Bensiz üşüdüğünü söylerdin, gözlerine bakınca ısınırım derdin, sensiz yaşamımda sensizlik şarkıları söylerken, kendi kendimde donuklaşırım, derdin…
Şimdilerde yalnızlık şarkıları dinlerken bir yerlerde, kendi kendime bu düşlerle tükeniyorum artık…
Yaşam bölünmüş düşlerle içime hüzün işletirken, sanki yoklukların içinde bir de sensizlikle, donuklaşıyor bakışlarım…
Yokluğun durmayasıya düş kurmakla yaşam düşüncelerim parçalanıyor, bölünüyorum artık, vaz geçilmiş isteklerle…
Sonsuzluğun özlemi miydi bu acıların ardında kalan belirsiz düşünceler, belki de yalnızlığın belirsiz tarifiydi bu kendi kendime düşünce zinzirine dalışım…
Belki de sahipsizlik isteklerimdi sen varlığının ardında kalan gizli yaşam savaşı…
Unutulası düş kurmaların bedensel ödentisiydi belki de bu hazmedilemeyen yaşam biçimim?
Belki de tümüne dargınlığımın öfke belirtileriydi bunlar veya vedasız gidişlerinin kendi kendime küskünlüklerle var oluş savaşımdı…
Sevmek puslu bir yolculuk sonrası belirsizliklerde kaybolan ruhsal dağılışım sonrasıydı bu kanamalarım…
Fırtına kuşlarının bedensel düşüşleriydi bunlar toprağa çarpma sesi ile şaşkınlıklarımdı belki de?
Sadece kendime küskünlüğümün şaşkınlığını yaşıyorum, güven sarsılmaları ile.
Oysa özlem yaşama dahil olmuşken, bir orman sessizliğinde ayak tabanları ile ezilen bir şeylerin çıtırtı sesleri bunlar içimdeki dağılışların bir birinden kopuşma sesleri bir şaşkınlık yaşamın belirsizlikleriydi.
Belki de bu acılanmalarla ağlayış sesleri içindeki ruhsal bedensel dağılma düşünce sesleri…
Hangi yerdeyim ruhsal düşlerim ile kendinden ürkek bir yaşamın çiçeklerinin solması gibi…
Bağışlanamaz ve kabul edilemez bir yaşam şeklindeki dağılmalar bunlar…
Sadece kendi varlığını ayakta tutma çabası bunlar…
Bedensel olarak yaşamım şimdi hangi şartlarda nefes alıyor ki belirsizliği hâlâ hüküm sürmekte…
Hangi sesler ulaşıyor şimdilerde bize ve anlamları neleri taşıyor?
Hangi yaşam kesitinde var olmam gerekiyor yüzümde hangi maskeler olmalı, yalancı bir gülüş mü taşımalıydı dudakların.
Kime ve neye karşı yalancı gülüşlerimin sesleriydi yayılan ki yaşam zorlama günlerimi yaşatıyor bana artık belirsizliğini hâlâ koruyor?
Dalında tüneyen karnı doymamış bir kuşun üzerine düşen kar serpintileri ile bedeni buz kesmişken hangi tarafıma yığılmalıydım belirsizliğini koruyor bu düşüncelerin belirsizliği ile ne kadar yaşam zamanının içindeydim…
Kendi gölgemin dönüşümü bu belki de kendime göre kıstas gerekiyordu, yaşamın içinde var olduğum olgular…
Aslında hayat tercihlerle yaşam demekti bu da tercih edende edilen arasındaki yolda idi...
Birbirlerine var güçleri ile dayanmalarına rağmen, hep biri kazanırdı sevgide ise hep gidendi bu tercihi kendine göre sebeplerle karar veren…
Bense bu kararın verilebilmesi için hep sessiz kaldım, bu yüzden gidenindir tercih sebebi…
Bizi yıllarca yan yana tutan yaşadıklarımız ile yazdıklarımız birbirine benzerliği idi yazdıklarımız bir birine benzerliği idi ve biz bu benzerliği sevgi olarak benimsedik…
Oysa sen beni yazıyordun, yazdıkça ruhuma işliyordu anlatımların ve bitimsiz sevgiye inanmışlığımdı yıllarca yanılgılarıma sebep olan…
Yanılgı ve yalnızlık birbirlerine denk düşen iki farklı anlam taşıyan yaşamın içindekileri birbirine ekleyerek insanın kadere uzanan yapısı ile nefes almaların içinde gizli bir etkendi yaşamın uzantısına…
İkisine veya ikisinden birine engel olabilir miydim bilinmez veya imkânsız dedikten sonra ya birine diye bir soru çıktı ağzımdan…
Asla diye cevap verdim kendi düşüncelerime asla evet asla çünkü ikisi de yaşamın kuralıydı…
Düşüncelerim sorularla ilerliyordu. Asla derken bir anlamı dahi olsa
yaşam anların dokunulmasına izin vermezdi çünkü bu iki kural yaşamın insana verdiği vazgeçilmezlerdi ve bu kural kadere bağlı olarak yön değişebilirdi ancak…
Ve yaşamın kuralları değişmezliğini var oluştan bu yana korumuştu…
Karanlık bir gece yolculuğunun duraksayıp sana düşler kurmak istediğimi söyledim…
Aslında sana değil kendi kendime anlatmak istiyorum şahitsiz düşüncelerimi…
Önce uzakların beter bir yalnızlık peydah ettiğini an an veya saatler boyu sen düşleri kurarak karanlıktan kopuşarak ilk ışıklı durma yerinde o zamana kadar içimden söylediğim o kadar çok cümlenin tekinde kaldı düşünüşlerim.”
Neden bir insan bu kadar toprağa gömülesiye bağımlı kalır sevgisine? Neden bu kadar hasret yığını en ayrı ile biriktirir içinde?
Kayıp zamanların hesabını kendime sorarken neden içimde yangınlar oluşur ki bakışlarım puslanır…
Durmayasıya düş kurmalar neden içinde acılanmalara yön verir?
Garipsenecek düşüncelerle ömrümü suya hasretmiş gibi nefes almalarla kendi kendimi boğulasıya zamansız bırakmışım ki sevginin yumuşak tarafını yaşarken…
Mustafa Yılmaz 4
Kayıt Tarihi : 11.6.2019 11:24:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Belki de sahipsizlik isteklerimdi sen varlığının ardında kalan gizli yaşam savaşı… Unutulası düş kurmaların bedensel ödentisiydi belki de bu hazmedilemeyen yaşam biçimim? Belki de tümüne dargınlığımın öfke belirtileriydi bunlar veya vedasız gidişlerinin kendi kendime küskünlüklerle var oluş savaşımdı… Sevmek puslu bir yolculuk sonrası belirsizliklerde kaybolan ruhsal dağılışım sonrasıydı bu kanamalarım… Fırtına kuşlarının bedensel düşüşleriydi bunlar toprağa çarpma sesi ile şaşkınlıklarımdı belki de? Sadece kendime küskünlüğümün şaşkınlığını yaşıyorum, güven sarsılmaları ile.
![Mustafa Yılmaz 4](https://www.antoloji.com/i/siir/2019/06/11/5-sadece-umuda-dunusmus-yillar-5.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!