Dünyanın yedi harikasından Sfenks’in gözlerindeki elmas ışıltısında (kimsenin tanımlayamayacağı) sevgin,
Babil’in asma bahçelerinde bir üzümün buğusundaki duygusallığın,
Mısır ehramlarının gizeminde saklı hırçınlığın ile ömrümün karalandığı o yaşam defterinde kemikleşmiş birkaç güzel sayfadan biri oldun...
Anamın, bacımın çıkarsız sevgileri bir yana, senin dostluğun ve içindeki yalın sevgin, o bitmeyen-tükenmeyen çıkarsız sevgin bir şeyler öğretti bana bu İstanbul şehrinde...
Senin dostluğunu; içkime, sigarama ve kalabalıklar içindeki yalnızlığıma katık ettim hep...
Sevmeyi öğrendim...
Başka bir canlı için acı çekmeyi...
Damağımda/ bana taşıdığın mutluluğun tadını yaşadım hep...
Dudaklarımın kıvrımlarında, gözlerimin bebeklerinde, yüzümün geçip giden yıllardan alıp da biriktirdiği her çizgide/ hep duyumsamamı sağladığın sevginin kor alev sıcaklığıydı varlığın...
Pişmanlık duymadığım tek sevdam oldun...
Dolu dolu tükettim zamanı seninle...
Ve anladım ki; bu İstanbul şehrinde bir köpek kadar sevemiyor insanlar...
“Puda”ların yüreğindeki o cenneti bahçelerde boy veren çiçekler yeşermiyor onların içinde...
Ve anladım ki; sevemeyeceğim bu kentin insanlarını, menfaat ektikçe dostluklarına...
Anamın memesinden doyururken karnımı, onun bakışlarındaki (kendini gözden çıkarırcasına) büyüyen sevgiyi yaşadım coşkulu...
Bacımın karındaşlığını yaşarken, avuçlarında gördüm yerinden fırlayacak gibi atan serçe yüreğini/ ürkek adımlarında gördüm, koşuladığı bitmeyen/ tükenmeyen özlemi...
Sevgi...
Pırıl pırıl...
Cevahir gibi...
Şimdi o sevgiyi, o verecenliği senin kara kirpiklerinde yaşıyorum...
Gözlerinin “ayçöreği” akında, kara patilerinin/ tırnaklarının ucunda, dudaklarının “çitlembik” karasında yaşıyorum doyasıya...
Karam...
Seninle yaşadıkça ve tanıdıkça bu şehrin insanlarını; içimden hep bir dilek tutuyorum...
Bunu anam için, bacım için tutardım hep...
Şimdi yaşamımdaki üçüncü değerli varlıksın sen...
Bunca yıldan sonra bu dileğimi değiştiriyorum...
Anamın, bacımın yokluğuna dayanmaz bu ören yeri/ viran yüreğim; bir de senin yokluğuna...
Bu dileğimi dağlara- taşlara haykırıyorum! ..
/ Sevgili Puda’m, senden önce ölmek istiyorum.../
Gürkal Gençay
1994
Deniz Köşkleri / İstanbul
(“Yarınları Tüketmek Dünden” isimli kitaptan / Örtülü Yayınları–1999)
*******************************************************************************
http://www.ozgurkocaeli.com.tr/article.php? id=10266&archive_list=1&t=Yar%C4%B1nlar%C4%B1_t%C3%BCketmek...
http://taflandergisi.blogspot.com/2008_06_01_archive.html
(Sayfa: 46 / 47)
Gürkal GençayKayıt Tarihi : 5.1.2007 01:39:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Puda... Benim kuyruklu/ kürklü/ dört ayaklı kara veledim... 10.Ekim.1989 Adana doğumlu... Yaklaşık yirmi yaşında... Biz insanlarla görecelendirildiğinde, aşağı- yukarı yüz elli yaşında oluyor... Tabii, doğal olarak yaşlılığına bağlı rahatsızlıkları var... Kulaklarında kronikleşmiş bir akıntısı var... Yıllardır tedavi görüyor... Bu yüzden bozulmuş sos gibi kokuyor... Karaciğerinde yağlanma, böbreklerinde performans düşüşü (bu sebeple sadece diyet ve özel mamalar yiyor) gözlerinde hafif katarakt durumu, kulaklarda önemli oranda duyu kaybı, kaslarında zayıflama, ağır hareket etme, tüylerinde dökülme, derisinde pullanma vs. vs... Bir aydır da epilepsi krizleri başladı... Onun için de ayrıca tedavi görüyor... Hapşırırken işiyor; çişini tutamıyor yani... Öksürürken de yelleniyor kerata... Unuttum söylemeyi; faranjiti ve sinüslerinde de sorun var... Ama cıvıl cıvıl... Hareketli garibim... Çünkü sevgi dolu... Hala, işten geldiğimde beni kapı kenarında ayağa kalkarak karşılamaya çalışır... Hoş, artık iki ayağının üzerinde de duramıyor ya... En hoşlandığı şey, ona masaj yapmam... Saatlerce yapsam “yok” demiyor puşt... Sevgi yaşatıyor onu... Bu kadar sorunla bir canlının hayatta kalabilmesi mümkün değil... Ama o yaşıyor... Çünkü seviyoruz birbirimizi... Bunu biliyor... Onun içindir yaşamaya inadı... Bu yazının ekine iki tane resim dosyası koydum... Biri PUDA’nın benimle, diğeri ise Annem Aydan Örtülü ile çekilmiş resimleri... Görmek isterseniz bakarsınız... ************************************************************************************ 02.Haziran.2007.Cumartesi.../ Sabaha karşı... PUDA'm öldü... 10.Ekim.1989 doğumluydu... / Annemin köpüşüydü, ve annemden bana kalan tek canlı hatıraydı... Şimdi annemin de elinin değdiği, okşadığı o başı/ o saçları yok artık... Annem gibi... O da yok artık... Aydınlık içinde ol PUDA'm... Teşekkür ederim dostluğun için... Neden ağlayamıyorum ben; Lanet olsun... Boğazımdaki yumruya rağmen...
![Gürkal Gençay](https://www.antoloji.com/i/siir/2007/01/05/07-yarinlari-tuketmek-dunden-puda.jpg)