Sadece Umuda Dönüşmüş Yıllar 2.

Mustafa Yılmaz 4
765

ŞİİR


17

TAKİPÇİ

Sadece Umuda Dönüşmüş Yıllar 2.

Ayaklarım aklımın hükmünden çıkmış, düşüncelerime göre, bazen sekerek, bazen duraksayarak, bazen ansızın sağa veya sola yön değiştirerek, gecenin yıldız kaymalarını umursamayarak, sokakların kamaşasından şaşırmadan, o anki düşüncelerimin isteklerine oyarak belli bir zaman sonra duraksayıp, sırtımı bir iş yerinin dikey duvarına yaslayarak, bir anda, benim hükmüm karşısında ışığı perde aralığından kararsızca salınım halindeki pencereye bağladım, sanki gözlerimi…

Alaca bir ışık karmacası ile perdenin aralığından gözlerimdeki merakımla bana düşünce sebebi yaratıyordu…

Aklımdan, birkaç zamandır devinimle şekil değiştiren düşüncelerim dairesel bir devinimle aklımın derinliklerindeki düşüncelerim sıralanıyor arka arkaya…

Kaç zamandır gelmemiştim buraya belki de kendime sözümdü buraya gelip düşüncelerimin esiri olarak, arkasında senin olduğunu bildiğim, bu cama bakmayacaktım…
Senin görüntünü ve de kendi yalnızlığımla, kalabalıklarını görmeye gücüm yetmezdi…

Bir anda O camın ardındaki yaşamlarımı veya çoğunda çaresizliklerim ile akıttığım gözyaşlarımı düşündüm, ardından onun gözlerinden, çene altından göğüslerine kadar sızılan gözyaşlarını düşledim…

Mutlu olmamızın çoğundan yaşadığımız çaresizlik gözyaşlarımız vardı, onun sessiz ağlayışlarının karşısında, benim çaresizliklerim çıkardı ortaya…
Sonra bir anda başka bir konu ile ilk hüzünlerimiz dağılır, birbirimizin gülmesini sağlardık…

O gülümserdi benim gözyaşlarım çaresizlik veya imkânsızlıklarımla gırtlağımın dışından göğsüme inerdi yaşlar…

dBen ona sevdiğimi haykırmaya çalışırken, onun gözyaşları süzülürdü göğsüne doğru…

Biz birçok zaman farkı ile gülmelerimizden çok, ağlama duyguları ile zamanı çiğnerdik…

Sevmek kaybetme korkuları ile gözyaşına dönüşen ifadelerle kendinden bahsettirirdi…
Biz sevmelere eş değerdeki ağlama zamanlarını yaşardık…

Belki de sokakların kayıplığında nefes almaktı bu yaşamın tarifsiz yanı…

Ömrüm veya ömrümsün derdim bir anda susarak. Sense gözlerime bakar, altdudağını iki dişinin arasına alır, gözlerime derin ve buğulu bir sorgulama düşüncelerini bir anda bütün hızı ve de baştan sona kadar tekrar tekrar düşündüğünün tesirini gözlerinin bakışlarına yüklerdin…

Bir gün sevginin şartlarını sordun bana,. Belki de en etkilendiğim ve çoğul çaresizlikle yutkundum. Veya tekrar tekrar yutkundum…
Hep derdin “bakışlarınla bir dünya yaşamını anlatırdın bana” diye…
Ben gülümserdim, keşke bir dünya daha da olsa ki senin yanındayken bir yerde yaşmış olurdum…

Bir gün bana yarım bırakılmış sevginin acısı sonsuza kadar yüreğin kuytusunda sivriliğini gösterirdi... “Benden gitme, gitme benden,” derdin ve “senin yokluğunda çaresizliği öğrendim” derdin…

Çaresizliği bilmek suyun yokuş yukarı çıkamayacağı kadar güç ve itiş gücüne ihtiyacı var” derdin ve eklerdin, “ben yüreğimi ekledim, yüreğine” derken, “bu günlerde çaresizliklere dayanma gücü sebebini öğrendim sanırım…
Kaç ömrüm vardı ki kaç yaşamımı sana ekleyecektim? Yarım kalmış bir sevgini yükünü bu kadar taşınamaz olduğunu bilseydim eğer, yaşamımda çok şey yarım kalmamış olurdu.”

Yıllardır seni yazıyorum, çoğu öfke, bir kısmı kızgınlık, diğer kısımları ise acılanma patlamaları idi, Senin yazdıklarında ki çoğu özlem cümlelerindi ki geri dönülemez yaşam zamanlarında artık yorulmuş bedenimle vazgeçilmiş düşlerle uğraşın da bu kadar güç olduğunu bilemezdim…

Çaresizlikle yutkunmayı bilir misin sen ki bilir misin onun mide bulantılarına sebep olduğunu…

Güçlüler kazandıkları zamanların tümünde kaybedenin o zamanlar boyu ağladıkları umurlarında olmazdı. Sen kendini hep güçlü olduğunu zannettin, oysa yaşam sana vururken anladın acılarımla yaşama zorluğunu…

Aslında sorun yaşamın zorunu yaşamış olmamdı… Oysa senin kalabalıkların vardı zamana göre değişen düşüncelerini koruduğun…

Bana yaşamı zorlaştırırken, yalnızlaşacağımı düşünmemiş olman, mümkün değildi ki nefesimin farklı zamanlardaki şiddetini bilip bana “hadi boş ver bir yerlerde çay içelim” derken düşlerimin değiştiğini fark ettiğimde ruhum süküna uğrardı…

Ruh ikizliği derdik, bu zamanlara biz ve gecenin
karanlığında kumsaldan yüzümüze çarpan deniz rüzgârının soğukluğu ile hilâl olmuş ayın seyrini takip ederek ruh dinginliği sağlardık…

Uzakları düşleyip, uzakların rüzgâr sesini özler veya düşlerdik…

Şimdilerde yaşamın zorluğu ile baş etmeye çalıştıkça sanki ayaklarımın alışkanlık olarak bileklerime kadar kuma gömülüyor…

Yaşadığımız geçmişe göre sevilen ve özlenecek zamanları düşündükçe yarınsızlık duygusu ağır basıyor artık…
Yarınsız düşler olur muydu, sevgili veya güneş ışığının kızgınlığında düşlerle yaşanabilir miydi, sevgili?

Senli yaşamın kararsız zamanlarında düşündüğüm o kadar çok şey vardı ki senli düş kurmanın artık mantık dışında oluşu belki de adım atılan kaderin ilk basamağının sonrasındaki basamaklarla uzaklaşmaktı belki de geçmişin mutlu olunan zamanlarından…

Kim kime ne yazıyor, bu gecikmiş saatlerde? Aslında cama yazılmış düşünceler, neyin nerede olduğu belli olmayan…

Sahipsizlik yürekte başlayan düşlerin ardı arkası belirsiz cümlelere sığınmış düşüncelerdi şüphesiz zamana oyuk atan…

Zamandı aslında ruhsal sahipsizliğin sebebi ve belirsiz bedellerle ruhsal yapının dağılışıyla ödenen kesintisiz bedeller…

Düş kurma ile kararsızlıkların arasında sörf yapılışıydı şüphesiz ruhsal yapının dağılışıyla ödenen kesintisiz bedeller…

Oysa seni sevdiğimi biliyordun belki de çok uzun zaman sonra fark ettin… Bana defalarca “bir cümle söyle ki aramızdaki bağın farkına varayım” demek isterken, susuzluğunla beni ne kadar cesaretlendirdiğini bu günlerde düşündükçe, sadece telaşlı ve ürkekliğimle geçen zamanların sıkıntısını veya kaybedilişini bu günlerde düşündükçe zamanın boşta kalan kısmının hayatıma dahil oluşuydu bu günlerdeki yaşam küskünlüğüm…

Öyle bir tutkuydu ki bu seni sevme duygum, yaşamımı tek başına hükmüm altına alışımdı aslında sana bağlı olan bu tutsaklığımın yıllar sürecek zamana aynı şiddet ve sadakatle yayılışı…

Adı yok bu sevme duygusunun tarifini taşıyacak…
Kaybedecek ne kadar çok şeyimiz varmış, oysa arkamıza bakıp bakıp gülümsemeyebileceğimiz… O gülümsemeler ile geçmişin sonsuz zamanlarına dönüşüm bazen gülümseyip çoğu zaman da yüreğimden dökülürcesine gözlerimin ıslanışı ki kayıp zamanların ardında şaşkın düşüncelerimle kendime karşı güven duygularımı yitirmiş olarak ellerim ceplerimde parmaklarımı oynatarak geçmiş zamandan intikam alırcasına öfkelerime yenilip kendimi hiçe atarak en sevdiğim düşlerimden uzaklaşıp, sadece ihtimaller peşinden hissettiğim çoğul yaşam arzularımdan bile vaz geçip kendimi nefes alma zorlukları içinde bırakma amacındaydım sanki.

Yokluklar ki var oluş zamanlarında bu hislerle kendime yetersiz kalışımla zor nefesler bunlar tükenmek üzere olan şanslarımı zorlaştırdığım…

Belki de imkânsızlıkların peşinden koşmamla zamana yorgun düştüğüm bu bezmişlik ile sanki kendime yabancıyım veya sana da?

Koyulaşmış bezmişlik düşünceleri bunlar. Sanki, sanki bir kuyunun dibinde ben düşüncelerimle, diğerinde de sen çaresizliklerimle…

Unutulacak vaz geçişlerdi aslında bunlar, aklımdan düşmeyen, senin gülüşlerindeki çaresizliklerin ardına sıkışmış benim yoksunluktan senin gözlerinden akan yaşlarla varlık savaşımı tüketişime yaklaşışım…

Ardına sığına çoğul yoksunluklar ve de geçmişten vaz geçememe çaresizliğim…

Günleri takvim yapraklarında silmeye çalışarak yokluk hislerinin ardına sığınışım…

Kaç yıl bu sevgili kaç yalnızımsı yıl ki yokluğuna düşen varlığımın tükenişi?

Sadece umuda dönüşmüş yıllar ve düşüncelerim… Belki de yenilişi kaybetmem gerekiyordu. Yokluk bu imkânsızın arkasında duran gölge düşleri… Biliyorum yarın ve ondan sonra da devam edecek yarınlardaki çaresizlikler bunlar, ne içinde olunuyor, ne de dışındaki düşlerle…

Sana göre ben kimdim veya kendime göre en önemlim dediğim, sen kimdin?

Yıllarımı içine alarak sürüklendiğim sana göre ben kimdim?

Belki de bir köprüydü bu kendi suyuna yükselmiş boyunu uzatmış bir çaresizlik köprüsü belki de tükenmiş umutlara ulaşabilme sağlayan bir köprü ki üstünde yürüme şansım dahi olmayan…

Belki de sadece bir umut düşüydü içine karanlıktaki yaşamı sığdıran bir zaman köprüsüydü var olma şansım…

Aslında yaşanmış olan zamanlarda, yok saydığımız o kadar çok hikâyemiz vardır... Öyle bir gün gelir ki tüm yaşanmışlıklarımızı yok saydığımız zamanlarda o hikâyeler, ömrümüze yamanıp her an, veya an zamanlarında gözlerimizin önünden geçerken anıları ile kendilerini sessiz sesler farz ederler...

İşte o andır yaşamımızda tekrar zamanları kabullenmiş oluruz...

Gelecekte bir bahar günü tarifi yap bana, yer ve zamanını söyle ki gülümsemelerimi ben de göreyim…

Yılları öz benliğimi titretecek derecede acılanmalarla doluştuğum zamanlar artığı bir tek gün göster bana. Ağlamalarımız acılanmalardan kurtularak, uzaklardan bir gün tarif et bana ki bedensel yorgunluğum azalarak yüzümde bir gülüşüm peydahlansın…

Yine kumsalın düşüncelerine hükmettiğim yorgun bakışlarla, uzakları düşlemekti belki de bu mevsim zaman yorgunluğum?

Gün doğumuna az bir zaman kaldı, düşlerimde kaybettiklerimin peşinde bakışlarınla varlığın hüküm sürüyor.

Belki de tüm yaşanmışlıklarımızda bir anda tükenebileceğimizin endişesi ile derin bir suskunluk sonrası belki de birbirimizde tükeneceğimizi hissederek, birbirimizde bitip tükeneceğiz…

Bu şartlara boyun eğip, yaşamın zor kısmının da unutma çabaları ile sadece nefes almaları çabası ile bana bir gün birbirimizi unutma çabalarım, mecburiyetinde kalırım, diyerek, gözyaşlarına hükmedemeden, çenelerimizi titreterek, yalnızlıklarda kaybolarak, birbirimizde yok olacağız…

Acı ve hıçkırıklı bir sesle göğsünde dağılan gözyaşlarınla gözlerini kapayarak “yaşam işte o zaman çok zor olur,” derken, sana inanmışçasına ağlamaların şiddetinin bu günkü yaşamımda etkisinin varlığını düşündüm…

Ağlamamın dışında hasretin acı sonundaki perişan düşlerimi, düşündüm sen yoktun…

Oysa tüm olumsuz nefes almalarımız ikimizin arasında bir çığ düşüşü gibi dağılırdı…

Ve sen konuyu değiştirerek bir yerlerde bir çay içelim derken, yolculuğun anlamı değişirdi…

Seni hatırlayışım, işte bu günlerin anısına saygımdandı…
Sevmekle, öfkelenmelerin arasındaki farkı yaşarken, yaşamıma iz bırakan duygularla baş etme çabasındaki başarısızlıklarımla, nefes alma çabalarındayım…


Mustafa Yılmaz 4
Kayıt Tarihi : 9.6.2019 16:55:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Kaç zamandır gelmemiştim buraya belki de kendime sözümdü buraya gelip düşüncelerimin esiri olarak, arkasında senin olduğunu bildiğim, bu cama bakmayacaktım… Senin görüntünü ve de kendi yalnızlığımla, kalabalıklarını görmeye gücüm yetmezdi… Bir anda O camın ardındaki yaşamlarımı veya çoğunda çaresizliklerim ile akıttığım gözyaşlarımı düşündüm, ardından onun gözlerinden, çene altından göğüslerine kadar sızılan gözyaşlarını düşledim…

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Mustafa Yılmaz 4