Sessizliğime Eşlik Eden Suskunluğundu 2

Mustafa Yılmaz 4
765

ŞİİR


17

TAKİPÇİ

Sessizliğime Eşlik Eden Suskunluğundu 2

Yıllar içine alan senin suskunluğundu sessizliğime eşlik eden… Oysa yılların önceki zamanlarda hiç susmazdın, hayata dair yaşamın içindeki çaresizliklerine dahil anlattıklarınla, gece yarısından sonr4aki şafak söküşüne kadar zamanlarda konuşurdun hep… Sonra susardın, aracın senin tarafındaki camını aralar, esen soğuk nemin yüzüne vurduğu andan, gün ışımasına kadar zamanda konuşurdun hep…

Sonra bir anda bana bakarken işte o an gözkapakların sızan parlaklığı gördüğümde uzun zaman suskunlukla ağladığını görürdüm ve senin gitmek istediğin kahvaltı yerini sana sorardım… Bir müddet sonra deniz kenarı olsun da derken anlardım suskunluktan çıktığını…

Ve gün ışırdı, güneş aracın yönüne doğru ışıklarını camdan salardı, ben susardım… Ve ben sustukça susar, aklımdan sana dair kurgular ve düşüncelerle doluşurdu beynim…

Acılanırdım, düşündüklerini bilmeden içimde korlar oluşurdu, çaresizliklerimin en büyüğünü düşünüp, birden, “kaşar peyniri de yiyecek misin, yumurtanın yanında, derdim… Aniden bir feryat ve haykırışla ile “harikasın sen” derdin…
“Harikasın sen”” ne kadar başsız ve de uçsuz cümle veya feryat diye düşünürdüm, yıllar yılı…
Ve aniden feryat edercesine tekrar “harikasın sen” cümlesinden sonra“ en yakınımızda olan yer olsun” derken ihtiyaç duyduğunu hissederdim… Bense sessiz seslerle, feryat eder gibi, gülerken, susardım… Susardım ve uzun sürmezdi bu suskunluğum. Uzun süreli seyahatlerdi ikimizde birlikte çıkacağımız yolların özlemi. Yıllar süren bu özlemle birlikte kendime saklı bir özveri noktasındayım.
Yıllar çok önceki anıları, acılanmalarıma rağmen, örtememişti… Yollar tüm kahkahaları üstünde barındırırdı. Yanlışlıkla girdiğimiz sapaklardan çıkmak için uzun süre didindiğimizi saymazsak, içinde anılar zinciri barındırırken, durdurulam ayasıya anıların içinde sörf yapıyordu anılar düşünceleri…

Şimdilerde düşüncelerimdeki kararsızlıklar, aldatıcı mutluluk hislerinin yıllara uzayan acılanma sebepleri miydi bu güveniz yaşam…

Sadece suskunluklarımdı beni endişelendiren veya yaşam umudun da eksikleştirme hisleri yaratan… Düşündüm de şu anlarda kim yaşantıya ait düşlerin varlığını hissediyor mu?
Garip değil mi neticesi belli olmayan bu soru cümlesine ben olsam ne cevap yazardım, işte belirsizlik hâlâ öfke ve nefrete ait düşünceler çoğunlukta kalırdı…

Hissederek düşünmek belki de kendi kendimin hareket tarzıma veya yaşam şartlarıma uyum sağlamamı sağlıyordu… Hayatımdaki yanlışlarım bu kurala uyum sağlamamla gecikerek kararsız yanlışlarımın içinde yılları karartan bir olguydu…
Hesapsız güven, körü körüne ataklarla meydana gelen yanlış yaşam şeklim veya sınırsız güven duyguları ile inanmışlığın ardına sığınan gerçek dışı olgular, yaşamımı bu güne sokan zorlukların başı idi…

İnanmışlığın veya sevgi kelimesinin anlamı içindeki inanışlar örtülen niyetlerin çıplaklığını görmemi engellemişti… Çoğu zaman verdiğim vicdani karalarla yıllara sarkan acılanma hislerimin beni perişan edişini fark ettiğimde ise sadece geç kalınmış zamanların bedelini ödemek oldukça sert ve uzun zaman sürdü…

Bu yanlış kararların ardından doğan zorluklar yıllara süren acılanmalar ve pişmanlıklar yaratmıştı…

Sevmek duygusu veya riyasız sevmek anlayışı daha sonraları bedelinin ağır olacağı yaşam zamanlarında hataların bedelini ruhsal olarak ödemek oldukça taşınılamaz olmuştu… Yıllarca süren ruhsal çöküşle ödenen bedel tüm geçmiş güzelliklerin örtülerek nefrete ve tiksinti yaşam düşüncelerime sebep olarak tüketilen yılların bu günlere göre süren beden ödemesi ruhsal yapımın temel taşlarını yerinden oynatmıştı…

Yaşamımda birçok şey anılarda dahi değişkenliğe uğradı.
Artık yıllar öncesi gibi her an, her anı veya düşünce ile ağlayamıyorum…
Ağlamak derken bu günlerde anlıyorum o hareketin bana olan faydasını, her ağlayış sonrası öfkeye dönüşen hislerle uğraş aslında daha bedensel rahatlığa ulaştırıyordu beni…

Garip garip sorular soruyordum kendi kendime geçmişe ait düşüncelere soru eki takıp kendi kendimi cevapsızlıkla hüzünlendirip ağlatıyordum… Ağlamak o kadar kolaydı ki vücudum için bir rahatlık sebebiydi sanki… Ağlamak çoğu zaman öfke tepeciklerini buduyordu sanki ve kendi kendime sorular sorarken, esas sebeplerden kopuşuyordu ruhum sanki… Suskunluklar uzağa sıçrama köprüsüydü ruhsal olarak yapımda varlık gösteriyordu…

Öfkelerimle hangi karar ve hareketleri yapabileceğini hiç bir zaman tahmin etmediğim yaşamında, en çok önemsediğim bir kadının harekete geçtiğinde ruhsal yapısı sağlam olan bir insanın asla yapamayacağı davranışlarla bana karşı harekete geçmesini bana duyabileceği en uç noktadaki intikam duygusu ile harekete geçip benim tahmin etmek değil, aklımdan dahi senaryo konusu gibi olan hareketlerine şahit olduğum anlardır ki benden kopmak veya benden güç denemesi ile intikam senaryolarını uygulayıp, hayatım buyunca onu af edemeyecek veya ondan iğrenircesine nefret edeceğim… Asla düşüncelerimde veya düşlerimin de dahi inanmam mümkün olmayan yaşam kurallarıı ters yüz eden fikir birliğim hem kendim, hem de ruhumla eşleşmişti … Ve o günlerden bu günlere onca yıl geçmesine rağmen sevgi teorimin kırılmış şekli ile yaşar olmuştum…

Nefretin ötesinde tiksinti duyguları ile ben yaşam savaşı verirken, hayata artık hiçbir beklentim olamazdı… Sevgi içinde barındırdığın asıl sevmelerin etkisini yıllara uzatmam, var oluştaki ihanete yaşam tersi cephe kuralı ile itibar ederdi sevmek adına…
Yıllara uzayan bu davranışlardır ki sevgiye saygıyı uzatır…

Zor şartları yaşarken veya telaşlı nefesler alırken anlıyordu insan yaşadığı şartların ağırlığını… Belki de şartlar dediğimiz birileri tarafından senaryolaştırılmış yaşam şartlarıydı, durmayasıya veya durdurulamayasıya zor şuanlar meydana getirilerek garip sıkıntı zamanları yaşıyordum…

Kaybedecek çok şeyim varken, tutarsız kararlara zorlandıkça anladım bana kurulan oyun sahalarında zor nefesler aldıkça, kendi şanssızlığıma öfke yığıyordum…

Anladım ki sen varlığı artık bana ağır ve tahammülü zor zamanlar meydana getirip, küskün bir yaşamın içinde varlık savaşı veriyordum…

Tüm yaşam düşünce değerlerim zaman zaman yok olasıya değişiyordu ve ben yaşama küsmüşçesine nefes almalarda zorluk çekiyordum…

Yaşam düşlerim yığılmış değişmiş korkak ve ürkek varlık savaşının içinde uğraş uğraş verirken, “hak etmedim ki” diye ağlamaklı zamanlarda varlık savaşındaydım…

Yıllarca sevdim kelime olgusunun saygınlığı içinde yaşamda var oldukça, kendi kendimden vaz geçercesine ürkek nefesler alıyordum ve ben sevmenin bedeli ile ağır hesaplaşma içindeydim…

Yalnızlık duygularının bütünleşip, çaresizliklerle içine çöktüğü zamanlar, başladığında mor düşlerinin çoğu karanlığa saklanır…

Kendine susar insan, kendi kendine kendi sesi ile, savaşa yönelir… Buruk sesler, öfke iç sesine dönüşür ve haykırırsın bozkır yalnızlığı ile yaşamının pişmanlıklarını yarına düş kurma umutlarını bitirircesine…

“Kendi kendimize gereksiz olduğumuzu düşünmeden, ne kadar çok düşünce üretiyorduk, ardını düşünmeden o gereksiz soruları ” derdin…

Belki de bir hiçlik korkusuydu nefes alma zamanlarımızın an kısmını sekteye uğratan? Bir sırt ağrısı bir anlık göz kararmaları ile ağlama hislerinin limit aşımına düşmesi ile sadece kendime acıma hislerimin ardına sığınan öfkelerdeki çaresizliğimdi…

Zamana öfkelenme, yılların ardına sığınan sebeplere öfke kullanmak ve bunların içinde varlık gösterene ardı eksilmeyen kırgınlıklar ve öfke peydahlanışları idi, yaşamı bugünkü darlıklara sokan…

Kaç yılımız ve kaç çeşit düşüncelerimiz kırıklanıp durduk bu zorlu zamanın aşımındaki umutlarla…
Seninle olan umutlar bileşkesinin tarifini değiştirecek kadar yaşama kırık olmamdaki sebep hep sen tutarsızlıkların idi, sevgili…

Beni bana, sendeki beni bana, tüm düşlerimdeki düşüncelerimi bana, bendeki kopup giden ne varsa bana, benle kendimi yaşamak için verdiğim mücadele sonunda, tüm kaybettiklerimle, ardımda kalan enkaz zamanlarımı, masumluğumu bana sarmalayarak vaz geçtiğim her şeyden kopup, terk etmek istiyorum bu düşünce toplamlarından…

Kendime kaç yıl vererek tüm yaşamımı zincirleyerek ne olursa olsun yaşamımdaki değerlerden asla kopuşmak istemiyorum…

Unutulamayasıya bir yaşam sürükleyip getirdim bu günlere…
Yanlış zamanların her an olmasa da yaşanmışlığımın içinde kaldı… Her şeyimi tüm varlığımı bağladığım doğru zamanları yaşamaktı belki de asıl olan amacım…

Öfke ve hiddetin peşi sıra peşimde sürüklenirken, bu günlere sarkan huzursuzluklarıma sebep elbette vardı ve ben bu küskünlüklerle yaşam savaşımda var olmaya çalışırken, elbet nefretime sığan zamanlar ve insan vardı…

Sevgi yaşamımın tam da ortasında iken, tüm güvenlerimi yok edene karşı elbet bir küskünlüğüm vardı…

Bu günlerin şarkılarında bulduğum acılanma sebeplerimle beraber, iç huzura koşmam da bir mukavemetti umutsuzluğa karşı…

Sevmenin içindeki yaşam zamanlarımın elbette saygın zamanlarını yaşamam, bu günlere uzayan övünç duyguları ile iç huzurlarıma sebep oluyordu…

Kalan yaşam geçmiş yaşamdan güzel olmasa da geçmişten sarkan mutluluk duygularını tekrar yaşamam mümkün değildi, elbet hür bir sevgi bağının içinde var olmak elbette bir övünç ve huzur kaynağı idi bu günlere de…

Hür bir sevginin bu günlerde hudutlarını çizme şansım elbette yoktur ama anı olarak buruk hisleri bile yazmaktı belki de iç huzuru içimde hissetmem?
Unutulası zamanları yaşamak, belki de bu günlerde hatırlama özelliğinin dışında kalma sebeplerimin çokluğu da öfkelere sebep olacak kadardı… Sevgi sözüne verilen saygı idi bu günlerdeki iç huzuru yaşamam sebebimdi şüphesiz…

Unutulası acılar hatırlanması yüzümde gülme hisleri yaşatan anlar olması da yaşamanın saygın düşleri arasında var oluşumu sağlıyor…
Minnet ve saygı düşlerimin varlığı idi bu güne göre sevgiye verdiğim önem şüphesiz iç huzuruna dönüşüm…

Mustafa Yılmaz 4
Kayıt Tarihi : 23.7.2019 17:02:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Mustafa Yılmaz 4