Sevginin Sesini Duydun mu Sen 5

Mustafa Yılmaz 4
765

ŞİİR


17

TAKİPÇİ

Sevginin Sesini Duydun mu Sen 5

Zamana küskünlüktü belki de meraklı bakışlarla gözlerimi bir hedefe kilitlemem…
Belki de zamanın ihanetiydi, bedenimi eskitip sevmenin içine dönüşümlerle kıvrılışım.
Bazen bakışlarım durur bir noktada, belki özlenen bir sese beklenen bir görüntüye dalar donar bir insan, sadece gözlerin arayışıdır yüreğime umut salan ve sonra da hayal düşmesi…

İçinde kıvrıldığımızdı bir şarkının tınısı ile duraksamak düşüncelerde.
Sonra.
Umut.
Boşu boşuna çarpan yürek vuruşları ile kendine isyanla başlayan zamanı an olarak yaşamana bağlılık bakışları hareketlendirir göz diplerini…
Kime ve neye umuttur aslında, karışık düşüncelerin arasında kayboldukça sıktığın dişlerinin hırpalanış acısıdır, gözlerine hareketi getiren…

Sadece bir şaşkınlık sonrasıdır düşüncelerinin içinde sörf yapışınla geçmişin özlem direği sarsılır ki sadece kendine acıma duygusu geri gelir bir Ege ezgisinin sesi ile…
Az, az kendine acılanırsın umutlarının parçalanması arasında kulaklarına bir arya sesi yapışır…
Aynı anda küstüğün veya öfkelerin ile kıvrandığın umut yıkılması ile döküldüğün bir öfke yumağının içinde bulduğum an ki işte o andır bir “Madak” şiirindeki bir cümle ile umutsuzluğa düştüğüm an “dokunsalar dağılırdım” derken, umuda dahil, en son korkularıydı belki de benim düşündüğüm anlar…

Yanlışlarım vardı, yanlışlarımın içinde doğruları bulma anlarımdı belki de hayata ve sevgiye küstüğüm anlar ki düşüncelerimin patladığı anda “uzaklar’dı” çaresizliğin kökeni ve öfkemin sebebi…

Uzaklardı belki de düş hali ile karganın gözlerindeki ağlama yasına bağlı ıslaklığın süzülüşü?
Kolay değildi karanlıkta yön bulmak ve karmaşa düşlerinin arasında acıdan sıyrılarak sükunun veya sükutun yolunu bulmak…

Dünler ve anlardı yarının düş kurmalarını hayal edip bedensel titreyişleri durdurmak.
Ardından hasretin en yakınını da bulduğunda yüzün eskir. Eskimiş yüzlerle uzaklara bakmakla karanlıktan korkma beden ürpertileri ile düşüncelerin yolunu değiştirir…

Ve kendi yalnızlığımın göçünde buluyordum o an kendimi ve kendi yalnızlığımı bir an düşleyince ve garip ve ansızın hasretin düşleri ile parmak uçlarım üşür, donuklaşır yüreğim ve içimden bir ses, “yalnızlığını gene kendine sakladın” derken, garip bir gülümseme ile adımlarımı uzattım karanlığa doğru korkusuzca ki hasretin yolu kısalsın düşü ile adımlarım hızlanır oldu…

Kendi yasımı, kendi yasıma eklerken, boğazımda bir hırıltı ve bir tıkanıklık ile zorlaşan nefesimin sesini, adımlarımın temposuna ulaştırdım…
Gereksiz ve de umutsuz bir serüven ile duraksadım. Ruhsal yapımın kırılması anında “kim kucaklayacak düşlerimi” gecenin bu az aydınlanmış bir köşesinden haykırmak istiyorum. “Kim kucaklayacak düşlerimi” derken, garip bir umutsuzlukla olanlar buraya kadar tüketti kendini, bundan sonra kim bulabilecekti beni?

Uzaktan bir müzik ve bir ses umutsuzlukla “içimde kara yosunlar” cümlesi ile irkilip sırtımı karanlık köşe duvarına yasladım ve “oy beni vurun” haykırışı ile kendimi kendime getirdim o müzik sesi ile, çaresizliklerimi düşünerek…

Sen karanlıkları severdin sevgili, karanlığın içinde kaybolmayı ve merak ettirmeyi de severdin, bilirim ki bu karanlıklardaki çaresizlik cümlelerini sen düşüncelerine yüklemeyi denedim bir anda…
Karanlık hiç ışığı sevmezdi, bilirsin, karanlık sessizliği sever, karanlık korkutmayı sever ama sen korkmazdın karanlıklardan, ben bilirdim, oysa ben karanlığın yalnızlığı ile yoldaşlık yapıyorum her ne kadar sen ışıklarda olsan da…

Yavaş yavaş aracıma doğru yürürken, kendi kendime mırıldandığım bir şarkının tınısından kendimi uzaklaştırma çabası içindeydim. “Nem kaldı tekrarlarken, duraksadım ve bu yorgunluğun sonu ile aracıma ulaştım. Aniden “iki damla yaştan gayri nem kaldı” cümlesi ile titreşimler yaratıyordu beynimde, yürüyüş yol boyunca yakınlardan gelen müzik sesi…

Bu bir yaşam düşünce çilesiydi, kendi kendine düşler kurarak karanlık köşe başlarında, sol omuzunu duvara yaslayarak, gök yüzünde yıldız saymalar gibi anlamsız bir yaşam tarzının içinde bulunmaya inat ederek, kendini hatalarınla terbiye etmek gibi zor bir uğraşın içinde bulunmak ne kadar doğru ve ciddi bir hareketimdi?
Bunun cevabını belki doğru olarak uzun yıllar sonra verebilecektim.
Belki de bu anlardaki yaşam şeklim “fırtına sonrası” yaşama tutunma çabalarımdı şüphesiz.
Ve bedensel çatışma içinde hatalarda benim eşit payım vardı…
Bu yüzden suçlamalarımın tümü kendi bedenime yöneltilmekte ise de kabulleniş yaşam şartı olmasına rağmen, hazımsızlıktı asıl sorun yaratan…
Veya kabul edemeyişimdi oyunun içindeki rolümde hata payım ve sebebim…

Hatalarım, ömrümün azap içinde yaşam uğraşıma ulaştıkça şiddeti de o oranda artıyordu…
Sorunsuz tek olgu cümlesiydi sevginin doğruluk yaşamı sanıp, her ana ve her söyleneni doğrular olarak veya doğruya inanmışlığım gibi sessiz kalıp zamanın tüketimini sağlıyorum kendimce…

Arda kalan öksüzleşmiş ve küskünleşmiş duygularla sevgi dışlanmasını yaşamak pek de kolay olmasa gerek, zaman zorlanarak da olsa, yaşamıma dahil olacaktı, ardı ise sadece bilinmeze yönelmişti. Hoş görüden uzak düşler kurmakla kendi bedenime yaptığım cürüm baskıları ile düşlediğim tek şey vardı bu bedel mutlaka bir yerlerde yaşanarak ödeniyordu…

Acı ve azapla dolu olan yaşamımdaki sebeplerle var olma düşüncesinin bile ağırlığı bedensel olarak ruhsal yük şekline dönüştükçe, ruhsal yapımın çökmesi pek de uzak zamanlara ulaşmaz sanırım ama bu yükün altında sadece ben varlığımın güven hatalarım oluşuydu ki sebeplerden uzak kalışım… mustafa yılmaz

Yaz sonrası sonbahar başı, bu zaman kaç senedir yaşanır bilinmez ki daha ne kadar zaman var beklenen?

Yılları beraber tüketirken, ne kadar çabuk geçerdi yaşam…
Ben sana gülümserken, sen kahkahalar atardın gülümseme…
Ben sana özlenenimsin derken, sen ömrümü adadığım dedin, ben başımı eğer sevginin büyüklük ölçüsünü bulmaya çalışır gülümserdim sen gibi…

Sen sevgili, yaşamımı bu kadar küçültürken, hiç aklına gelir miydi ömrüme yayılacak zamanlarda hep düşlerimde var olacağın?


Mustafa Yılmaz 4
Kayıt Tarihi : 25.11.2018 14:07:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Hatalarım, ömrümün azap içinde yaşam uğraşıma ulaştıkça şiddeti de o oranda artıyordu… Sorunsuz tek olgu cümlesiydi sevginin doğruluk yaşamı sanıp, her ana ve her söyleneni doğrular olarak veya doğruya inanmışlığım gibi sessiz kalıp zamanın tüketimini sağlıyorum kendimce… Arda kalan öksüzleşmiş ve küskünleşmiş duygularla sevgi dışlanmasını yaşamak pek de kolay olmasa gerek, zaman zorlanarak da olsa, yaşamıma dahil olacaktı, ardı ise sadece bilinmeze yönelmişti. Hoş görüden uzak düşler kurmakla kendi bedenime yaptığım cürüm baskıları ile düşlediğim tek şey vardı bu bedel mutlaka bir yerlerde yaşanarak ödeniyordu…

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Mustafa Yılmaz 4