Karanlıkta Islaktı Gece 3.

Mustafa Yılmaz 4
765

ŞİİR


17

TAKİPÇİ

Karanlıkta Islaktı Gece 3.

Umut bu sevgili, umut, belki de yaşamımda özlemle beklediğim uzun yıllar peşinden beklediğim umut…

Bir gün sevgili, bir gün seninle karanlık bir sokak başında veya parlak ışıklarla aydınlanmış bir otoparkta, iki aracın ikisinin de farları açık kalmçççççış, burun buruna araçların, bir birlerine dokunacak bir şekilde, park edilerek iki araç kullanıcısı da kısa bir beklemeden sonra araçlarından inerek, birbirlerine doğru ilk adımlarından sonra oldukları yere mıhlanmış gibi, aniden duruşları ile sessizliklerini koruyarak...

Yürek vurgunluğu içinde göz göze duraklamalarının an zamanlarına uzayan bakışları ile veya lüks bir otelin lobisindeki yemek salonundaki oturduğu yerden denize dalgın ve düşsel bakışlarla geçmişini sorgulayan bir adama yaklaşan ayak sesleri ile irkilip, ayağa kalktığı sırada donuklaşmış bakışlarla duraksayarak olduğu yerde kararsız bir hareketle, adamın gözlerinde göğsüne düşen gözyaşı damlaları ile tüm geçmişini saniyelerle geçiştirip, böyle bir otel salonundaki yemek masasına telaşlı gelen adamın bakışlarını hatırlayıp buz kesmiş bedeninden titrek sesi ile merhaba diyen kadının sesi ile irkilen adamı düşledi…

Hep adam erken giderdi buluşma yerine… Ben geldim derdi kadın…
Çoğu zaman buluştukları yerlere yağmurlar hızlanmış damlalarını düşürürdü.
Çoğu zaman aracında otururken, adamın yüreğinden çıkarcasına çırpınırdı…
Sonra “merhaba “ sesine cevap verirken parmak uçları karıncalaşırdı adamın ve merhaba derken boğulacağını hissederek yutkunurdu adam…

Arkası hep kesik boşluk dolu ve sadece o anlık bir sesti merhaba… Ardı gelecekmiş gibi kadının dudakları önce sonra da çenesi titrerdi, “ben geldim” derken…

Adam heyecanı dilinin titremesi ne engel olamadan cevap verirdi… Kadın “yine geciktim” derken, adam suskunluğu ile sadece yutkunurdu.

Yutkunmak o yıllardan bu günlere sarkan bir alışkanlıktı adamda, sevinçlerinde yutkunmak, belki de garip bir bilinçaltı hareketi idi ve hayatına bir anı olarak kalmıştı…

Yıllar ve anılarla dolu ortaya çıkan sahipsiz düşlerdi adam ardı arkasına ruhsal yapı sarsmalarına sebep olan yıllar geçti ve özlem o yıllarla beraber geçmedi…

Bu günlerde bu geçmiş yaşam davranışlarını belki de sorgulamaya hiç gerek yoktu… Anıların içinde yaşar gibi var olmak şüphesiz geçmiş yaşama saygınlık yaratıyordu…

Belki de bir insanın her gününe sarkan bir yas zamanı vardır bu zamandır ki o insanın yaşamı boyu tüm zamanlarına ulaşır…
Yaşam yas zamanı içinde birçok önemli zamanı yok eder, sadece o yas zamanıdır yaşamında bağımlı olduğu anlar…

Yıllar uzayıp giderken, sana dair tüm düşüncelerim de seninkiler gibi devam edip durdu…
Sadece zamanı bekledim, sadece bir günü diğer bir güne anı olarak ekleyip durdum…

Nereden ve nasıl bu düşüncelere bağımlı oldum? Hiçbir gereği yok iken tüm geçmişe rağmen saygı içinde neden yaşadım geçmişle?
Bu bağımlılık geçmişin tutsaklığından ziyade bir özleyiş olduğunu yaşatıyordu belki de farkında olmadan?
Bir kez daha bu kez olsun terk etme bu düşüncelerle beni diyordu kendi kendine…

Adı yok bu yalnızlığın, uzun yıllara sarmalanan bir duruş bu, başlangıcı belli olan ama sonucu asla belirlenemeyecek bir yaşamın ortasından başlayıp, ömrün sonuna sarkacak bir bekleyiş bu…
Tek başa ve içten içe çöküşlerle devam edecek, ardında sayısı belli olmayan gözyaşı zamanlarından sonra, sadece özveri ile ömre uzayacak bir duruş bu…
Yoksun, biliyorum gelmeyeceksin de ama en önemlisi de beklenemeyiş oluşundur…

Zamanı düşlemeyi ben bıraktım biliyorum, ama zaman sonrası sen de çökeceksin bu düşlerin var olduğu asfaltın zifirine…
En çok düşenlerle, hiç düşmeyenlerin arasındaki farkı anladığında işte o andan sonrasıdır beni özleyeceğin…

Zamanı sana terk ettim, geçmişin tüm rüyaları bende kalırken, acılanmaların farkı doğacak aramızda ve sen özlediğin zamanlarda hep hatırlayacaksın…
Her hatırlanış ben kadar acı salacak yüreğine…
İşte o anlardan sonra hep özleyeceksin beni ve o sevginin kokusunu…

Islak ve karanlık bir geceydi, gökyüzüne baktığım an, sen yoktun, yanımda…
Ardı arkası bilinmeyen karışık düşlerdi, arka arkaya sıralanan…
Birkaç yıldız kayması vardı gökyüzünde arka arkaya sıralanan, arkalarında bıraktığı izlerle hayallerimi taşıyan kim bilir nerelerde kaybolacak? Kim bilir kaç kez daha benzersiz yıldız kayması olacak, hayâl kurduğum o garipsenecek anlar boyunca?

Kim bilir kaç daha acılı düşlerle acıya bulanacak bu zaman…
Kazandıklarımla kaybettiklerimin arasında hangi tarafa doğru ağırlık olacaktı bilinmez ama u gece bu karanlığın üstündeki gökyüzünde daha hangi hayallerim dolaşacak ir parlayıp, bir kez daha kaybolacak…

Nedensiz bir alev sönmesi gibi değişken bu düşünceler…
Belki de gidenlerdi en çok sevmeye alıştığımız.
Belki de hiç dönmeyeceklerdi bitimsiz sevginin içinde anı yığılması kalanlardı…
Zamanı geçiştirdiği o kadar çok şey vardı ki ardı tükenmez düşler bırakırdı…

Kopar gider bazen düşüncelerim benden, nereye gider, niçin gider, açıklaması sadece kendinde kalır.
Belki karanlığı sever ışıktan kaçardı bilinmez bu karanlık korkusu, niçin veya bu karanlıklara gölgesinden basa basa korkuları ile yüzleşmekten çekinerek köşe başı sevdalanmalar gibi salınır gider…

Sonrası bir yağmur, oturup ağlasan bile ıslanamazsın…
Her bulut yağmura doluşsa yeryüzü su altında kalırdı. Sevmek derse de bir insan ne kadar sevdiğini hiç bilemezdi çok der geçerdi…

Gözlerine ilk baktığımda bir anda içimde anlatımı çok zor hislerle kendi içime gülümsedim, puslanmış gözlerindeki bakışına, yılları ardına alacak hislerle, uzaklara hep uzaklara bakar olum o korku ahengi ile…

Bir gün evet bir gün sen de gideceksin biliyorum diyordum kendi içime konuştuğum o buruk ve acınılası sesle, sen de gidecektin, hep gidenler gibi ve ben yine yosunlu vadilerdeki özlemi düşleyeceğim…

Düşlemek, karabasan hislerle kendi kendini yargılamaktı belki de kadere boyun eğileceğini bile bile…
Düşlemek içinde sararmış yosunlar bırakırcasına çok şeyden belki de vaz geçme acısı açıyordu içimde bir yerlerimde…

Canım acıyordu ilk defa hissettiğim bu sebepsiz acılanma ile biraz ürkek, biraz korkak, az biraz umutsuzluk düşleriydi bedensel yapıdaki halsizlik ve çaresizlik hislerinin baş edilmez tutarsızlığıydı, belki de son zamanlarda aşırı hislerden biriydi bu sahip olduğum gerçekliklerin kendiliğinden kaybolacağı hisleri…

Şimdilerde yılların ötesinde dahi başlangıç anlarının özlemi geldiğim yere dönme şansımın olamayacağın bile bile artık kendi içime itaat edemiyordum…

Sevgi bizden sonra da bizle yaşayacak...

Dedim ya, sen bana özlemi hiç sormadın, hiç demedin bana gurbet hasretin dibidir diye…
Demedin ki sen beni bir zamanlar çok severdin diye…
Sorgulamadın hayatımı…
Hiç de demedim dimi ya yazlar kışlar geçti gurbet bastı basacağı kadar, ardına hasret yapıştı yol kenarlarına attığımız sigara sönükleri kadar…

Her şey kendi çapına dönüştü her söz içine kapandı, kendi kimsesizliğini düşlerken, beni düşlemeyi unuttun demedin ben de demedim sana özledim diye…

Ben de demedim sana, hasrete boğuluyorum diye…
Demedim sana gerçekten en kara günlerimin ışığı sendin diye…
Diyemedim şüphesiz seni ömrüme bedel sevgideyim diyemedim o yıllardan bu yıllara ömrüm tükendi, artık desem ne yol olur ne de köprü…

Oysa sevgi limitsiz sevme ile yılları avucunda sayamazsın diye.
Oysa yirmi yıl geçti sanırım, en son düşleyip sevdiğimi sayıkladığım yıllardan sonrası hep unutulası acınılası yaşam girdi ömrüme…

Hele sen yokluğunda öksüzlüğümü hep içimde sakladım…

Hep sana sevgimi avucumda sakladım, bir gün elini tutarsam yine avucuna bırakmak için sakladım o not kâğıdımı…
Sen yoktun, sanki tüm sular bulanık aktı yaşamımda…

Sanki tüm nefeslerim küf koktu kendime acınılası bu duruma…
Dedim ya sevgi aramızda dağıldı durdu.
En son sana baktığında yüzümdeki ıslaklık aklıma düştü…
Gözümden akarken sızlayan yanaklarımla, sen adınla gizlimde, sen sesinle kulaklarımda yaşadın…

Ve hâlâ yaşamımdasın…

Seni en son dediğin gibi, sevgi bizden sonra da bizle yaşayacak...

Sen ve Aysudem, ömrüme yayılmış, ömrüme yön veren düşüncelerimde yaşarken, yaşamım öyle kolay geçti ki siz varlığınızı içime sindirirken…
İyi yaşamımda var oldunuz…

Mustafa Yılmaz 4
Kayıt Tarihi : 6.3.2019 20:52:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Yürek vurgunluğu içinde göz göze duraklamalarının an zamanlarına uzayan bakışları ile veya lüks bir otelin lobisindeki yemek salonundaki oturduğu yerden denize dalgın ve düşsel bakışlarla geçmişini sorgulayan bir adama yaklaşan ayak sesleri ile irkilip, ayağa kalktığı sırada donuklaşmış bakışlarla duraksayarak olduğu yerde kararsız bir hareketle, adamın gözlerinde göğsüne düşen gözyaşı damlaları ile tüm geçmişini saniyelerle geçiştirip, böyle bir otel salonundaki yemek masasına telaşlı gelen adamın bakışlarını hatırlayıp buz kesmiş bedeninden titrek sesi ile merhaba diyen kadının sesi ile irkilen adamı düşledi…

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Mustafa Yılmaz 4