Kaç masal yazdık kendimize, birbirimiz için? Kaç kez toprağa düştü gözyaşlarımız?
Bu nasıl düşmek böyle sahipsiz, yalnız, kimsesizlik, korkular ile başıboş bir susmak?
Kimi kime bırakacaktım düş yorgunluğu ile?
Aslında yarınsızlık düşleriydi bizi hayata küskünleştiren.
Sana küsecek iradem mi vardı, sadece gözlerimi kapayıp hayattan soyutlanınca.
Sen varlığının anlamı içinde boğuldum.
Ne dünüm kaldı artık, dudaklarıma gülüş mimiği bırakacak, ne de rüyalarıma girme sevinçlerim umuda dönüştü.
Yarınsızlıktı belki de bu umutsuzluğun düşünceleri belki de imkânsızlıkların altında ezilme hisleri ve sadece verilen nefes almalarla varlık savaşlarım idi.
Oysa sen her zamanki gibi gene yoktun.
Oysa umut, hep yolundaki yürüyüşleri hayallerine sığdırarak yaşatıyordu kendini…
Yarınsız düşler olur muydu hiç sevgili veya bu ihtimâlsiz düşlerle yaşam huzuru olabilir miydi, sevgili?
Yine de sen uzakların nefesini almadan vaz geçmek kolay değildi sensizliği hazmedebilmek belki sadece kabullenmekti düze çıkma sebebim.
Düze çıkmak, ne kadar hak ettiğim yaşamı verecekti bana, oysa vaat ettiklerini düşündükçe vaz geçmek gerekiyordu senden.
Ayrı ayrı hikâyelerimiz vardı ayrıca beraber yaşanan hikâyelerimiz vardı.
Ama senden sonraki hikâyeler de var olmaktı asıl yaşamı zorlaştıran.
Ama yaşam acılanmalara dahil nefes almaları var etmişti yaşamıma.
Gerçekler bazen insanı ömür boyu azap içinde yaşatır…
Çoğu zaman sana sorduğumda biz birbirimizde gerçekleri yaşayarak mı var olacaktık?
Uzun zaman suskun kalıp, aniden “benim gerçekliğim seni üzer, o yüzden yüzeysel kalalım” derken yıllara uzayan tek kelimelik cevabım oldu “gerçek dışı yaşam sonsuza dek onur yitirdi insana” dediğimde gülümsemeni hatırladım.
Uzun zamanlara yayılan benim sana söylediğim cümlemin, anlam dışında kalacak korkusu ile yaşamak, belki de soru işaretleri yaratan bir yaşam zamanlarında kaldım…
Ne garip bir cümle ve yanılgıydı bu “sen benim gerçeğimsin” demek aslında onur veriyordu bana sen varlığını tanıdıkça…
Düşü bile olmayan yarınlardan ne beklenirdi ki?
Seninle yazışmalardaki sana yazdığım cümleleri hatırladıkça, şu an aklıma takılan bir başka cümle de “senin varlığınla nefes almak, deniz altı dalışlarımdaki nefes vermeler gibi hava kabarcıklları ile su yüzüne bakarak yaşamın anlamını yaşamak gibi bir an zamanları varlığı idi…
Kendi kendime yaşam yıllarımı tarih ve özgüven açısından sevgi ile sen kıyaslaması yapmak belki de akıl işi değildi.
Nasıl geldi düşüncelerin buraya senli başlangıç zamanı ile sensiz bitişe uğrayan zaman içindeki ruhsal durumuma dahil olan sevinçler ile kahırlar arasındaki zaman farkındaki ruhsal yapımı düşündüm…
Günleri sayarak sen varlığına dahil oluşum ve senli geçen yılların da oldukça hareketli ve tutarsız geçmesi, araya sığınan mutluluklar ve arkasından kopuşarak gelen iç huzursuzlukları arasındaki fark acılanma zamanlarımın çoğulda kalışı idi…
Hep düşünürdüm her seven ve mutluluğu özleyen insan gün gelip acılanmaları içinde kırıldığı zaman farkı hangisinde yoğunlukla huzur ve huzursuzluk arasında dağılıyordu…
Bu gün bunun düşünülmesinin de pek anlamı yoktu sadece acılanmalarımın devamı da mutluluğumdan çok fazla idi.
Peki bu kadar fark yaşamış bir bedenin neden hâlâ yaşanmışlıkların bir kısmında özlem yaşar?
Neydi bu verilemeyen hesaplaşma sebebi?
Evet galiba sorun buydu yaşamıma huzursuzluk katan?
Birbirimizi en iyi tanıyıp yılları içine alan bu itici düşünceler nedendi?
Bence hak etmediğimiz zamanlarda, hak etmediklerimizi yaşamaktı…
Galiba sevmek, zamanın içindeki tavrı ile acılanma peydah ediyordu, belki de sebepsiz sebeplerin an zamanları içindi kendine göre haklılığı ile ortaya çıkmasıydı…
Bu gün belki de itiraf edemediğim özleme bağlı kaybedilmiş zamanların ardından düş kurmalardı bedenimizin kendini koruma duygusundan uzaklaşması…
Belkisiz yaşam yaşanan zamanları özlem duygusu ile bedensel acılanmalara dönüştürüyordu yaşanan son zamanlar dediğimiz nefes almaları…
Seni bu şehre getirmek istediğimde, belki de gelmek için düşüneceksin…
Veya gel benim şehrime desem, gelebilecek misin sorusuna vereceğin cevabı merak etmem sebebimi de anlayamadım hâlâ…
Sadece biz gidiyorduk düşüncesinde idik, zaman geçince bu gidiş senin gitmelerine döndü, oysa daha birbirimize söylenecek sözlerimiz vardı, bundan sonrasında sahipsiz ve birçok düşüncede anlaşılmaya çalışılan sözlerimiz dolaşır oldu...
Birkaç düşüncenin arasına sığınmış tek düştü cevapsız kalan, "biz bu hâle nasıl geldik?"
Şimdilerde fotoğraflara bakıp geçmişimizi değiştireceğimizi zannediyoruz…
Fotoğraflarda ki o bakışı hatırlar mısın, ne kadar özveri vardı içimizde, ne kadar sevgi çoğunluğu vardı, sadakatimizde, sonra yağmurlar yağdı, sonra soğuklar ve biz o soğuklarda avuçlarımızı, avuçlarımızla ısıtırken sevgi sınavındaydık, şüphesiz…
Dün bu güne göre daha cömertti daha fazla iç açsı yaşardık, ayrılık korkusu ile sonraları ıslandık, bazen beraber, bazen de sen tek başına, sonraları, kalabalıklarla kaldın yaşamın zorundan…
Unutmak ne kadar güçlü bir duyguydu ki bu güne neleri unutabildik, belki en önemlisi sen unutkan oldun…
Yaşam ya sevgili, yazdıklarımız da okuduklarımız da hep geçmişin özlemi el sallayarak yüreğimizi yerinden oynatıyor…
Şimşekler uzaklardan çakarak birbirimizin yüzünü aydınlatmada, sen kalabalıklarınla, ben yalnızlığımda iken…
Şimdilerde şarkılardaki cümleler ile anlara eşlik etme zamanı anlatırdı bir kısım yalnızlık, bir kısmı da şarkıda güme zamanlarını hatırlatırdı. Bense düşünür, düşünme anılarının an zamanlarında yüzümde gülümseme oluşurdu...
Yaşam gülmeleri yaşama özlemi yaratırken, zamana sığan anlık gülmeler ile kaçak gülmeleri tanıtırdı bize veya sadece bana…
Bilmediğim, anlayamadığım bir şeyler var yaşamımın içinden dışa doğru taşan…
Günler ve yıllar geçtikçe, beni sana, seni bana yabancılaştıran.
Garip bir soğukluk bunlar kendime yetemeyiş, kendi kendime ürkek oluşum, senin düşlerinden uzak kalarak kendime varlık savaşı kazanmak…
Ve teklik ve teklikle gelen ürkek yalnızlık, sonra özlem ardından öfke ve boğutucu bir nefret ve özlemsiz gelecek yarınlardaki yaşam…
Senli yaşamımda ikiye ayrılan korkularım vardı, tek kalışlarımda yalnızlık korkularım, birlikte olduğumuz zamanlarda ise daha büyüğü olan senin gitme korkum ve bende kendime sahipsizlik üretiyordu…
Şimdilerde yaşanmış korkularımda arkamda kirli kalan…
En çok geceleri, baskısını artırıyordu konuşamama sıkıntısı, daha çok suskun kalış ve kendine özgü geçmişini karelerle düşleyip, yaşamındaki hatalarını bulmaya çalışıyordum sanki.
Yaşamın içindeki eksik kaldığım birçok anı gibi bu gün de kendi kendimi suçlayacak davranış zamanlarımı düşlüyordum…
Nerede eksik kalmıştım, yaşamımın özveri bekleyen zamanlarında?
Zaman zaman aklıma düşen geziler boyunca hangi karede kendimi suçlayabilirdim…
Kendime sordum çok sevmek gerekenden çok önem vermek veya önemsemek kendi adına düşünüp nerede eksikliğim vardı bu düşlerim içinde seyreden?
Artık susmak belki de kendimle hesaplaşma yönüne gidişimi zorluyordu.
En çok yaşamla onun karşıtları arasındaki sürtüşmeydi kendi gücümü yetikleştiren…
Kendi kendime konuşur olmuştum sanki hatalarım dışardan birinin gözlemcilik yapması gibi davrandığım uzun yıllar geçti, yaşamımdan…
Çoğunda güçsüzlük, çoğunda pişmanlıklardı zamana yayılan unutulası bir yaşam anılarına saygı gösterme çabası ile çok uzun yılları boşuna yaşam zamanlarıma ekledim…
Fark ettiğim zamanlarda ise, geçmişe çok değerli yaşamımı feda etmiştim…
Ağlama duygularım artmış, olur olmaz düşüncelerle ağlama anlarını yaşarken,
yaşamımın bir çok önemli zamanımı boşa geçirmiş oluyordum…
Fark ettiğim zamanlarda ise, geçmişe çok değerli yaşamımı feda etmiştim…
Ağlama duygularım artmış, olur olmaz düşüncelerle ağlama anlarını yaşarken,
yaşamımın bir çok önemli zamanımı boşa geçirmiş oluyordum…
İşte bu şartlardan kurtulmamı sağlayan uzaklığını çok uzak diye tarif edeceğim farklı bir şehirden bana yazarak veya telefon ederek bu zorlu dönemi atlatmamı sağlayan insana uzun yıllardaki olsa da hâlâ teşekkür etme şansım olamadı ve onun ezikliği de hâlâ içimde kanamalar oluşurcasına varlığını sürdürüyor…
Yıllardır bana yazdıklarını şu ana kadar biriktirmiştim.
Şimdilerde onları tekrar tekrar okudukça onun bana olan sevgisine saygı duymam hâlâ ölçüsü çok büyük olan saygınlık sağlamaktı…
Evet ona ben de seni severim derken bile hakkım olmayan bir cümleye sahiplik yapıyordum.
Eminim ki bu günlere uzayan sevgisinin bana oldukça güç kazandırdığını biliyorum…
Çoğul değerlere hak ettiği öneminde eksik kaldım şüphesiz.
Bu günlerde sebeplerine baktığım da benim kanayan bedenimin ona zarar verme ihtimali olduğunu şüphesizdi… Ve bu saygım onlarca yıla sığan özelliği ile hâlâ kendini koruyor…
Ve bu saygım şüphesiz varlığını benle beraber taşıyacaktı…
Sahi hâlâ senin memleketinde güneş önce nereyi aydınlatıyor demek de zor bir soruydu…
Böyle sevmek, böyle acı çekmek böylesine yalnızlıkla kala kalmak, belki de acılanmanın sebebiydi yaşama küsmek…
Mustafa Yılmaz 4
Kayıt Tarihi : 7.3.2019 13:36:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Gerçekler bazen insanı ömür boyu azap içinde yaşatır… Çoğu zaman sana sorduğumda biz birbirimizde gerçekleri yaşayarak mı var olacaktık? Uzun zaman suskun kalıp, aniden “benim gerçekliğim seni üzer, o yüzden yüzeysel kalalım” derken yıllara uzayan tek kelimelik cevabım oldu “gerçek dışı yaşam sonsuza dek onur yitirdi insana” dediğimde gülümsemeni hatırladım. Uzun zamanlara yayılan benim sana söylediğim cümlemin, anlam dışında kalacak korkusu ile yaşamak, belki de soru işaretleri yaratan bir yaşam zamanlarında kaldım… Ne garip bir cümle ve yanılgıydı bu “sen benim gerçeğimsin” demek aslında onur veriyordu bana sen varlığını tanıdıkça…

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!