14'ü Haziran'ın Şiiri - Çizgili Mavi

Çizgili Mavi
216

ŞİİR


3

TAKİPÇİ

14'ü Haziran'ın

“Sen benim on dört yaşımsın” diye, seni sana yazmışlığım var benim.
Seni sana anlattığım ve adına şiir denen; kafiyesi sen, redifi sen olan onlarcası gibi…
Sen benim on dört yaşımsın,
Tevafuk bu ya; bugün, on dördü Haziran’ın.
Ayların ortası, ayın ortası, yılın ortası,
kim bilir; belki ömrün ortası… Ayın on dördü bugün!
“Söndür gündüzü, yak geceyi, ay on dördü vurunca
Bul koynumu, uzan yanıma, bir ak nergis boyunca” demiş şair ve eklemiş…
Ölmüşüm ölmekten..! On dördü Haziran’ın…
Ne koynumu bulabileceksin artık, ne uzanabileceksin yanıma
Ne de bir ak nergis şahit olabilecek sevdamıza!
Ve biz öldük ölmekten!
Ölmek garip şey, yitip gitmek, yok olmak ne garip şey…
Bir ömür var olmayı hayal ederken.
Ahmet Kaya’nın Şafak Türküsü’nde;
“Gözleri yatırıp ıraklara, ölmek ne garip!” dediği ıraklardayız artık.
Hiçbir vasıta, hiçbir vesile… Hiçbir şekilde bizi bize getiremeyecek artık.
Bugün,
Hiçbir cerrahın kullanamayacağı bir neşter vurup göğsüme;
Senden beni, benden seni yok etmenin vakti.
Sonrası, bir cehennem ki münferit…
Sonrası, bir sessizlik ki uzun ve derin…
Sonrası, kimsenin bilmediği gizli bir inziva…
Sonrası, ölüm sevdam ölüm… Ne o öpülesi ellerin var artık…
Ne de cennet gözlerin!
Bana söyleyemediğin, biliyorum, söyleyebilmek için cihan harpleri verdiğin,
Sevda sözcüklerin kalacak sende…
Kursak diye bir yer var, öğretmiştim yerini…
Tam kursağında ve tam buluşma vaktinde.
Bende, sana dair ne iyi kiler olacak artık, ne keşkeler…
Derin bir ah kalacak senden yadigar, saklayacağım; geçse de seneler!
Bir de suskunluğum mirasım olacak artık.
Ağzımı bıçak açmayacak, kanım donacak,
Gözlerim kör olacak belki, kulaklarım sağır…
Bugün, tek nefeste çıkacaksın içimden. Ben,
Her gün öleceğim yokluğunda; ağır ağır!
Sevdam,
Selamı merhabayı kesmiyoruz, kaç kahve içtik, hatırı var.
Bizim bizde büyük hatırımız var. Büyük yaralar bıraktık birbirimizde, büyük acılar!
Geceler boyunca uykusuz, yok oluşlar.
O geceler ki turuncular! Üstelik turuncunun da hatırı var.
Biz artık hatırdan ibaret bir selama bir merhabaya kaldık.
Güzel bir rüyadaydık, uyandık…
Belki gerçekti yaşadığımız, kabuslara daldık.
Seni sevmek, sana sevdaa demek en büyük bahtiyarlığımdı.
Saklı gizli elini tutmak, gözlerinde kaybolmak.
Gözümde yaş olmandı en güzel tarafı bu sevdaanın,
Hiç yakışmadığını bile bile bana, ağlamanın!
Sevdaam, en acısı şu ki bu ayrılığın;
Artık, hayal edip seni hayaline sarılmak yok!
Hayal edip seni, hayalini öpmek yok.
Hayal edip seni, seni sana anlatmak yok!
Hayal edip seni, saçını okşamak yok…
Adı yok artık hayallerin, düşlerin bir manası yok!
Güzel bir rüyadaydık, uyandık…
Belki gerçekti yaşadığımız, kabuslara daldık.

Sevdaam, en acısı şu ki bu ayrılığın;
Artık sana sevdaa demek yok,
Beklemek, umut etmek, ümit etmek yok…
Yağmuru, karı, geceyi, sigarayı, simiti, krem peyniri, gözlüğü, atkıyı…
Kısacası sevdam, hayatı hayat yapan; hayata anlam katan hiçbir şeyi
Dümen tutmak yok!
Sabah olsun da yüzünü göreyim diye beklemek yok geceler boyunca,
Ulan koridorda volta atmak bile yok, uzunca…

Sevdaam, en acısı şu ki bu ayrılığın;
Beklemek yok artık seni, o “bir gün mutlaka” gelmeyecek artık.
Ne Yüksel’de, ne başka bir şehirde, ne de başka bir evrende..!
Kavuşamayacağız artık, belki karşılaşacağız…
Ama asla konuşamayacağız!
Üstelik bu defa ikimiz de susacağız!
Sevdam, biz bugün yok olacağız..!
Kitaplar yazmayacak artık sevdamızı, hiçbir dersin müfredatına girmeyecek adımız!
Hiçbir çocuk susmayacak artık, hiçbir savaş bitmeyecek…
Ve hiçbir bahçede hiçbir mevsim bir tek papatya bile açmayacak!

“Sevdaam, bir insan senin olmadığın sabaha neden uyansın ki?” diye gecenin bir vaktinde yakarmışlığım var sana… Pişman değilim, yalvardım…
Çünkü ben seni sevdim…
Sende ben kendimi sevdim.
Ben sende dünyayı sevdim.
Sevdaam, biz artık birbirimizin olmadığı sabahlara günaydın diyecek,
Birbirimizin olmadığı gecelerin karanlıklarında bir tutam turuncu ışığa muhtaç kalacağız!
Sen mutlu ol sevdam, sen mutlu ol…
Yanıp, kavulup, ölüp, kahrolup… elbet alışacağız!

Hani bir hikayem vardı benim,
Herkes ve her şey ölebilir demiştim…
Üstelik gözleri mavi de değilmiş diye bitirmiştim!
Sevdaam, senin gözlerin yeşil…
Senin gözlerin cennet…
Senin gözlerin, ömür…
Bir ömür ki ancak bu kadar görülür!
Bu hikayede zamansız ölümler düştü payımıza,
Zamansız bir ölüm, bugün!
Yer yarıldı, gök ağladı ve ben öldüm...
Sağ olsun başın!
“Ben bugün nazlı yârimden ayrı düştüm” diye de bitebilir bu hikaye,
“Bitti sevdam, ziyan oldum ziyan” diye de…
“Git… git… git” diye dilindeki rüzgarı estirince,
“Gitme kal” diye yalvarışı geliyor aklıma, minik bir serçenin…
Bir sevdaya takılıp bir ömrü heder etmek varmış,
Bir ömür ki… Tam ortasında, tam yarısında gecenin..!
Sana tüm turuncularımı bırakıyorum, seversin…
Sana boynunda bir ben bırakıyorum, benden öte benden ziyade…
Sana söylenmemiş türküler, öpülmemiş dudaklar kaldı…
Sana acım, gözyaşım ve gözümdeki sönen ışık…
Bir tutam nefessizlik bırakıyorum sana, bir daha hiç böyle sevilemeyecek olmanın mağrurluğu sana son hediyem…
Kulağında bir kedi…
Elinde, sol elinde bir sevda çukuru…
Ben susuyorum sevdam;
İkimiz dinleyelim diye değil…
Birbirimizi artık, bir ömür değil, bir yüzyıl değil, bir evren…
Duymayalım diye!

Ah be Sevdam, ah be Sevdaam..!
Ahmet Arif’ bu günü anlatmış…
Seni, beni, olmayan bizi anlatmış.
Mağlup mu desem, mahcup mu?
Ama ikisi de değil, ben garip, sen güzel, dünya umutlu…
Hasretinden prangalar eskitirken yazmış bunu, hasretinden prangalar eskitmiş!
Sevdaam, sana son defa Sevdaam diyorum…
Yolun sonu, ben gidiyorum…
Kırmadan, dökmeden, yakmadan, yanıyorum…
Bir ateş ki ancak bu kadar yakabilir…
Bir güneş ki ancak bu kadar batabilir!
Ulan bir sevda ki…
Ancak bu kadar bitebilir..!
Ulan bir Sevdaa ki…
Ancak bu kadar ölebilir..!
Ulan bir Sevdaa ki…
Ancak bu kadar ölebilir..!

Çizgili Mavi
Kayıt Tarihi : 14.6.2022 11:30:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


sevdaam, öldük biz... Hoşçakal.

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Çizgili Mavi