30 Ağustos, Tarihin Geleceği

Bedrettin Keleştimur
417

ŞİİR


4

TAKİPÇİ

30 Ağustos, Tarihin Geleceği

Hürriyeti koklamak, ufukları bir daha yoklamak isterim. Matemleri içimde saklamak, kızılca feryatları oklamak isterim. 30 Ağustosları yüreklerde şoklamak, masum çığlıkları aklamak isterim.
Bilir misin, ülkemin boğazına zincir takmak; Keyfince sıcak denizlere akmak isterler!
Doğrul derim, Ey Türk! Üç kıta, üç deniz; zehir ambarı sanki! Yılan kusmuğunda zaman, akrep dansında elaman!
Kafkaslar; kaslar gerilmiş! İnsaf, vurgun yemiş! Asır, esir zembereğinde dönerken; zemheri suratlar sükûta namlularını çevirmiş!
İnancımız, “Kinin olduğu yerde din yoktur” der. Kin ve kindarlık, dünyanın üzerinde bir kezzap ateştir sanki! İfratın nöbet tuttuğu, tefrikin kolluk görevi yaptığı derya denizler! Dalgalar arasında, “denizleri oluk oluk yakacak” direngi kırılmış kıyamet sirenleri!
Doğu’nun makûs talihi midir, balam! Bir zamanlar, işgalin soğuk yüzünü yaşamış! İşgal acıları yetmezmiş gibi, arkasına Rusya’yı ve bütün batıyı alarak, yürekler yakan katliamlarla vahşetin en acılarını taşımış! Tarihe şehadet edecek eserlerin mezalim bir ruhla yerle bir edilmiş! Eşkiyalar sofrasında paralanan/ kıymık kıymık doğranan masumiyet abidesi, Ey Soluğum! Zincirlerin kırıldığı günleri hatırla, Ey hafızam!
Hatırla ki, güneyinden, doğundan, kuzeyinden esen sert rüzgârlara göğüs gerebilesin! Hatırla ki, ‘hürriyet’ adı verilen bir kavramın yüceliğine eresin! “canın, kanın, malın, namusun ve bütün değerlerin” kıymeti mahşerinde, ‘mukaddeslerin’ ruhaniyetinde varlığını özdeşleştiresin!
“Hürriyet, benim karekterimdir” diyebilmek, bir büyük sadakatin sadece kanla ödenebilen bedelidir. O bedel, bütün keyfiliklerin ötesinde mutlak güzelliklerin “bir gül bahçesinde açmaya yüz tutan tomurlardır”
Dağlar gibi çelikten zırh giyen irade burada! Nehirler gibi, saf ve duruluğun hasret kokan gönül yatakları burada! Ovalar, uçsuz ovalar; sessiz çığlıkların yankılarını aradığı mihraplar, minberler burada! “Dağlar ile taşlar ile konuşurum” Bir koca yürek olurum, vatanımın ıssız koylarında!
Ağustos, zaferler tacına merhaba diyen bir milletin, “köklü bir maziden, şanlı bir atiye” gönül koymasıdır. Türkülerim, ‘OY! ’ der. Hasret kokan dudaklar, asırlara döner sadece, ‘dert’ okur! Bizim kilimimize bakınız, ‘desen desendir’ Her deseninde, yüreğine gömdüğü bir ağıtın sancıları saklıdır.
Anadolu’nun doğusunda; Nemrut vardır, Nemrut fıtratı ölmemiştir! Anadolu’nun doğu’sunda; Kabiller hala yaşar! O sebepledir ki inancımız aman ha, “fitne uykudadır, fitneyi uyandırmayın” der.
Irkçılık, fitnedir! Husumet fitnedir! Her kötü çığır, kendisiyle birlikte fitnedir! İslâmda, yeri olmayan bidatlar fitnedir! Kin ve öfkeye alamet olacak bütün yollar fitnedir! Bu vatan yolunda; kanımız sebil, canımız Habil; bayrak yoldaşımız, Kur’an sırdaşımız, Hz. Allah yardımcımız olsun derim.
Evet, söz ilmiği çözüldükçe, yol işaretleri sere serpe önünüze geliyor. “Sağuk Savaş Dönemi” sert esintilerle kendisini belli etmeye başladı. İstilacı ve sömürgeci canavarların iştah sofraslarındaki homurtuları daha yakından duyulur oldu! ‘emperyal güçlerin’ ağız dalaşları, kıvılcımları kendi mevzilerinden dışarılara doğru taşımaya başladı.
Tarihin, ‘infilak ettiği’ kızıl çizgiler var. O sebepledir ki, Kafkaslara ve Basra’ya açılan yol üzerinde bir kilit, bir anahtar görevini yapan doğu dedik! Türk’ün ilk fetih harcının döküldüğü yerlerde burası değil mi? Maveraünnehir’den Fırat Havzasına doğru açılan tarihin en kutlu medeniyet yolu üzerinde, şimdi ‘derin pusular’ var!
Rusların, sıcak denizlere inme politikaları, bu coğrafyayı ‘bir ölüm-kalım kuşağı’ haline getirmiştir. Ve şimdi bu coğrafya; Doğu Anadolu, ‘bir enerji terminali’ haline gelmiştir. Hazar, İran, Irak petrol ve doğal gazının yol güzergâhı belki de tarihin en büyük fırtınalarının/ kızılca kıyametlerin kopmasına ramak kalan bir derin iç hesaplaşmanın ağındadır!
Türkiye, Türk insanı aydınıyla asıl en büyük imtihandan geçmektedir. Bu coğrafya’da krizler aşılır aşılmasına da, biz kendi içimizde; dil sancılarından, beden ağrılarından geçerek, bir ruhi imtihanı nasıl vereceğiz asıl onu düşünürüm! Fitne pazarında, akıl ve sır almaz bir kasap var; ASALA’NIN YAVUKLUSU PKK! Cinayetin ve cinnetin tam orta yerinde, bizim ezel ve ebed dediğimiz coğrafyamız var! Ve de, ortak bir tarihi, ortak bir şuuru asırlarca birlikte paylaştığımız; “sen ne kadar Kürt’sen, ben de o kadar Kürt’üm; sen ne kadar Türk’sen ben de o kadar Türk’üm” dediğim ve birbirine ‘emmioğlu’ dediği, Müslüman kardeşlerim, ciğerparelerim var.
Biz birbirimize karşı, ‘bir’in ve birliğin’ dışında bir şey düşünmedik ki? O’nun dışında birşeyler düşünmek sadece, ‘kirden ve kinden’ alır nasibini!
26 Ağustos 1071 ile aynı kadim tarihin 26 Ağustos 1922 tarileri arasında, Malazgirt’ten Kocatepe’ye bir seyrü sefer yapınız; ANADOLU’NUN BAHTLI VE TAHTLI YÜZÜ ÇIKAR. O yüz, hiçbir zaman asık olmadı, tarihinde hiçbir zaman milletine sırıtmadı. Hiçbir zaman edebini ve adabını da bozmadı! Bugün bir daha, birlikte tarihi okuyalım ve tarihin geleceğine bir başkası değil, biz şekil verelim.

Bedrettin Keleştimur
Kayıt Tarihi : 30.8.2008 22:00:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Bedrettin Keleştimur