1/:
Bir dalgalanma oluyordu alt ucundan vicdanın...
Şıra ilk kez geçiyordu imbikten. Kevser boğazdan... Ne menem işti bu içiş, bira dururken. Erimiştik biz de fenomen bir fermantasyonda. Ve alemlerin ucunda metalik maskeler gibiydik. Dim dik ve biraz da gurur... Duruyorduk ya bir yörünge ucunda hani... İsterdik ki hep ileri... Ama gel de kımılda. Çünkü henüz zamanı tanımıyorduk. Farkında mıydık lahuti mekanların? onu da bilmiyorduk. Ateş, sorguçlu başlarımızın önündeki aydınlık yolu aydınlatıyordu. Ara ara... Farklı kimlikleri sorguluyordu ilk yıldızın lordu. Ordu kılıçlarını biliyordu. Zamansız bir tarihten kaçan orfeistlerin imanı gevriyordu. Yalnız yaşamlarının alt ucundaydılar öncül kuarklar. İlk sadmenin kıvrıntıları da farklıydı galiba biraz sandığımızdan. Ki biz de arkaya bükülüyorduk. Kanı kaynıyordu bir hakanın...
2/:
Bir dalgalanma oluyordu alt ucundan vicdanın...
Yarandık yaşıtlarımıza. Yar adamlarının felsefelerine vurgunduk. Ancak onlara ve bana ve bize hiç benzemiyordu çevredeki türküler. Çın çındı metalik yankılar ateş kayalarında. Füsusul hikem diye bir kase çatlıyordu orta yerinden. Hikmetül beyansa şerh şerhti. Helezonik bir kırıntıyla yayılıyordu ilk yörüngeler. Sarsılıyordu kozmo duvarları her bir yanın...
3/:
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta