Sonra ne mi yaptım? Anasına avradına, gelmişine geçmişine, iyisine kötüsünü, mümkününe keşkesine, kaderine talihine… Kısacası her şeyine, sana bana, herkese ve her şeye!
Sonra ne mi yaptım? Bi sigara yaktım, sonra bir daha ve sonra bir daha, daha! Sigarayı yaktım, odayı yaktım, binayı yaktım, incir ağacını yaktım; camı çerçeveyi indirip perdeleri yaktım, perdenin görünmez yanında mahfûz saçının telini yaktım. Duvarları yaktım gidişinin ardından, günü güneşi yaktım. Düşlerimi yaktım biliyor musun, gülüşlerimi yaktım.
Sonra ne mi yaptım? Ağladım! “Benim ulan o, beniiiiim!” diye haykırdığı oyuncağı elinden alınmış bir öksüzün yetim göz yaşlarıyla ağlaması gibiydi, ardından “benim ulan o, beniiiim!” diye haykırdığım ağlayışım. Duyulmayışım! Sana bakınca hiç kimse sende benim gördüklerimi göremesin diye göz yaşlarımla gizlemeye çalıştığım, silip saklamaya-sanki hiç var olmamış gibi yok etmeye çalıştığım gamzen şahit bana!
Sonra ne mi yaptım? Bomboş koridorda tam on yedi defa yürüdüm o yetmiş dokuz adımı. İçimden şarkılar söyledim, içimden isyanlar başlatıp isyanlar bastırdım, “benim ulan o, beniiiiiim!” diye ağladım ardından. Duyulmadım ama şagittir gamzen, görülmedim ama şahittir gözlerin! O Cennet gözlerin… Ne zaman baksam, bakamadığım anlar için göz yaşı döktüğüm gözlerin!
Ben o pamuklara sarıp sarmaladığım son sigaranın ilelebet bekçisiyim artık. Oradayım, o andayım. Hadi söz verilmişti ve yerine geldi o kahve, peki ya sigaraya ne demeli? Yarım simide, o yarım simidi yiyemeyelim diye kol gezen bin musibete ne demeli? Sen ye istersen’i mi, Yok beklerim bir şey olmaz’ı mı inkar edelim şimdi? Boğazımız düğüm düğüm; gözlerimiz yaş ve gönlümüz yara bere içindeyken o sımsıkı sarılmamız değil mi kalpten kalbe olan yolumuz?
“Kimseye öyle bakmam, söz” gözlerimin içine bakan gözlerin… Cennet değil de nedir ki? Gözümün önünden gitmeyen, gözümün önünden gitmesin diye sabahlara dek gözümü yummadan beklediğim gözlerin; bu kör köhne kahpe dünyada Cennet değil de nedir? Sonra ne mi yaptım? Bu kör dünyanın bu köhne düzenine, bu kahpe talihine ana avrat saydırdım!
Sonra ne mi yaptım? Düşündüm, düşündüm, düşündüm… Yalnız seni düşündüm biliyor musun, yalnız seni. Şu an ne yaptığını, nerede olduğunu, nasıl olduğunu, üzerinde ne olduğunu, saçının nasıl olduğunu, karnının aç olup olmadığını, ne düşündüğünü, ne duyduğunu, ne gördüğünü, gözlerini… Yamuk parmaklarını ve hançer saçlarını! Seni kısacası; uzuuun uzun yalnızca seni düşündüm. “Hadi düşünme bunları, tamam ben de o son sigaradayım, kendine dikkat et” diyişini… Gel gidelim diye ağlayışım aklıma düşünceye kadar tek düşüm tek düşüncem sendin! Gelemem diyişini düşündüm sonra. Gittiğin yollara da sövdüm, seni bana getirmeyen yollara da!
Veda edişimizi; veda etmek zorunda oluşumuzu ama bir türlü veda edemeyişimizi, veda edişimizi… Canının çok yandığını, canımın çok yandığını, canımızın çok yandığını düşündüm! Ben tüm bunları düşünürken tam da o anda, tam da o esnada ne düşündüğünü düşündüm! Biraz önce yaktığım boş duvarlara sığınıp hüngür hüngür ağladım! Kaderime sövdüm! Kaderime; beni sana geç bıtaktığı için ayrı, seni bana yasak kıldığı için ayrı sövdüm! Keşkelere sövdüm sonra! Keşkelere; keşke bu ateş bir tek bende yansaydı, keşke bu sevdaa bir tek benim başımda olsaydı, keşke senin bundan haberin bile olmasaydı diyerek sövdüm! Keşke dedim kendime, keşke sen hiç bilmeseydin ruhumdaki yangını! Bihaber olsaydın yanıp kavrulduğumdan ve lanet olsun ki keşke sende de bir ben olmasaydı!
Keşke bizim konuşacak bir şeylerimiz olmasaydı da senin de yanmasaydı için kor kor! Bir kadını sevdim, bir kadına kor kor tandım da haberi bile olmadı diyebileceğim bir çaresizlik olsaydı bu! Gözlerinde gördüğüm Cenneti ayrı, gözümde gördüğün çizgileri ayrı yaktım sonra!
Birbirine ihtiyacı olanların birbirinden özenle uzak duruşunu düşündüm. En çok da bu koydu, en çok da bu örseledi, en çok da bu yaktı ve en çok da bu dağladı içimi. Bunca şeye rağmen; sana, bana, herkese ve her şeye rağmen veda edemezken üstelik, veda edişimize sövmeseydim de ne yapsaydım! Değil mi ki var yokluğun ve değil mi ki mahkûmuz bu yokluğa, nasıl sövmeseydim keşkelere? Keşke sen de sevmeseydin beni Zeynep, keşke sen de düşmeseydin bu aşk ateşine ve keşke sen de görmeseydin benim gözlerimde yeşili! Suçlamıyorum seni, içimden geçenleri söylüyorum sadece. Sen de sevmeseydin, bir kadını çok sevdim o beni sevmedi diye yanardım. Bu ateş başka, bu cehennem çok acımasız ve bu acı başka, bambaşka! Bu düpedüz çaresizlik, birbirini sevenler özenle uzak duruyor birbirinden, birbirlerinden haberdarken! Nasıl sövmeseydim ki ben bu dünyaya, bu akşama, oturup bir kaldırım kenarında -gelmeyeceğini bildiğim halde belki gelirsin umuduyla seni beklediğim sana bu satırları yazdığım akşamüstüne, bu cuma gününe, bu veda edişe, bu veda edemeyişe, bu yollara, bu evrene ve bu kadere?
Gideceğin yolları düşündüm, gideceğin yerleri… Çıkıp yollara düşmeyi düşündüm, çıkmaz sokakları, aşkı ve aşkın kara zindanlarını… Sevdaamı düşündüm sonra; bir a’sı sende kalmışken sende varken kimseye değil hiç kimseye öyle bakmayacağını söyleyen gözlerin Cennetken… Bize bu cehennemi reva gören kadere sövmekten helak oldum!
Zeyneeeeeeeeeeeeep Zeynep… Zeyneeeeeeeeeeeeep Zeynep…
Zeyneeeeeeeeeeeeep Zeynep!
Ben senin gamzeni göz yaşımla gizledim Zeynep…
Bir a de yeter Zeynep, bir hiç de yeter Zeynep, ben kendimi ateşlere attım Zeynep, ben seni çok sevdim Zeynep, ben sana aşık oldum Zeynep…
Ben seni düşünmekten başka bir şey düşünemiyorum Zeynep. Adının çınlaması gitmiyor kulaklarımdan ve gözümün önünden gitmiyor veda ederken bile gözlerinde gördüğüm Cennet! Bak ezan okunuyor, el ayak çekilmeye başladı, akşamüstü akşam oldu, ömrü olana birazdan gece de olacak! Ben artık ömrüm olmasın istiyorum bir gün daha… Ben dayanamıyorum Zeynep, bir insan senin olmadığın bir sabaha neden uyanaın ki neden Zeynep? Neden bulamıyorum bir tek gün daha yaşamak için. Senden gitmek için verdiğim binlerce sözü yüzüstü bıraktım Zeynep, ben veda edemiyorum sana. Bu tatilini burnundan getirmek değil, bu senden bir şey istemek değil, bu belki hiçbir şey değil ama bu her şey… Aşk bu Zeynep; mutlak, doğru, var, acı ama gerçek bu. Ben senin kadar dik duramıyorum, dirayetli değilim. Sen benüm en iyi arkadaşımsın Zeynep, sen benim bir gün daha yaşamak için umudumsun! Sen benim hikâyemsin Zeynep, sen benim romanımsın. Zeynep sen benim göz yaşım, göz yaşımla üstünü örtüp herkesten sakındığım gamzensin. Tezat bu ya, yemyeşil kırlarda bembeyz papatyalarla bezeli Cennetim de sensin; kor ateşlerde cayır cayır yanıp da kül olamadığım o kor Cehennemim de…
Böyle güzel olmasaydın keşke, keşke bu kadar güzel olmasaydın be kadın! Keşke; romanında bana haram, bana yasak, bana suç ve bana vuslat yazmayan o alnında o sivilce çıkmasaydı be Zeynep! Keşke o örtüp kimse görmesin diye gizlediğim gamzen olmasaydı o yanağında! Parmakların yamuk olmasaydı ve sevdaa çukuru olmasaydı o sol elinde! Keşke Zeynep; keşke bir heyecan, bir salak saçması kavak yeli olsaydın başımda da veda edebilseydim sana, dik durup dirayetli olabilseydim. Yapamıyorum Zeynep ben, sana binlerce defa veda etmişken hala nasıl veda edilir bilmiyorum! Edemiyorum! Yapamıyorum! Ben senin olmadığın bir an’a tahammül edemiyorum. Bu kötülük değil Zeynep, bu büsbütün bir aşk! Bu topyekûn bir aşk ve bir a’sı sende mahfûz kapkara bir sevdaa…
Zeynep; yalvarırım bir a de. Zeynep; yalvarırım bir ah de! Zeynep; yalvarırım bir hiç de! Zeynep; herkes kendi acısına eyvallah da benim acım çok büyük… Ben bu acıyla baş edemiyorum Zeynep, ben senin yokluğunla baş edemiyorum. Bu düpedüz ecel Zeynep, bu düpedüz sekerat…
Zeyneeeeeeeeep Zeynep…
Gittiğin yollar benim yüreğime batıyor. Sen sen sen sen yine sen ille sen ve bir daha sen; sen, benim kör kütük sen benim sırılsıklam aşık olduğum kadın… Sen benim en iyi arkadaşım! Sen benim Cennetim, yanan ömrüm, hasretim ve yenilgimsin Zeynep. Sen benim kaybedişimsin, güçsüz yanım, göz yaşımsın Zeynep…
Zeyneeeeeeeeeep Zeynep…
ZEYNEEEEEEEEEP ZEYNEP…
Kayıt Tarihi : 14.6.2024 21:01:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Çizgili Mavi](https://www.antoloji.com/i/siir/2024/06/14/21-saatin-mektubu.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!