1/:
Kayboluyordu sırlar ülkesine her gelen...
Aşk denizinin havzası apaçık. Sayın ki alnacımızda kabak gibiydi. Ve derin bir damarından oyuluyordu kan. Bir yanları şeşber temreni... Arka yanları keskin bıçak sırtı kesiliyordu genç dağların. Cinayet okyanusları çatık kaşlıydılar. Kan gölleri oluşuyor... Gölü oluşturan çukurların enleri uzuyordu. Boyları yükseliyordu ışık yıllarınca. Sağa ve sola aralıksız... Keskin bir kılıçtı acının döşünü delen...
2/:
Kayboluyordu sırlar ülkesine her gelen...
Kuyular her durakta bin tane... Ve arteziyen çıkrıkları nur örgüsüydü. Sözsüz bir anlatımdı suyun dili... Kovalarsa ateş ve pişmanlık doluydu lebaleb. Karmaşanın tam içinde göbektik. Taç yapraklar dizininde Golf Strim çizgileri çiziliyordu. Dağlar hala siyahlar giymişlerdi. Yastaydılar. İnce ve uzun boyluydular gelin yaylar. Mağma delikanlılarından biri çıkıyordu bir aralıktan. Kabuklarını çatlata çatlata. Ardından göveriyordu yalnız sekoya ağaçları. Ama nedendi? Biliyordu sırrını bilen...
3/:
Kayboluyordu sırlar ülkesine her gelen...
Göz ve kalpti yekpare gövde. Kör ve şaşıydı kıvılcımlanarak ufka dağılanlar. Oysa gözbebeklerine bakmak gerekirdi nazar kızlarının. Bakarak vurulmak nazargahtan. Çünkü ak ışık şövalyeleri böyle istiyorlardı burçlarından. Yazgılarının akış yönünüydü arzuları. Mecnun'sa bunu anlamakta zorluk çekiyordu. Yıldızlar bir başka maceradaydılar... Kendi koyunlarından çıkanın babasıydılar Ve hasmıydılar paradoksa abanarak. İkilemdi mevcut güveni silen...
4/:
Dedik ya ey ehli şiir...
Kayboluyordu sırlar ülkesine her gelen...
Kayıt Tarihi : 2.8.2006 07:49:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!