Onur BİLGE
“Ayla,
İşte rabıta böyle bir şey olsa gerek! Bir anlık dalgınlık, düşünceyi dağıtıyor. Tekrar toplamak, odaklanmak da ayrı bir maharet işi… Ya yaşlılıktan ya da kansızlıktan, uzun süre hareketsiz oturunca ayaklarım uyuşuyor. “Kalkayım hem bir bardak su alıp içeyim. Bu vesileyle birkaç adım atmış olurum. Of!.. Ayaklarım nasıl da uyuşmuş!” diye söylenerek kalktım. Baktım bacaklarım yerlerinde yok! Odamın sokağa bakan tek penceresinin pervazına yapıştım kaldım. Ne kadar iğne varsa batmaya başladı ayaklarıma! Dayanılır gibi değil!.. Ayaklarımı iğneli beşikten kurtarıncaya, tekrar kazanıncaya kadar beklemeye başladım. O sırada sokakta oynayan o çocuğu gördüm. Yan komşum Selahattin’in oğlu Muhittin’i… Bisikletime atladığım gibi ta İstanbul’a, o masum çocukluğuma kadar gittim geldim!
Akıl almaz işleri var Allah’ın! Akıl ermez marifetleri var beynin! Gel de hayretler içinde kalma! Şarampol’ün tarihinden çocuk bisikletine, çocuk bisikletinden fakir bir ihtiyarın ümitsiz aşkına bir anda götürür getirir böyle insanı!
O masal dağında ünleyen gazal
Güz ve hasret yüklü akşam bulutu
Güz ve güneş yüklü saman kağnısı
Babamdan duyduğum o mahzun gazel
Ahengiyle dalgalandığım harman
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta