Yıllar içine alan senin suskunluğundu sessizliğime eşlik eden… Oysa yılların önceki zamanlarda hiç susmazdın, hayata dair yaşamın içindeki çaresizliklerine dahil anlattıklarınla, gece yarısından sonr4aki şafak söküşüne kadar zamanlarda konuşurdun hep… Sonra susardın, aracın senin tarafındaki camını aralar, esen soğuk nemin yüzüne vurduğu andan, gün ışımasına kadar zamanda konuşurdun hep…
Sonra bir anda bana bakarken işte o an gözkapakların sızan parlaklığı gördüğümde uzun zaman suskunlukla ağladığını görürdüm ve senin gitmek istediğin kahvaltı yerini sana sorardım… Bir müddet sonra deniz kenarı olsun da derken anlardım suskunluktan çıktığını…
Ve gün ışırdı, güneş aracın yönüne doğru ışıklarını camdan salardı, ben susardım… Ve ben sustukça susar, aklımdan sana dair kurgular ve düşüncelerle doluşurdu beynim…
Acılanırdım, düşündüklerini bilmeden içimde korlar oluşurdu, çaresizliklerimin en büyüğünü düşünüp, birden, “kaşar peyniri de yiyecek misin, yumurtanın yanında, derdim… Aniden bir feryat ve haykırışla ile “harikasın sen” derdin…
Bir aşk kadar zehirli,bir orospu kadar güzel.
Zina yatakları kadar akıcı,terkedilişler kadar hüzünlü.
Sabah serinlikleri; yeni bir aşkın haberlerini getiren
eski yunan ilahelerinin bağbozumu rengi solukları kadar ürpertici.
Öğlen güneşleri; üzüm salkımları kadar sıcak.
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta