1/:
Acaba kanunlar şahı Kanuni sultan,
Kaç kez bağırmıştı göbeğini çatlatarak,
Direkleri arasında kapısı top gibi olan sarayını:
“Neredesin ey Kösem sultan? ” diye mesela...
Hiç bilmedi çihangir hünkar,
Ve bilmeyecek de...
Benim de anneme Kösem,
Karıma Turhan sultan dediğimi...
Hatta 0695’inci rüyayı gördüğümü yanıbaşında...
2/:
Bir Safavi şehinşahıymış sultan sandığım,
Kösem sandığım Isfahanlı bir haspaymış meğerse,
Parsilerin ateşgedesinde cinayetler içinde,
En işkencelisini yaşamaktaymışım...
Ateşlerin beyi genç, antimardukizmi işaret ederek:
“Yozgatlı onu tanıyor musun? .” diyordu.
Yer çekimi kanunu alaz efendisini doğrulamıyordu oysa.
Habire yere bakıyordu antimardukizmin gözleri.
Zaten ben korkardım gözümün içine bakan göz içlerinden,
En az ellerinden korktuğum kadar Kara Ali’nin.
Anlaşılan yüzü yoktu ateşin papazıyla yüzleşmeye.
“Boğ ve yak onu! ” diyordu bana içrek inanç adamı
Kanımı beynime,
Tükrüğümü yüzüne sıçratmak için yetmez miydi? ...
Neredesin ey Kösem sultan?
3/:
“Ey mecusi parsi! ” diyordum iki kez.
Halbuki onun adını tek kelime sanıyordum.
Ki yanılmamışım Elburz dağlarının yamacında.
Genç ateşperestin hedefindeymiş ki iki gözüm,
Daha ikinci seslenmemi beklemeden hırs ile
Koşarak iniyordu Horasanın bel verdiği denizden.
Zaloğlu Rüstem’in yanakları ıpıslak oluyordu,
Kan akıyordu üzerinden...
Kan izlerinden haritalar oluşuyordu,
Tarihte bir dönemin gözleri kızarıyor,
Hemen hemen sayfaları görünmez oluyordu...
***
Ben umursamıyordum olanları,
Ve olacak olanları...
Yalnızca ışık sözlü ve kara gözlü anamı arıyordum atanda tan.
“Gündüz niyetine,” dedirtebilmek için...
Neredesin ey Kösem sultan?
Kayıt Tarihi : 18.4.2006 13:58:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!