Asım KISBET
Dost pınarının kaynağından sulanmış, muhabbet mevsiminin renk ve desenleriyle gönüllerini bezeyen şiir yürekli cana dostlar, eğer başımın tacı olan 29 harf ve kelimeler; cümle oluşturmama müsaade ederse; ulu çınar, sırma saçlı ustam ve yaradılanı Yaradan' ın hatırına Yunusca seven gerçek dost, Mustafa Ceylan hocamın hayatındaki önemli kilometre taşlarını oluşturduğu 'şiir etkinlikleri' hakkında, eğer, dilim lal olmazsa, bilgi aktarmaya çalışacağım..
......ABAM BENİ TOPRAK İLE BELLERMİŞ
......BABAM SEVER SAHBAZ OLSUN İSTERMİŞ
......VATAN MİLLET SEVDASIYLA BİLERMİŞ
..
Hüzün doldu insanlığın gönlüne
Bir matem yağmuru oldu, on kasım
Ulu önder teslim olmuş ölüme
Dünyayı kedere boğdu, on kasım
Yapraklar sararıp kalmış dalında
Acı haber tüm dünyanın dilinde
..
Kimbilir
Hangi yitik geminin yolcusuyuz böyle baharlar ve kışlar
Böyle ne kadar kavuşsak
Yine de bir okadar hasrette
Sılaya dönsek
Bir o kadar her dönüşümüz gene de gurbet
Engin, dingin, fırtınalı ve daha pekçok
..
Bu Akşam
Bu akşam kalkıp gitme
Kal bu gece benimle
Misafirim ol
Islak saçlarını tararım
..
Yeşil; doğanın rengi, barıştır ana,
Senin üstünde gördüğümde hastane odasında,
Fark ettim beni senden ayırmaya kalkacak ana,
Geçmişe döndüm koskoca bir mazi yaşadım,
Hem güldüm bize, hem de ağladım,
Şu dünyada kimseye yaranamadım,
Senin gibi sadık bir yar bulamadım,
..
Elimde kalem hüzünlüydü yüreğim
Gözlerime dolan yaş
Yazamadım seni
Bugün on kasım Atam
Saygıyla anıyorum seni,
Haber saldım kuşlara
..
Yeni Türk Edebiyatı’nın Neferi:
Prof. Dr. Nurullah ÇETİN
Yeni Türk Edebiyatı, batı kaynaklı akımlarıyla, batı etkisine açık yazarlarıyla, milli edebiyat akımıyla Türk Edebiyatı’nın en çok tartışılan bölümünü oluşturmaktadır.
Ancak ne var ki, Yeni Türk Edebiyatı ile ilgili araştırmalar, değerlendirmeler dönemin önemine göre çok sığ kalmaktaydı; görüşlerin çoğunluğu bir siyasi perspektiften yapılmakta, tamamen yanlı değerlendirmeler olmaktaydı.
..
Okulların yaz tatiline girmeye hazırlandığı ve ısının 40’lı dereceleri çoktan aştığı şu terletici Haziran Günleri’nde stresli bir eğitim öğretim yılının yorgunluğunu kısa bir süreliğine de olsa üzerimizden atmak ve yıl içinde gözlemlediğimiz iletişim kopukluğunu az da olsa giderebilmek için bahaneler girdabında çeşitli teoriler üretme peşindeydik. Özellikle de arkadaşımız Özgü Hanım’ın “biz İstanbul’da iken…” diye başlayan eleştirel yaklaşımları da bu işin tuzu biberi olmuştu.
Diyarbakır’ımızın mavi dalgalı, beyaz köpüklü sularına öpücükler kondurarak ekmek balık kırıntılarını tırtıklayan ak martıları, ipeksi tüylerini serin esintilerin yalayarak taradığı yeşilbaşlı ördekleri ve yeşilin bilinen tüm tonlarının ahenkle dans ettiği ormanları yoktu belki…
Ama insanlık tarihinin ak saçlı tanrıçası gibi Doğu Anadolu Dağları’ndan doğup dipten sızma yoluyla Hazar Gölünden beslenen, Mezopotamya Uygarlığı’nın en verimli topraklarına can suyu olan, insanoğlunun yarattığı suni barikatlara inat Irak topraklarına geçip orada özlemle Fırat'ı kucaklayıp muradına erdikten sonra Şattülarap'ta Basra Körfezi'ne dökülen bir Dicle Nehrimiz vardı.
Efsanevi özellikleriyle Lice yakınlarındaki Eshab - ül Kehf mağarası, Dakyanus şehri… Dünyanın en bakir sularının depolandığı Eğil Baraj Gölü, Dünyadaki taş köprüler içinde kemeri en geniş olan Silvan’daki Malabadi Köprüsü…
Mavi gökyüzünden Ergani’yi mağrurla süzen Zülküfil Peygamber Makam Dağı ve Meryem Ana Kilisesi… İnsanların dünyada ilk kez yerleşik düzene geçtiği ve taneli tohumu tarlaya ilk ektiği yer olan Ergani’nin 10 bin yaşındaki Hilar Mağaraları vardı.
13. Osmanlı Valisi Behram Paşa tarafından yaptırılan Behram Paşa Camii, Selçuklu Sultanı Melik Şah tarafından yaptırılan muhteşem Ulu Cami, Nebi Camii ve Safa Cami vardı. Mart Thomas, Meryem Ana, Kırklar Kilisesi ve Mart Pityon Kilisesi vardı. Sultan Kasım tarafından yaptırılan ve 510 yaşında olan muhteşem Dört Ayaklı Minare vardı.
Bir de Çin Seddi’nden sonra dünyanın en uzun surları unvanına sahip sevdalı düşlerimizin uyumaz bekçisi surlarımız vardı.
..
Köylü, kentli, İşçi, memur, sanatkâr;
Mustafa Kemal’in askerleriyiz!
Hepsi birbirinden cesur sebatkâr,
Mustafa Kemal’in askerleriyiz!
Dağ başında koyun güdenimizde,
Seccade de dua edenimizde,
..
Hızlı fokurdayan motor
Buharı tepesinde buğlanınca
Sapar gider hayata omuz veren toprak yolundan
Çayıra çimene, dala tomurcuğa...
Kıya kıya
Büyük küçük
Yaşlı genç...
..
Çığırsız beyazlığı buzlucam
Üstüste yağmış soğukluklar ufkunda bir yerde
Adını şehir koymuş büyük bir yalnızlık
Elden geçtikce rengi daha bir ağaran zamana muhatap
Siyahı üstüne sündüre sürükleye
En çıplak köşesinde tanjantından kaçak bir giz...
Saplandığı bakışı bulanık acılarla
..
Aşığım zira
Onun dışında herşey
Kuru kalabalıklarla doluyorsa gözlerime
Kursağımda katlanılmaz tatlara
Yoksul şekerler ezmek nafile
Gönlüm bir yangın
Bir yağmur
..
Kırılmaz bir paslı zincirin halkası değil
Geldiysen gönül kapısıdır
Eşiğine gölge düşürdüğün
Gölgen geldiyse
Sen de yakınlarda bir yerde olmalısın
Sadece bir lokma cesaret,
Sadecece bir adım yol,
..
Olmuşla ölmüşe
Ne bileyim ben o işin muhtarı değilim
İster tahtalattırmış olsun köyünü
İster laminat mobiliyat
İster mermer nakilli altıncı gümüşcü
Bakmıyorum ben o işe
Ben bir geldiğini
..
Bu mavi sandığın su damlası
Tren binince camda üşüyen soğuğa kalacak
Diyeceğin neyse de gayrı
Yağmuru bekliyor bu yolculuk
Diyeceğin neyse söyle ve kurtul
Raydan aşmış
Haddini geçmiş çıkmış uzaklara
..
Dileğini duasını düzenini
Evince ve huyunca
Ürkütmelere gelmez ne dünkü tay
Ne kekliklerin kınalısı yaban ellerde
Yolunu yapınca yağmur bariyerleri
Kum fırtınaları
Işık tufanları vesaireden
..
Bugünden yarına
Yol bilene bir gecelik uykudur
Huzur içinde ağlara çengellere takılmadan kancasız bir düşü
Bugünden yarına amansız bir dileyiştir hayal edene
Çağlayarak akıp giden su
Bugünden yarına uzuuuun mu uzun boylu hayat
Sonunda ufukları gökyüzüne karışmış süzgün bir denizdir
..
Ortamlara giriyorum
Havasını soluyorum
Duruyorum ki üstüm gece dolu yıldız
Başım toprak kokan gün güneşli gül ve gülistan
Yağmur diliyorum yağmur oluyor bulut
Ay diliyorum
Bütün karanlıklar kendi kendiliğinden pırıl pırıl aydınlık
..
Eskiden böylemiydi bu hayırsız aynalar
Eskidende saçımda varmıydı bilmem aklar?
Aynalarla dost olan akları yoldum bir bir
Bir de baktım karşımda çift olmuştu aynalar
***
Ağustos geride kaldı kasım yellerinde
Savrulan yapraklarla duygulardı yerlerde
..
Rüzgar mıdır...?
Benden soracaksın adını yurdunu
Nasıl ki ikindi tepelerinde gün
Akşamın sofrasına yorgun düşerken
Rüzgar deli
Ben deli,
Koynum uçtu uçtu güvercin
..