18-) Yarınları Tüketmek Dünden / ''...D ...

Gürkal Gençay
29

ŞİİR


1

TAKİPÇİ

18-) Yarınları Tüketmek Dünden / ''...De Değişen Bir Şey Yok! ..''

Menemen'de Kubilay'ı katlettiler! ..

Onun genç bedenini alçakça, hoyratça yaraladılar, ayaklar altında ezdiler.
.... ve çaresizce çırpınan bedenini iplerle bağlayıp, yerlerde sürüklediler.
Kurtulmak istercesine çırpınan yüreğini, acıyla bakan gözlerini hiç görmüyor gibiydiler.
Kan bürümüş gözleriyle, salyalar akan ağızlarıyla ve hayvani öldürme güdüleriyle sanki kudurmuş gibiydiler.
Orgazm oluyormuşçasına çıkardıkları sesler ve homurtular ile sanki vahşi yaratıklar gibiydiler.
Yüzlerceydiler, binlerceydiler...
Kendisini bekleyen sonu biliyormuşçasına, çaresiz bir tevekkül içinde bekleyen kurbanlarının kafasını kör bıçakla kestiler.
Menemen'de Kubilay'ı katlettiler! ..
Vücudu, yerde hâlâ çırpınmaktayken, onlar; gövdeden ayırdıkları başı ile sokak sokak gösteriye geçtiler.
Cadde, cadde
Mahalle, mahalle
Şehir, şehir...
19930'larda yola çıkan bu zihniyet ve bu beyinler, Kubilay'ın başı ile Maraş'lara, Sivas'lara geldiler.
Menemen'de Kubilay'ı katlettiler! ..
Her birinin iğrenç yüzü, tarihin karanlık sayfalarına fotoğraf fotoğraf girdiler.
Ve bu iğrenç yüzler, o günden bu güne hafızalardan hiç silinmediler...

İskenderun’da köpeği katlettiler! ..
Onun genç bedenini alçakça, hoyratça yaraladılar, ayaklar altında ezdiler.
... ve çaresizce çırpınan bedenine ip takıp yerlerde sürüklediler.
Sanki düşman görmüş gibiydiler;
yüzlerceydiler, binlerceydiler...

1930'larda yola çıkan bu zihniyet ve bu beyinlerle aynı kişiydiler.
İskenderun'da, insanlar adım adım gelen ölümü faşizan bir duyarsızlık içinde, yalnızca seyrettiler.
Yavru köpeğin yerdeki çırpınışlarını ve bir insan çocuğunun ağlaması gibi çığlıklarını, kurtulmak için ne yapacağını bilemez halde (bir umut) kaldırımlara tırmanma çabalarını, inleyişlerini, zehirden kasılan vücudunu,
//... ve çöp kamyonuna doğru sürüklenirken, //
Başına gelecekleri biliyormuşçasına direnme refleksini, çığlık çığlığa ağlayışlarını, kardeşlerini otoyollarda parça parça eden kamyonun devasa tekerlekleri altına sığınmaya çalışmasını,
... ve o kamyonun tekerleklerinden bir medet, bir umut dilenişini,
// Çöp arabasına atılışını, //
... ve presin yavaş yavaş üzerine kapanırken, yaşama acı ve hüzünle fırlattığı son bakışını, çığlıklarını;
// Acı acı çığlıklarını //

yalnızca seyrettiler...

Oradaki herkes 1930'ların Menemen'inden çıkmış gibiydiler.
Yüzlerceydiler, binlerceydiler...
Menemen'deki Kubilay'ın katilleriyle, İskenderun'daki yavru köpeğin katilleri aynı kişiydiler.
Şehr-i eminleri;
kendisine yakışır bir görgüsüzlük ve samimiyetsizlik ile hamasi laflar edip, özür dileklerini sunarak
“' böyle birşeye karşı olduklarını ve kesinlikle bir daha da olmasını istemediklerini'” her fırsatta dile getirdiler.
... Ve akıllara, kızılderililerin 'biri birşeyi ne kadar istemez görünüyorsa, bilinmelidir ki; o şeyi o kadar çok istiyordur' sözünü getirdiler.

Bu ülkenin duyarlı insanları,
tarihin zifir karası sayfalarında bir ışık gibi parlayan devrim şehidi Kubilay'ın anıtını Menemen'in ta orta yerine diktiler,
Bu ülkenin uygar insanları, vahşi bir yörüngede olan bu ilkel yaratıkların homurtularına karşın Kubilay'ı sembol haline getirdiler, / içimizdeki kurak umut topraklarını yeşerttiler.

Oysa; 1930 Aralığına kadar kimse devrim şehidi Kubilay'ı tanımıyordu.
1998 Nisanına kadar, İskenderun'daki yavru köpeği tanımadıkları gibi…
Ya da bu ülkenin başka başka yerlerindeki ölenler gibi, yaşamdan düşenler gibi.
Menemen'deki Kubilay'ı, Maraş, Çorum olaylarında katledilenleri, Sivas'ta yakılanları ve İskenderun'da işkence edilerek, diri diri çöp kamyonunda preslenerek katledilen yavru köpeği kimse tanımıyordu...

“'... Onları daha önce hiç görmediniz, tanımıyorsunuz.
Onların başını okşamadınız, göz göze gelmediniz,
Size ulaşan çığlık bir anlam taşımıyor belki de! ”
—En harc-ı âlem, en yalın soru:
'Siz, hiç ölümün eşiğine geldiniz mi? Ve orada durdunuz mu? '

Artık, Menemen Türk mutfağına, ismini vererek kazandırdığı yumurta yemeği ile hatırlanmıyor…
Artık, Susurluk dünyaya tanıttığı ayranıyla hatırlanmıyor…
Artık, Maraş dövme dondurmasıyla, Sivas Kangallarıyla hatırlanmıyor...

... Ve bundan böyle İskenderun da, ne saflığın, temizliğin sembolü bembeyaz pamuğu, ne de turunçları ile hatırlanmayacaktır...


Gürkal Gençay
27. Nisan. 1998. İstanbul


* Yaşama Sevinci Dergisi - 16.Nisan- 15.Mayıs- 1998 / Yıl: 8- Sayı: 97

(“Yarınları Tüketmek Dünden” isimli kitaptan / Örtülü Yayınları–1999)
********************************************************************************
http://www.ozgurkocaeli.com.tr/article.php? id=10266&archive_list=1&t=Yar%C4%B1nlar%C4%B1_t%C3%BCketmek...

http://taflandergisi.blogspot.com/2008_06_01_archive.html

(Sayfa: 89 / 92)

Gürkal Gençay
Kayıt Tarihi : 25.3.2010 10:44:00
Hikayesi:


* Bugüne değin iyi ve kötü üzerine en berbat düşünceler ortaya kondu. Bu, her zaman çok tehlikeli bir şey oldu. Vicdan, iyi bir şöhret, cehennem; durumuna göre polisin bizzat kendisi önyargısızlığa izin vermiyordu ve vermiyor. İşte günümüz ahlakı üzerine, her otorite karşısında alınan tavırda olduğu gibi, düşünmemek, pek de konuşmamak gerekiyor. Burada itaat edilir! Dünya var olduğundan bu yana hiçbir otorite kendisinin eleştiri konusu yapılmasına istekli görünmemiştir. Hele ahlakı eleştirmek, ahlakı bir sorun, sorunlu bir şey olarak ele almak: Nasıl olur? Bu ahlak dışı değil miydi -şimdi değil mi? - Ama ahlak, kendisinden eleştiren elleri ve işkence aletlerini uzak tutmak için sadece her türlü korku aracına hükmetmekle kalmaz: Onun güvencesi, kullanmasını çok iyi bildiği bir tür göz boyama sanatında yatar, -nasıl 'coşturacağını' bilir. Sık sık, tek bir bakışla eleştirici iradeyi felç etmeyi, hatta kendi tarafına çekmeyi başarır. Onun kendine karşı tavır almasını başardığı durumlar da var: Bunun sonucunda irade, tıpkı bir akrep gibi kendini sokar. Ahlak, ta başlangıçtan veri ikna etme sanatındaki bütün şeytanlıkları bilir. Bugün bile onun yardımına başvurmayan hiçbir konuşmacı yoktur. ''Nietzsche'' /

Gürkal Gençay