Bu tarihi duyunca benim yaşım ve üzerindekiler için İslami değerlerin Ankara’nın Sincan ilçesinde yürüyen tankların altında kaldığı gizli darbe aklıma geliyor. Neden Sincan? Çünkü bu ilçe İslami modelin yaşandığı bir nevi köy-şehir karışımı bir yerdi. O dönem ki İslami liderlerin çeşitli zamanlarda Filistin’e destek vermek dahil olmak üzere, çeşitli tiyatroların, sohbetlerin yapıldığı ve çokça buna karşı bir kesimi rahatsız eden uç açıklamaların sergilendiği yerdi.
Bu tankların görüntüleri uzun zaman televizyonlarda görüntülendi. O zamanki rahmetli Erbakan ve Tansu Çiller arasındaki koalisyon hükümeti istifa ettirilip, Refahyolsuz başka bir hükümet kuruldu. İşte bu hükümetle hızlıca Müslüman kişiler hedef alındı.
Kamuda çalışan başörtülü öğretmen, memur ne varsa istifaya zorlandı. Sanki, kötü bir kadınmış gibi, itilip kakıldı. Hakaretler edildi. Benim eşim o dönemde Ankara’nın Bala ilçesinde öğretmenlik yapıyordu. Bala, Ankara’ya 70 km uzaklıkta, gelmesi-gitmesi zaten zor şartlar altında yapılabiliyordu. Eşim, her akşam eve geldiğinde ağlıyor, başına ne geliyorsa anlatıyor, adeta geceleri kabus ve sıkıntı içinde geçiyorduk. Her gece, ne yapalım diye tartışıyorduk. Eşim her gittiğinde karşı görüşlü öğretmenlerce aşağılanıyordu çünkü. Bu duruma son vermeye karar verdik. Benim maaşım yeter dedik. Eşim göz yaşlarıyla, kahrola kahrola istifa etmek zorunda kaldı. Eşim gibi olan o kadar çok öğretmen olmuştu ki… En azından biz şanslıydık, benim güzel bir işim vardı. Ama bir çoğunun yaşantısı bozulmuş ve ağır bir sınavdan geçiyorlardı, geçim sıkıntısı yönünden.
Asker olan subay ve astsubaylar bundan farklı değildi. Eğer eşleri kapalıysa, yaş kararları çerçevesinde, askerlikten çıkarılıyordu. Askerlikten başka mesleği olmayan bu kişiler, her türlü işi denediler. Onlardan da dostlarım vardı. Herkes sanki onlara öcüymüş gibi bakıyor, kapılarını çalmıyor ve yalnızlaştırılıyordu. Askeri törenlerde, eğer öğrencinin annesi kapalıysa tören alanına giremiyordu. Kısacası eğer kadın kapalıysa, Ülkeye zarar verecek gibi, terörist gibi görülüyordu. Üniversiteye baş örtüyle giderek okumak isteyen kızlarımızın baş örtüleri zorla çıkarılıyordu. Çıkarmak istemeyen ve cebinde parası olanlar, dünyanın bir çok ülkesine hicret ederek üniversite mezunu oldular. Eğtimlerine, üniversiteden mezun olmadan bırakan o kadar çok kızımız oldu ne yazık ki…
İslami holdingler, bir bir iflas ediyordu. O kadar çok şirket iflas etmişti ki… İslami düşünceye sahip sermayenin büyümesine izin verilmiyordu. Bu arada yabancı para karşısında Türk Lirası aşırı değer kaybetmiş, bankaya döviz borcu olanlar, aldıkları evleri, kurdukları işleri ellerinden kısa sürede çıkmıştı. Banklara el konulmuş ve bir bir içerisi boşlatılmıştı. İşten çıkmalar o kadar çoktu ki… Ekonomik çöküntü had safhadaydı. Ortaya döviz zenginleri çıkmıştı. Adeta çalışmadan zengin olmuşlardı, bu hızlı döviz artışıyla.
2002’den sonraki süreçte; Yaştan askerlikten uzaklaştırılanlara hakları iade edildi. İstifa eden ya da işten uzaklaştırılan öğretmenler işlerine geri döndüler. Ancak, öğretmenlere geriye dönük hakları verilmedi.Askerlere tam hakları verilirken, öğretmenler, işe yeniden başlayan bir öğretmen konumunda sayıldılar(Derece, kademe ve hizmet puanı verilmedi) . Hala bu haklarını geri alabilmek için mücadele ediyorlar. Artık askeri ortam dahil olmak üzere, her hanım memur baş örtüsü ile özgürce çalışabiliyor. Subay ya da astsubaylar, eşleri başörtülü diye soruşturma geçirmedikleri gibi, askeri kıta ya da garnizonlarda çalışanlara baş örtü serbestiyeti sağlandı. Artık bir kişi Türkiye’nin neresinde çalılırsa çalısın ya da gezsin, Müslüman diye aşağılanmıyor, çok şükür.
Beş vakit namaz kılıp, eşlerinin başı açık olanlar için ne geçmişte böyle kaygıları oldu ne de şimdi. Son referandumda, bu kaygısızlık hala mevcut. Bunun acısını, İslami değerlerin rahatça yaşanmamasının sıkıntısı hissetmiyorlar. Bu nedenle sandıkta, buna izin vermeyen sistem için oy kullanmayı normal gibi görüyorlar. Hala bu gibi insanlar oldukça fazla etrafımızda. Özellikle 28 Şubat’ı yaşamamış nesile bunu anlatmak gerekiyor. O günlerde tankı üzerimize sürenler, aynı Tankları 15 temmuzda da sürdüler ama artık bunu gören ve bu şuuru kazanmış halkın varlığını hesaba katamadılar. Artık İslama inanan halkım, tankın altında ezilip, esaret yaşamayacak, yaşattırılamayacak, inşallah…
28 şubat, bir daha yaşanmasın ve o günleri en güzel değerlele yaşayıp unutabileceğimiz bir geleceğimiz olsun. Eğer 15 temmuz darbesi başarılı olmadıysa, İslamı yaşayan samimi halkım insanının varlığıydı. Bu varlığı inşallah muhafaza ederiz. İslamı hem ilim yönünden hemde pratik yönden yaşayan, sahiplenen bir nesili yetiştirebiliriz. Allah o günleri bize bir daha göstermesin, yaşatmasın, inşallah… Amin!
Safet KuramazKayıt Tarihi : 26.2.2017 18:04:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Safet Kuramaz](https://www.antoloji.com/i/siir/2017/02/26/28-subat-10.jpg)
Bazı imgeleri siyasetin malzemesi yapmayan..
Bir yandan Filistin için ağlayıp sızlar, meydanlarda siyonizmi telin ederken.. Öbür yandan İsrail'e 'mayınlı arazileri verecek kadar' yakınlaşmayan..
'Mezarcıları', 'Aczimendi' tarikatını ve becerilerini... 'Domuz bağlarını'
unutmayanların da olduğunu bilerek düşünmeli, daha yansız, daha objektif yazmalı bence..
Şahsen.. Bir öğretmen olarak dininin gereklerini yerine getiren, namazını kılan, orucunu tutan, hayrını, hasanetini yerine getiren ve memuriyetini de hakkıyla icra eden çok insan tanıdım..
Din, en fazla 'dincilik yapanlardan' zarar görmüştür..
Elbette gizli, aleni darbelere, muhtıralara karşıyım, karşı olmaya devam edeceğim..
Nalıncı keserini elime almadan ama..
Düşüncelerimin 'kısa' özetidir.. Atatürk ve kurduğu Türkiye Cumhuriyetine bağlılığım ışığında tebrik ederim yazınızı Safet Bey, Kardeşim..
TÜM YORUMLAR (4)