...Bürücek - Adana'ya...
dağ ateşlerini sende gördüm ilk
alfabeyi sende söktüm
küçüktüm
tanımazdım aşkı
bir ovanın
çoban ateşine düşen yankısını
yeşildin maviydin
..
I.
el sallıyor içinizdeki hayalet
uğurlama gibi bir şey
karşılama olmalıydı oysaki
bir de kuşdili deneseniz diyorum
türkçeniz ölmüştü hani
reçete sunuyorum size anlayın!
..
Şair duruşu diye bir şey var mı?
Varsa nedir?
Bu konuda fikir bildirmeye hakkımız var mı?
Yetkinliğimizin sınırları nereye kadar uzanır?
Bu soruları yanıtlamak hiç de kolay değil, çünkü yukarıdaki soru cümlelerinin algılanışı kişiye göre değişir. Yanıtlar tamamen öznel olup şairin duruş kavramını nasıl tanımladığı ile doğrudan ilgilidir. Birisi çıkıp, “Şair duruşu diye bir şey yoktur” da diyebilir pekâlâ. Bu duruşun - eğer varsa - tarihsel süreç içerisindeki dönemsel gerçekliklere ve akımlara göre değişim gösterdiğini iddia edebilir ya da “Edebiyat dünyasında şair olarak tanımlanmamış kişiler bu konuda görüş bildirmemeli” de diyebilir. Hal böyle olunca, “şair duruşu” ancak kişisel pencerelerden bakılarak; “olmazsa olmaz” sayılacak, en azından evrensel ölçekte kabul görme olasılığı yüksek bazı özellikler sıralanarak açıklanabilir.
Şair, her koşulda çağının tanıklığı işlevini üstlenmek, toplumları tutsak eden sorunların sözcüsü ve aktarıcısı olmak, ancak J.L. Borges'in de belirttiği gibi dar bir dönemde sıkışıp kalmayıp, tarihe ve geleceğe karşı da bir sorumluluk taşıyarak şiirlerini 'zamana yazmak' mecburiyetindedir. Hüseyin Ferhad benzer bir görüşü “geleceğe mektup yazmak” olarak vurgulamıştır. Öne çıkarılan bu özelliğe, mekânı yok etmeden mekânı sınırsızlaştırmak boyutu da eklenebilir. Sorumluluk alanının genişliğinden dolayı şair susmaz, susamaz. Tanıklık ettiği haksızlığı, sömürüyü, yanlışlığı kâğıda dökmek; muhalif ve hesap sorar duruşunu her koşulda sergilemek, bu duruşu sözüyle de somutlaştırmak ve aynı zamanda evrenselleştirmekle yükümlüdür. Yükümlülüğünü yerine getirirken, olup biten tüm olumsuzluklardan kendisini sorumlu hissedendir. Daha yaşanası bir dünya yaratmak amacıyla düş-kuran, düş-yazan biri olmasına rağmen kurgulanmış her şiirin altına gerçekleri ustalıkla gizlemeyi bilendir. Aynı zamanda her tür iktidara uzak duran bir öncüdür. Kalıpları kıran, kalıpları kuran, kültürü ve dolayısıyla insanı dönüştüren; dönüştüremese bile, insanı eskisinden farklı düşünmeye ve duyumsamaya yönelten bir güçtür.
Şair esinlenebilir ama asla kopya çekmez. Biricikliğin ve özgünlüğün, kişisel “poetika”sını, şiirsel edasını, şairaneliğini oluşturmadaki rolünü kavramıştır. Üstelik hayata, aşka, insana ve karmaşaya dair inceliklere karşı fevkalade duyarlı; sıradan bir gözün göremediği ayrıntıları sezebilen, bunları doğru algılayıp pervasızca dile getiren, kendisine dert edinen kişidir. Derdi olmayan şairin duruşu olamaz! “Kendisi” olamayan şairin de… Düşünmenin ve sorgulamanın değerini anlamış, yaşamında en az şiir kadar felsefi düşünceye de yer vermiştir. Varoluşsal kaygıları, bitip tükenmez arayışları olan, bir filozof kadar felsefeyi önemseyen ama ondan daha mücadeleci biridir. Üstelik yarattığı eserlerde soyut felsefi düşünceyi şiirsel malzeme ile harmanlayıp somutlaştırmayı amaç edinmiştir. Ancak unutmamak gerekir ki, şiir yalnızca felsefe değildir; felsefenin de tek başına şiir olmadığı gibi… Ama toprakla çiçek kadar yakındırlar birbirlerine.
..
(Lübnan Saldırısı sırasında)
50 derecede kış!
Ölüme de yaşam kadar yakın durmak gerektiğini düşünmüşümdür hep. Ölüm zamanla kabullenilebiliyor ama kanıksamayı ve vurdumduymazlığı anlayamıyorum bir türlü. Ölümü renkli camlardan bir Hollywood yapımı gibi izleyip sonra da hiç bir şey yokmuşçasına 'hayattan keyif almayı' anlayamıyorum. Baudrillard 'ın 'hipergerçek'i bu olsa gerek... Telefonları açmak istemiyorum artık; posta kutularını da... İnsanoğlu bir tuhaf olmuş. Sınırlı sayıda sözcükle konuştukları yetmezmiş gibi sınırlı sayıda düşünce, sınırlı sayıda duyguyla yaşıyorlar. İlk duyduğum cümle 'tatile gitmediniz mi? ' sorusu.
Gitmedim lanet olsun!
Yanı başımda masum siviller ve bebekler ölüyor, anlamıyor musun?
İçim kaldırmıyor, havuza bile gidemiyorum. Yeni aldığı evin dekorasyonundan söz edeni mi ararsınız; köpeğini denize sokarken yaşadığı mutluluğu anlatanı mı? Oysa dört ayaklı dostlarımız için hayatını verecek kadar seven biriyim onları, ama sırası değil şimdi. Havuz başında yediği balığı dillendiren, mangalda et, yanında rakı hayalleri kuranları mı; alışveriş şehvetiyle kendini ve çağını yitirenleri, her şey yolundaymış gibi okumam ve değerlendirmem için aşk şiirleri gönderenleri mi, hangisini saysam ki?
..
bir kış
açılış yapıyor içimde
katları boşalıyor göğümün
gülü
bimar edendir
buza eriyen külüm
beni görmezden gelen ağartı
bağışla!
..
bırakın yüzünüzü seçmesin gözlerim!
kimlik yitiminden tutuklanmasın kimse
sakınmalı yürek kurşun zehirlenmesinden
aksi halde küstürüyor içe akıtılan asit
tırnaklara sıvaşan insancıl bu leke
“zaman yüzünü eskitemez, çünkü yüzü yok! ” *
bilirim tekilce gidilendir yol
..
şizofren bir uykuyla ağırlandık
kıl payı yaşamaktı biraz
kıl payı ölmek
soluğumuzda oynaşan arsız konuk
uğurlayamadığımız
içeride bir akrep
dikelir gece boyu
uykuda dinmez zehir
..