3’ÜN ÇOK ÖNEMLİ DİĞER KERAMETİ
Şimdi de, bir diğer 3 (üç) ve önemi üzerinde duralım.
Ancak Türkiye’nin gerçeklerine geçmeden, doğduğum köyümün üzerimdeki etkilerinden biraz söz etmek isterim.
Bu da o yörelerimizin, bölgelerimizin çok aşikâr gerçeklerinden başka hiçbir şey değildir.
Kırk yıl kadar önce…
Liseden mezun olduğum ve üniversite imtihanlarına girdiğim yıl…
Çok uzaklardaki doğduğum yerlerde, köyümdeyim.
Sadece çayırı olan ve ağırlıklı arpa - buğday ekilen, iklim şartlarından dolayı çok verimli olmayan, hayvancılıkla geçinen bir yöre.
Ardahan’ın Dedegül köyü…
İnsanların domatesle, biberle yeni yeni tanıştıkları yıllar.
Sebze yok denecek kadar az, meyve de Iğdır’dan geldiği kadarıyla olanlar.
Hayvanlarla insanların aynı avluyu kullanarak girdikleri evler.
Evlerde her odanın tepesinde yani damında olan küçücük bir pencere…
Sadece gündüzleri aydınlık olması için konulmuş pencerecikler.
Oturulan, yemek pişirilen, yemek yenilen, zamanın büyük kısmının geçirildiği günümüzün salonu özelliklerini ihtiva eden büyükçe bir oda ve koca bir ocak. Modernize edilmişine günümüzde şömine diyorlar ya, işte onun doğal hali…
Yatmak için de kullanılan yer.
Evin bir diğer ve en büyük odalarından biri de, bu odanın bitişiğindeki ahır.
Hayvanların sıcağından da kış günlerinde istifade etmek çok önemli.
İlaveten bir veya iki oda daha. Bunlardan biri ambar/kiler olarak kullanılır.
Yerlerde kilim veya keçeler serili.
Duvar yastıkları, yer minderleri ve işlemeli örtüler.
Evin içi mi? ..
“Şükür” felsefesiyle huzur bulan, sıcaklık rüzgârlarının doldurduğu loş ama mutlu aile birlikteliği...
En büyük zevklerden biri, akşamları “kırtlama” içilen yorgunluk çayları.
Asıl sıcaklık burada.
Her evde hayat var, canlılık var.
Cıvıltılı, şen şakrak çocuklar…
Her evde ortalama 7 (yedi) , 8 (sekiz) çocuk.
Kızlı erkekli…
Boy boy…
Aynı işi devam ettirecek bir veya iki kardeş kalır memlekette, doğduğumuz o yerlerde.
Tabi, bizim gibi bazı ailelerden ise hiç kimse kalmadı…
Göç ettik daha farklı yerlere, bölgelere.
Rızkımızı kazanmak, daha toplum içinde olmak, devlet içinde, millet içinde yer almak, yetki sahibi olabilmek ve gelecek nesilleri daha güzel mesleklere hazırlamak için, imkânları çok çok olan illere ve bölgelere göç etmişiz biz de.
O zaman için bunun adı ileriyi görmekti.
Sanırım yine çok fazla değişen bir şey olmadı.
Günümüzde de nüfus artış hızına ve göç hareketlerine bakarsak bunu çok daha net olarak anlayabiliriz.
*
Şimdi Türkiye’nin dününe ve bugününe bir göz atalım derim…
Türkiye’de Cumhuriyet döneminde ilk nüfus sayımı 1927 yılında yapılmış.
Buna göre nüfusumuz 13.648. 270 olarak tespit edilmiş.
Sonrasında 1935 yılında ve sonra her 5 (beş) yılda bir yapılmış nüfus sayımları.
Şimdiki nüfusumuzun 73.722.988 olduğu TÜİK tarafından belirtilmekte.
Yani 84 yılda 60.000.000 (altmış milyon) artmış nüfusumuz.
Ortalama nüfus artış hızımız yüzde 22 – 23 civarında.
1990 yılından sonra görünen artış hızı yüzde 16 civarında.
2010 YILI NÜFUS SAYIMINA GÖRE:
Bölgeler genelinde TOPLAM DOĞURGANLIK HIZI (ÇOCUK SAYISI) ise şöyle.
Toplamda doğurganlık hızında en düşük bölge Batı Marmara ve Ege bölgesi; ortalama yüzde 1.60 civarında.
En fazla olan bölgelerden 1. sırada Güney Doğu Anadolu Bölgesi: Yüzde 3. 46 olarak tespit edilmiş. Artış hızında 2. sırada yine Doğu Anadolu (Orta ve Kuzey Doğu Anadolu Kısımlarında) olarak verilmiş. Artış hızı ise yüzde 2.85…
Türkiye’nin genel doğurganlık hızı ise 2.03 olmuş.
Genel bir değerlendirme ile Güney Doğu ve Doğu Anadolu bölgelerindeki nüfus artış hızı diğer bölgelerimizin ortalamasından iki kat daha fazla.
Türkiye ortalamasının bir buçuk katından fazla…
*
Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinin verdiği göç, aldığı göçten 115.000 fazla. Yani 2010 yılında 115.000 kişi başka bölgelere; özellikle İstanbul, Marmara ve Batı Anadolu Bölgelerine göç etmiş.
Yine Doğu ve Batı Karadeniz ile Orta Anadolu bölgesinden de 106.000 civarında İstanbul, Marmara ve Batı Anadolu Bölgelerine göç edilmiş.
Bu da gösteriyor ki, Türkiye’nin nüfusu sırayla Güneydoğu, Doğu ve Kuzeydoğu, Karadeniz ve Orta Anadolu Bölgesinden genel olarak batı bölgelerine göçmekte. Bu da her yıl için ortalama 200.000 kişinin batıya göçü şeklinde değerlendirilebilir.
Tabii ki, bu arada büyük illerin ağırlıklı göç aldıkları da aşikârdır.
Nüfus artış hızının en çok arttığı bölgeler Güneydoğu ve Kuzey /Doğu Anadolu Bölgeleri olmasına rağmen, nüfusu artmak yerine en fazla göç veren bölgelerimiz yine aynı bölgeler.
Bu bölgelerde aile başına düşen çocuk sayısı en az 7- 8 civarındadır.
Kaldı ki, orta ve yüksek gelire sahip diğer bölgelerimizde yaşayan ailelerdeki çocuk sayısı 1- 2 tanedir.
Bu da, batı bölgelerimizde nüfus artışının olmadığını, aksine negatife (eksiye) dönüştüğünü gösterir.
Türkiye’nin ve Türk milletinin geleceği açısından orta ve üst gelir seviyesindeki ailelerimizin en az 3 (ÜÇ) çocuk yapmaları, gelecek adına ülkemizi, milletimizi ve torunlarımızı güvence altına almak anlamına gelir...
Aksi takdirde Türkiye’de büyük bir nüfus dönüşümü yaşanacak ve gelecek nesillerden emanet aldığımız bu güzel ülkemizde en büyük felaketi, torunlarımıza ‘BİZLER’ yaşatmış olacağız.
Değerli genç kardeşlerim, durumu müsait olan ve hatta geleceği şimdiden gören milletimizin mensupları...
Lütfen bir kez daha Türkiye’nin ve Türk milletinin geleceğini düşünün...
Çocuklarımızın ve torunlarımızın geleceğini düşünün…
Düşünün ve bu konuda 3 (ÜÇ) ’ün kerametine ve önemine inanın.
Artık bilmemiz ve görmemiz gereken tek gerçek şu ki:
EN AZ 3 (ÜÇ) ÇOCUK BİR MECBURİYETTİR.
Milletimize sevgi ve saygılarımla...
*
Kaynaklar: DİE – TÜİK – TOBB verileri ve internet siteleri.
04 Aralık 2011
Hikmet Çiftçi 2Kayıt Tarihi : 1.1.2012 22:55:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Makale..................................................................................................................................... 'Ey TÜRK Milleti! Bugün sen:..... HADİ CANIM SENDE! ...' dersen; ........ Birkaç yirmi yıl sonra, biri sana:......... 'HADİ ORDAN! ..' diyecektir... UNUTMA! ...

Her şey gönlünüzce olsun
YILDIRIM YORULMAZ
TÜM YORUMLAR (3)