Soru:
Günümüzde dilencilik istismar edilerek bir meslek haline getirilmiş.
İşyerlerimize evlerimize gelip sadaka isteyenlere sadaka verelimmi?
Hak etmeyenlere verdiğimiz sadakanın bir sevabı varmı?
Cevap:
“Ve en leyse lil insâni illâ mâ seâ. Şüphesiz insana kendi emeğinden başkası yoktur. Necm 53/39” ayetinden anlaşılacağı gibi Rabbimiz tembelliğe, asalakça bir yaşama müsaade edilmemesi adına, insan için elinin emeğinden, yani çalışarak kazandığından başka bir kazanç yolunun olmadığını net bir şekilde ortaya koymuştur.
Fakat her çalışanın meşru ve makul ihtiyaçlarını temin edecek bir gelir elde edemeyişi veya her zaman iş bulup çalışama imkanı bulamayışı ihtimalini de gözardı etmeden “Ve emmes sâile fe lâ tenher. Duhâ 93/10 “El açıp isteyeni de sakın azarlama.” Diyerek muhtaçların küçük görülmemesini, horlanmamasını ve hakarete uğratılmamasını da emreder.
Dilencilik imkânsızlıklar karşısında kişinin onur ve izzetini ayaklar altına alıp zaruri ihtiyaçlarını giderme adına bir başkasından karşılıksız yardım istemesidir.
Dilencilik gerçek manası ile bir yardımlaşma gibi görünse de, insanlık tarih boyunca dünyanın her yerinde tembel ve ahlak fukaralarının toplumun şefkat ve merhamet duygularını istismar ederek sektörel meslek haline getirdikleri bir ahlaksızlıktır diyebiliriz.
Zamanımızda özellikle İslam dünyasında çokça istismar edilen bir duygu sömürüsü olarak varlığını sürdürmektedir.
Dilenciliğin istismarı ile ortaya çıkmış bulunan gayrı ahlaki ve insani yönünü bir tarafa bırakarak bizi ilgilendiren yönü olan sorumuza cevap vermeye çalışalım.
Peygamber Efendimizin imkansızlığı nedenli ile yardım talebinde bulunan bir sahabiye evinin eşyalarından sattırıp bir balta alarak odun kesmesini ve satmasını tavsiye ederek onu dilenmeye değil çalışmaya teşvik ettiğini biliyoruz. Bununla beraber veren elin alan elden üstün olduğunu söyleyerek alan konumda olanları vazgeçirmeyi amaçlarken, üstü örtülü olarak veren el olmayıda tavsiye edip, dilenmeyi caiz kılan sebepleride aşağıdaki şekli ile beyan eder.
(1) Toprağa yapıştıran fakirliğe uğrayana (son derece fakir düşene) ,
(2) Altından kalkamayacak derecede borç altına girene,
(3) Para bulmak için kan parası yüklenen kimseye.
(4) Çok acı veren müzmin bir hastalığa kapılan kimse ihtiyacı kadar isteyebilir.
Bütün bunları beyan ettikten sonra biz bu gün her işin paraya dayandığı ve para ile çözüldüğü büyük şehir şartlarında kapımıza gelip el açan insana nasıl davranmalıyız.
Evet, kapımıza gelip ihtiyaç arz eden insanların çoğunun gerçek durumunu bilmiyoruz. Dilenciliği meslek edip duygu sömürüsü yapan bir ahlaksız olma ihtimali de olabilir, gerçekten işsiz güçsüz kalmış yardım eli uzatılması gereken bir çaresiz de olabilir.
Bu konuda nefsi bir sorgulama yapmak gerektiğine inanıyorum.
Her Cuma günü hutbenin son bölümünde hatiplerimizden dinlediğimiz “İnnallâhe ye’muru bil adli vel ihsâni ve îtâi zîl kurbâ ve yenhâ anil fahşâi vel munkeri vel bagy(bagyi) , yeizukum leallekum tezekkerûn” “Muhakkak ki Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder, çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor. Nahl 16/90 ayeti kerimesi ile bizleri adil olmaya, iyilik yapmaya, akrabayı gözetmeye, çirkin iş fenalık ve azgınlığı terk etmeye davet ediyor.
Acaba biz bunları yapıyormuyuz?
Adilmiyiz? Tanıdık veya tanımadık kimselere dostluk veya yardım adına ihsanda bulunuyormuyuz? Akrabalarımızı görüp gözetiyor, ihtiyaçlarını teminde yardım edip başkalarına muhtaç olmalarını engelleme adına duyarlılık gösteriyormuyuz?
Her Cuma meal ve metni ile dinlediğimiz bu emirleri yerine getirdiğimizi söylemek mümkündeğil. Keşke yerine getirebilseydik te bu gün şikâyet etmiş olduğumuz dilenciliği kökünden kurutsaydık.
Evet, akrabayı gözetmiyor, ihsanda bulunmuyor, damaltı fakirini araştırıp bulmuyor ihtiyacını gidermiyor, KAPIMIZA GELEN FAKİRİ DE İSTİSMARCI İLAN EDİP üç beş lirayı da vermiyoruz.
Değerli okurlarım.
Sonuç olarak kapınıza gelen kimsenin söz ve davranışlarına bakınız. Kalben ihtiyaç sahibi olduğuna az da olsa kanaatiniz hasıl olursa, Allah rızası için gönlünüzden kopan bir şeyler vererek EN AZINDAN KENDİNİZİ CİMRİLİK BELASINDAN KURTARMAKLA BERABER DİLENCİLİKLE SİZE RAHATSIZLIK VEREN İNSANLARIN TOPLUM İÇİN DAHA ZARARLI MESLEKLER İLE KARŞINIZ ÇIKMASINA ZEMİN HAIRLAMAYINIZ.
Sadakanın değerini belirleyecek olan DİLENCİNİN LİYAKATİ DEĞİL, VERE ELİN ALLAH’IN RIZASINI GÖZETEN NİYETİNDEKİ SAMİMİYETİDİR.
Necdet EremKayıt Tarihi : 13.4.2015 00:02:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!