Onur BİLGE
“Gazel’im,
Kaptan’ı çok seviyorum. Ona o kadar minnettarım ki! Ancak ona sataşmadan da duramıyorum. Bugün akşamüstü bana gelmişti. Pencerenin önünde oturmuş, çay içiyor, sohbet ediyorduk. Evin önünden o kadar güzel bir Giritli kızı geçti ki gözlerime sahip olamadım. Peri kızı mıdır nedir! Bir de filizi yeşil, üstüne tam oturmuş poplin elbise giymiş. Ayağında topuklu terlikler… Öyle bir yürüyüşü var ki Şarampol sallanıyor! Ona da gösterdim.
“Abi baksana! Ne kadar güzel bir kız! Artist gibi… Allah sahibine bağışlasın!” diye takıldım. Başını çevirip de bakmadı bile. Bana şaka konusu çıkmıştı. “Allah her şeyi güzel ve mükemmel yaratmış ama en güzel de kadını yaratmış.” diye sırıttım. Konuyu sana getirmek istiyordum. “Yine mi kadın kız lafı?” demedi, kızmadı. Sakin sakin paslaşmaya devam etti:
“Kadın kadar erkek de güzeldir. Hatta erkek daha da güzeldir. Güzelliğinden başka heybetli ve görkemlidir de. Tavuğun turacın, kuşun kurdun bir erkeğine bak, bir de dişisine bak! Tavuk mu güzel, gösterişli, iri yapılı ve göz alıcı, yoksa horoz mu? Koyun mu güzel, koç mu?”
“Hayvanlara bakarsan, dediğin gibi… Erkekler daha şaşaalı, daha iri ve muhteşem ama insanlara bakınca işin rengi değişiyor. Kadın, güzelliğiyle bir efsane Abi ya!”
“Bu erkeklerin aklına turp suyu sıkayım ben! Fakat ne yaparsın, düzen böyle kurulmuş. Zavallı erkekler, kadınların esiri olmuş! Geçenlerde gördüğüm bir vaka beni bayağı düşündürdü ve hayretten hayrete düşürdü.”
“Hayrola Abi! Merak ettim, ne oldu?”
“Bir karış boyuyla bodur bir paçalı tavuk… Tozdan kirden görünmez, boz renkli… Piliç kadar bir şey… Öyle bir tavuğun etrafında fır dönen, kanadının birini yere değdirerek çevresinde, bale dersi almış gibi zarafet sembolü halinde dans ederek kur yapan, griden siyaha kadar rengârenk, gün ışığında ne kadar renk varsa üzerinde görülen, yalbır yalbır ışıldayan tüyleri dahi sevgi, yakınlık ve heyecandan tir tir titreyen, kalbinin çarpıntısı metrelerce öteden hissedilen seyrine doyulmaz güzellikte boylu boslu, muhteşem bir horoz… Baktım baktım da… “Hikmetinden sual olunmaz!” derler. Sükût ettim, öylece kaldım.”
“Neden şaştın ki Kaptan? Başka nasıl olacaktı!”
“Tavukcağızın da türüne ve kendine göre bir güzelliği vardı ama o öylece duruyordu. Süklüm püklüm bir hali vardı. Hiç de tamah edilecek gibi değildi. Karşısındaki şahane yaratığa hiç de pas vermiyordu. Hasta mıydı, aç mıydı neydi? Hayvanlar âlemindeki sevgi, ilgi, duygusallık, heyecan, kur esnasında sergilenen incelikli sanat ve o horozun güzelliği adeta büyüledi beni. İnsanlar neden böyle değil ki?”
“Yani işte dediğim gibi, İki Gözüm! Kadın, güzel olsa da olmasa da çekici… Bakmamak elde mi! Gönül güzelliğin hası erkeklerde… Onlar güzel bakıp güzel görüyorlar.”
“Erkekler fiziken de güzel, müziken de… Dişileriyle kıyaslanamayacak kadar hem de... Belki bazıları için aksi de iddia edilebilir. Erkeğin adaleli vücudunun resmedildiği bir yağlıboya tabloyu düşün mesela… Ya da öyle bir heykeli… Musa’nın heykelini getir gözünün önüne… Onu yapan heykeltıraş bile hayran kalmış. Geçmiş karşısına, seyretmiş seyretmiş… Öyle bir hale gelmiş ki onun taştan olduğunu falan unutmuş: “Kalk! İrşat et!” diye haykırmış. Heykelde ses yok, hareket yok. Kontrolünü kaybetmiş, çekici bir vurmuş dizine, o şahane eseri kırmış!”
“Antalya Müzesi’nin önünde de o kadar güzel kadın kız heykelleri var ki ben de onların insan mı yoksa başka bir yaratık mı olduklarını kestiremiyorum, kendimden geçercesine seyrederken mermerden olduklarını unutuyor, fezadan falan geldiklerini sanıyorum.”
“Benim anlattığım olayda sadece güzellik ve estetik değil, alaka ve değer verme de vardı. İşin hissi kısmına takıldım kaldım, daha çok. Ne kadar da önem vermişti horoz o yerden bitmeye! Demek ki kadınlara meyil had safhada…”
“O tercih, cinsiyete göre değişir, kadın için aksi geçerlidir.”
“Her ağacın bir kurdu vardır. Erkeğin içini de kadın kemirir ve eninde sonunda onu devirir.”
“Kadın şiirdir benim için. Kadın da şiir de her şeyden önce düşünmek ve düşlemek gerektirir.”
“Aşk da öyle... Hayatımıza girenler de birer düştür. Birer düştür, kısa veya uzun, mutlu edici ya da kâbus... Düşlenen, öyle ya da böyle... Kim nasıl diliyorsa öyle... O düşler ki birer birer düşerler nihayetinde... Bazıları gözden, bazıları toprağa ama mutlaka düşerler, eninde sonunda, gönle düştükleri gibi ya da düşürürler bir şekilde… Herkes bir düştür zaten. Her şey, her olay hatta her an bir düştür, aslında düşten ibaret oldukları hemen sonrasında fark edilen...”
“Düşlenen, ille de ille kusursuz olacak değil ya! Paşa gönüllerimiz kimi dilerse… Öyle değil mi Abi? Sevmek için neden de gerekmez aslında. Sen bana bakma! Ben sadece sataşmak için kadından ve güzellikten bahsettim. Laf olsun, latife olsun diye…”
"Güzellik, gören gözdedir Necmettin. Güzel bakan güzel görür. Kadın serenat yapmaz mesela. İlan-ı aşk da etmez. Bunlar erkeklere has özellikler ve de güzellikler…”
“Şiire şiir yazmak da genellikle öyledir. Gazel’e gazel... Şairlerin çoğu erkektir.”
“Demek ki hem harici hem de dahili güzelliğe sahiptirler de ondan…”
Sohbetimiz hararetliydi. Atışmamız uzadı da uzadı… Heyecanlı ve neşeliydik. Güldük eğlendik.
Şakacı”
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 0598
Kayıt Tarihi : 27.11.2020 20:14:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!