Apostol'la Üç Yüz Sekizinci Sayfaya Derkenar
1/:
Bir iki…
Öyle değil mi ki ey kerim şahım,
Bizim de bu başı bozuk ve burnu hızmalı sevdalarımız,
Durur durur da sallar pekmez bulaşığı başını,
Kahırgam bir öküz boynuzunda sakince cihan,
Bıyığı paslı babamın koynunda anam,
Yitirdiğim yarimin bağrına basılmış özüm…
İşte o an ben bir alacalı denizim, sense bir yüce yamaç,
Yani ki yamaçtan amaç, ikimiz de karşı karşıyayız,
Aynı elemli kaderi paylaşmadayız.
Dedem Korkut derbendinde ayaküstü durmadayız,
Ha kudurduk, ha kudurmadayız…
Seni ve beni burada, bu keskin zonda soyan,
Misalsiz masallardan fırlayan hırsız-ı kibarlarımızdır,
Korkma, gözünün yağını yediğim şahım,
Ahım tutmaz hiç kimseyi Bayındır obasından.
Yani bu da, bed ve bednam bir nihayettir zahiri olarak,
Kaldırarak onca tonu iki çatal üstünde dabbetül arz,
Asla dayanamaz bunca siklete…
Depreşir zaman, depreşir toprak,
Döşündeki ağırlıkları bir bir atarak…
Ama itiraf edelim ki –bir keşişe mesela- mirzam,
Kendi gizli duygularımızdır, depreşiveren…
Elveren uzak bilgeliğimizdir her ders başında bize,
Yani hepimize bir öğretmen düşer,
Ki, o, bidayette bizizdir.
Tanımasak da arkamızdaki gölge kendimizdir.
Arsız soygunların ardından duyduğumuz haz.
Ee, o halde niye bunca naz?
Ve neden can çekişir güneş kız ömrümüzün ikindisinde?
Şiiri niçin boğarız dokuz boğumda?
Neden kabul olmaz dua, duyulmaz niyaz? ...
2/:
Ve ey aşk ve şiir sever ins-ü cin ehli...
İşte böyle bir hikayettir ki benimkisi de,
Zamanların birinde blokaj,
Bir memlekette hayali:
O zaman ki… Ne deli bir devirdi. Kadim ve muhkem kaleleri devirmişti bir şahi topu. Hepi topu hop ve güm. Ve ben tanıktım begüm diyarına yapılan akınlara. Çünkü demir kasklı yalancılar kralının imrahoruydum. Patronumun işaretiyle bir adım daha atıyordum tevarihe. Nefes nefese Kalkandelen palangasına doğru yürüyordum. Bu arada şavaşsa savaş. Bilcümle yaramaz savaşçıların alnı kızıl kanlı akıtmaydı. Kollarındaki antik kalkanları deliniyordu dağlı ciğerinden. Ve ben görüyordum ayan beyan kader divitlerini. Ne hikmetse karanlıklar içindeki ibibikleri, hatta ortaçağ yatak odalarındaki edepsizlikleri. Kont Drakulaydı burçtaki gölge. Yanaklarında zehir gibi bir öfke. O kanlı ve siilli elini kaldırıyordu. Ve ileri doğru yani Karpat dağlarının doruğuna doğru uzatıyordu. Eyvah diyordum. Ancak karanlıklar prensi asitaneyi kızdırıyordu. Şimdi tarih kan gölüne dönecekti. Meyhane delirecekti. Apost sevinecekti. Ben ebcetin kapağını açacaktım. Ve tarih düşecektim. Şahım olanları öğrenecekti…
3/:
Ve ey şiir sever naif ademoğulları...
Böyle bir hikayetti benimkisi de işte,
Herhangi bir devirde,
Ve herhangi bir mekandaki ilk silkinişte:
Apostol bana bakıyordu. Yanıma yaklaşıyordu: 'Bak hele onun eline.' diyordu galiba. Aynadaki kurşun izi besbelli duruyordu o an. Drakula orada duruyor ve sakince bekliyordu. Sonra o da uzanıyordu raflara. Oradan bir ruh alıyor ve acımasızca içiyordu.
Kadehime doldurduğum şakağımdaki sokakların sarhoş artıklarını.
Hispanik bir lisanla tekellüm ediyordu. Kemeri silme kafatası. Puantajı binlerce yerli, yüzlerce bizon, bilmem kaç ton zeheb...
***
Apostol'la bilmem kaçıncı Sayfa Dibacesidir ki,
Böyle bir hikayet işte.
***
'Lan barba ikiletme de doldur,
Şıradan olsun itin ölümü, atın ölümü şeytan suyundan...'
Diyordum ya mersiyenin sonunda...
Ardından şarap içmeye ve gazel çekmeye duruyordum.
Şiir tek teskiniyetti burada.
****
Kayıt Tarihi : 18.1.2011 10:04:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!