113766 araştırmacısından kesit 1/ Fantas ...

Akın Akça
1865

ŞİİR


3

TAKİPÇİ

113766 araştırmacısından kesit 1/ Fantastik bilimkurgu öykü,

a. ideal bir toplum: elest şurası eşiğinde
b. kalkış
c. yerleşke ve gaibe hin tuzak ya da bir fırsatlar kapısı: bir kurtdeliği

A
113766 araştırmacısından kesit 1/ Fantastik bilimkurgu öykü,

Eski evleri seviyordu. Karanlık bir uçurumun üzerindeki evin penceresinden başını uzatıp biraz rüzgarı kokladı; düşecek olsa, hemen aşağısı boşluktu. Adım başı dengesiz yükseltilerle coğrafi oluşumunu süreçlendiren bu gezegen pek fazla bir şans bırakmıyordu bu konuda insana.Yeni bir bilimsel makale üzerinde çalışıyordu ve okulda okunması umuduyla yanıp tutuşuyordu. Çünkü bu çağda artık öğrenme arzusu hemen hiç kalmamıştı.

Mars’a benzer, dünyadan 424 ışık yılı uzaklığındaki bu gezegende doğmuştu.
Dünyadakiler çok eskilerde burayı bulmuş, ama gezegenin hala ergenlik çağını yaşadığı düşünülecek olursa, eskiye eski denemez belki de; ya da şöyle diyebiliriz, insan ile gezegen ömür süreleri, doğal olarak,örtüşmüyor. Eskiden bu hayat barındırması veya ‘yerleşmeye uygun bulunduğundan dolayı olası’ gezegenin doğmadan önceki kalıtının çevresindeki halkaların gezegene dönüşümlenecek bir materyale sahip olduğunu sanıyorlardı, ancak HD 113766 yıldızının yanı başındaki bu gezegen zaten oluşmuştu, vardı. Dünyalıların gezegene dair eskiden “ergenlik” hakkındaki savları doğru çıkmış, ama “oluşumunun hangi evresinde olabileceği”ne dair yaklaşımları ise tutarsız kalmış oluyordu. Neden böyle giderdi ki insanoğlu, bir ileri bir geri; demek Türklere has bir hayatı algılayış tutumu da değildi bu, zaten genellemek hataydı: Türklere meraklıydı Sera, Türk Tarihi’ne, bizzat geçmişin kağıda baskı tarih kitaplarından okumuştu. Genelde tüm eski tarihleri de incelemiş sayılabilirdi, bu onun bir ilgi alanıydı.

Elinde gittiği her yere taşıdığı hayat kumanda aleti’yle, bir dokunuşta bir yüksek enerji kapısı açtı önünde.
Hangi defa ölüme ulaşmaya çalıştıysa, süreç yarım kalıyor ve kabul edilmiyor hissediyordu. Sanki belirli bir zaman için onu almıyorlardı. Bekledikleri ne, anlam veremiyordu Sera.
Tam olarak, bu düzenin ne anlama geldiği konusundaki ısrarlı yaklaşımını geleceğe de yaymaya kararlıydı ve bu tutumundan vazgeçmedi. Ona dün gibi gelen ancak dünya saatiyle 300 sene öncesindeki çocukluk döneminde, 10 saniyeliğine, hocaları tarafından bir beyin bombardımanına tutulmuştu. Makineye bağlanmış körpe zihni bilgileri kolayca alırken, vücudu zangırdamıştı. Ve bu yüzden onu makinadan çabuk çıkardılar bir şey olmasın diye. Bazı eksiklikleri oluştu bilgi alanında diğerlerine göre; bu topluma yabancı olduğu üzere, henüz küçükken kazana tam düşürülememiş biriydi.
300 yaş hiç de yorgun sayılamazdı çünkü dünya takvimindeki üç yüz, burada otuza tekabül ediyordu. ‘Görelilik gerçekten haklıydı.’ diye düşündü: “Einstein büyük adammış.”

Biraz dışarı çıkıp hava almak istedi ve arkasından kapıyı kilitledi. Yüksek yarların kenarına çıktı ve karanlık aşağısına baktı. Hiçbir şey görünmüyordu. Ama sağda solda karşıda her yerde, tepeler vardı -ve onların üstünde de başka yapılar. Uzak her ufukta deyim yerindeyse stabil gölgeler vardı.
Elindeki cihazla oynamaya başlamıştı gene. Bir düğmeye dokununca, bedensel olarak tedricen kayboldu ve tekrar geri geldi; rüzgarın içinden geçişini hissetmişti sanki. Yüzünde bir hafif gülümseme belirdi: Hayal gücü yüksek biriydi Sera. Bunun onun makinaya bağlanışındaki gayri ihtiyari verdiği tepkiden sonra oluşan küçük bilgi eksikliğine yaşamın hayat içinde onda geliştirdiği bir protest yaklaşımı olduğunu kabul etmezdi.

51. yüzyıldaki bu yer, dünyaya pek benzemiyordu. 113766 toplumları oldukça gelişmiş bir medeniyetti fakat kalabalıklaşma, bir araya gelme gibi amaçları ya da bilinçten uzak böyle bir tasaları yoktu. İlle de evlerinde oturmayı seçiyor da değillerdi. Pek bir şey yapmaya ihtiyaçları yoktu artık ve belki de bu sağlıyordu çevre ahalisinin bu derece bezgin görünmesini. Ne var ki, öğretim hala devam ediyordu, ettiriliyordu; buna bir zorlama denilebilir ama okula çocuklarını gönderen aileler mevcuttu. Tabi bu okul, yapılar’a gidene kadarki ışınlanış süresi artı 10 saniye ifadesiydi. Bu süreçler ve başka bazı süreçler için hiç zaman harcamıyorlar, geri kalan hayatlarının tmünü rahat refah içinde dilediklerince geçirme imkanı buluyorlardı. Bura insanları evlensin ya da evlenmesin, mutlaka yuva kurmanın önemine inanıyorlardı. Ama evlenen sayısı azdı. Fakat evlenenlerden de tekrar ayrılan yok denecek kadar az oluyordu. Aklın ve bilginin yüksek bir kararlılık mertebesine erişmişlerdi.

70 yıl önce birine aşık olmuştu Sera, dünyalı birine. Oraya yaptığı seyahatleri hep iple çekerdi, bunu kendi de anlamıyordu. Acaba akademisyenlerin dedikleri gibi, bunda da mı makineya ‘az bağlanmış’ olmasının katkısı vardı? “Yok canım” dedi bunu düşününce.
Aşk garip bir formasyondu ona göre, ve kesinlikle adı konulamazdı. Bu düşüncesini akademisyen arkadaşlarının anlayacağını sanmıyordu. Onların yaptıkları tek iş, sabahtan akşama masaya koydukları dikine kalemin deterministik davranışlarını izlemekti, 10 saniyeliğine gelecek öğrencilerin çizelgesi üzerinde sıralamalar yaparak vakit geçirmekti. Hemen hepsi çok şişmandı ve çok da yiyorlardı. Tıkınmaktan vakit bulabilenler olursa, Dönüştürücü Merkezi’nin Bedensel İşlemler Bölümü’nün alt bir katı vardı, oluşturulmuştu, oradaki editing kısmına gidenler olabilirdi; buraya genelde boş gezenin boş kalfası denilebilecek tipler rağbet gösterirdi.
Kendisi bunu hiç denememişti Sera şahsen. Oraya gidenlerden tanınmayacak halde çıkanlar oluyordu. Hatta eskiden tanıdığı biri oraya gitmiş ve aşırı zayıflamış halde döndüğünde düzeltilmesi zaman alacak tuhaf bir hastalığa tutulmuş, bunla uzunca süre pençeleşmişti. Bunu da anlamadı ya, bu gelişmişlik düzeyindeki bir toplumun tıbbı hala bazen bazı konularda aksamalar sergileyebiliyordu.

Ölümü araştırmak üzere özel bir görev almıştı Yönetici’den. Yönetici gezegeni idare eden kişiydi. Yönetici’ler özel olarak eğitilir; sağlıklarına, sırf bu iş için yetiştirilenlerce ayrıca özen gösterilir ve görev için 800 ila 900 seneler arası nişan alırlardı. Bu nişan, yemin anlamına geliyordu.
Eğer Sera bu çağda, yani bu Yönetici’nin çağdaşı denecek bir sürede çalışmalarında bir gelişme kaydederse, 113766’lıların ölüm hakkındaki bilgileri de tamamlanma noktasına uzayabilirdi. Sera bu yüzden biraz da yüksek enerji ile ilgili konularda deneyler yapıyordu vaktinde, boş ve dolu…
Ellan yansıması’nda Kuzgun uzantısı’nın fiziğin ilerisi için geçerli olabilecek yanılsamaları ve olası sonucun veya birden fazla sonuçların bilimin kotarılmasındaki payı adındaki konferansını ilk olarak verdiği gün, köydeki çok kişi onu dinlemeye gelmişti. Bu bir masabaşı keyif partisi olmuştu, ahali böyle harcadıkları vakitlerdeki yaptıkları iş için bu nitelendirmeyi kullanmayı severlerdi, ki çünkü harcadıkları bu vakitleri genelde hep onların bencillikleri olurdu.
İşte, Sera bir yandan da, toplumda küçük kıpırtılar meydana getirebilirsem ne mutlu diye de seviniyordu.
İşte Sera bir yandan da yüksek sistemdeki durağanlığı yıkıp bilimi de yeniden hak ettiği seviyeye ulaştırmaya çalışıyordu.

B.
Ronolon’un makamına çıkmaktaki heyecanını dizginlemeye çalıştı.

-Merhaba Srea, nasılsın? Şöyle otur, rahatına bak…
-Sera efendim.
-Tamam, önemli değil…
Geç de otur şöyle… Dinlenirken bir şey ister misin?
-Gerek yok efendim.
Beni ne için çağırtmıştınız?
-Hemen konuya mı gireyim?
Öyleyse hemen konuya gireyim. Sevineceğine ben şahsen eminim. Seni inziva bir yere göndereceğiz Sera ve deneylerine orda devam etmeni istiyoruz, bir süre için…
Laboratuvarın, taçhizatların falan, her şey hazır olacak.
Yanına tek kumandanı al. Kükreyen meclisin tutarsız dalgakıranlarını da bana bırak.

Yönetici lafa girerken çayları getirdi döke saça yerlere. Yardımcısını özel olarak istetmemiş, Sera’ya karşı samimi olmayı amaçlamıştı. Sera oralı olmadı döke saça ulaştırılan çaya, ‘görmezden gelmek en iyisi’ diye düşündü.
Masasındaki yerine geçerken, iç huzuru biraz daha yatışmıştı Yönetici’nin.

-İyi de, anlamadım…
-Neden anlamayacaksın. İşte, sana uygun bir ortam. Tamamen kendinle kalarak belki çok farklı şeyler elde edebilirsin. Sen iç sorgusu ve iç hesaplaşmaları güçlü bir ferdimizsin.
Ar/ge çalışmalarının sonuçlarını sıcağı sıcağına bize iletmeyi ihmal etme...

Kabul etti Sera. Hem kendine bir gezinti imkanı doğmuştu. Yeni yerler göreceği için de sevinçliydi.
Tek kuşkusu, kendine yeten bir sistemden, ideal sistemden, evinden ilk kez böyle ayrılacak oluşuydu çünkü bu gönderilişin uzayabileceği hissine oluşmuştu.
Gece evinde gene de hazırlığını yaptı. Bir sırt çantası dolusu eşya. Ertesi gün için hazırdı.
*
-Bu çanta da ne böyle ya! ...
-İçerdeince ihtiyacın olup da giyeceğin elbise ile burunluğun var. Çok ekstrem olur da gerekirse diye bir de uzay başlığı koyduk.
Hepsi hepsi zaten kumandanda.
İyi yolculuklar…

Hangarvari ya da hangar yerin içinden doğru birlikte yürüdüğü adam bir de arkasından el salladı. Merak etti Sera, ‘bu dünya geleneği nasıl bu zamana kadar ulaşabildi ki? ’

Küçük uzay aracına girince, her ihtimale karşı gerekebilecek olan kağıttan ince ince uzay elbisesiyle kaskı kontrol etti. Yerlerinde, kokpitteki ana kontrol paneli ile bu kısımdaki tek sandalyenin uzak gerisindeki dolaptalardı. O çeşitli tüpler ve vesaire, ince soğuk su boruları, su pompası ve basınç ayar tertibatı gibi teçhizatça cihaz katılımlar artık tarihte kalmıştı. On beş kat giyindiklerine şaştı Sera eskinin dünya astronotlarının, ne var ki onlar uzak akrabalarıydı.
Göstergelere yoğunlaşarak birkaç veri girdi geminin bilgisayarına.Sistem olasılık jeneratörü’nün varsaydığı bilgiler ekranda sıralanınca bunları tekrar bilgisayara girdi. Sonra ‘Kalk.’ Komutunu verdi. Artık boşluğa açılmaya hazırdı.

C.
Şimdi içinden geçiyor olduğu atomdan milyar kere küçük uzay boşluğu, enformasyon uzmanı ana bilgisayarın çeşitli karmaşık tekniklerle Sağ/sol diferansında Cybern/İi moleküler atayıcılar ile denk getirilen kararlı denilebilecek sonuçlarla şua bombardımanına tutularak yaratılmıştı. Açılan bu geniş ÖzBek gözle görülemiyor solucan deliği hala aynı noktasal boyutunda kalmaya devam ediyor, ancak sonuçları bakımından Sera onun içinde yolculuk imkanına kavuşmuş oluyordu. Sistem daha sonra da moleküler atayıcıların doğru sonuçlar getirip getirmediğini kontrol ediyordu delikten çıkmaya az yakın. Bu sayede, tam gidilecek yere ve veya zamana ulaşılması sağlanmış oluyordu.
Kısacık geçen bir süreden sonra, zınk diye evrenin bir başka bölümüne çıktı Sera. Kemerlerini bağlamıştı fakat bu sarsılmasına mani olamadı, saçlarının kahkülü önüne düştü, o da üfleyerek zıplattı o perçem parçaları. Bağlantı noktaları çözüp yerinden kalkıp baktığında solucan deliği artık kalmamıştı, işlevini görecek kadar yaşamıştı.
Gözle görülmeyen bu kaynayan çorbadan çıkmış olmanın getirdiği buruk ferahlıkla geceden sırt çantasına dahil edebildiği termostan kendine bir kahve doldurdu.

Kupayla dışa gösteren güçlü cam bileşeninden uzayı seyretti. Eet, dışarıda olmak bir ayrıcalıktı. Belki de sıcak mı soğuk mu önemi olmayan kahvesini yudumlarken, varacağı gezegene yaklaşmakta olduklarını fark etti –gemisi ve o…

Kumandasındaki bir düğmeye basarak, hologram gibi bir perdenin açılmasını sağladı, derken onun içine zerreler doluştu; plazma bu görüntünün içinde, sergiledikleriyle gemideki o ince uzay giysisini istemediğini kanıtlar bir şekilde kendi zevkine özel bir astronot giysisi oluşturarak dışarı çıkmaya hazır hale geldi. İnce bir rütuşu andıran zarif parmak hareketiyle duvardaki dolaplara yakın kırmızı-siyah düğmeye dokunarak geminin kapısının açılmasını sağladı. Evet, gezegen artık karşısındaydı; çalışmalarına artık burada devam edecekti…

*
Hareketli platformdan aşağı doğru kayarken, buranın son derece karanlık, ücra bir yer olduğuna kanaat getirdi; bir de, ‘keşke bu platform olmasaydı da merdiven olsaydı, sporu da ihmal etmemiş olurduk.’ diye düşündü ve akabinde kahkahayı bastı, tabi o zifiri durumda kendi sesini kendisi bile zor duydu, ya da öyle sandı. Acaba burada ölüme bir çare geliştirebilecek miydi; yenişebilecek miydi, en azından, yakınlaşabilecek miydi belirli sonuçlara? Eliçi kumandasından bir sigara istedi; maddeleşen soyut, avuçiçine biriken taneciklerdi. Sigara tamamlanınca, bir de çakmak meydana getirdi.
Kolunda sırt çantası ve o, artık gezegenle yüzyüzeydi.
Ronolon’un detaylarını hızla anlattığı özel laboratuvarın bulunduğu binanın istikametine biraz sonra hareket edecekti. Üstelik ayakta dikilmiş bir vaziyette; Biraz durup bu güzelliği seyretmesi gerektiğini biliyordu.

Okuduğu, gözden geçirdiği dünya tarihinde, sergilediği sanatsal özelliklerle şaşırtan ve çoğunluğu Rönesans Dönemi’nden kalma eskinin yapılarını hatırladı; mitolojinin prenses Libuse ile prens Premysl’inin, deyim yerindeyse taştan oyarak kurduğu ve 9. yüzyıldan itibaren Çek vatandaşlarına başkentlik bağlayan o Prag’ı… O uyum içinde imar edilmiş binalardan birine benziyordu burası; ama tabi devcileyin bir Kafka bulma olasılığı yoktu şimdi, sokak çalgıcıları ve kuklacılar gibi şenlik elemanlarını burada bulamadı Sera. Oralarda bir zamanlar “'Prazske jaro-Prag'da Bahar' eğlenceleri düzenlenirmiş, kitap fuarları, müzik dinletileri falan ve eylül ayındaki Mozart festivali ile kukla tiyatrosu. Kendi görmedikleri hakkında ‘Bunlar artık çok eskide kaldı’ diye düşünürken yürürken, binanın dibine ulaştığını fark etti. Tüm haşmetiyle yukarı doğru yükselen bir yapıydı bu.
Bu sessizlikte bir sürprizci yan olsaydı, bu ne zaman dikildiğini anlayamadığı Prag yapı anlayışından perukalı gibi kel Fantoma bir Paris sokak ressamı kalkınıp fırlayabilirdi orta yerlere… Komik düşüncelerdi bunlar, güldü kendine.
Kapının tokmağını açmasıyla kendi gibi devasa gıcırtılar getiren kapı sesinin akabinde, karşıda kocaman bir tablo karşıladı onu. İçeri girip dikkatle incelediğinde bu tablonun el emeği göz nuru, suya çeşitli renkli boyalar katılarak kotarılmış bir ebru sanatı olduğunu anladı. Belki burada Çini sanatından örnekler bile bulabilirdi, kim garanti verebilirdi ki… Daha neler bulacağını kendi bile bilemedi. Ronolon’un ona ilham vermek için tüm sınırları zorladığını aklına getirmeden edemedi.

Bu kocaman yerin beş katını da çarçabuk dolaştı. Her katında sürüyle odası olan bu yer; aşağıda, en geniş alanı olan salon denilebilecek yere açılarak tamamlanıyordu.
Böyle ücra bir gezegende, bu derece ihtişamlı bir yapı! Acaba kim bunlara katlanmıştı veya kimler, hangi sanatçılar…
İkinci kattaki banyoya yönelerek musluktan su içmeye çalıştı fakat tabi daha yeni gelmişti. Gülümseyerek aşağı indi ve açık kapının arkasında kalmış olan ev yönetim jeneratörü’nü ‘açık’ konuma getirdi. Gerekirse ilerde onun üzerinde çalışıp, kendi isteğine göre bazı eklemeler yapabilirdi. İleri bu zamanda, editing olayı aşmıştı artık.
Jeneratör açılınca, dışarıdan bir sus sesi gelmeye başladı. Evin önü harika şekilde aydınlanmış orda küçük bir havuz belirmişti. Küçük bir vahaya, yerleşkeye dönüşüyordu giderek burası; ne küçüğü, muazzam.
Şimdi artık banyoya çıkabilirdi, hemen sabırsızca birinci kata fırlayarak çıkınca lavaboya eğildi ve yüzüne defalarca su çarptı ve az doğrularak aynaya baktı. İşte kendisi, aynadan yansıyordu. Buraya gelmişti ve çalışmalarına artık hız verebilirdi…

---------------

AÇIKLAMALAR ve BAZI YERLE R İÇİN KAYNAKÇALAR:

-
AÇIKLAMALAR:
Bilgi arkaplan kaynakları:
1.http://selmanaslan.blogspot.com/2007/10/uzayda-yeni-bir-dnya-bulundu_06.html (113766 gezegeni)
2. http://ansiklopedi.turkcebilgi.com/Astronot (tüpler, basınç ayar tertibatı vs. o cümle bu adres bilgisi idi.
3. http://www.zamandayolculuk.com/cetinbal/KURTDELIKLERIZAMANTU.HTM (kurt delikleri kısmı bilgileri için)
4. http://kultur.sabah.com.tr/2007/07/21/fua104-60-20070715-102.html (C bölümü 2. kısmı için) güzel yapı resimleri(http://darrenkahan.com/photos/prague/)
5.
6.
teşekkürler

burada değinilenler haricinde bilgi arkaplanları bendendir.
“Sistem olasılık jeneratörü’, Sağ/sol diferansında sibern/İi moleküler atayıcılar, Geniş ÖzBek,Yönetici, Ellan yansıması’nda Kuzgun uzantısı’nın fiziğin ilerisi için geçerli olabilecek yanılsamaları ve olası sonucun veya birden fazla sonuçların bilimin kotarılmasındaki payı, Masabaşı keyif partisi”
GİBİ yer yer geçen terimler, ifadeler benden türetmeler ya da oluşturduğum, mesela ‘Yönetici’. Bunlar orjinalinde çeşitli italiklerle ve italiklerin ebatlarıyla da belirlendi.

Akın Akça
Kayıt Tarihi : 13.10.2007 14:06:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Akın Akça