Küçük bir mağara, içinde çokça düşünce,
Düşünceleri sayamadığı ve tutamadığı
Acılar, düşündükçe içinin sızladığı, sızladıkça tekrar yaşadığı,
bazen taşa mı baktı yoksa gökyüzüne mi?
Baktığımız güneş aynı güneş mi ondan daha parlak kendisinden?
Hissettiklerimiz aynı mı çölün ortasında?
Gözlerimiz aynı mı bakıyor yoksa nedenlerinin nedeninin bahşettiği bize?
Sorular aynı mı zihnimizde, muhabbetimiz belki de bakışlarımız?
İçimiz aynı mı zira herkes aynı kalple doğar farklı hisseder
beklediğimiz şeyler, şey demeye layık olan şeyler mi onunla?
Gerçekten uğruna ömür yıpratılacak bir sevgi mi bu yoksa bize anlatılan bir hikaye mi?
Hayır hisler böylesine gerçekse neden bir hikaye olsun dilden dile aktarılan,
pek sarsılmaz yürekler nedeni hissedince o hissetti mi o yerde?
Okumadan okumayı çözdü tıpkı uçmasını bilmeyen bir kelebekmişçesine,
tek tesellisi bir battaniye, yüksekte ama en derinlerde,
baktıklarını hatırlamak istemiyordur tıpkı tüm bakan kalpler gibi belki de,
sihirbazın arkasındaki ipi görenlerin fısıltısını işitti ve öğrendi ki mucizelere inananların gürültüsünü bastırıyorlar sessiz ama yüksekçe.
İşte hissediyor, hissediyoruz bu sessiz kızıl koronun sesini,
kulak asmasak olmaz mı duyduk bir kere,
kulaklarını tıkadı ve mağarada varlığını kanıtladı nedenine,
sonra seçildi belki de bağlantısı sayesinde,
belki kalbinden bir mektup belki de zihninden bir yalvarış,
Ferahlık hissi, bir anda korku sonra ve en sonunda battaniye.
Örtülerin altında olsa bile kaçamayız mağaradan, o küçük yuvadan, nedenimizden.
Yatağa başımızı koyduğumuzda hissederiz, biz nedenlerin nedeniyiz, bizi yaratan da bizim nedenimiz...
Kayıt Tarihi : 20.6.2025 01:12:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!