NAİME ERLAÇİN 29 EKİM ŞİİRLERİ

NAİME ERLAÇİN 29 EKİM ŞİİRLERİ

Naime Erlaçin

81. Yılda başım yine dik! ... Ülkemizi yoktan var etmiş olan Cumhuriyet Kuşağı’nın bir evladı ve gazi torunu; o düşünceyi devam ettirmekten, Atatürk’ün izinden yürümekten daima gurur duymuş bir Türk vatandaşı olarak Cumhuriyet’imizin yeni yılını en içten dileklerimle kucaklıyorum.

Bugüne dek hata ve eksiklerimiz olmadı mı? Oldu elbet. Yeri geldi eleştirdik veya düzeltmeye çalıştık. Ancak Türk Ulusu’na ve Türk gençliğine olan güvenimizi – hangi görüş, din, inanç ve etnik kökene mensup olursa olsun Türk vatandaşlığını bir onur madalyası gibi taşıyan kişileri kast ediyorum – asla yitirmedik...

Bizler vatanımızı ve bayrağımızı canımız gibi sevdik. Gün geldi büyük acılar çektik. Gün geldi şehit ve gaziler verdik. Kimilerimiz canlarıyla, kimilerimiz fikir ve kalemleriyle savundu ülkemizi. Buna rağmen verilen emeklerin, dökülen kan ve terin değdiğine bütün samimiyetimle inandığımı belirtmek istiyorum.

Bu çok özel günde tüm bilinç, birikim ve aklımızla Türkiye Cumhuriyeti’ne sahip çıkmanın gereğini bir kez daha vurgulamak ve Ulusal Bayramımızı gönülden kutlamak istiyorum…

En güzel yarınlar sizlerin olsun gençler. O geleceği yaratmak için elinizden geleni yapacağınıza ve bizlerin eksikliklerini tamamlayacağınıza olan güvenim sonsuzdur...

..

Devamını Oku
Naime Erlaçin

26. İstanbul Tüyap Kitap Fuarı'na ilişkin HAYAL duyurusu:

Tarih: 27 Ekim - 4 Kasım 2007
Yer: Beylikdüzü Tüyap Fuar ve Kongre Merkezi
Hayal Dergisi ve Yayınları: 2. Salon, 614/C

HAYAL Dergisi Etkinlikleri:

1) 29 Ekim Pazartesi:

..

Devamını Oku
Naime Erlaçin

Son yazısında Ayşe Keskin şöyle diyordu;

“Filmin en dramatik yanıydı, başı başla yarılan çocukların çığlıkları…”

Türkiye'yi derinden sarsan bu olayı, yine derinlemesine incelemek lazım. Dün gece SKY TV'de Nihat Genç'in değerlendirmelerini izledim. Doğru bir analiz yapıyordu. Bir gece önce Leyla Umar'ı da dikkatle dinledim. O da haklıydı...

Malatya’daki çocuk yuvası olayını, ilkokul mezunu ve sorunlu bir veya iki kadının üzerine yıkmakla kurtulamazdık. Hastalık yaygındı ve ne zaman bir olay patlak verse, toplum olarak sesimizi yükseltiyor; sonra da hiç olmamış gibi davranıyorduk.

O çocukların, bizim geleceğimiz olduğunu unutuyorduk! ...

..

Devamını Oku
Naime Erlaçin

Şiir, zekâ ülkelerinde uzun ve üzücü yolculuklardan sonra doğan şeydir.
-Balzac


Şiirin oluşturulmasındaki başlıca etkenlerden biri de hiç kuşkusuz zekânın işlevsel kılınması, zihinsel yeteneğin şiirde beceriyle kullanılarak aklın (us) öne çıkarılması eylemidir. “Her baktığımızı şiir eden de akıldır” diyordu Nurullah Ataç. Ancak tek başına zekâ, nitelikli şiir “yapmaya” ya da doğurmaya yetmez. Şairin iradesi, kararlılığı, çalışma azmi, birikimi, dil bilinci, donanımı; bunları içe sindirmişliği, duruluğu, öngörüsü, yaratıcılığı, yerine göre mizah ve ironi gücü, derin bakışlılığı, matematiksel ve müziksel ritim kavrayışı ve daha pek çok “geliştirebilir” anlamdaki değişkenin yanı sıra zekâ, akla dönüştüğü sürece önemli bir değer, şiire eklemlenebilir bir sermayedir yalnızca. Şairin içindeki şiire uyanışı gerçekleştiren; hem köklerinin uzandığı ilkellik, naiflik ve masumiyet öğelerini koruyan, hem de bilgelikten uzak düşen depolanmış bilginin bu safiyeti ezmesini engelleyen bir tür yaratıcı araçtır. Denge kurucudur, terazidir, şiiri eksenine oturtandır. Yeri geldiğinde bir güvenlik aygıtı; şair söyleminin omurgası sayılabilecek ve şiirin sıkıca tutunduğu bir payandadır. Ancak unutulmamalı ki akıl şiirin tek hükümdarı olmayıp sadece kullanılabilir bir öğedir. Üstelik zekâdan yola çıkıp akla varmak da yetmez. Ve elbette şiiri yalnızca akıl üzerine kurarak onu abartmamak da gerekir. Burada Melih Cevdet Anday’ın bir sözünü hatırlatmakta yarar görüyorum. İnsanoğlu aklı aşmalıdır; eğer aşmazsa, akıl da bir dogma olur.

Şair, post modern dünyada “kapatılmışlık duygusu”na kapılmış; bu duyguyu derinden yaşadığı halde olup bitenin ayırdına varamamış olan insanın çemberlerini kırmaya; ona daha geniş bir özgürlük alanı açmaya doğuştan güdülenmiş biridir. Kendi uyanışı ile diğerlerini uyandıran ve onların yaşamlarına dokunan birisi… Sezgi kanallarını zekâsından süzdüğü aklın yardımıyla açacaktır, çünkü aklın temel görevlerinden biri zekâyı bilinç ekranına yansıtmak suretiyle düşünceyi iğdiş eden tüm öğelerin yenibaştan yapılandırmasıdır. Antonio Negri’ nin siyasal çözümlemelerinde de belirttiği gibi, sahici bir cezaevinin dışındaki yaşamda insana “yeni özgürlük alanları” sunmak; her ne türden olursa olsun – siyasal veya öznel - iktidar ile insan arasındaki köprüleri yeniden kurarak onu yalnızlığından kurtarmak için çaba göstermek şarttır. O halde şair bu görevi neden üstlenmesin? En azından sorunun kendi payına düşen ucundan tutamaz mı? Şairin büyü gücünün yaratıcı zekâyı değerlendirme becerisiyle doğru orantılı olduğu varsayılırsa, bu özellik aynı zamanda şiirin kalıcılığını, etkileme alanının genişlemesini sağlayarak işlevselliğini de artırmaz mı? Arife Kalender bir yazısında şöyle diyordu:

“Şiirin bir ‘taşma’ eylemi olduğunu düşünürsek; Bu ‘taşmalarda’ şairin zekâsı, gözlemleri, şiir ve genel kültür birikimi, dil bilinci, düş gücü, yaşam biçimi kendisini ele verir. Bu nedenle yaşama değen, ondan somut izler taşıyan şiirin kendi ömrünü uzattığını söylemek yanlış olmasa gerek.” (“1940 Sonrası Şiirimizin Uçları”)

..

Devamını Oku
Naime Erlaçin

Genellikle düşünce şiirleri yazar ve aşk şiirlerinden uzak dururum. Son günlerde ise elimden geldiği ve dilimin döndüğünce aşk temasını işlemeye çalışıyorum.

Öyle bir mevsimdeyiz ki doğa uykuya çekilirken, ruh ve bedenlerimiz bu değişime kaçınılmaz olarak ayak uyduruyor. Metabolizmalarımız eskisinden farklı çalışıyor; hormonlarımız dinlenmeye geçiyor. Hayata şehlâ bakmamıza neden oluyor sonbahar. Adeta yaprak döküyoruz. Ruhlarımıza sarı hüzünler hükmediyor. Ve bu bana, biraz zaman kaybı biraz da haksızlık gibi geliyor. Belki de yaşım icabı öyledir, kim bilir. Gençlerin önünde yaşanacak pek çok ilk ve sonbahar varken bizim vaktimiz oldukça sınırlı artık.

İçimde bir ses, onlara ve kendime umudu ve aşkı hatırlatmam gerektiğini söylüyor. Şairin bir görevi de tanıklık ederek belgelemek; kendince bir isyan unsuru olan haksızlığa karşı bir tavır-duruş yüklenmek olduğuna göre, ben de kendimce - doğanın tabii akışından kaynaklanıyor olsa bile - bu duraganlık ve onun doğurduğu hüzne karşı koyuyorum. İşte bu yüzden aşk yazıyorum. Özellikle de zamanı hızla tükenenler için…

Hüzün şiirlerini severim. Acılı şiirleri ve toplumcu olanları da…Yanlış anlaşılmasın. Onları yadsımak değil amacım. İyi olanlar ruhta daima derin ve eşsiz bir tat bırakırlar. Ancak aşk yadsınırsa ya da geçici bir dönem için dahi unutulursa eğer, işte buna itirazım olur. Ölümsüzlüğü arayan ve ararken direnen kişidir şair. Ölümsüzlüğü ise yalnızca aşkta bulur.

Aşk elbette her sorunu halletmez ama pek çok yaraya merhem olduğu gibi şiire de ivme kazandırır. Ruhları tamir eder; akort eder; onarır. Bazen de akort bozar! Varsın olsun. Yine de sevilesi bir duygudur o; sevmenin ötesinde sayılası…

..

Devamını Oku
Naime Erlaçin

artık biliyoruz var!

çağrılı her beden
kendine savrulmuş bir sustalı orada

şiir tersine gidilen yol
aşk manifesto, dirimsel
sözden ağmak sihir
bir av kurguda

..

Devamını Oku