“Sevgili Yaratık,
Onur BİLGE
Her fırsatta, hele başım dardaysa soluğu Mustafa Kaptan’da alıyorum. Nedense sıkıntıdan patlarken onun yanında huzur duyuyorum. Belki sükûnetinden, belki rahatlatan sohbetinden… Mutlaka evin mistik havasının da tesiri var. Daha bahçe kapısından içeriye adım atar atmaz ruhsal bir atmosfere giriliyor. Ortam, loş ışığı, basit eşyası, sade döşenmişliğiyle dinginlik veriyor. Mekânın diğerlerinden farkı, ibadethanelerin evlerden farkı gibi… Her tarafında maddeden çok ruhaniyet hissediliyor, tütsü gibi etrafımı sarıyor, buhur gibi içime doluyor, efsunlu havası ruhuma işliyor.
İki kanadı da açık olan sokağa bakan mavi boyalı pencerenin önündeki çiçekli keten örtülü sedire oturduk. Onu daima gördüğüm yerdir, o pencerenin sol tarafı. Oradan, elinden düşürmediği tespihini çekerek kapı önünde oynayan çocukları, hava almaya çıkan komşuları, yoldan gelip geçenleri, evlerin arasından bir parçası görülen Aşkdeniz’i ve Dost Torosları seyreder. Oraya buraya konup kalkan kuşları izler. Yosun tutmuş taş örgülü bahçe duvarlarının üstüne ağan asmalar, sarmaşıklar, hanımelleri, erguvanlar ve mor salkımların, arkalarındaki portakal, limon, muşmula ve palmiyelerin başı çektiği çeşitli ağaçların şekilleri, hiçbiri diğerine benzemeyen Kaleiçi evleriyle birlikte birebir hafızasına nakşolunmuştur. Oralar benim de kare kare beynimin albümündedir.
O masal dağında ünleyen gazal
Güz ve hasret yüklü akşam bulutu
Güz ve güneş yüklü saman kağnısı
Babamdan duyduğum o mahzun gazel
Ahengiyle dalgalandığım harman