Onur BİLGE
Söz, ne söz anlamaz bir şeydi! Ağızdan çıktıktan sonra geri almak mümkün değildi. Kusmuk gibi bir şeydi. Huzursuzluk nedenleri olan özel konular, ne kadar mide bulandırıcı olursa olsun, tahammülümüzün son safhasına kadar içimizde tutulmalı, defalarca ağzımıza gelse de kusmamaya gayret edilmeli, tanıdığımız ya da tanımadığımız kişiler tarafından bilinmemeliydi. Ucu baş verse, tamamı çorap söküğü gibi geliverir, yastık kılıfı gibi kolayca ters yüz edilivermemize sebep olurdu.
İnsanlar, konuştukça eksilirlerdi. Çıkıldıkça küçülen dağlar gibi fethedildiklerini, doruklarına ulaşıldığında fark ederler, ayaklar altında kalıverince, çoktan iş işten geçmiş olduğundan, deşarj olmanın rahatlığını umarken, ağızlarından çıkıp yılanlar gibi çoğalarak ruhlarını saran sözlerinin arasında, yağlı urganı dilleriyle kendi boyunlarına dolayıp, ucunu elin eline vermiş olmanın huzursuzluğu ve bir şey yapamaz hale gelmenin acziyle bin pişman, perperişan bir zavallı olurlar.
Define, Rum asıllı Osmanlı hekimine benziyordu. Marko Apostolidis’e… Sultan Abdülaziz’in hekimbaşına… Paşalığa yükseltilen o ilk doktora… İnsanları onun kadar sabırla dinliyordu. Dertlerine tıbbı yönden hiçbir şekilde yardımı olmuyordu ama onların anlatarak boşalmalarını, ferahlamalarını sağlamaya çalışıyordu.
 
Aşkta yarın yoktur sevgili. Zaman ileri doğru değil, içeri, yüreklere, derinlere doğru işlemeye başlar, bilgeleşir. Hiç bilmediği sezgileriyle buluşur. Yükü çok ağırdır, kendiyle buluşmuştur. Hem dışındadır dünyanın, hem de ortasında.
Hindistan'da Ganj Nehri'nin kıyısında yakılan yoksul adamın hissettikleri de onunladır, yitirdikleri de... Newyork'ta, bir sokakta, o kartondan kulübesinde yaşayan kadının çıplak yalnızlığı da. Her şey onunladır, ona emanettir sanki, ama o, çıldırtıcı bir yalnızlık içindedir yine de...
Aşkın kültürlü olmakla, bilgili olmakla da ilgisi yoktur sevgili, kanımıza karışan ilkel acı, o yaban ağrıyla hiçbir kitabın yazmadığı hakikatlere daha yakınızdır, inan...
Kim demişti hatırlamıyorum, aşk varlığın değil, yokluğun acısıdır diye. Belki de bu yüzden ilk gençliğimde, o yoğun aşık olduğum yıllarda, gözüme uyku girmez, dudağımda bir ıslıkla bütün gece şehri, o karanlık, o hüzünlü sokakları dolaşır, insanları uykularından uyandırmak isterdim. Uyanıp, içimde derin bir sızıyla uyanan o derin sancının acısına ortak olsunlar diye...
Aşk çok eski bir şeydir sevgili. Onun içinden o çileli çocukluğumuz geçer. Sevdiğimiz insanların çocuklukları da... Oradan üvey anneler, eksik babalar, parasız yatılılar geçer. Ve sonra aşk bütün bunları alır, daha da eskilere gider, hep o ilkel acıya, o yaban ağrıya...




Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta