Bundan sonraki gecede yılancık rüyasında onu, şahmaranı gördü. Şahmaran güneşin yetmiş yedi rengiyle örülü kadife derisi, gözünde yılanın gördüğü ve göremediği bütün alemlerin parçalarından oluşan bakışıyla, envai çeşit beyazdan ışıklar içindeydi. Şahmaran o rüyanın en lezzetli deminde yılancığa şunu dedi: “Yaklaş, ona boyun eğme”
Yılancık uyandığında ulu yılanın kendisine bir süt çanağı uzattığını gördü. Ulu yılan tebessümle diyordu ki
“Aklını başına devşir
Bu nazlı ceylanınkidir
Südün hası değildir bu
Düş yola belki bulursun.”
O şevkle kurak ormanın ortasındaki mülevves su birikintisine vardı. Sudur bu ya, onca hayvan; ceylanı, turnası, sincabı, devesi, ineği günde birkaç kez başına doluşuptur. Doluşmayanı da o ifridin kıçını yalayan kertenkele teshir edip getirir gelir. Ki o zalimler zalimi, adiler adisi, ormanın üstüne kara bulutlar gibi çöken o belalar belası timsah ifridi sudan zebellah gibi çıkıp bu gariplerin kanını içsin, güzelim cesetlerini de kertenkelelere versin diye.
Dünya var olalı beri çirkin ve soğuk,
Erken içeceğimiz bir ilaç gibi.
Tadı dudaklarımızda acımsı, buruk.
Bu saatte gözyaşları, yeminler,
Boş bir tesellidir inandığımız.
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta