25 Temmuz Şiiri - Çizgili Mavi

Çizgili Mavi
216

ŞİİR


3

TAKİPÇİ

25 Temmuz

Temmuz da bitiyor.
Belki sonra yeniden yeşerecek tebessümümüz.
Sonra belki ölürüz...
...
Sevdam;
Biliyorum nice gitmeler yaşadık biz seninle, hiç gidemediğimiz. Nice ölümler gördük ahir ömrümüzde; hep zamansız, hep acımasız ve hep erken ölümler... Yaşamak isteyip de yaşayamadığımız, ölmek isteyip de ölemediğimiz nice eceller geçti başımızdan. Bugün, tam da bugün tam vaktiydi ölmek için. 25’iydi Temmuz’un ve tüm şartlar ölmesini gerektiriyordu sevdamızın. Biz bugün seninle müşterek bir cinayet işledik. Biz bugün seninle imece yaptık, öldürdük ecelsiz sevdamızı! Bir selamımız kalsın diye okuduk selasını sevdaanın, kefenledik ve gömdük içimizdeki kara toprağa... “Vefat” kelimesi “Vefa” kökünden gelir ve aslında sözünü tutmak anlamı taşır. “Mefta” da sözünü tutmuş demektir. Sevdamız vefat etti bugün, sözünü tuttu, vefasını gösterdi sevdam.
Kederimiz büyük, elemimiz, acımız büyük. Acı kaybımız diye ilan versek altına adımızı yazmasak, çağlar sonra dahi tanınacak, bilinecek, imrenilecek, iç çekilecek bu sevdayı biz mugün mecburiyetlere kurban verdik. İçimizde taziye çadırı kurduk, yüzümüzde yalancı bir tebessümle. İçimiz kan ağlaya ağlaya teslim ettik sevdanın ruhunu.
“Yetmez mi” yeter oldu bugün. “Susmasak mı” sustu bugün. “Sen sus ikimiz dinleyelim” dinleneceği güne kadar derin bir inzivaya çekildi bugün. “Başka bir evren” beklemeye başladı bugün, karşılaşılacak ve hiç susulmayacak vuslat gününü. “Hep olmak için” hiç ettik sevdamızı bugün. Çaresizlik kör bir bıçak gibi keserken şahdamarımızı, sevdamızın beklendik hazin sonu merhaba dedi akan kanımıza... “Merhaba, hoş geldiniz!” “Ben sana gelemem” gelememek ile gidememek arasında sıkışıp kaldığı cendereden kurtuldu bugün. “Gitme” yakarışları kendi elleriyle yolcu etti gideni, selametle...
Biz bugün sevdaamızı öldürdük. Biz bugün mutsuzlukları, umutsuzlukları, ölümleri öldürdük... mutsuzlukları, umutsuzlukları, ölümleri kabullenerek. Yeterdi çünkü, susalımdı artık. Biz bugün, kelimelerimizi gömdük gönül denen mezarlığımıza. En zor kabullenişi kabullendik bugün, susmayı, kabullenmeyi, affetmeyi, unutmayı, yutmayı, bu sevdayı güneşli güzel bir güne uyanacağı “akşam vaktine” kadar uyutmayı kabullendik biz bugün.
Biz bugün öldük, üstelik feryadımız da figanımız da ahımız da keşkelerimiz de iyi kilerimiz de öldü. Bir tek sen ve ben kaldık, koca yer yüzünde bir tek sen ve ben kaldık ve kimse görmedi öldürdüğümüz, gömdüğümüz sevdamızı! Yalnızca sen ve ben gördük, çünkü sen ve ben birlikte gömdük bu sevdayı... Bir sabaha karşı değildi ölümümüz ama yine de ben sevda çukuruna gömüldüm, seni de gözümdeki bir tek sana malum beş çizgiye. Kimse yoktu, yine biz geldik ruhumuza fatiha diye!
Biliyorum inanmayacaksın, biliyorum “yine mi” diyeceksin ama bu defa son! Bu defa son “bu değildi” olacak! Çünkü bu değildi değil, buydu..! Kızgınlıkla sana ettiğim yersiz, yurtsuz, temelsiz ve insafsız kelimelerim için beni bağışlamanı beklemiyorum; acımın büyüklüğüyle sevdamın büyüklüğüyle ve olduramamışlığın verdiği tarifsiz ızdırapla söylediğimi bilsen kafi. Bağışlamak mı? Sen bilirsin beni, sen anlarsın ve bağışlarsın elbet. Zeytine, incire, cennet gözlerine, soru işaretsiz nerdesine, bitmek tükenmek bilmeyen baş ağrımıza, aslında gamze olmayan gamzeLERİMİZE, son atımlık barutumuza, 00.00’a, 05.04’e, kelimelerin masumiyetine, nefrete, aşka, sevdaya, Gemlik’e, 14 yaşıma, 11 Şubat’a ve 4 Temmuz’a yemin olsun ki bugün, “Bu değiller” son buldu. Aylar, mevsimler, takvimler anlamını yitirdi bugün. Mayıs’ın 13’ü de yok artık 21’i de. Bugün, bir hiçlikten yarattık biz hep oluşumuzu. Bugün bir heplikten yarattık biz hiç oluşumuzu, “hep olmak için hiç olmak” bugüne kısmetmiş. “Bir insan senin olmadığın bir sabaha neden uyansın ki” sorusu cevabına kavuştu bu hiçlikte.
Sevdaam, sen her ne kadar affa muhtaç bir şey yapmadığını düşünsen de, ben affettim seni; haddim değil, harcım değil belki ama bağışladım seni. Sevdaanın iki A’sına birden and olsun ki kırgınlığım, kızgınlığım, dargınlığım yok sana, aksine minnet borcum var. Minnettarım!
...
Sevdaam;
Dostun olduğumu iddia edemem. Bildiğim tek gerçeklik ise düşmanın olmadığımdır. Biz yâr olduk da yâren olamadık, biz ah olduk da hemhâl olamadık, biz aşık olduk da maşuk olamadık, olamayacaktık. Bizim isteğimiz ve insiyatifimiz dışında olamadığımız, olduramadığımız hiçbir şey için düşman olamayız. Biz düş olduk sevdam, düşman olamayız! Teveccüh buyurur dostun sayarsan abat edersin beni. Dostluğuna da düşmanlığına da, varlığına da yokluğuna da razı bir şekilde geldim bugün kapına. Var ol, yok saymadın beni, yok saymadın ısrarımı, yok saymadın sevdamı... Esirgemedin selamını, “ulan boşuna beklememişim dönüşünü” dedirttin bana, var ol.
Kelimeleri kirletmeme engel oldun, şiirlerime sahip çıktın, bana sahip çıktın sahip çıkabildiğince... Var ol.
Selamına, merhabana muhtaç olduğumu gördün, görmezden gelmedin... Var ol.
“Senin akan tek bir damla gözyaşına kurban olurum ben” demiştim, benim yüzümden göz yaşların dökülürken... Dökmedin gözümden yaşları... Var ol!
...
Sevdam;
Söz tükendi artık, kelam bitti... Sandığını sanmam kızgınlıktı, hak etmediğimiz bir sonla sınanmanın verdiği kederdi. Ulan göz yaşlarımız yalan değildi elbet, böyle bir sevdaada yalan olur muydu hiç?
Biz yokuz artık. Yoktuk hiç. Hiç olduk artık. Varız hep. Sen susuyorsun diye acı çekmediğini sanmak yok, acı çekiyorum diye seni suçlamak yok. Yokluğumuz yoklukların en kutsalı, varlığımız hiçliklerin en pinhanı artık. Acı çekmek yok, beklemek, ümit etmek yok. Hiçliğe boyun eğip bir selamınla bir merhabanla şen olmak var. Şimdi artık A ile Z kadar uzak; iki A kadar yakınız. Şimdi artık herkes gibi herkes kadar görünene aldanacak, birbirimizden bile gizlediğimiz sevdamızı taa ki “kavuşacağımız ve susmayacağımız” güne kadar içimizde besleyip büyüteceğiz. Sana söz sevdam, kavuşacağız. Sana söz sevdam ellerimiz kavuşacak ve bir daha hiç ayrılmayacak. Gözlerimiz bir daha hiç ayrılmayacak. Sana söz sevdam, gamzelerimiz birbirine kenetlenecek, “patpat” değil sımsıkı sarılmalarımız kıskandıracak herkesi. Sana söz, yine yeşerecek tebessümümüz...
Sana söz, belki ölürüz ama sana söz elbet diriliriz, elbet kavuşuruz. Üstelik hiçbir şey ve hiç kimse umrumuzda olmaksızın.
Müsadenle son olarak...
Müsadenle başka bir evrene kadar...
Müsadenle bir daha hiç ama hiç söylememek üzere...
Müsadenle bu ömürlük...
Müsadenle bu yüz yıllık...
Müsadenle bu evrenlik;
Müsadenle son kez...
Bugüne kadar ki tüm anlamlarından ayrı bir anlam yükleyerek... Müsadenle iç çekerek. Müsadenle kapatmadan gözlerini ve tutmadan nefesini...
Müsadenle sevdaam;
Seni Seviyorum!
...
25 Temmuz,
Kutlu olsun yok oluşumuz.
Kutlu olsun var oluşumuz..!

Çizgili Mavi
Kayıt Tarihi : 25.7.2022 21:44:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Aşkım, sevdaam, hırsım, kaybedişim, yakışım, yanışım, kül oluşum, dünyam, cennetim... tutamadığım sözüm, gidemediğim, kalamadığım, hiçliğim... Bu son “bu değildi!” Hoşçakal

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Çizgili Mavi