı. Gönülden 10
.....Legat legat leylegat,
.....İslim segat sen segat..
.....Leylegatın havası,
.....Budur kelpin duası,
.....Sen yat taş gibi..
.....Ben geçiyim kuş gibi...
Gülüşünüz yüreğinize kadar insin.
Sevgiler...
Âlimoğlu
- Hay oğlum..Dedi.Bir köpek duasını belleyemedin gitti. Sana da yazıklar olsun..Ben, çıkarabildiğim son sesimle;
- Anne, bırak şu köpek duasını..Ben neredeyse tüm kitabı hatmettim.Allahın sopası yok ki...
- Hay oğlum..Dedi.Bir köpek duasını belleyemedin gitti.
gülermisin aglarmisin ibretli güzel bir hikaye Tebrikler...
oooooooo tşk hocam ama köpek duası kar etmez bendede var bir tane doberman var evimin bahçesine habersiz girene aşkolsun,
güzel bir anlatım hoş bir öykü olmuş tebrikler.
Keyifle okudum. Ben de rastlamışken bu konuya yaşlıların öğrettiği bir başka köpek 'duası' yazayım dedim: *Ağzı kara - dişi ak,beni bırak, öte bak!*
:) Saygılarımla. Vasfiye Çetin
Ben sizin öykülerinizi okumuyor,yaşıyorum çünkü okadar güzel anlatıyorsunuz ki,sıcacık,doğal insanı öykünün içine katıveriyor.
Yüreğinize sağlık
saygılarımla.
GÖZLERİMDE CANLANDI...GÜZEL TASVİR EDİLMİŞ YÜREĞİNİZE SAĞLIK
Bu şiir ile ilgili 12 tane yorum bulunmakta