Değerli hanımefendiler, beyefendiler, değerli meslektaşlarım;
Bugün 24 Kasım. Güneşin bir başka doğduğu, dağların, taşların, ağaçların, yeryüzünün bir başka coştuğu, yüreklerin en azından daha farklı attığı, sevgi denilen hissin çok başka anlam kazandığı bir gün.
Kardelenlerin Torosları yüceleştirmesinden, Karadeniz’ in sahilleri gümbür gümbür dövmesinden, madencinin helal alın terini ekmeğine katık etmesinden, turnaların gelinciklerle buluşmasından daha da kutsal, daha da engin, daha da yüce emsalsiz bir gün.
Evet, bugün öğretmenler günü dostlar.
Bugün bize okumayı, yazmayı öğreten; konuşmayı, insan olmayı belleten; küçücük gönüllere hoşgörüyü, barışı, dostluğu, sevgiyi tattıran; belleklerimize şiiri, doğayı, gülmeyi kazıyan canların, canlarımın günü.
O canların, o adsız kahramanlarımın, canlarımın, bütün öğretmenlerin güzel günlerini en temiz, en yüce, en berrak duygularımla kutluyorum.
Tarihçe
24 Kasım, cumhuriyetimizin kurucusu, büyük devlet adamı, eşsiz önder Mustafa Kemal Atatürk’ ün 1928 yılında Millet Mekteplerinin açılışı vesilesiyle kara tahta başına geçerek ulusumuza öğretmenlik yapmasından dolayı verilen başöğretmenliği kabul ettiği gündür.
Bugün 1981 yılından bu yana yurdumuzda “Öğretmenler günü” olarak kutlanmaktadır.
24 Kasım gününün öğretmenler günü olarak ilan edilmesi ve kutlanması ülkemizde uzun yıllar yoğun bir tartışma konusu yapıldı.
Kimi çevreler öğretmenler okullarının açıldığı günün yıldönümü olan 16 Martın, kimileri köy enstitülerinin kuruluş günü olan 17 Nisanın, kimileri ise 5 Ekim Dünya Öğretmenler Gününün kutlanmasını şiddetle savundular.
Biz işçi, köylü, emekli, memur, esnaf, ev kadını herkesi kapsayan ulusumuza özgü bir kabulün yani Atatürk’ ün başöğretmenliği kabulünün yıldönümü olduğu için 24 Kasımlarda coşmayı yeğliyoruz.
Öğretmenlik kavramı
Öğretmenler toplumun kaderini doğrudan belirleyen, kişiyi geleceğe
hazırlayan, bireylerin iş ve meslek sahibi olması için çaba harcayan, ulusu ilerleten, geliştiren, diğer uluslarla yarıştıran, doğanın, insanın ve insanlığın, çevrenin, bilimin ve teknolojinin adam gibi devam etmesi için didinen bireylerdir. En azından öyle olmaları gerekmektedir.
Malumunuz olduğu üzere aslında bir anlamda içinde bulunduğumuz olumlu/olumsuz tüm koşulların müsebbibi öğretmenlerdir. İyiyi, doğruyu, güzeli öğreten de, olumsuz yaklaşımlar sonucu olumsuz koşullarda yetiştirilen bireyler de benim ya da meslektaşımın ürünü değil mi?
Konunun elbette merkezi politikanın sorunu olduğunu biliyor olmama rağmen mevcut şartların değerlendirmesi ile eksi gelişimin artıya, negatif gidişatın pozitife dönüşeceği aşikârdır.
O nedenle yatan öğretmen, oturan, uyuyan, baskılayan eğitimci, adam sendeci yaklaşan, savsaklayan, konuyu küçümseyen kişinin meslekte işi yoktur, olmamalıdır.
Hele hele bu kadar ücrete bu kadar iş yaklaşımı hiç mi hiç kabul edilmez bir davranış şeklidir.
O zaman konu merkezi anlamda da ele alınmalı, öğretmenlik mesleği
çekici hale getirilmeli, gerek saygınlık, gerek özlük hakkı anlamındaki sıkıntılar çözümlenmeli ve bu yolla en zeki gençlerimizin öğretmen olmaları teşvik edilmelidir.
Soruyorum size içinde Atatürk aşkı taşımayan, İstiklal Marşını yürekten okumayan, toprak, yurt, ulus sevgisini benimseyen, insan sevgisi ile dolu, dopdolu olmayan bir birey öğretmen olabilir mi?
Bütün bu vasıflardan yoksun kişi Atatürk’ ün; “Öğretmenler yeni nesil sizin eseriniz olacaktır.” parolasına uygun öğrenciler yetiştirebilir mi?
Bu yüzden öğretmenlik mesleği kutsal bir meslek olmanın yanında sevgi işidir, emek işidir. Bu nedenle mesleğimizin değeri hiçbir şeyle ölçülmez.
Bundandır ki tanrı gökten yere inse öğretmenliği seçerdi diyoruz.
Tahmin ediyorum IŞIK DALI buraya çok yakışacak çok:
Ellerin vardır öğretmenim,
Memleketin alın yazısını yazar.
Dağıtır kopkoyu karanlıkları,
Ellerin yüreklerimizde bahar.
Gözlerin vardır öğretmenim,
İleri ve aydın ufuklara bakan gözlerin,
Boğar ışığını yobazlıkların,
Mutlu yarınlar, muştular,
Sıcak ve derin.
Yüreğin vardır öğretmenim,
İçinde ne kötülük, ne karanlık, ne de kin.
Sevgiyle, iyilikle, bilimle dolu,
Hep vatan için çarpan yüreğin. (İlhan GENCER)
Eğitim kavramı
Eğitim göreceli bir kavramdır. Unsuru insandır. İnsan insan ilişkisi, insan toplum ilişkisi, insan doğa, çevre, bilim ilişkisi, insan üretim, tüketim ilişkisi, insan mülkiyet edinme, demokrasi, insan hakları ilişkisi eğitimle birebir yakınlığı olan unsurlardır.
Bu yüzden ilgili ilgisiz bireyler eğitim konusunda kendi alanlarını kapsar nitelikte onlarca tanım yapmıştır.
Bu tanımların en kabul göreni ve üzerinde uzlaşma sağlanmış olanı kuşkusuz, “Bireye bilgi, beceri, alışkanlık, değer duygusu kazandırma ve bireyin davranışlarında istendik değişiklikleri oluşturma süreci.” biçiminde tanımlanmış olanıdır.
Oldukça önemli bir konu; kişinin ruhuna hitap ederek, hiçbir sekmeye meydan vermeden bireyi yurttaş yapmak.
Kuşkusuz aslında eğitim kavramının kökü eğ’ dir. Eğmekten gelir. İşte ağaç eğilir, demir bükülür, kâğıt katlanır, plastik esnetilir.
Çocuğun, bireyin, gencin, insanoğlunun eğilmesi nasıl olacak peki? Nasıl eğeceğiz, bükeceğiz, katlayacağız ya da esneteceğiz kişiyi? Bu yolla onda hangi davranış değişikliğini, nasıl sağlayacağız?
Maddi yapısına bakmadan varsıl yoksul herkesi, giyimine kuşamına bakmadan her ferdi, anasını babasını değerlendirmeden her zatı ayrı ayrı, herkesin kendi içinde bir değer olduğu tespitinden hareketle rengine, biçimine, siyasi görüşüne, inanç yapısına, etnik kimliğine bakmadan her insanı ayrımsız, eşit eğitmek.
İş bu işte. Uğraş bu. Tüm çaba bu amaca ulaşmak için. Ama yılmadan, ama usanmadan, bıkmadan.
Ama mevcut durum ile değil. Merkezi yapının eğitime bugünkü bakış açısıyla değil. Her okula bilgisayar yerleştirmek elbette önemli ancak temel statükocu klasik bakışın revize edilmesi ile… Örneğin okullara öğretmen, hizmetli, memur, asaleten yönetici sağlama yoluyla… Bütçeden eğitime ayrılan payın kısa vadede en az üç, orta vadede en az beş, uzun vadede ise en az on katına çıkarma ile…
Burada iki anekdot öyleyse:
1-Eğitim alanında söz sahibi bir eğitimci epeyce önce Küba’ ya gitmişti. Eğitimcinin işi nedir, hastalık vb olağanüstü bir gelişme olmamışsa okulları ziyaret etmek, eğitim yapısını incelemek, öğretmen, derslik, okul filan gezmektir değil mi? Arkadaşımızda öyle yapmış Küba’ da. O kapalı ülke, öyle bir sistem kurmuş ki şaşırdım ben de. Efendim, ABD başta olmak üzere bir ülke Küba’ yı işgal etse ve bu işgal üç yıl bile sürse eğitim ve sağlık hizmeti hiç ama hiç aksamadan sürebiliyor. 8 şiddetindeki bir depreme dayanabilecek sığınak okulların inşası tamamlanmış. Öğretmenlerin aylıkları yeterli. Askerlikten muaflar.
İnanamadınız değil mi? ben de inanamamıştım, ama sonradan resimleri gördüm, anlatılanları video ile bütünleştirdim, inanınız dudaklarım uçukladı.
2-Geçenlerde üst düzey bir bürokrat öğretmen açığımızla ilgili çarpıcı bir rakam açıkladı. 140.000 öğretmene ihtiyacımızın olduğunu özellikle vurguladı. Derslik başına düşen öğrenci sayısının 30 olması önceliğimiz nedeniyle elbette eğitimin içinde olan bizler bu rakamı zaten biliyorduk. Aslında bu tür açıklamalar çok da iyi oluyor, aleni olmak her zaman faydalı elbette.
Durumumuz ortada.
“Demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetini korumak, insan haklarını ihlal etmeden geliştirmek…” Görevimiz tehlike esasen…
Şimdi geçenlerde bir kitabın sayfaları arasında seyahat ederken çocuğu eğitimin merkezine almanın önemini gördüm. Yarının büyüklerini yetiştirmenin vurgusu da yapılmıştı. Geleceğin güvencesi olan iyi insan, iyi yurttaş yetiştirmek istenmişti ama bir bilgi kirliliğinden de söz edilmişti.
Sordum kendim kendime, kimdi bu bilgi mezarlığında onlarca ruhun kımıldamadan yatışana vesile olanlar? Kimdi acaba kapkaç terörünün sorumluları? Nereden çıkmıştı tinerciler, eşkıyalar, yolsuzluk yapanlar, dolandırıcılar, haydutlar, yol kesenler?
Peki, kimin ürünüydü uçağı yapan, bilgisayarı keşfeden, atomu parçalayan, sesi eşsiz bir armoniye dönüştürerek ruha gıda verenler kimin yapıtıydı acaba?
Tam da burada Öğretmenim diyelim mi?
Anam ekmek verir
Sen hürriyet
El adam tutar
Sen fikir
Kral gölge arar
Sen güneş
Evli ev
Sen ürperti istersin
Parmaklar kalkar
Ucunda hürriyet ararsın
Tarihimde cumhuriyetimde,
İçimde sen varsın öğretmenim
Sen varsın… (İsmail KARAHMETOĞLU)
Öğretmenlik ruhu
Ülkemizde öğretmenlik uzun süre “Eti senin kemiği benim.” anlayışı içinde yürütüldü. “Altta kalanın canı çıksın.” tarzı uzun zaman uygulandı. “Öğretmenin vurduğu yerde gül biter.” söylemiyle çok kandırıldık.
Arkasından elinizi öperiz, kutsalsınız, meleksiniz, benim canım öğretmenim gibi kuru laflarla sürdü bu anlayış.
Bir müddet daha geçti yolda tutulan herkes öğretmen yapıldı. Ziraatçı, gıdacı, makineci, madenci, endüstrici, elektrikçi fark etmez her türlü mühendis, eczacı, hemşire, ekonomist, velhasıl dört yıllık fakülte mezunu herkes öğretmen yapıldı. Formasyon, mesleki bilgi, iletişim, alan becerisi hak getire. Deneme yanılma yoluyla öğrenir nasılsa. Öğrenci mahkûm öğretmen gardiyan, sistem elek öğretmen amele öğrenci kum at babam at. Kaçı alta geçer, kaçı dağılır, hangisi işe yarar; olduğu kadar olsun.
Bu anlayış ne yazık ki öğretmenlik, eğitimcilik ve ülke kaderine hükmeden anlayış oldu.
Nerede şimdi Cevat Fehmi Başkut’ un Paydos’ undaki özverili öğretmen, hani nerede? İlköğretimde eğitimin parasız ve zorunlu olduğunun Anayasa güvencesi altında olduğunu bilen öğretmenler nerede? Nitelikli eğitim için özünü karatahtaya yansıtan, bir mum gibi eriyen, eridikçe ışıyan, ışıdıkça karanlığı yok eden cumhuriyet muhafızları nerede?
Atatürk ve öğretmen
Atatürk; “Eğitimdir ki bir milleti ya hür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatır; ya da milleti esaret ve sefalete terk eder.” diyor.
Bunun gerçekleşmesi görevini ise öğretmenlere yükleyerek; “Dünyanın her tarafında öğretmenler, insan topluluğunun en fedakâr ve muhterem unsurlarıdır.”, “Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir. Öğretmenden, eğiticiden mahrum bir millet, henüz bir millet adını alma yeteneğini kazanamamıştır.”, “Ülkemizi gerçek hedefe, gerçek mutluluğa kavuşturmak için iki orduya ihtiyaç vardır: Biri vatanımızı kurtaran asker ordusu, diğeri ulusumuzun geleceğini yoğuran irfan (bilim, kültür) ordusudur.” diyor.
Yine Atatürk, devlet adamı olarak cumhuriyetin ilanı ile birlikte yurt dışı geziye gitmedi. Bunun farklı nedenleri var olabilir. Ancak birçok devlet adamı Gazi paşa’ yı ziyaret etmek ve projelerini hayata geçirmek için ülkemize geldi. Zira Birleşmiş Milletlere girişimiz de bir davet üzerine gerçekleşmiştir.
Bu denli hassas, ileri görüşlü, ufkun da ötesine bakma vasfına sahip olan bir devlet adamı yurt dışı gezilere çıkmamanın ötesinde sık sık yurt içi gezilere çıkmıştır.
Çıktığı bu gezilerde yaptığı en önemli iş okulları ziyaret etmek olmuştur. Atatürk gittiği yurt içi gezilerde okullara mutlaka uğrar, derslere girer, öğretmenden izin alır, yakasını ilikleyerek en arka sıraya oturur büyük bir zevk içinde dersleri dinlerdi. Asla öğretmenin makamı olan kürsüye oturmaz, “İzin verirseniz derslerinizden istifade etmek istiyorum.” diyerek öğretmenleri cesaretlendirirdi.
Ülkenin bağımsızlığının, vatanın gelişmesinin, insanların mutluluğunun öğretmene bağlı olduğunu çok iyi gören Atatürk; “Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlak zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir.” diyerek öğretmene verdiği değeri bir kez daha vurgulamıştır.
Duygularım
Değerli hanımefendiler, beyefendiler; çeyrek asrını mesleğe vermiş biri olarak huzurlarınızdayım. Yurdumuzun şirin yörelerinde görev yatım. Öğretmenlik, izci liderliği, müdür yardımcılığı, sonra da müdürlük.
Öncelikli taşıdığım vasıf insan olmamdı. Konuya önce insan olarak baktım. Sonra tanrı sanatı olan öğretmenlik elbisemi hiç çıkarmadım. Günün yirmi dört saati mesleğimi yüreğimin en hassas noktasında tutmaya çalıştım.
Meslek kitaplarına hayranım. Birçok meslek dergisinin sürdürümcüsüyüm. Meslek dergisi deyince eski öğretmenler ne iyiydiler. Gittiklere yere ışık götürürlerdi. Çağdaş yapıtlar, modern aletler, yeni fikirler onlarla köylere, odalara, dersliklere taşınırdı. Her öğretmen aynı zamanda şairdi, yazardı, öykücü ya da tiyatro ustasıydı.
Ben de o sanatkârlara özenmiş olmalıyım ki, yazı ile şiir ile öykü ile uğraşmak müthiş zevk veriyor bana.
Öyle ya “Göz ola ki dağın arkasını göre; akıl ola ki başa geleceği
bile.”
Çok konuşan toplumun, az okuyan, çok çok çok az yazan bireylerinin aksine okumayı, yazmayı, üretmeyi seven yanım var. Bana bu duyguyu kazandıran öğretmenlerime ama h harfini söyleyemeyip kendi adını bile asan diye telaffuz eden edebiyat öğretmenimle, ilginçtir rahat konuşmamı teşvik için sürekli görev veren resim öğretmenime binlerce kere şükran.
Mesleğimi seviyor muyum; “Kızsam da bazen, üzülsem de, sitem etsem de yani acısa da sağım solum, çözümsüzlük bazen yerden yere vursa da beni cevabım kesinlikle evettir.”
Çünkü ben öğretmenliğe alaylı olarak başladım. Öğretmen sofrasının muhabbetini tadarak adım attım mesleğe. Çünkü bu işi memleket kaygısı ile yapıyorum. Çünkü ben Çanakkale kahramanı Atatürk’ ün evladıyım.
Cumhuriyetin hem bekçisi hem de şerefli bir öğretmeniyim. Çünkü ben geleceğim, ufkuyum bu güzel yurdun umudu, istikbaliyim.
Son söz
Değerli katılımcılar; Davetiniz için çok teşekkür ederim. Öncelikle çalışmalarınızda başarılar diliyorum. Başta Başöğretmenimiz Mustafa Kemal ATATÜRK olmak üzere tüm ebediyete intikal etmiş eğitimcileri şükran ve minnetle anıyorum. Şehit öğretmenlerimizin manevi huzurunda saygı ile eğiliyorum.
Sözlerimi bu güne denk düşeceğini düşündüğüm Öğretmen Marşı ile bitirmek istiyorum, saygılarımla efendim…
Karanlıklara ışık, ışık ve aydınlıksın
Toplumda izi olan tek umut, tek aydınsın
Değişen çağımızın değişmez anıtısın
Sevgi ile uğraşı, sanat bilen öğretmen
Yurt için yüreklere erdem eken öğretmen.
Kara tahtaya ak ak, yazdığın Atatürk’ ü
İçinde satır satır, çözdüğün Atatürk’ ü
Ülküsünü en büyük, gördüğün Atatürk’ ü
En yürekten en içten duyan - diyen Atatürk
Yurt için yüreklere erdem eken öğretmen.
Hoşgörüyü yol bilen, bilimi akıl, rehber
Gerilikle savaşan, güçlü birer aydın, er
Devrimlerden sorumlu, devrimlerini bekler
Ulusunun övüncü alın akı öğretmen
Yurt için yüreklere erdem eken öğretmen.
Üç ata hakkı birdir, üç atanın hakkı bir
Ne yadsımak mümkündür, ne de yadsınabilir
Ana baba öğretmen, hep üç ata bilinir
Binlerce selam saygı selam sana öğretmen
Y urt için yüreklere erdem eken öğretmen (Hazım ZEYREK)
NOT:Bu yazı 24 Kasım Öğretmenler Günü nedeniyle Boğaziçi Lions Kulübü kutlamalarında yapılmak üzere hazırlanmıştır. (Y.İ.)
Yusuf İpekliKayıt Tarihi : 22.11.2008 07:56:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!