Sadece Umuda Dönüşmüş Yıllar 4.

Mustafa Yılmaz 4
765

ŞİİR


17

TAKİPÇİ

Sadece Umuda Dönüşmüş Yıllar 4.

Yaşamda birçok isteğine, yarım kalmak, yaşamın her anına sığmaya çalışarak nefes almaya zorlamak, kendini yarım nefesler, yarılan düşünceler, arkası hep eksilen istekler ve boylu boyunca uzanmış karakış yalnızlığı sonrası, güneşin omuzlarımı dahi ısıtamadığı bir zaman diliminde, yokluğunu hissetmek, sonra da öfkeye dönüşmüş düşüncelerle, varlığının olduğu zamanlara isyan edip, bir kısmına nefret ile karışık, öfke, diğer bir kısmının içine doluşabildiği kadar özlem dolmuşsa, dünlerin öfkesi ile geleceğin özlemi bir biri ile dalaşmışsa, yaşamın gülme zamanları neresine sığacak bu öfke karmaşası içinde dar nefesler alarak?

,Dünler, senin öksüzlüğünü yaşarken gelecek hangi penceremden gülümseyecek bana?
Yaşamın tüm alışkanlıklarının içinde var olma savaşı ile dayanma gücünü tüketmekti belki de bu kahır düşlerinde…

Sen varlığı ile öncelerdeki zamanlarda, gülümserken, şimdilerdeki kahır zamanları bedenimin parçaları ile yas tutarken, aniden gülümsedim, hani sevgililer sevme zamanlarını gülümserken yaşardı, hem de an zamanlarının farkını bile hissedemeden…

Sen sevgili, gülmelerimi zapt ettiğin zamanlarda bana gülümserken, acılarıma neden ağlaşmıyorum seninle beraber?

Kendime düşüncelerin yoğunluğu ile bir çıkış arayışında idim. O anki her düşünceden kopup baharın ılık nemi ile ıslanmak istiyordu sanki ruhum?

Yalnızlığın garipsenecek tarifi belki de bu cümlelerin arasındaki arayış beklentisi idi… Sanki içimden bir şeyler kopuşuyor veya düşüncelerim bu baskı ile beynimi burkuyordu düşüncelerim bu baskı ile beynimi burkuyordu çaresizlik duygusunun ağır bastığı bu anlarda…

Hangi düşünce ile kime ve ne için yalvarmam gerekirdi ki bu boşluktan parçalanmadan düşüncelerim güven duygusu ile kopuşmamalıydı şüphesiz…

Doğru olan belki de bu hareketsizliğim idi…

Böylece gecenin ılık nemi ile yollara düşme veya bir şeyleri yeniden yaşarcasına eski sığınaklarıma gidip anıların o gizemli etkinliğinde kendi düşüncelerime doluşup için için anılarla gülümseme hislerini yaşamış olamam…

Farklı bir mevsim sonu yaşamda veya vadilerin yeşilliğinin içinde kaybolup kendime güven duygusunu arttıracak düşüncesindeyim belki de bu karmaşık hislerin sebep olduğu…

Küskünlüklerim vardı elbette yaşamın parsellenmiş bir kısım zamanlarında yaşadıklarım ile sebep olana şüphesiz öfke karışımı devinim halindeki düşüncelerimde…

Ne kadar kendime hükmetme çabası içinde olsam da ağır basan öfke basınçları ile uğraşmak anlatılacak kadar kolay değildi…
Birilerinin hazmedilemez davranış ve hareket tarzları benim ruhuma sığmayan bir sataşmalar topluluğu ile kendime, kendim için öfke nöbetleri yaratmam da aslında pek de gerekli değildi…

Derle ya “gidenlerin arkasından kalan kadar giden ağlamaz” gibi anlam taşıyan şu anki düşüncem bu kadar az değildi ki…

Birileri okuduğum kitapta soruyordu “en çok ağlayan giden midir” diye…

Garip bir cümle bilinmez ki demek içinde insanın çok güçlü olması gerekiyor galiba…
Benim ölçüm yani üzüntü ve ağlamaların ölçüsü bir diğerinin yalanlarına inanmak gerekirdi belki de…

Oysa en çok çaresiz olan bence kalandı hiçbir ölçü değeri ile kıyaslanamıyordu…
Bence kalan ile giden arasındaki farkı düşünmek oldukça imkânsızdı.

Giden veya kalanın ağlama sesleri aynı ruh hali ile mukayese edilemeyeceğine göre, giden ile kalanın yan yana gelip yüzlerindeki burukluğa bakmak gerek bu yaşamın içinde var olan yalancılaşmış davranışların çokluğuna bakarak…

Bence gerçek gitmek veya kalmak yalancı bir bahar şaşkınlığında gülümsemek demek…

Yanılmıyorsam, bu anı insan yüzünde pek de mümkün olmayan davranış görüntüsüdür. Belki de sonsuza kadar bu yanılgı ile ömrü tüketeceğim…

Yarını düşlemek için yarınlar yok demek büyük bir yanılgı idi… Oysa umutlanma ile yarında varlık şüphesiz yarından sonraki zamanlarda var ama benim için yarınlar hangi ruh yapımla özlemekti önemli olan…

Evet, yarınları düşlemek, şüphesiz sağlıklı yaşamın boşluklarından kendi gücüm ile kopuşmak gerekliydi… Veya gerçeğe sadakat edip kabullenmek gerekti…

Güneşin yağmur bulutlarının arasından kızarmış şekli ile sıyrılmaya çalışması bile zamana bağlı bir hareket ise gelecek zamana bağlanarak bedensel direnç ile dayanma gücü ile beklemek gerektiriyordu…

Belki de dünler yarınlardan daha çok acılanmalarla beklemeyi öğretiyordu bize…

Sen sevgili, yalancı umutlandırmalar ile uzun zamana belkisiz yıllara sığan bekleme umutları içinde yaşamıma dahil olmuşsan onca yıllık ölçüsünü beklemek olarak düşünmemin acılanma tarifi bu bekleyişin yalanlarla saptırmadığını öğrenmenin de bedeli beklemek kadar acılanmaya sebep olacak şüphesiz…

Garip bir düşünce gülümsetti şu an bana belki de gelecek getirecekti bana güzel günleri… O günlerde sahip olamadığım o günler için, bundan sonra düş kurmak oldukça çok yanılgı getirirdi…

Sen benim ağladığımı gördün mü hiç? Görüp bugünlere kadar uzayan acılanmalarımı hatırlıyor musun?
Önce senin ağlayışlarına, uzun uzun iç çekişlerine avuçlarımdan alev sancısı çıkarırcasına yanışlarını, avuçlarımı bir birine sürterek daha da ısı ile yanışlarını gördün mü sen hiç?

Ama ben senin ağlayışlarını iç çekerek boğazımın daralması ile sesimin kısıldığını hatırlıyor musun şimdilerde?

Avuçlarımla yüzümü kapatışımda, yüreğime akan gözyaşlarımın elinle silerken, ne kadar acılandığımı yüreğinde hissettin mi hiç?

Arda kalan o yıllardaki perişanlığımı içinde hissettin mi hiç?

Yaşam bu sevgili, sevgide birbirleri için ağlayanların gözyaşları daha da ısısı artarak dökülür, bilir misin sen?
Şimdilerde o günlerin heyecanını içimdeki titreyişleri ile tekrar yaşarken ben, bu acılanmalardaki payım sana göre ne kadar fazlaydı?

Belki de sevmek, korkuyu yenmekle yalnızlıkla baş edebilmek veya kendi kendine kararsızlığı yenerek umudun gerçekleşeceğini beklemek her şeye rağmen kaybetme korkusu ile baş etmek, belki de gelecekte umudun var olan gerçekliğine ulaşmak demekti…
Aslında kaybetme korkusuydu düşünceleri darmadağın ederek umutsuzluktan sıyrılmayı gerektiren…

Girdap…
Düşüncelerimde bir sen bir de ben kalmıştı yılların ötesine uzaman hayâllerimle...

Şimdilerde karanlık bir gökyüzü, yağmur düştü düşecek toprağa, bakmışım ki tüm düşüncelerimde serilecek yağmurun ardından kara toprağa...
Sonra sen ben anıları eklenecek düşme yarışından art arda kendiminkilerinin ardından senli anılar düşecek çamurumsu zemine...
Sonra pişmanlıkla ayrıştırma çalarım oluşacak kaybetme korkularımla ve ardında unutma çabası yalnızlığı başlayacak çaresiz duruşum sonrası...

Garip bir üzüntü peydahlanacak alnımdan düşen terlere karışarak toprağa özlem gibi salınacak aşağılara doğru…
Ve korkular, öne çıkan yarınsızlık düşüncelerinin örümcek ağı tutmuşluğu ile salınacak aşağılara doğru ve için için bir yarılma göğüs kafesinden ayak parmaklarına doğru özlemin karesini çizercesine…

Sonra korkusuzluk efelenmeleri dağılacak göğüs kafesime ve acı bir hırıltı ile yaşanmasaydı keşke hiçbir şey ki gözlerimi kapatmam rahat olsaydı…

Hiçbir şeyin düş kurmaları olmasaydı ve sadece yaşamın nefesi kalmalıydı yaşamın içinde, ne anı, ne acılanma, ne de özlemi özleyen düşüncelerim…

Dünlerde nasıl gülerdik unutuldu gitti yaşamın gölgesinde, nasıl ağlardık birbirimizin omuzlarına kayıp giden gözyaşlarımızla, sen bana bakarak hıçkırırdın ben senden yüksek sesle öksürürdüm, oysa, avuçlarımızda birleşirdi gözyaşlarımız ki, bu günlerdeki ağlamalarımızla da karışarak birikirdi…

Gün gelir toprağa küser, gün gelir rüzgâra sitem ederken, sonraları birbirimiz için artık harflere hükmetmeye çalıştık ki gereksiz bir uğraştı neticesi…

Oysa şimdilerde o kadar çok yaşam zamanı birikti ki içimde, göğüs kafesime artık dar geliyor yaşam zamanları…

Yine şafak söktü önünde beklediğim pencere camına bakarken…
Yine, yine de yoksun, oysa şafaklar sökerken gözlerine bakardım ben, sen gülümserdin…
Hep uzakta idi özlediğim ses..

Hep uzakların rüzgârı taşırdı kokusunu, durmayasıya düş kurardık birlikte iken...
Uzakların rüzgârında olacaktı nefeslerimiz…

Seslerimiz, söyleyemediklerimizi taşıyacaktı…
Bazen kurduğumuz düşleri anlatacaktık rüzgâra…
Ve sen hep duyacaktın sesimi yüreğinin tam ortasında…

Vakitsiz düşüncelerle hayallerimiz olacaktı…
Sen pür düşünce bekleyecektin sesimi…
Bense radyodaki bir şarkı ile mırıldanırken…
Eşleşecekti düşüncelerimiz…

Sen, karanlık gece içinden haykırırken ismimi, ben uykusuz gecenin içinden yine haykıracaktım ismini, çenelerim titrerken…
Gözlerimden akarken yaşlar, adına kilitlenecekti dudaklarım, sesimi duyan yalnız sen olacaktın. İsmini bilen de sadece benle beraber sen olacaktın…
Yaz geçecekti, geceler boyu düşlerle…

Sonra, yeniden baharlar gelecekti, avuçlarımız, el ele olurken.
Yağmur damlaları saçlarımıza düşecekti…
Yanaklarımız gözyaşları akışları ile ıslanacaktı…
Sen yağmurdan sanacaktın yüzümün ıslaklığını…
Oysa ben ayrılık özlemlerini hissedercesine ağlamış olacaktım, sen bilemeyecektin…
Sadece beni, seni ne kadar sevdiğimi düşleyecektin…

Bense;
Bir sonraki baharı düşünürken, akan gözyaşımı, elimin tersi ile silecektim…
Sen bilmeyecektin…

Sevginden diyecektim, bu gözyaşları…
Hasretin korkusundan, ayrılık acısının sindirici yapısından, diyecektim…


Mustafa Yılmaz 4
Kayıt Tarihi : 10.6.2019 14:23:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Dünler, senin öksüzlüğünü yaşarken gelecek hangi penceremden gülümseyecek bana? Yaşamın tüm alışkanlıklarının içinde var olma savaşı ile dayanma gücünü tüketmekti belki de bu kahır düşlerinde… Sen varlığı ile öncelerdeki zamanlarda, gülümserken, şimdilerdeki kahır zamanları bedenimin parçaları ile yas tutarken, aniden gülümsedim, hani sevgililer sevme zamanlarını gülümserken yaşardı, hem de an zamanlarının farkını bile hissedemeden… Mustafa yılmaz

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Mustafa Yılmaz
    Mustafa Yılmaz

    Bense;
    Bir sonraki baharı düşünürken, akan gözyaşımı, elimin tersi ile silecektim…
    Sen bilmeyecektin…Mustafa yılmaz

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (1)

Mustafa Yılmaz 4