Emekçiler meydanlara
Halay davul zurnalarla
Düğün kurun o yollara
Bir mayısta Kızılay da
Devrim için çıktık yola
Kenetlendik hep kol kola
Tüm dünyaya selam ola
Bir mayısta Kızılay da
Sığmadık alanlara geldik
Başımız dik baş eğmedik
Emperyalizme yenilmedik
Bir mayısta Kızılay da
Taksim meydanı doldu
İşçi bayramı dünya da
Emekçi yurt sever buydu
Bir mayısta Kızılay da
Yusuf kızıl güller atar
Kan değil kalemin tutar
Özünde bir tarih yatar
Bir mayısta Kızılay da
Yusuf Ter 01.05.2005
Saat 00:00 İsviçre
Kayıt Tarihi : 30.4.2005 13:37:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
1 MAYIS NASIL DOĞDU VE NEDEN TÜM DÜNYADA KUTLANIYOR? Avrupa ve Amerika'da 19. yüzyıl boyunca çok kötü çalışma koşulları içinde çalışan işçiler, yaşadıkları koşulları değiştirmek üzere bir çok grev ve direniş gerçekleştirdiler. Amerikan ekonomisinin 1860'lı yıllardan itibaren büyük sorunlar içine girmesiyle işverenler 1874 yılında dört eyalette birden ücretlerin düşürülmesine karar verdiler. İşçiler bu karar karşı direndi. 13 Ocak 1874 günü düzenledikleri kitlesel bir toplantı, polis tarafından bastırıldı. Pek çok işçi yaralandı ve tutuklandı. Kısa bir süre sonra Pensilvanya'da kömür işçileri de harekete geçti. Direniş kanlı bir biçimde kırıldı, 10 işçi lideri asıldı, 14'ü zindanlara atıldı. Bu arada Amerikan işçi sınıfının kanı pahasına sürdürdüğü direniş sürerken işverenlerin baskısı da yoğunlaşıyordu. 1877 yılında bütün baskılara rağmen 8 saatlik işgünü isteyen ve ücretlerinin düşürülmesini protesto eden işçiler eylemlerini doruğa ulaştırdı. Bu eylemlerde demiryolu işçileri 12 ölü verdi. 1877 direnişi de kanlı biçimde sona erdi. Ama işçi sınıfı örgütlenmesini sürdürdü. 1 Mayıs 1886 günü Amerikan işçileri genel greve çıktı. 80 bin işçi sekiz saatlik işgünü için direnişe geçti. 3 Mayıs'ta Şikago'da direnişçi işçilerin üzerine ateş açıldı. Yüzlerce işçi çoluk çocuk demeden vuruldu, bir çoğu hapse atıldı. Olayı protesto eden işçiler, ertesi gün yeniden alanlardaydı. Kalabalık dağılırken bir kışkırtıcının attığı bomba ortalığı karıştırdı. Bunun üzerine polisler gösterilere katılanlara karşı silah kullandı. Olaylar sonunda dört işçi önderi idam edildi. 1888 Aralığında toplanan Amerikan İşçi Federasyonu 8 saatlik işgünü elde edilinceye kadar, her yıl 1 Mayıs'ta kitle gösterileri düzenleme kararı aldı. Aynı aylarda birbirinden habersiz olarak Fransız ve Belçika İşçi Sendikaları Konfederasyonları sekiz saatlik işgünü için mücadele kararı alıyordu. 14-21 Temmuz 1889'da Paris kongresi ile kuruluşu gerçekleştirilen 2. Enternasyonal, 1 Mayıs'ı işçi sınıfının uluslararası birlik ve dayanışma günü ilan etti. 1890 yılından sonra 1 Mayıs'lar bütün ülkelerde uluslararası işçi bayramı olarak kutlanmaya başlandı. Bir çok ülkede 1 Mayıs tatil günü olarak kabul edildi. 1919 yılında Uluslar arası Çalışma Örgütü'nün (ILO) kuruluş kongresinde 8 saatlik işgünü karara bağlandı. Bugün dünyanın hemen hemen her ülkesinde 1 Mayıs'lar artan bir coşku ve heyecan ile kutlanıyor. Ve yine bugün tüm dünyada aralarında Türkiye'nin de bulunduğu birkaç ülke dışında, 1 Mayıs yasal olarak 'İşçi Bayramı'dır ve genel tatildir. ÜLKEMİZDE 1 MAYIS KUTLAMALARI Ülkemizde ilk 1 Mayıs kutlamalarına 1906 yılında yapıldı. 1 Mayıs son yıllara kadar hemen hemen her dönem 'komünistlik'le eş anlamlı görüldü ve çoğunlukla yasaklandı veya olaylı geçti. Osmanlı İmparatorluğu'nda ilk 1 Mayıs, II. Meşrutiyet'in ilanından bir yıl sonra, 1909'da Üsküp'te Bulgar, Sırp ve Türk işçilerin katılımıyla kutlandı. 1910'da 1 Mayıs, Selanik ve başta birkaç Rumeli şehrinde kutlandı. 1911'de ise, Üsküp, Selanik, İstanbul Edirne ve Trakya şehirlerinde kutlandı. Selanik'teki gösteriye 14'ten fazla sendika, Yahudi, Bulgar, Yunanlı ve Türk işçiler katıldı. Yük arabası sürücüleri, mavnacılar, liman ve yükleme-boşaltma işçileri iş bıraktı. 1912 yıllarında 1 Mayıs'ın daha geniş katılımlarla kutlandı. 1920, 1921, 1922 ve 1924 yıllarında İstanbul ve değişik bölgelerimizde de 1 Mayıs kutlamaları yapıldı. 1 Mayıs 1925 yılındaki kutlamaların ardından, ülkemizdeki sendikalar yoğun bir baskıyla karşı karşıya kaldılar. 1925 yılında çıkarılan bir yasa ile 1 Mayıs Bahar bayramı olarak ilan edildi. İkinci dünya savaşı sonuna kadar ki yıllarda her 1 Mayıs'ta ülkede olaylar olacak gibi bir kaos yaratıldı ve işçiler üzerinde baskılar yoğunlaştırıldı. İkinci dünya savaşından sonra ülkemizde sendikacılık hareketinin yeniden gelişmesi ve özellikle Uluslararası sendikacılık hareketi ile tanışmasıyla birlikte, 1 Mayıs'ın işçi sınıfının birlik ve Uluslararası dayanışma günü olduğu anlaşılmaya başlandı. 1960'lı yıllarda işçi sınıfı çeşitli nedenlerle bölünmüş durumdaydı. 1967 yılında DİSK kuruldu. 1976 yılında DİSK'in öncülüğünde 1 Mayıs İstanbul Taksim meydanında yüzbinlerin katılımı ile kutlandı. Bu kutlamadan, İşçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma bilincinin ulaştığı boyutlardan rahatsız olan sermaye çevreleri 1 Mayıs 1977 yılı 1 Mayısında artık '1 Mayıs Alanı' olarak anılmaya başlayan Taksim Meydanın'da, yüzbinlerce işçinin katıldığı kutlamayı kana buladılar. İşçi sınıfı düşmanlarının saldırıları sonunda 37 şehit verildi. Bu katliama karşı işçi sınıfımız 1978 1 Mayıs'ın da yine 1 Mayıs Alanındaydı. Daha sonra, sıkıyönetim ve ağır baskılar altında 1 Mayıs çeşitli illerde yığınsal olarak kutlandı. 12 Eylül öncesi son 1 Mayıs kutlaması Mersin'deydi. 12 Eylül sonrası tüm yasak ve engellemelere rağmen 1 Mayıs değişik illerde değişik etkinliklerle kutlandı. 1992 yılında ise TÜRK-İŞ, HAK-İŞ, DİSK 1 Mayıs'ı alanlarda birlikte coşkuyla kutlandı. 1 Mayıs'ın 'Komünist bayramı' olduğunun ileri sürenler, ya gerçekleri bilmemektedir ya da patronların yani sermayenin bizi bölme çabalarına bilinçsiz yada bilinçli olarak alet olmaktadırlar. Çünkü 1 MAYIS Türkiye'nin ve dünya işçi sınıfının birlik ve uluslararası dayanışma günüdür. Sözümüzü Yılmaz Güney'den yapacağımız bir alıntıyla bitirelim. '1 Mayıs, işçi sınıfının uluslararası birlik, dayanışma ve mücadele günüdür. 1 Mayıs, her türden dar burjuva milliyetçiliğine, oportünizme ve reformizme karşı proletarya hareketinin en anlamlı enternasyonal bayramıdır. 1 Mayıs, onu devrimci içeriğine uygun bir şekilde kutlamak için, ellerinde kızıl bayrakları ve gökleri inleten enternasyonal marşlarıyla işçilerin ücretli kölelik sistemi olan kapitalizme karşı mücadele kararlılıklarını ve yeni bir topluma duydukları özlemi haykırdıkları bir mücadele günü olmalıdır! … 1 Mayıs, bu ölüm-dirim kavgasını zaferle sonuçlandırmak… egemen sömürücü burjuvaziyi alaşağı etmek… ücretli kölelik zincirlerini parçalamak…insanın insan tarafından sömürülmesine, işkence ve zulüm altında inletilmesine son vermek…sınıf ayrıcalıklarını ve bizzat sınıfların kendilerini ortadan kaldırmak ve 'HERKESTEN YETENEĞİNE GÖRE, HERKESE İHTİYACI KADAR' şiarının gerçekleşeceği komünist toplumu kurmak uğruna mücadeleyi hızlandırmak için bir çağrıdır. Aynı zamanda 1 Mayıs, devrimci mücadelenin dayattığı güncel görevlerimizi daha da bilinçli olarak kavramamız, onlara derinden sarılmamız, kendi hata ve zaaflarımızla hesaplaşmamız için bir çağrıdır. Bugün, gerek ulusal ve gerekse uluslararası planda Marksist-Leninistlerin en önemli görevleri, burjuva düşüncesinin ve onun işçi sınıfı içindeki uzantısından başka bir şey olmayan oportünizmin her türüyle mücadele etmek, işçi sınıfının bilimsel sosyalizmin öğretileriyle donanmasını sağlamak, Marksizm-Leninizmin granit gibi sağlam ilkeleri üzerinde yükselen gerçek sınıf partilerini, proletarya devrimine önderlik edebilecek güçlü komünist partileri bütün yönleriyle inşa etmek, krizin etkisiyle daha büyük sayıda kavga alanlarına atılan sömürülen kitlelerin mücadelelerini, emperyalizme, artan emperyalist savaş tehlikesine ve bizzat kapitalist düzenin kendisine karşı yöneltmektir.' (1 Mayıs 1984'de MAYIS imzasıyla yayınlanan bildiriden - Siyasi Yazılar Sf. 185) (*) Bu yazı daha önce Güney dergisinin yurtdışında çıkan bir sayısında yayınlanmıştı. -------------- Yaşasın 1 Mayıs! Kartal’dan bir Marksist Tutum okuru 26 Nisan 2004 Sanayi devrimi ile birlikte üretimde makine ve işçi kullanımı arttı. Kapitalist devrimlerle birlikte üretimde asıl rol işçi sınıfının oldu. Bu yıllarda işçi sınıfı ekonomik, sosyal ve siyasal haklardan mahrum durumdaydı. Günde 14-16 saat çalışıyor ve ancak karnını doyurmaya yetecek kadar bir ücret alıyordu. Seçme ve seçilme hakkından yoksundu. Sendikal birlikler kurmaları yasaklanıyor, gösteri ve eylemlerine izin verilmiyordu. Haftalık ve yıllık izinleri, hastalık ve kaza sigortaları vb. hiçbir hakları yoktu. Kısacası hiçbir insani haktan yararlanamıyorlardı. Zamanla işçi sınıfı yaşadıklarından öğrendi, öğrendiklerinden dersler çıkardı. Kapitalizmi tanıdı. Makinaları kırmaktan vazgeçip, sendikalar kurmaya başladı. Kadını ve erkeğiyle birlikte, tek bir sınıf gibi davranmaya başladı. İşçiler birlikte davranmaya başlayınca kendilerine olan güvenleri arttı, güçleri arttı. Ekonomik ve siyasi durumlarını iyileştirmek için burjuvaziye karşı mücadele etmeye başladılar. 1 Mayıs ne zaman ortaya çıktı? İlk 1 Mayıs düşüncesi 1856 yılında Avustralyalı işçilerden ortaya çıktı. Avustralyalı işçiler 8 saatlik işgünü için toplantılar, eğlenceler ve gösteriler düzenlediler. 1866 yılında Uluslararası İşçi Birliği (I. Enternasyonal) dünya işçilerine 8 saatlik işgünü için mücadele çağrısı yaptı. 1886 yılının 1 Mayısında Amerikanın her yerinde işçiler grevler, mitingler ve eylemler düzenlediler. 8 saatlik işgünü talebinde bulundular. Chicago’da 200 bin işçi iş bıraktı. 8 saatlik işgünü için birleştiler. Burjuvazi gösteriyi bomba atarak sabote etmeye çalıştı. Ardından 4 işçi önderini idam etti. Binlerce işçiyi işten attı, yüzlercesini kara listelere aldı. Uluslararası İşçi Kongresi (II. Enternasyonal) 1889 yılında Fransız bir işçi temsilcisinin önerisiyle 1 Mayıs’ı işçi sınıfının uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günü olarak ilan etti. 1 Mayıs’ın önemi nedir? 1 Mayıs göstermiştir ki, dünyada iki ana sınıf vardır. İşçiler ve kapitalistler. Kapitalist sınıf dünyanın her ülkesinde işçi sınıfının emek gücünü sömürerek zenginleşmektedir. İşçi sınıfı her ülkede karın tokluğuna, uzun saatler kapitalistler için çalışmaktadır. Kapitalist sınıfın bütün tarihi işçi sınıfının sömürüsü üzerine inşa edilmiştir. 1 Mayıs göstermiştir ki, işçiler birleşmeden, örgütlenmeden, bilinçlenmeden hiçbir hak elde edemezler. İşçiler kapitalizmi tanımadan, tarihte yaşadıklarını öğrenmeden, yarına hazırlanmadan hiçbir hak elde edemezler. 1 Mayıs göstermiştir ki, küresel sömürü düzeni olan kapitalizmi yok edecek tek sınıf, dünya işçi sınıfıdır. İşçi sınıfının kapitalizmi yıkmak için en önemli silahı ise diyalektik ve tarihsel materyalizmle, yani Marksizmle donanmış enternasyonalist komünist partisidir. 1 Mayıs niçin engelleniyor? 1 Mayıs dünyanın birçok ülkesinde resmi tatil günü. Türkiye’de ise normal çalışma günü. Bu ülkede 1 Mayıs’ın ancak şehir merkezlerinden, insanlardan uzak yerlerde kutlanılmasına izin veriliyor. O gün işe gitmeyen işçiler işten atılıyor. 1 Mayıs’ın tüm içi boşaltılarak bahar bayramına dönüştürülmesi için burjuvazi elinden gele çabayı gösteriyor. 1 Mayıs haftası televizyonlar sürekli “aman katılmayın” diye öğütlerde bulunuyorlar, ilgisiz çatışma görüntüleri yayınlıyorlar. Yine 1 Mayıs öncesinde meydanlarda, derneklerde, kitle örgütlerinde polis terörü estiriliyor. Tüm bunlar niçin? Çünkü burjuvazi işçi sınıfından korkuyor. Burjuvazi biliyor ki birleşen işçileri hiçbir güç durduramaz. O nedenle elinden gelen her araca başvurarak kadın, erkek tüm işçilerin 1 Mayıs’a katılmasını engellemeye çalışıyor. 1 Mayıs’ta taleplerimiz ne olmalı? İlk 1 Mayıs’ta işçilerin talebi 8 saatlik işgünü idi. Ancak bugün dünya işçilerinin ortak talepleri bunun çok ötesine geçmiş durumda. İhtiyacını duyduğumuz şey, ortak taleplerimiz için, sınıfsız, sömürüsüz, sosyalist bir dünya için mücadele edeceğimiz uluslararası devrimci önderliktir. Küresel Krizlerin Faturasını Patronlara Ödetelim! Emperyalist Savaşlara Karşı Sınıf Savaşını Yükseltelim! Kapitalist Sömürüye Karşı Sosyalist Mücadele Bayrağını Yükseltelim! Özgürlük İşçiler Savaşırsa Gelecek! Tensikatlara Karşı Birleşelim, Örgütlenelim! Bütün İşsizlere İş, İşgünü Kısaltılsın! Parasız Eğitim, Sağlık, Konut ve Ulaşım! Örgütlüysek Her Şeyiz, Örgütsüzsek Hiçbir Şey! Sendikana Üye Ol, Sahip Çık, Denetle! Sendikal, Siyasal Tüm Yasakların Derhal Kaldırılması İçin Mücadeleye! Ulusal ayrıcalıklara ve tek bir resmi dil uygulamasına son! Özgürlük İşçilerle Gelecek! Kapitalistlerin Birlikleri Değil, İşçilerin Sosyalist Birliği!

Mayıs ayı, Kocadağlar, Ohannes Bakırcıyanlar gibi kömünistlerin katledildiği; Denizler, Yusuflar, Hüseyinlerin idam sehpalarında faşizmi lanetleyip, devrimi haykırdığı, Sinanlar, Alpaslanlar, Kadir Mangalar gibi nice neferlerin devrim kavgasında tohum olup toprağa düştüğü aydır.
Mayıs ayı içinde yitirdiklerimizden biri vardır ki, onun yeri başkadır. O, Kuzey Kürdistan-Türkiye’de komünizmin, Marksizm-Leninizmin kızıl bayrağını 1972’de yeniden göndere çekmeye önderlik eden İbrahim Kappakkaya’dır.
1973 yılının Ocak ayı sonunda, Dersim'de, -Vartinik / Mirik Mezrası'nda- devletin kolluk güçleriyle çıkan çatışmada boynundan yara alan İbrahim Kaypakkaya, daha sonra bir ihbar üzerine tutsak edildi.
Cellatlar, İbo'ya işkence ederek kendileri için gerekli bilgileri almak istiyordu. Ama çabaları boşunaydı: İbo, tüm işkencelere rağmen örgütsel çalışması hakkında hiçbir bilgi vermiyordu, konuşmuyordu.
İbrahim, ser verip sır vermiyordu...
İbo, Diyarbakır işkence hanelerinden her tarafa yayılan bir direniş geleneğini bayraklaştırıyor, işkencede devrimci tavrın nasıl olması gerektiğini, komünist bir önder olarak pratik tavrıyla herkese gösteriyordu.
Faşist katiller dört ay süren yoğun işkenceler sonucu konuşmayacağına emin olduktan sonra, İbrahim'i, 17 Mayıs'ı 18 Mayıs'a bağlayan gece kurşunlayarak katlettiler.
Onlar İbrahim’in vücudunu genç yaşında aramızdan söküp aldılar. Fakat onun düşüncelerini ve davasını yok edemediler, onun mücadelesini yok edemediler. O bugün de yaşıyor ve proletaryanın ve ezilenlerin mücadelesinde, yeni dünya mücadelesinde her zaman yaşayacak. İbrahim'i, döneminin tüm devrimci önderlerinden ayıran temel farklılık, onun Mustafa Suphi TKP'sinden sonraki uzun bir dönem üzeri küllenip kalmış Marksizm-Leninizm'in savunuculuğunda, bir dönüm noktasını oluşturması, geride komünist bir miras bırakmasıdır.
İbo'nun bıraktığı mirasın bazı temel taşları şunlardır:
* İbo, Kemalizme karşı yaklaşım bağlamında bir miladdır. Kemalizmin devrimci ve sosyalist hareket içinde yoğun bir etkisinin bulunduğu; Kemalizmin, ilericilik, antiemperyalistlik, hatta devrimcilik olarak görüldüğü bir ortamda İbo, Kemalizmin antiemperyalistliğinin sınırlarını, güdüklüğünü göstermiştir. Kemalist devrim ve iktidarın işçilere-köylülere tüm emekçilere düşman olduğunu, Kemalist iktidarın faşist nitelikte olduğunu cesaretle savunmuştur. O, bu alanda buzu kıran komünist bir önderdir.
* İbo, faşizme karşı mücadelenin devrim mücadelesi olarak yürütülmesi gerektiği doğru düşüncesini savundu. O, antifaşist mücadeleyi mevcut sistem içinde burjuvazinin bir kesiminin kuyruğuna takılmak şeklinde kavrayan reformist, kuyrukçu akımlara karşı mücadele eden tutarlı komünist bir önderdir.
* İbo, reform-devrim ilişkisi sorununa da, özellikle de TİİKP revizyonistleriyle polemik içinde komünist tavır takınmış, Marksizm-Leninizm'in parlak bir savunuculuğunu yapmış bir komünist önderdir.
* İbo, içinden çıkıp geldiği PDA'nın (Aydınlık/Şafak) 'ilerici-Kemalist ordu' darbesine bel bağlayan legalist, laçka örgütlenme planı ve uygulaması karşısında, merkezinde meslekten devrimcilerin bulunduğu Leninist parti modeliyle çıkan komünist önderdir.
* İbo, örgüt içi ve dışında ilkeli ve açık ideolojik mücadele ilkesini savunan ve uygulayan, PDA'nın -bugün Genelkurmay’ın sözcüsü gibi davranan- revizyonist şeflerinin kapalı kapılar ardında tezgahladıkları komplolara rağmen ilkeli mücadeleden şaşmayan komünist önderdir.
* İbo, sosyalizm adına hareket eden gruplar içinde proletarya diktatörlüğü konusunda doğru tavır takınan tek önderdir. Kemalizmin sol içindeki etkisinden dolayı, solun (THKO, TİİKP, THKP-C) proletarya diktatörlüğünü teorik olarak bile kavrayamadıkları dönemde İbrahim Kaypakkaya proletarya diktatörlüğünün sınıfsal niteliği; sosyalizm için mutlak gerekliliği; görevleri konusunda esas olarak Marksist-Leninist görüşleri savunmuştur.
* İbo, proletarya önderliğindeki devrim için işçi-köylü ittifakının gerekliliğini savunmuştur. İbo, bu alanda savunduğu Marksist-Leninist görüşleriyle bir dizi burjuva kuyrukçusu görüşü mahkûm etmiştir. O, milli burjuvazinin ikili niteliğini de çok net olarak ortaya koymuş, burjuvazi ile ittifak kurulduğu şartlarda bile ona güvenilmemesi gerektiğini vurgulamıştır.
* İbo, ulusal sorunda 'sol' içinde şovenist Kemalizmin 'antiemperyalistlik' adına egemen olduğu bir durumda; 'Kürt', 'Kürdistan' sözcüklerinin bile tabu olduğu bir ortamda; 'sol'un bu konuda yaptığı en ileri işin 'Doğu Mitingleri' olduğu bir ortamda; proletaryanın birliği, halkların kardeşliği adına Kürt ulusunun varlığının açıkça reddedildiği şartlarda... Kürt ulusunun varlığını, onun ayrı devlet kurma hakkını açıkça ve cesaretle savunan, ulusal sorunun gerçek çözümünün sosyalizmin yolunu açacak demokratik halk devriminde olduğunu gören ve gösteren komünist önderdir.
O bu konuda doğru görüşleri geliştirip ortaya koyarken, kendi çevresindeki az sayıda komünist dışında, aynı Kemalizm konusunda olduğu gibi, kelimenin gerçek anlamıyla yalnızdı. Kürt milliyetçiliği temelinde siyaset yapanlar bile, İbrahim Kaypakkaya Kürt ulusunun varlığını ve ayrı devlet kurma hakkını açıkça savunduğu dönemde sorunun adını bile koymaktan çekiniyor, kaçınıyorlardı.
İbrahim, alçakgönüllülüğü ile, öğrenmeye ve gelişmeye açık tavrı, özeleştiri silahını gelişmenin aracı olarak gören ve kullanan, söz ile öz birliğine belirleyici önem veren, görevin büyüğü-küçüğü arasında ayrım yapmayan, her konuda başkalarından talep ettiği şeyleri kendi pratiğinde yapmaya hazır olan ve yapan... tavırlarıyla kelimenin gerçek anlamında bir önderdi.
Fakat o, en önde yürümesine rağmen, teorik kavrayışı diğerlerinden çok ilerde olmasına, pratik konusunda da yol gösterici bir insan olmasına rağmen, kendini diğerlerinden üstün gören ve gösteren davranışlardan uzak, 'yanılmaz önder', her dediğinde bir keramet olan peygamber vb. pozlarına bürünmeyen, kişiliğini öne çıkarmaya karşı olan, kolektif çalışmaya büyük önem veren gerçek komünist bir önderdi.
Burada yalnızca temel noktalarda özetlediğimiz Marksist-Leninist görüş ve davranışları şahsında toparlamış olan İbrahim KAYPAKKAYA, bu görüşleri ve ideolojik kararlılığının bir ifadesi olarak, düşman eline tutsak düştüğünde de görüşlerini tavizsiz savunup, düşmanla savaşı işkence altında da sürdürmeyi bilmiştir. O siyasi görüşlerini hiç tavizsiz savunurken, örgütsel konuda tek bir bilgi vermemiş, daha önce başkalarınca verilmiş tek bir bilgiyi onaylamamış, komünist tavrın nasıl olması gerektiğini kendi tavrı ile örneklemiştir. O, 'ser verip, sır vermeyen' önder olma tavrıyla tüm devrimci saflarda bayraklaşmıştır.
O’nun hataları da vardı..
İbrahim KAYPAKKAYA hunharca katledildiğinde, henüz 24 yaşında olan genç bir komünist önderdi. Kuzey Kürdistan-Türkiye açısından ele alındığında, ona geçmiş deneyimlerinden yola çıkarak doğru Marksist-Leninist çizgiyi devreden bir yaşlı kuşak komünist yoktu.
T'K'P uzun on yıllardır sınıf uzlaşmacısı, revizyonist bir yörüngeye oturmuş; yozlaşmış SB'K'P'nin 'hık deyicinin tokmakçısı' haline gelmiş, Rus sosyal-emperyalizminin savunuculuğunu yapan işbirlikçi bir mülteci örgütü durumunda idi. KK-T'deki eski T'K'P kadroları ya mücadeleyi bırakmış, ya karşı-devrimci mülteci kulübünün Türkiye şubesi olmaya soyunmuş, ya da Mihri Belli veya Hikmet Kıvılcımlı gibi Kemalist askeri darbeciliği savunma konumuna girmişti.
Uluslararası plânda ise, her ne kadar modern-revizyonizme karşı mücadele içinde ÇKP-AEP etrafında Marksizm-Leninizmin devrimci özüne sahip çıkan bir kümelenme varsa da, bu akımın çizgisi de içinde çok önemli hata ve sapmaları taşımakta idi. Bu akım içinde bulunan partilerden hiçbiri 'Mao Zedung Düşüncesi'nin yanlışlarına karşı, doğru Maksist-Leninist temelde bir mücadele yürütmüyordu. Tersine, Mao Zedung Düşüncesi'nin Marksizm-Leninizmden sapma anlamına gelen yanlışları, Marksizm-Leninizme katkı olarak savunuluyordu.
KK-T'de devrimci kadrolar 'sol', 'sosyalist' literatürle daha yeni yeni tanışıyordu. Dünya Marksist-Leninist hareketinin temel eserlerinin birçoğu henüz tanınmıyordu. Dünya Marksist-Leninist Hareketi'nin geçmiş deneyimleri hakkında bilgi olağanüstü eksik ve sığ idi. Revizyonizmin kullandığı bir dizi eğitim malzemesi, 'sosyalist' eser olarak tanınıyor; ortayolcu akımın görüşleri, Troçkist görüşler ve modern revizyonistlerin görüşleri, Marks-Engels-Lenin-Stalin'inkiler gibi 'sosyalist' literatür olarak kabul görüyordu.
İşte İbrahim KAYPAKKAYA yukarıda çok temel konularda özetlediğimiz Marksist-Leninist görüşleri bu ortamda savundu; bu ortamda doğrunun ne olduğunu bulup çıkardı. İbrahim'in hataları değerlendirilirken bu gerçek bir an bile unutulmamalıdır.
İbrahim KAYPAKKAYA kuşkusuz genç bir komünist önder olarak hatasız değildi. Bütünlük içinde değerlendirildiğinde esası doğru, devrimci, Marksist, komünist olan düşüncelerinin yanında, kimi önemli yanlış düşünceleri de vardı. Onun yanlışları siyasi tespitlerinden örgütsel çalışmaya kadar çeşitli alanlarda ifadesini buldu ve TKP/ML'nin aldığı ilk yenilginin ağırlığında rol oynadı.
* İbrahim KAYPAKKAYA 1972'de TKP/ML'yi kurduğunda, Kültür Devrimi sırasında savunulduğu biçimi ile Mao Zedung Düşüncesi'ni Marksizm-Leninizmin bir üst aşaması olarak kabul etmiş, Mao Zedung Düşüncesi denen teorinin yalnızca modern revizyonizme karşı mücadele içinde mutlaka sahiplenilmesi gereken Marksist-Leninist devrimci özünü değil, onun bir dizi sapmasını da kendine temel almıştır. Bütün dünyada yeni yeni oluşan tüm genç Marksist-Leninist partiler gibi, İbrahim KAYPAKKAYA'nın kurduğu TKP/ML de kuruluşunda Mao Zedung Düşüncesi'nin bir dizi sapmasını 'Marksizm-Leninizme katkı', 'Marksizm-Leninizmin yeni bir aşamaya yükseltilmesi' olarak savunmuştur.
Böylece bir dizi Marksist-Leninist olmayan görüş de TKP/ML'nin kuruluşuna temel olmuştur.
Bunlardan biri, İbrahim KAYPAKKAYA yoldaşın Leninist çağ tespiti yerine Lin Biaocu çağ tespitini alması, buna bağlı olarak düşmanı taktik olarak küçümsemesi, Leninist devrimci durum öğretisinin ruhuna aykırı tespitler yapması, somut durumu da yanlış değerlendirmesidir.
* İbrahim KAYPAKKAYA'nın temel yanlışlarından bir diğeri, Çin somutunda uygulanan Halk Savaşı stratejisinin hiç ayrımsız tüm yarı-sömürgelerde mutlak geçerliliği savıyla olduğu gibi devralınıp, uygulanmak istenmesidir. Bu yapılırken de ÇKP tarihi ve Çin toplumu yeterince incelenmemiş, KK-T ile Çin arasındaki büyük farklılıklar gözardı edilmiş, subjektif sonuçlar çıkarılmış; KK-T devrimi adeta Çin devriminin bir kopyası olarak görülmüştür. Çin devrimi ve ÇKP deneyiminin yetersiz incelenmesi sonucu yapılan kimi yanlış değerlendirmelerin mekanik bir biçimde KK-T'ye aktarılması sonucu olarak da Komünist Partisinin öncelikle sanayi proletaryası içinde örgütlenmesinin mutlak zorunluluğu gözden kaçırılarak, öncelikle yoksul köylülüğün içinde yoğunlaşılıp, Komünist Partisinin ilk çekirdekleri buralarda yaratılmaya çalışılmıştır.
* İbrahim KAYPAKKAYA yoldaş, doğrudan Leninizmi, Lenin ve Stalin'in eserlerini temel aldığı her konuda (örneğin ulusal sorun; örneğin reform-devrim ilişkisi sorunu; örneğin partinin sınıfsal niteliği sorunu vb.) Marksist-Leninist bir çizginin temel taşlarını döşerken, Kültür Devrimi sırasında savunulduğu biçimi ile Mao Zedung Düşüncesi'nin sapma teşkil eden görüşlerinden etkilendiği, bunları savunup uygulamaya çalıştığı yerlerde de yanlış içine girmiştir. TKP/ML'nin aldığı ilk yenilginin —hemen tüm yönetici kademenin hakim sınıflara tutsak düşmesi— ağırlığında, 'Mao Zedung Düşüncesi'nin yanlışlarının savunulmasına bağlı olarak da yapılan yanlış durum değerlendirmesi sonucu izlenen yanlış taktik çizgi önemli bir rol oynamıştır.
Yanlışları ne kadar ciddi olursa olsun, İbrahim KAYPAKKAYA bir bütün olarak değerlendirildiğinde Marksist-Leninist bir önderdir. Onun çizgisi üzerinde, onun çizgisindeki yanlışları özeleştiri ile aşarak ilerleyenler Bolşevizme varmıştır. Bu nedenlerledir ki, KK-T'li Bolşevikler İbrahim KAYPAKKAYA'yı bir bağıntıda Lenin yoldaşın Rosa Luxemburg'u değerlendirdiği gibi değerlendirmekte, onu Dünya Komünist Hareketinin ölümsüz kartallarından biri; KK-T'de Komünist Partisinin yeniden kurulması ve inşasının gerçek önderi olarak nitelendirmektedir.
(Daha geniş bilgi için, Yeni Dünya İçin Çağrı Yayınlarından çıkan, 'Kazanımları ve Hataları ile İbrahim Kaypakkaya (Genel Değerlendirme) ' adlı kitaba bakılabilinir.
Yanlışları ne kadar ciddi olursa olsun, İbrahim Kaypakkaya bir bütün olarak değerlendirildiğinde Marksist Leninist, komünist bir önderdir.
İbrahim Kaypakkaya adı altın harflerle Dünya Komünist Hareketi'nin tarihine yazılmıştır. Bu adın da simgelediği Marksist-Leninist öz, burjuvazinin ve onun çanak yalayıcılarının bütün 'komünizm öldü' yaygaralarına rağmen, tüm dünyada komünistlerin pratiğinde yaşamaktadır ve bu öz her yerde işçi sınıfını er geç kurtuluşa taşıyacaktır. Bugün güçlü ve yenilmez görünen emperyalizm, kapitalist sistem tarihin çöplüğünde 'hak ettiği' yeri alacaktır.
'DEVRİM İÇİN HER ZAMAN ÖLECEKLER BULUNUR
...gider...gider, nice koç yiğitler gider
Senin de içinde bir oğlun varsa çok değildir
Ey mavi gök! Ey yağız yer bilesin ki
Yüreğimiz kabına sığmamakta
Örsle çekiç arasında yoğrulduk
Hıncımız derya gibi kabarmakta” (İbrahim Kaypakkaya)
İbo mücadelemizde yaşıyor, yaşayacak!
Ertuğrul Sönmez
Tebriklerimle....
TÜM YORUMLAR (9)