Yıl 1914..dünyada yaşayan insanlar, dünyaya sığamaz hale gelmişler.Kara kara bulutlar sarmış dünyanın dört bir yanını..Herkes barut fıçısının üstüne oturmuş..sinirlilik, efelik, zenginlik, fakirlik düşman olmuş birbirine ve bir prens öldürülmüş bir yerlerde..vay nasıl öldürülürmüş..hemen dünya devletleri ikiye bölünerek savaşa başlamış. İnsan, insanın insanlığını göremez olmuş.Kafalarda tek bir düşünce öldür al toprağını…
Derken, sonradan Yavuz ve Midilli adını verdiğimiz iki Alman gemisi, İngilizlerden kaçarak gelmiş Osmanlının başkenti İstanbul’a..İngilizlere “biz o gemileri satın aldık” demişiz.Alman gemileri Türk bayrağını çekerek, Karadeniz’de bombalamışlar Rus kıyılarını..böylelikle katılmış Osmanlı İmparatorluğu da savaşa.
Çanakkale geçit vermemiş düşmana, Trablus şimdiki Libya dan kovulmuş savaşçı devletler. Yurdumun etrafına etten duvar örülmüş bir adım geri çekilmeksizin.
Yenilmiş bizimle birlikte olan devletler.Çekmişler teslim bayrağını.Galip devletlerin gözüne diken olmuşuz.Ağır şartlar sürmüşler.Kabul etmemiş ilk giden heyet.İkinci heyeti göndermiş padişah.Süslü ama acı, düşüncesiz, karaktersiz bir imza atılmış antlaşmanın altına..şartlar çok ağır:
1-Türk ordusu dağıtılacak.S ilahlar toplanıp galip devletlere verilecek,
2-Türk donanması galip devletlerin elinde olacak,
3-Güvenlik açısından-ki bahanedir-Türk toprakları galip devletlerin askerlerine açılacak,
Bu antlaşma 30 Ekim 1918 yılında Mondros kentinde yapıldı.
Antlaşmadan hemen sonra, o zamana kadar savaşa bile katılmayan Yunanlılar, İngilizlere müracaat ederek adaların ve İzmir’in kendilerine verilmesini istediler.Kabul edilince hemen İzmir’e asker çıkardılar. Diğer devletlerde yurdumun genellikle batısını işgal ettiler.
Bu arada padişah, Türk milletini İngilizlerin kurtaracağına inanıyor, İngiliz mandası istiyordu.Bazı büyük kişiler iki teoriyi konuşuyorlardı:
1-Amerikan mandası,
2-Küçük devletlerin kurulması..
Ama bir düşünce vardı ki herkese hayal geliyor, kimse yanaşmıyordu.Bu düşünce bir büyük insanın kafasında ve kararlığında gün geçtikçe dallanıp budaklanıyordu.Türk milleti köle yaşayamaz, yaşamamıştır, yaşamayacaktır.El ele verip Türk yurdu düşmandan arındırılmalıdır. İşte bu düşünce yirminci yüzyılın eşsiz önderi Mustafa Kemal Paşa’nın prensibiydi. Bu nedenle 19 Mayıs 1919 yılında Samsun’a derme, çatma dümeni, pusulası olmayan bir gemiyle tehlikeli bir yolculuktan sonra varabildi.üçüncü ordu müfettişi olarak gittiği için büyük bir törenle karşılandı.Vali konağına gitti, orada düşüncelerini askeri erkana ve devlet yöneticilerine söylediği zaman yine yalnız kaldı. O büyük insan halkına güveniyordu. 3 Temmuz 1919 günü Erzurum’a geçti, 23 temmuzda kongresini topladı ve başkanlığa seçildi. Kendisi hakkında fetvalar çıkarıldığını, canlı yada ölü getirenin cennetlik dendiği bir sırada padişaha istifasını bildirdi. 4 Eylül 1919 da Sivas’ta kongre topladı.28 Ocak 1920 tarihinde o meşhur Misak-ı Milli kararı alınan ve her iki kongrenin özeti olan Amasya genelgesini yayınladı. Artık tek bir iş kalmıştı. O zamanlar ücra bir köşe, bir yurt kasabası olan Ankara’ya her ilden tanınmış adamları toplayıp memleketin kaderi için karar vermek.23 Nisan 1920 günü bu dileği de gerçekleşti.365 kişi toplanması gerekirken 127 kişi ile ilk Büyük Millet Meclisi’ni topladı.
İşte o gün bu gündür.Türk yurdu ve bizim kurtulmamız için verilen karar günü bu gündür.Türk çocuğu bu günü iyi belle..bu gün senindir..senin yirmi üç nisanın artık dünyanın tanıdığı bir çocuk bayramıdır.Sevin, neşelen, eğlen, oyna 23 nisan senin bayramındır.Eşsiz önderin Atatürk bu günü sana bayram olarak bırakmıştır.Ne mutlu size, “Ne Mutlu Türküm Diyene”
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kararı ile Türk orduları başkomutanı, meclis başkanı seçilen Mustafa Kemal artık düşüncesinde ve kararlılığında halkı yanına aşmış, omuz omuza, diz dize, göz göze bir dizi savaşlara girmiştir. Ama ne yazık ki Yunanlıların, İngilizlerin dilek ve isteklerine kananlar olmuş bir düze isyanlar çıkmıştır.Dedelerimizi ve büyük önderimizi uğraştıran ve üzen bu isyanlardır.Elde zaten düzenli bir ordu yoktur, isyancılara karşı, düşman güçlerine karşı bir ordu yoktur.Olanların ise silahı yoktur.Bolu ve Düzce’de isyancılar Mustafa Kemal’in adamlarını canlı canlı atlara çiğnetmişlerdir. Çerkez Ethem” Ankaraya varayım o sarı adamın kafasını keseceğim” diyerek adam toplamaktadır.Düşman Eskişehir’e dayanmıştır.Ama talih ve Allah Türk milleti ve Atamdan yanadır.Birinci ve ikinci İnönü savaşlarıyla düşman durdurulmuş, orduyu toplamak için vakit kazanılmıştır. Sakarya savaşıyla bozguna uğrayan düşman geri çekilme telaşına düşmüştür. Ve Büyük Taarruz..Dumlupınar…işte 9 Eylül 1922…Yunanlıların denize dökülüşü..
Ve eşsiz önderi sözü
“Savaş zaferleri bir milletin hayatında köklü değişiklikler getirmedikce böbürlenmekten öte bir işe yaramaz.”
Atamızın 100. yaşını kutladığımız şu günlerde Türk devleti ve Türk milletinin uygar ülkeler arasına katıldığı gerçeği yapılan yeniliklerin kanıtıdır.
Hepinizin Bayramı Kutlu Olsun.
23 Nisan 1981
Kayıt Tarihi : 7.8.2007 12:25:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

kaleminiz susmasın....
TÜM YORUMLAR (1)