İhtiyar Maraba oturmuş ağacın dibinde,
Azığını yemekte tek başına gölgede.
Peynir - ekmektir hani azık denen de.
Doyunca şükreder, ihmal etmez hem de.
Habersizdir tepesinde dikilen ağadan;
“Affedersiniz Efendim, kalkar sofradan,
Dua ediyordum, yemeğimin ardından.”
Niye şükredersin şu sofranın ardından?
Ben olsam bu kadar azığa şükretmem!
Onlarla doydum asla nankörlük etmem!
Acayip rüya gördüm, ama söyleyemem!
Söyle! Nasıl olsa rüyalara itibar etmem!
“Çiçeklerle ve huzurla doluydu her yan;
Bu gün civarın en zengini ölecek inan.”
Ağa kırbacıyla toz çıkarır pantolonundan,
Hemen uzaklaşır, dişlerini sıkarak, oradan.
Bir doktor çağırtır kasabadan hemen;
Muayene olur tepeden tırnağa acilen.
Rüyayı anlatır hekime çıkmadan evden.
Adam der: “Böyle şeylere inanma sen.”
Tazı gibi gerinen ağa bir “oh” çeker!
Doktor müsaadeyle kapıya doğru gider.
O anda bir haberci nefes nefese girer:
“İhtiyar Maraba var ya, işte o öldü”, der.
İstanbul, 20.06.2006
Hasan KarahisarKayıt Tarihi : 22.6.2006 15:20:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
En Zenginimiz haline Sükredendir degilmi
sevgiler
Hemde çok güzel bir boyut..
Aslında mal varlığı zengileri
Sadece varlığın köleleri
Malı yok olandan özgür yok
Onların gönlü varlıklıdan çok
Etrafımda bir sürü paralı
Her gün, dertli ve yaralı
Bir gözü dolarda euroda
Bir gözü sürekli borsada
İşleri demişsin kesat mı kesat
Gözlerindeki şaşılığa iyice bak
TÜM YORUMLAR (8)